J.K. Rowling’in kaleminden yeni bir peri masalı: The Ickabog. Yazar, Harry Potter serisini yazdığı sıralarda başladığı bu öyküyü yıllar sonra internet üzerinden ücretsiz olarak yayınlanıyor. FantastikCanavarlar.com olarak bizler de bölümleri Türkçeye çevirip sizlerle buluşturuyoruz.
The Ickabog hakkında daha detaylı bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.
– giriş, önsöz ve ilk bölümler-
– bölüm 38 –
– bölüm 39 –
– bölüm 40 –
bölüm 41
Bayan Beamish’in Planı
“Anne,” diye seslenmiş Bert.
Bayan Beamish mutfak masasında oturuyor, Bert’in kazaklarından birindeki deliği dikerken arada bir durup gözlerini siliyormuş. Chouxville’deki komşularına yapılan Ickabog saldırısı, onda Binbaşı Beamish’in ölümüne dair o korkunç hatıraları yeniden uyandırmış. O anda, sarayın Mavi Salon’unda kocasının bedeni Cornucopia bayrağı ile örtülüyken onun o zavallı soğuk elini öptüğü geceyi yeniden yaşıyormuş.
“Anne, bak,” demiş Bert, tuhaf bir sesle ve yatağın altında bulduğu pençeleri olan ufak tahta ayağı annesinin önüne koymuş.
Bayan Beamish tahta ayağı eline almış ve mum ışığında dikiş dikerken taktığı gözlüklerinin ardından bakarak incelemiş.
“Bu şey senin daha önce oynadığın küçük oyuncağın parçası, değil mi?” demiş Bert’in annesi. “Hani şu Icka…”
Ama Bayan Beamish sözlerine devam etmemiş. Gözleri hâlâ tahta ayağın üzerinde, bu sabah Bert ile kaybolan yaşlı kadının evinin çevresinde toprağın üzerinde gördükleri dev ayak izlerini hatırlamış. Her ne kadar o izler bu tahta ayaktan çok ama çok daha büyük olsalar da, ayak parmaklarının kıvrımları, pençelerin uzunluğu ile ölçüleri tıpatıp aynıymış.
Bayan Beamish titreyen parmaklarla ufak tahta ayağı döndürürken, birkaç dakika boyunca titreşen mumun sesi dışında hiçbir ses çıkmamış.
İşte tam o esnada, kafasının içinde aniden bir kapı açılmış; çok uzun bir süredir kilitli tuttuğu ve önüne set çektiği bir kapı… Kocasının ölümünden bu yana, Bayan Beamish kafasında Ickabog’la ilgili tek bir şüpheye dahi yer vermemiş. Krala sadık olup Spittleworth’a güvenerek, Ickabog’un gerçek olmadığını söyleyen herkesin vatan haini olduğunu kabul etmiş.

Gel gelelim, şimdi, engellemeye çalıştığı rahatsız edici hatıralar bir bir gözünün önünden geçmeye başlamış. Bulaşıkhanedeki kadına Bay Dovetail’in Ickabog ile ilgili söylediklerini anlattığı ve dönüp baktığında uşak Cankerby’ı gölgelerin içinde onları dinlerken yakaladığı o günü hatırlamış. Dovetail’lerin ortadan kaybolması, bu olaydan hemen sonra olmuş. Sonra, Daisy Dovetail’in eski elbiselerinden birini giyen, ip atlayan o küçük kızı ve kızın ağabeyinin aynı gün içinde ona verdiğini söylediği bandalore’u hatırlamış. Ondan sonra aklına açlık çektiğini söyleyen Kuzeni Harold gelmiş; o ve tüm komşuları kuzeyden gelen mektupların aylardır kayıp olduğunu fark etmişler. Üstüne, Leydi Eslanda’nın ani kayboluşunu da düşününce, artık bulmacanın tüm parçaları yerine oturmaya başlamış. Bayan Beamish’in gözleri elindeki küçük tahta ayağı incelerken, bu ve bunun gibi yüz kadar tuhaf olay daha aklına gelmiş ve tüm bu olaylar bir araya geldiğinde, önünde, onu Ickabog’dan daha çok korkutan felaket bir tablo belirmiş. Şimdi kendi kendine asıl sorduğu soru, o bataklıkta kocasının başına gerçekten neyin geldiğiymiş. Kocasının Cornucopia bayrağının altında yatan bedenini görmesine izin verilmemesinin sebebi neymiş? Aklından birbirinden korkunç düşünceler geçedursun, Bayan Beamish başını çevirip oğluna bakmış ve onun da yüzünde kendi şüphelerinin yansımasını görmüş.
“Kral biliyor olamaz,” diye fısıldamış. “Bilmiyordur. İyi bir adam o.”
Her ne kadar inandığı her şey koca bir yalandan ibaret olsa da, Bayan Beamish Korkusuz Kral Fred’in iyiliğine inanmaktan vazgeçmeyi kaldıramazmış. Ona ve Bert’e bunca zaman hep çok iyi davranmış.
Bayan Beamish ufak tahta ayağı yumruğunun içinde sıkı sıkı tutarak ayağa kalkmış ve Bert’in yarı dikilmiş kazağı kucağından kayarak yere düşmüş.
“Kralı görmeye gidiyorum,” demiş, yüzünde Bert’in daha önce hiç görmediği bir kararlılıkla.
“Şimdi mi?” diye sormuş Bert, dışarıdaki karanlığa bakarak.
“Evet, bu gece,” demiş Bayan Beamish. “Bu saatte Lord’ların ikisi de onun yanında olmayabilir. Beni görecektir. Beni hep sevmiştir.”
“Ben de gelmek istiyorum,” demiş Bert, çünkü içinde kötü bir şeyin olacağına dair tuhaf bir his varmış.
“Hayır,” demiş Bayan Beamish. Oğluna yaklaşarak elini onun omzuna koyup yüzüne bakmış. “Beni dinle, Bert. Saraydan bir saate kadar dönmezsem, Chouxville’den gideceksin. Kuzeye, Jeroboam’a git, Kuzen Harold’ı bulup ona her şeyi anlat.”
“Ama–” demiş Bert, aniden korkarak.
“Bana söz ver, bir saate dönmezsem buradan gideceksin,” demiş Bayan Beamish, ısrarla.
“Ta–tamam,” demiş Bert. Gel gelelim, bunca zaman annesinin üzüleceğini bile bile kendi kahramanca ölümünün hayalini kuran bu çocuk şimdi çok korkuyormuş. “Anne–”
Annesi onu hızlıca kucaklamış. “Sen zeki bir çocuksun. Bir pasta şefinin oğlu olduğun kadar bir askerin de oğlu olduğunu sakın unutma.”
Bayan Beamish hızla kapıya doğru yürüyüp ayakkabılarını giyinmiş. Bert’e dönüp son bir kez daha gülümsedikten sonra, kapıdan çıkıp gecenin içine karışmış.
Bölüm 42 çok yakında FantastikCanavarlar.com’da!
The Ickabog hakkındaki yorumlarınızı bizimle paylaşmayı unutmayın!
The post The Ickabog #41: J.K. Rowling’den Bir Peri Masalı – Bayan Beamish’in Planı | OKU appeared first on Fantastik Canavarlar.