J.K. Rowling’in kaleminden yeni bir peri masalı: The Ickabog. Yazar, Harry Potter serisini yazdığı sıralarda başladığı bu öyküyü yıllar sonra internet üzerinden ücretsiz olarak yayınlanıyor. FantastikCanavarlar.com olarak bizler de bölümleri Türkçeye çevirip sizlerle buluşturuyoruz.
The Ickabog hakkında daha detaylı bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.
– giriş, önsöz ve ilk bölümler-
– bölüm 46 –
– bölüm 47 –
– bölüm 48 –
bölüm 49
Kaknem Ana’dan Kaçış
Çocuklar genellikle Kaknem Ana onları sokağa atana kadar yetimhanede kalmaya devam ederlermiş. Büyümüş kız ve erkek çocukları ona hiçbir altın kazandırmıyormuş. Zorba John’un yanında kalmasına izin vermesinin tek sebebi ise, onun işine yaramasıymış. Çocuklar ona altın kazandırdığı müddetçe, Kaknem Ana kapıların her birine kilit ve sürgüler vurarak tek bir çocuğun bile kaçmamasını garantiliyormuş. Anahtarlar yalnızca Zorba John’da bulunuyormuş ve onları çalmaya kalkışan son çocuğun ise yaralarının iyileşmesi aylar almış.
Daisy de Martha da yetimhaneden kovulacakları günün yaklaştığının farkındaymış, ama kendilerinden ziyade, geride bırakacakları küçük çocukların akıbetinden endişeleniyorlarmış. Bert ile Roderick de aynı zamanlarda oradan gitmek zorunda olduklarını biliyorlarmış. Jeroboam’ın duvarlarında asılı durmaya devam eden Aranıyor ilanlarındaki yüzün, Bert’in yüzü olup olmadığının kontrol edilmesini oturup bekleyemezlermiş. Zaten ilanlar da indirilecek gibi görünmüyormuş. Dördü de, Kaknem Ana ile Zorba John çatılarının altında yüz düka altını değerinde bir kaçağın olduğunu anlarsa diye her günü korkuyla yaşıyorlarmış.
Öte yandan Bert, Daisy, Martha ve Roderick, diğer çocuklar uykuya daldıktan sonra, her gece buluşuyor, birbirlerine neler yaşadıklarını anlatıyor ve Cornucopia’da neler döndüğü hakkında bilgiler topluyorlarmış. Bu buluşmaları Zorba John’un girmediği tek yerde yapıyorlarmış: mutfaktaki geniş lahana dolabında.
Bu zamana kadar Marshland’lilerle dalga geçerek büyüyen Roderick, ilk buluşmalarında Martha’nın aksanına gülüp durmuş, ancak Daisy onu o kadar kötü azarlamış ki, bir daha yapmamış.
Ağır kokan lahana yığınlarının arasında, ateş niyetine tek bir mumun etrafında toplandıklarında, Daisy çocuklara kaçırılma hikâyesini, Bert babasının başına bir çeşit kaza geldiğine dair korkularını, Roderick ise Gölge Ayaklılar’ın şehirlerde insanları Ickabog’a inandırmak için nasıl düzmece saldırılar düzenlediklerini anlatmış. Ayrıca, onlara, mektupların nasıl engellendiğini, Lord’ların vagon dolusu altınları nasıl çaldıklarını ve yüzlerce insanın öldürüldüğünü, Spittleworth’un işine yarayanların ise hapsedildiğini anlatmış.
Gel gelelim, Bert’in de Roderick’in de sakladığı bir şeyler varmış. Peki, ne saklıyorlarmış, dersiniz?
Roderick, yıllardır Binbaşı Beamish’in bataklıkta yanlışlıkla vurulduğundan şüpheleniyormuş, ama bunu Bert’e hiç söylememiş; çünkü ona hemen söylemediği için arkadaşının onu suçlamasından korkuyormuş.
Aynı zamanda, Bert de Gölge Ayaklılar’ın kullandığı dev ayakları Bay Dovetail’in yaptığına eminmiş, ama bunu Daisy’ye söylememiş. Çünkü Bay Dovetail’in onları yaptıktan sonra öldürüldüğünden eminmiş, o yüzden de Daisy’nin, babasının hâlâ hayatta olabileceği gibi yanlış bir umuda kapılmasını istemiyormuş. Roderick Gölge Ayaklılar’ın kullandığı tahta ayakları kimin yaptığını bilmediği için, Daisy’nin aklına saldırılarda babasının da bir parmağı olabileceği gelmiyormuş.
“Ama ya askerler?” diye sormuş Daisy, Roderick’e, lahana dolabındaki altıncı gecelerinde. “Ickabog Savunma Birliği ve Saray Muhafızları? Onlar da mı işin içinde?”
“Bence, biraz öyle,” demiş Roderick, “ama yalnızca en tepedekiler her şeyi biliyor – iki Lord ve benim ba – babamın yerine geçen kim ise, işte,” demiş ve bir süreliğine sessizliğe gömülmüş.
“Askerler Ickabog diye bir şeyin olmadığını biliyor olmalı,” demiş Bert, “Marshland’de o kadar zaman geçirdiler.”
“Ickabog diye bir şey var,” demiş Martha. Roddy gülmemiş; gerçi ilk kez tanışıyor olsalar yine de gülermiş. Daisy her zaman yaptığı gibi Martha’yı duymazdan gelmiş, ama Bert kibarca şöyle demiş: “Buna ben de inanıyordum, ama ta ki, gerçekte neler olduğunu öğrenene dek.”

O gece, ertesi gün yeniden buluşmak için sözleşerek dördü de yataklarına dağılmışlar. Her biri ülkeyi kurtarmanın azmiyle yanıp tutuşuyormuş, ama dönüp dönüp silahları olmadan Spittleworth ve çok sayıda askeriyle savaşamayacakları gerçeğiyle yüzleşiyorlarmış.
Gel gelelim, yedinci gece kızlar lahana dolabına geldiklerinde, Bert onların ifadesinden kötü bir şeyler olduğunu anlamış.
“Başımız belada,” diye fısıldamış Daisy, Martha dolabın kapısını kapatır kapatmaz. “Az önce yatağa giderken Kaknem Ana ile Zorba John’u aralarında konuşurken duyduk. Yetimhane müfettişi yoldaymış. Yarın öğleden sonra burada olacakmış.”
Bert ile Roderick büyük bir endişeyle birbirlerine bakmışlar. Dışarıdan birinin gelip onların kaçak olduğunu anlaması, isteyecekleri son şeymiş.
“Buradan gitmek zorundayız,” demiş Bert, Roderick’e, “şimdi. Bu gece. İkimiz birlikte Zorba John’dan anahtarları almayı başarabiliriz.”
“Varım,” demiş Roderick, yumruklarını sıkarak.
“Pekâlâ, Martha ile ben de sizinle geliyoruz,” demiş Daisy. “Bizim bir planımız var.”
“Ne planı?” diye sormuş Bert.
“Diyorum ki, dördümüz kuzeye, Marshland’deki askerlerin kampına gidelim,” demiş Daisy. “Martha yolu biliyor, bize rehberlik edebilir. Oraya vardığımızda da, askerlere Roderick’in bize anlattığı her şeyi anlatırız – Ickabog’un sahte olduğundan –”
“Ickabog gerçek,” demiş Martha, ama diğer üçü onu duymazdan gelmişler.
“– ve Spittleworth ile Flapoon’un ülkeden çaldıkları altınlardan ve öldürdükleri insanlardan bahsederiz. Spittleworth’u tek başımıza alt edemeyiz. Eminim, aralarında, ona itaat etmeyi bırakıp bize ülkeyi geri almamızda yardım edecek iyi askerler de vardır!”
“İyi bir plan,” demiş Bert, yavaşça, “ama siz kızların bizimle gelmesi iyi mi, onu bilmiyorum. Tehlikeli olabilir. Roderick ile ben bu işi hallederiz.”
“Hayır, Bert,” demiş Daisy, gözlerinden neredeyse alevler çıkararak. “Dördümüz birlikte olursak, konuşacağımız askerlerin sayısını da ikiye katlamış oluruz. Lütfen, benimle tartışma. Eğer yakın zamanda bir şeyler değişmezse, bu yetimhanedeki çocukların büyük çoğunluğu kış bitmeden o mezarlıkta yatıyor olacak.”
Bert’in iki kızın da onlarla gelmesine razı olması için aralarında birazcık daha tartışmaları gerekmiş, çünkü içten içe Daisy ile Martha’nın böyle bir yolculuğu kaldıramayacak kadar zayıf olduklarından endişeleniyormuş. Ama sonunda kabul etmiş.
“Pekâlâ. Siz yataklarınızdan battaniyelerinizi alsanız iyi olur, çünkü uzun ve soğuk bir yürüyüş olacak. Roddy ile ben Zorba John’un icabına bakarız.”
Böylece Bert ile Roderick, Zorba John’un odasına sızmışlar. Aralarındaki mücadele zalimce olmuş, ama kısa sürmüş. Kaknem Ana o akşamki yemekte iki şişe şarabın hepsini devirdiği için şanslılarmış. Aksi takdirde vurma ve bağırma sesleri onu kesinkes uyandırırmış. Zorba John kanlar içinde ve yaralı bir halde yere yığılırken, Roderick onun botlarını da çalmış. Sonra, ikisi birden onu odasına kilitleyip onları ön kapının önünde bekleyen kızların yanına koşmuşlar. Asma kilitlerin her birini açmak ve zincirlerin her birini tek tek çözmek uzun bir beş dakikalarını daha almış.
En sonunda kapıyı açtıklarında onları dondurucu bir soğuk karşılamış. Havı dökülmüş battaniyeleri sırtlarına atıp yetimhaneye son bir bakış attıktan sonra Daisy, Bert, Martha ve Roderick, kışın ilk kar taneleri düşerken, sokağa adımlarını atıp Marshland’e doğru yola çıkmışlar.
Bölüm 50 çok yakında FantastikCanavarlar.com’da!
The Ickabog hakkındaki yorumlarınızı bizimle paylaşmayı unutmayın!
The post The Ickabog #49: J.K. Rowling’den Bir Peri Masalı – Kaknem Ana’dan Kaçış | OKU appeared first on Fantastik Canavarlar.