Quantcast
Channel: Fantastik Canavarlar
Viewing all articles
Browse latest Browse all 1612

Harry Potter ve Kızıl Pelerin #10: Ölümcül Hata

$
0
0

* * *

önceki bölümleri okumadıysanız:

BÖLÜM 1: Karanlığın Şafağı

BÖLÜM 2: Arcanus Grines’in Adaleti

BÖLÜM 3: Seherbaz Adayları

BÖLÜM 4: Kaçakların Esrarı

BÖLÜM 5: Mezar Soyguncusu

BÖLÜM 6: Zindanlarda

BÖLÜM 7: Nigrum Mortem

BÖLÜM 8: Fedakar Bulunuyor

BÖLÜM 9: Ginny Sahnede

* * *

Holyhead Harpies’in kupada bir üst tura çıktığı maça sadece Ginny’nin muazzam kovalayıcı performansı değil, Harry’nin Jonathan Beresford ile yaşadığı tartışma da damgasını vurdu. Rita Skeeter olaya bir Burnuk’un cincüce yapımı kadim bir kral tacına sarılması gibi yaklaştı ve gündemden düşmemesi için de elinden geleni yaptı. Gelecek Postası yoğun ilgi sebebiyle o hafta her gün çift baskı yapınca Harry yine Grimmauld Meydanı On İki Numara’ya gelen mektup ve çığırtkanlarla uğraşmak zorunda kaldı. Neyse ki Ron ve Hermione aralarında bu konuyu konuşmamak üzere sessiz bir anlaşmaya varmış gibiydi; dışarıda kıyamet kopar büyücü dünyası Gelecek Postası magazin servisinin haberleriyle çalkalanırken en azından yalnız oldukları anlarda Quidditch maçındaki olaylar hiç gündeme gelmiyor gibiydi. Ta ki Noele bir hafta kala, yani 17 Aralık’a dek.

Ron ile Hermione, Noel tatilini Weasley ve Granger ailelerinin kaynaşması için iyi bir fırsat olarak görmüşlerdi; Kovuk’ta ilk defa bir muggle ailesi ağırlanacaktı. Bu yüzden haklı olarak aileden saydıkları Harry’yi de aralarında görmek istediler. Ancak Harry, o geceyi Kovukta geçirmeyi kesin bir dilde reddetti. Bunun en önemli sebebi Ginny ile karşılaşmak istememesiydi, zaten Quidditch maçında yaşanan olanlardan dolayı kendini Weasley ailesine karşı hala mahcup hissediyordu. Günlerce süren ikna çabalarına rağmen bu kararından geri adım atmadı. Bu arada kararını vermişti vermesine ama Kreacher onlara karşı daha önce hiç olmadığı kadar sempatik davransa da Harry ev cini ile baş başa Noel kutlamayı pek de iple çekiyor sayılmazdı.

Öte yandan yaşanan gerginlik iyi bir sonuç da verdi; Harry artık mesleğine daha fazla odaklanmaya başladı. Ginny ile arasında geçenler sık sık kafasını meşgul etse de kendisini seherbaz cüppesi içinde hayal etmek işine tekrar dört elle sarılmasını ve çalışmak için motive olmasını sağlıyordu. Bu yüzden Ron’un ve Hermione’nin desteğiyle daha iyi olmak için var gücüyle çalışmaya başladı.

Bu süreçte tek başlarına mücadele etmediler. Harry’ye ve Ron’a yardım etme konusunda fikrini değiştirmiş görünen Arcanus Grines onlara iyi bir Hayalbozan Büyüsü yapmanın inceliklerini gösterdi. Harry onunla çalışırken, her ne kadar kişisel olarak sorunlar yaşasa da Grines’in eşsiz bir taktisyen olduğunu fark etti. Değişen durum ve şartlara göre anında farklı bir yol belirliyor, kendisini her defasında başarıyla yenileyebiliyordu. Bu da onu müthiş bir partner ve korkutucu bir düşman yapıyordu. Gawain Robards görünüşünün aksine çok iyi bir düellocuydu ve Karanlık Sanatlara Karşı Savunma konusunda sonsuz bilgi ve deneyimi vardı. Özellikle Ron’un kalkan Büyüsünü mükemmelleştirmesinde çok büyük bir rol oynadı. Yakın dövüşte adeta etrafına bir duvar örüyordu. Ama Harry’nin o hafta öğrendiği en etkileyici şey Grines’in hayalet büyüsüydü.

Hayalet Büyüsü sözsüz bir büyüydü, Grines büyülü sözleri aklından geçirip asasını savurduğunda sanki görünmez merdivenlere tırmanır gibi birer saniyelik kesitlerle yer değiştiriyor, düşmanının zihni muffiliato büyüsünü andıran fısıltılarla uğraşırken onun zayıf noktalarını belirleyip öldürücü vuruşu yapıyordu. Grines bu büyüyü çok kısa süreyle gösterdi, çok ileri düzey bir büyü olduğunu ve ustalaşmak için yıllar istediğini ısrarla tekrarladı. İşler, Kingsley Seherbazlık sınavının tarihini ilan ettiğinde onlar için daha da ciddi bir hal aldı. Harry ile Ron 14 Mart’ta yazılı, 15 Mart’ta ise uygulamalı sınavlarına girecek ve eğer başarılı olurlarsa resmi olarak Seherbaz ünvanına kavuşacaklardı.

Sınav tarihi belli olmuştu olmasına da adaylar, içerik ve sınav tekniği konusunda kendilerini büyük bir belirsizliğin ortasında buldular. Harry Hogwarts’taki beşinci yılında Alastor Moody, Remus Lupin ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nın üyesi başka büyücülerle beraber onu Grimmauld Meydanı’na götürmek için Privet Drive’a gelen Tonks’tan sınavın içeriğini kısmen öğrenmişti; hatta Tonks, bir animagus olduğu için Saklanma ve Biçim Değiştirme’den iyi notlar aldığını söylemişti. Öte yandan iflah olmaz bir sakar olduğundan, Gizlilik ve İz Sürme’den neredeyse kalıyordu anlattığına göre. Bakanlıkta Mr Weasley’in samimi dostlarından biri olan Seherbaz Williamson, sınavda Taarruz ve Savunma büyülerinin değerlendirildiğini söylemişti. Bu durumda yazılı sınav konusunda Harry’nin aklına ilk gelen şey Hogwarts’taki SBD’lere benzeyeceği oldu. Uygulama için de eğer bir jüri önünde istenen büyüleri yapmaları istenecekse iş neredeyse çantada keklik sayılırdı.

Ron ise bu konuda onunla pek aynı fikirde değildi, “Senin için söylemesi kolay tabi, Karanlık Sanatlara Karşı Savunma’dan Olağanüstü almıştın. Umarım sınavdan Beklenenin Üzerinde ya da Uygun almam Kingsley için yeterli olur.”

Harry Ron’un kendisiyle ilgili iyimser  varsayımına itiraz etti, “Benim de yapamadığım pek çok şey var. Bir kere Cisimlenmekten nefret ediyorum, gizlilik konusunda da Görünmezlik Pelerini daima işimi gördü. İş büyüyle gizlenmeye geldiğinde ne yapabileceğimizi notlayacaklar.”

Onların sınav konusunda debelenmesini günlerce izleyen Gawain Robards, sonunda “Seherbazlık çok ciddi, yorucu ve zor bir meslektir. Bu yüzden de Büroya birilerini kabul ederken ince eler sık dokuruz. Sınav hakkında daha fazla şey öğrenmeye çalışmayın, herkes bozulmaz yemin ile bağlı, size bu yüzden bilgi vermiyor kimse,” açıklamasını yapınca işin rengi değişti, soru sormayı istemeye istemeye bırakmak zorunda kaldılar.

* * *

21 Aralık’ta Bakanlık istihbarat büyücüleri beklenmedik haberlerle geldiler. Mağara görevi, Ginny ile aralarında geçenler, Seherbazlık Sınavı derken Harry’nin aklından tamamen çıkmış olan kaçak ölüm yiyenler Rodolphus Lestrange ile Nott, Norwich yakınlarında görülmüştü. Bu durum Bakanlıkta ve büyücü toplumunda büyük bir şok yaratmıştı, çünkü İrlanda’ya kaçtıkları ve bir daha asla İngiltere’ye dönmeyecekleri düşünülüyordu. Ama onlar beklenenin aksine geri dönerek büyük bir gizlilik içinde ülkenin yarısını kat etmişlerdi.

Kingsley, İstihbarat Büyücüsü ile olan görüşmesini düşünselini kullanarak Harry ve Ron ile paylaştı. Yüzünü tamamen kapayan bir peçenin ardından fısıltıyla konuşan bir büyücü, Kingsley dışında kimseye güvenmiyor olacak, görüşmelerinde takma ad kullanıyor ve bizzat Bakan dışında kimsenin sorularına cevap vermiyordu.

Bahsi geçen anıda Kingsley’e şunları söylemişti.

“İrlanda’nın güneydoğusunda, Wexford’da ıssız bir deniz feneri var. Hook adındaki bu fener yakın bir geçmişe kadar muggle’ların ziyaret etmeyi çok sevdiği bir yerdi. Ancak birkaç hafta önce feneri hayaletlerin sardığına dair dedikodular dolaşmaya başladı, üstüne bir muggle çocuk kaybolunca tekinsiz olduğuna dair bir kanıya varıldı, el ayak çekildi. Biz kaçakların buradan yola çıktığını, Lynmouth’tan İngiltere’ye giriş yaptığını düşünüyoruz. Tamamen ağaçlarla kaplı yemyeşil bir doğa parkı, gizlenmeye uygun bir yer. Bristol, Coventry, Peterbrough hattını izleyerek Norwich’e geçtiklerini düşünmek için geçerli sebeplerimiz var. Bu hat üzerinde açıklanamayan bazı olaylar yaşanmış; hayaletli meskenler, yiyecek hırsızlığı, kafası karışmış, anıları değiştirilmiş muggle’lar söz konusu. Hepsini teker teker sorguya çektik. Ancak Norwich kırsalından sonra izler açıklanamaz bir şekilde kayboluyor, saar onki hiç vlmamışlar gibi. Yine de bazı muggle’lar bize anlaşılır eşgal vermeyi başardılar. Özetle kesinlikle İngiltere’nin doğusunda olduklarını söyleyebiliriz.”

Büyücünün gidişinden sonra Kingsley, yanına gelen Grines’e olanları anlatıp, düşünceli dşünceli, “Hakkını vermem gerek Arcanus, bir kez daha kuşkuların doğru çıktı,” diyordu.

Grines kaşlarını çatarak, “Bölgeyi karış karış aramalıyız. Gelecek Postası’yla irtibata geçerek koyduğumuz ödülü bir hatırlatalım: Tam sayfa bir ilan geçelim. Ayrıca Londra’da da gizlenebilecekleri yerleri kontrol altına almalı, buralarda kuş uçurtmamalıyız. Aklıma ilk gelen  Borgin & Burkes, Malfoy Malikanesi, Nott’un zaman döndürücüsünü bulduğumuz mesken ve Grimmauld Meydanı. Bir de Azkaban tabi.”

Kingsley merakla, “Neden Azkaban’a dönmek isteyeceklerini düşündün?” diye sordu.

Yanıt anlamlıydı, “Eski kadroyu yeniden toplamak isteyebilirler. Artık Ruh Emiciler yok ama Cornelius Fudge’ın hatasına düşüp toplu bir firara göz yumamayız. Ayrıca önemli konumdaki birilerini rehin alma ihtimaline karşı el broşürü bastırarak herkesi dikkatli olmaya davet edelim.”

Ron bu yeni durumdan ve yürürlüğe giren katı prosedürlerden pek de memnun olmadı, Bakanlığa girişte dördüncü defa aranır, Argus Filch’inkini çok andıran bir sırsezici ile sertçe dürtülürken yüzünü buruşturarak, “Eh, şimdi yandık. Annem gelip misafir odasına yerleşmek isteyecek,” yorumunu yaptı. Ama Mrs Weasley Grimmauld Meydanına yerleşmekten ziyade üçlünün eve dönmesi konusunda baskı yaptı; ancak daha sıkı korunacakları konusunda garanti verilince yelkenleri suya indirdi. Harry, Ron ve Hermione artık gerçekten de Dedalus ve Hestia olmadan hiçbir yere kımıldayamıyorlardı. Bu önlemlerin dışında, Grines ve Kingsley’in de desteğiyle Grimmauld Meydanı On İki Numara’ya ekstra koruma büyüleri yapıldı. Davetsiz bir misafir odalarına girerse, Harry,  Ron ve Hermione’nin cep sinsioskopu fıldır fıldır dönüp onları uyaracaktı. Bu yüzden Kreacher herkes uyurken ve onlar evde yokken nereye girip çıktığına dikkat etmesi konusunda uyarıldı.

* * *

Harry Quidditch maçından sonra Mr Weasley ile ilk defa Noel’den bir gün önce karşılaştı. Öğleden sonra Ron ile beraber Atrium’da yürürken Mr Weasley de kaçırdığı öğle yemeğini telafi edebilmek için Chef Wizard’a doğru koşturuyordu. Harry gergindi ama Mr Weasley onunla konuşurken sesinde hiç soğukluk hissedilmiyordu; tam aksine aralarındaki iletişim maçtaki olay hiç yaşanmamış gibi sıcak ve candandı. Harry yine de uzun yıllardır tanıdığı Mr Weasley’in eskiye nazaran keyifsiz olduğunu fark etti. Ron da onunla aynı fikirde olsa gerek, sebebini sordu ve pek beklemedikleri bir cevap aldılar.

“Açıkçası bugünlerde George için endişeleniyorum. Geçen gün Verity uğradı, Weasley Büyücü Şakaları’nda işler pek iyi gitmiyormuş. Dükkana hiç uğramadığını, uğradığında da işlerle ilgilenmediğini söyledi. Kovuk’a da haftalardır uğramadı desem yeridir. Molly ile çözüm bulmaya çalışıyoruz ama sizin desteğinize de hayır diyemem doğrusu… Noel’i beraber geçirirsek belki durumu biraz olsun düzeltebiliriz.”

Ron bu sözlere şaşırdı, “Daha Ağustosta işlerin çok iyi olduğunu ve Hogsmeade Şubesi için birini aradığını söylemişti,” dedi.

Mr Weasley dudak büktü, “Belli ki işin rengi değişmiş…”

Harry kendisini suçlu hissettiğinden Weasley ailesine ufak da olsa yardım etme fırsatı eline geçtiği için sevinmişti, sakin bir şekilde, memnuniyetle yanıtladı: “Tabi Mr Weasley, bugün mutlaka uğrayıp konuşuruz.”

Bu diyaloğu Hermione’ye aktardıklarında beklentilerinin aksine pek de şaşırmış görünmedi, “Eh, Kovuk’ta son karşılaştığımızda da iyi görünmüyordu, öyle değil mi? Bir uğrayalım. Bu arada Harry, Noeli Kovukta bizimle geçirmeme konusundaki çocukça inadını sürdürecek misin?”

Harry asabi bir ses tonuyla, “Bunun inatla falan alakası yok. Ginny ile aramızdakiler bitti, ben de üzerine set çekmek istiyorum, bunu artık kabullen Hermione,” diyerek kestirip attı.

Hermione sabırla, tane tane, “Bunun doğru olmadığını sen de biliyorsun. Ginny o sözleri anlık sinirle söyledi. Konuşarak halledemeyeceğiniz bir sorun yok aranızda. Sen buna cevap ver asıl: Ginny’yi seviyor musun, sevmiyor musun?”

Harry bu soruyu beklemiyordu, bekliyor olsa dahi Hermione ile bu konuyu tartışacak değildi, zaten o anda bunu yanıtlamak da zordu. Bu yüzden soruyu geçiştirdi.

Bir yandan da içine kurt düşmüştü bir kere. Seviyor muydu sahiden? Hogwarts’taki altıncı yılında Ginny Dean ile çıktığında, Bill ile Fleur’ün düğününde Victor Krum Ginny’nin bir sevgilisi olup olmadığını sorduğunda ne kadar kıskandığını hatırladı. Aynı duruma yine düşse yine kıskanacağını biliyordu. Bunu tekrar kaldırabilir miydi? Belki kaldırırdı belki kaldıramazdı. Ginny’yi Quidditch sahasında gördüğünde heyecanlanmıştı, gururlanmıştı. Ama Ginny onu anlamıyordu, bu kesindi. Harry’yi olduğu gibi bir türlü kabul edemiyor, kendi istek, hırs ve ihtiyaçlarını önde tutuyordu. Bu düşüncelerinin içindeki sevgiyi körelttiğini acı acı fark etti. Ginny’yi eskisi kadar olmasa da seviyordu, ama onunla olmak istemiyor, onun yanında kendini tam hissetmiyordu. Özellikle bu aralar onunla olmak iyi gelmiyordu ki bu hissettikleri arasında en kesin olan şeydi.

Bu düşüncelerle, Hermione ve Ron’la Bakanlığın girişindeki şöminelere doğru yürüdü. Sanki kafasında önemli bir eşiği aşmış, rahatlamış gibi hissetti. Bu da o an en çok ihtiyaç duyduğu şeydi

* * *

George Weasley’in Ağustos ayında söylediği şeyler arasında en azından bir tanesinin doğru olduğu anlaşıldı: Diagon Yolu gerçekten de eski havasına kavuşmuştu. Çatlak Kazan’ın neredeyse tüm odalarının ışıkları yanıyordu ve önünde kalabalık bir büyücü grubu hararetli bir sohbetin ortasındaydı. Hep beraber kalabalığı yarıp barın içinden geçerek arka taraftaki küçük avluya çıktılar. Diagon Yolu’na açılan duvarın önüne geldiklerinde Hermione asasını uzattı ve tuğlalardan birine dokundu. Duvar açılarak bir kemere dönüştü ve siyah lambaların aydınlattığı tanıdık, kaldırım taşlarıyla döşeli cadde önlerinde belirdi.

Kuzey sırasında üçüncü bina olan Kaliteli Quiddich Malzemeleri yine her zamanki gibi ışıl ışıldı. Ron ile Harry, yılların alışkanlığıyla yine vitrine yaklaşıp yeni ne var ne yok kontrol ettiler ve bu yüzden Hermione’nin tepkisini çektiler. Ama bu tepkinin pek hedefine ulaştığı söylenemezdi, çünkü ikisinin de gözü vitrinin tam ortasında duran sanat eserinin üzerinde sabitlenmişti: Etiketinde Ejder Nefesi yazan bir sanat eserinin üzerinde…

Ateşoku’nun bir üst modeli olan Ejder Nefesi, maksimum hıza ulaştığında arkasında alevlerden bir iz bırakıyordu, zaten içten patlamalı mekanizması sayesinde yüz kilometre hıza Ateşoku’yla kıyaslandığında üç saniye daha çabuk ulaşıyordu. Hava durumu sensörüne sahipti; yağış yaklaştığında binicisini uyarıyor, ona daha konforlu bir sürüş sağlıyordu. Yastıklama sisteminin süpürge ilminin en yeni bulgularına göre optimize edilmiş olması da cabasıydı. Fren sistemi de iyileştirilmişti ve önüne bir engel çıktığında otomatik fren devreye girerek çarpışmayı önlüyor, aynı zamanda Büyücüyü korumak için kalkan büyüsünü kendiliğinden devreye sokuyordu. Ron ile Harry süpürgenin çelik alaşımla desteklenmiş gövdesini mest olmuş bir yüz ifadesiyle incelediler, sonra fiyat etiketini okudular ve yüzlerindeki ifade yerini şoka bıraktı. Ejder Nefesi’yle uçabilmek için ufak çaplı bir serveti gözden çıkarmak gerekiyordu.

Ron sırıtarak elini ceplerine attı ve astarını dışarı sarkıtıp dökülen birkaç Galleonu avucunda topladı, “Eh süpürgeyi değilse bile en azından yıpranmış birkaç telini alabiliyorum. Bakanlık için iki, üç yıl daha çalışır akşamları parşömen çiğnersem gövdesini almam için hiçbir engel yok.” Harry de bu sözlere onunla beraber tasasızca güldü. Sonra da beraber ileride onları bekleyen Hermione’ye doğru yürüdüler.

Flourish ve Blotts’un ışıklı vitrinine sıra sıra dergi ve kitaplar dizilmişti. Büyücü Klası’nın dışında muggle bir genç kız ile ile Büyücünün umutsuz aşkını konu alan, 1998’in en popüler kitabı Aşkım, Asam ve Sen’in yirmi kadar kopyası vitrinde parıldıyordu. Kapağında büyücü, genç kıza asasından çıkan çiçekleri uzatmıştı. Dükkânın hemen önüne de beş katlı seyyar raflar yerleştirilmiş, raflara da hareketli kartpostallar dizilmişti. Hermione dalgın dalgın bu kartpostalları incelerken Harry ile Ron’un arkasından yaklaştığını fark etmeyince korkuyla yerinden sıçradı; elinde güneşli bir Londra sabahında parkta frizbi oynayan bir Korgi’nin dönüp durduğu kart yere uçuverdi. Onu yerden alırken suçlu suçlu “Beni korkuttunuz,” dedi.

Ron Hermione’nin bu tavrı üzerine gözlerini kısarak, “Kimin için bakayım o kart?” diye sordu. Hermione sahte görünen, umursamaz bir tavırla, sessizce “Hiç kimse,” diye yanıtladı.

Ron acımasızca, “Hiç kimseye selam söyle, Bulgaristan’da havaların nasıl olduğunu da sor, Mutlu Noeller dilediğimi de ilet…” dedi.

Hermione kıpkırmızı oldu, Harry onun bu haline gülmeden edemedi.

Hermione kendisine surat yapan Ron’a kekeleyerek bir şeyler anlatırken hep beraber Madam Malkin’in dükkanının önünden geçtiler. Gringotts’un önündeki güvenlik ifritleriyle göz göze gelmemeye çalıştılar; Gelecek Postası Genel Merkezi’nin ışıkları göründüğünde Ron asasını kaldırdı: “Ne dersin? Rita Skeeter içerde midir? Onu buradan bile lanetleyebiliriz.”

Harry kızgın bir ifadeyle, “Bence elbisesinin içine burnuk atalım…”

Hermione araya girdi, “Yapamazsınız, artık Bakanlık’ta çalışıyorsunuz, en ufak bir adli suçta atılırsınız. Onun yerine Mr Ollivander’a bir uğrayıp merhaba diyelim mi? Ne dersiniz?”

Harry isteksizce, “George ile konuştuktan sonra uğrarız,” dedi ve asa dükkanını da pas geçerek Weasley Büyücü Şakaları’na ulaştılar.

Geçmişte aydınlatma büyüsüyle göz kamaştıran Weasley Büstü arızalıydı ve dükkana neredeyse terk edilmiş bir hava veriyordu. Bir zamanlar havai fişek gibi dikkat çeken parlak vitrinden de pek eser kalmamıştı. Soldaki raflar yarı yarıya boştu. Kalan ürünler ise tozluydu, sadece birkaç şenlik fişeği cansız cansız havada dolanıp kafa üstü yere çakılıyordu. Sağ tarafta hayli hırpalanmış, cansızca açılıp kapanırken akortsuz, düzensiz sesler çıkaran dev bir akordeon, birkaç tozlu iksir ve kutusundan çıkıp yere dağılmış birkaç hileli asa vardı.

Endişeleri, gördükleriyle beraber artarken içeri girdiler. Dükkânda tek tük müşteri vardı; üzerinde mor kırmızı bir çalışan cübbesiyle, kısa sarı saçlı, genç bir cadı olan Verity, okul çağında genç bir cadıya cansız bir ifadeyle bir şeyler anlatıyordu. İçeride de rafların yarısı boştu. Dükkan ilgisizlikten kırılıyor gibiydi. Adam asmaca oyun setindeki minik tahta adam darağacına ulaşamadan kafa üstü düşüp kalıyordu. İmla denetimli kalemler, sanki şahin saldırısına uğrayan güvercin tüyleri gibi etrafa saçılmıştı. Şaka kazanlarının üzerinde bir parmak toz vardı. Aşk ikseirleri bulundukları raflarda o kadar uzun süre beklemişti ki, bilşenlerine ayrılmış, altı hardal rengi, üstü sarı olmak üzere iki katmana bölünmüştü. Pigme Pofidikler kafeslerinin dibinde karınlarını ovuşturarak tembel tembel yatıyorlardı. Etraflarındaki hareketsizlik sanki onlara da sirayet etmişti. Önlerindeki fiyat etiketinde 5 Galleon, 3 galleon ve 2 Galleon’un üzeri çizilmiş ve fiyatları 15 Sickle 20 Knut’a kadar düşmüştü.

Verity müşteriyle konuşmasını bitirmişti, Harry, Ron ve Hermione’yi görünce gözleri parladı, hemen koşarak yanlarına geldi, sıcakkanlı bir “Merhaba…” dedi.

Ron, “Merhaba Verity. Buraya ne oldu böyle?” diye sordu merakla.

Verity keyifsizce, “İşler çok iyi gitmiyor, çoğu müşterinin talep ettiği ürünler bitti; olanların bir kısmı da zarar gördü ya da bozuldu. Bu yüzden beklediğimizin yarısı kadar bile satış yapamıyor, genelde günü zararla kapıyoruz.”

Harry araya girdi: “Niye ki? George Ağustosta işlerin çok iyi olduğunu söylemişti.”

Verity kaşını kaldırarak, “Aslında Mayıstan beri hiçbir şey çok iyi değil. Bay Weasley kardeşini-yani kardeşinizi- kaybettikten sonra hiç kendine gelemedi desem yeridir. İlk başlarda Weasley Büyücü Şakaları’nda yüzünden düşen bin parçayken, etrafa iyiymiş gibi görüntü verdiğini ve şakalar yaptığını fark ediyordum. O zamanlar dükkanla ilgileniyordu, buluşlar ve yeni fikirlerle geliyordu. Eski performansına yakın bir-iki ürün çıkarmayı da başardı. Ama sonra nedense her şeyi boş verdi. Tüm zamanını yukarıda, tavan arasında geçirmeye başladı. Yeni ürünler üzerinde çalışmıyor; bazı günler onu görmeye gittiğimde, aşağıda yoğunluk olduğunda dahi onu oturduğu yerde duvarı seyreder halde buluyorum.”

Harry, Ron ve Hermione üzüntüyle birbirlerine baktılar.

Ron, “Onu şu anda nerede bulabiliriz?” diye sordu.

Verity, “Bugün hiç aşağı inmedi, hala üst katta…” dedi kederle.

Ron, Hermione ve Harry aceleyle üst kata çıktılar ve aşağı yukarı bekledikleri bir sahneyle karşılaştılar: Ortalık darma dağınıktı. Çamaşırlar etrafa saçılmıştı, yemek artıkları lavabodan taşıyordu. Oda sanki günlerdir havalandırılmamış gibiydi. George Weasley kahverengi mor desenli ayakkabılarını çıkarmıştı, sağ ayak başparmağı çorabındaki delikten fırlamıştı. Buruşuk mor takımıyla radyonun karşısında oturmuş, Harry’nin ayırt edebildiği kadarıyla Büyücü Telsiz Ağını açmış, Puddlemere United – Holyhead Harpies Quidditch kupası maçının banttan tekrarını dinliyordu. Hoş, pek dinlediği de söylenemezdi, maç oynanırken az önce Verity’nin söylediği gibi duvara bakıyordu. Baktığı yerde Weasley ikizlerinin bir zamanlar vitrine asmış oldukları bir poster vardı. İkisinin de elleri Weasley Büyücü Şakalarının ürünleriyle silme doluydu ve tepelerinden düşmekte olan BÜYÜK İNDİRİM yazısının harflerinden kafalarını korumaya çalışıyorlardı. Harry oturduğu koltuğun hemen yanındaki masanın üzerinde büyük bir kısmı boşalmış bir ateş viskisi şişesi gördü.

George Weasley ziyaretçisi olduğunu fark etti ve alkolün etkisiyle dağılmış bir ses tonuyla “Heeey, hoş geldiniz,” diye bağırdı. “Buyrun… Buyrun… Evimdeymiş gibi davranın.”

Nefesi buram buram ateş viskisi kokuyordu. Hemen çer çöpün arasından üç tane tabure bulup buluşturdu ve eliyle üstün körü temizledi. Harry taburelerin birini yerinden kaldırdığında el büyüklüğünde bir örümceğin çamaşır yığınına doğru panikle kaçtığını fark ettiyse de Ron’un bu durumu fark etmediğini görünce hiç bozuntuya vermedi.

“Sizi buraya hangi münasebetsiz rüzgar attı, anlatın bakalım…”

Hermione üstünde gri, büyük bir leke görünen taburesine bir an kaşlarını kaldırarak baktı, sonra her ne düşünüyorsa boş verip oturdu, “Seni görmeye geldik, George… Kovuk’a hiç uğramıyormuşsun. Mr ve Mrs Weasley senin için endişeleniyor.” Gözleri odayı şöyle bir taradı, “Görünüşe göre haklılar da.”

“Kendini fena salmışsın, abi,” diye ekledi Ron.

George acı bir gülümsemeyle, “Haklısın, beni reddedişinin acısını atlatmaya çalışıyorum küçük kardeşim. Malumun insan her gün İnferiuslar tarafından neredeyse balık yemi yapılacak küçük kardeşi tarafından reddedilmiyor.”

Ron öfkesini zorlukla dizginleyerek, “Balıklara yem falan olmuyordum, bunun konuyla ne ilgisi var ki şimdi?”

George umursamaz görünen bir tavırla, “Son derece talihsiz bir an bana akıl veriyorsun gibi hissettim de… Neyse ki hemen geçti,” dedi. “Ee Noelde ne planlıyorsunuz? Hermione ev cinleriyle mi geçireceksin? Ron, Newcastle’da çok ferah bir mağara biliyorum, eminim gitmek için ölüyorsundur. Harry bir maçı daha berbat etmek istiyorsan bunu unut, yarın Quidditch ligi tatil.”

Hermione ona dik dik bakıp, “Aslında George, Noel’i Kovuk’ta geçireceğiz. Weasley ve Granger aileleri bir arada olacak. Harry de ge… (Harry ona dik dik baktı) – neyse- Senin de geleceğini umuyoruz.”

George kaşlarını kaldırdı, “Eh, babamı biraz tanıyorsam bütün gece diş dolgusunun ne kadar dahiyane bir buluş olduğunu, lokal anestezinin mantığını tartışmasını izlemek müthiş olurdu Hermione, ama maalesef feci önemli işlerim var.”

Ron kızgınlıkla, “Puddlemere United – Holyhead Harpies maçının tekrarını banttan dinlemek gibi mi?”

Tam o sırada radyodan sevinç çığlığı yükseldi, Puddlemere Layton ile sayı bulmuştu.

George esneyerek, “Belki bu defa Puddlemere kazanır diye tekrar dinliyorum. Ha, bir de Harry’nin kavga çıkardığı yer çok eğlenceli… Quidditch Lig Kupası kurulduğu tarihten beri hiç bu kadar keyifli olmamıştı.”

Hermione anlayışla, “George, umursamaz görünmen, umursamadığın anlamına gelmiyor. Hep beraber olmak sana da iyi gelebilir…”

George düşünceli düşünceli, “Kalabalığa alerjim var,” dedi. Sonra bir an ciddileşerek, “Sorun sizde değil, yanlış anlamayın, sadece…” Duraksadı ve çok basit bir şeyi budalanın birine izah eder gibi tane tane, “Artık bana hiçbir şey o kadar eğlenceli gelmiyor,” dedi. “Umrumda değil yani.” Ellerini iki yanına açtı, yapacak bir şey yok der gibi.

George’un ses tonundaki samimi hava odanın sessizliğe gömülmesine sebep oldu. Ron’un kızgın yüz hatları yumuşadı, Harry rahatsızca başını önüne eğdi.

Sessizliği Hermione bozdu, “George, bunun üstesinden tek başına gelmek zorunda değilsin. Herkes senin için endişeleniyor. Bize biraz şans versen…”

George onun sözünü tamamladı, “Fırsat bu fırsat içimi daha da karartırdınız… Ron, suratındaki o can çekişen ifadeyi silebilir misin? Verity sana göz yaşartan, yanak nemlendiren nugattan mı verdi? Yardıma ihtiyacım yok ve hayır Kovuk’a gelmiyorum, annemin ölüm döşeğindeymişim gibi davranacağını düşününce, evet gerekirse Büyücü Yetenek Yarışmasının sekizinci tekrarını dinlerim daha iyi.”

Ron ayağa kalktı, şaşkın bakışlar arasında kararlı adımlarla yürüyerek George’un karşısına dikildi. George’un gözleri şaşkınlıkla açıldı. Ron ona bakıp, “Bak George, bugüne dek daima Fred ile çok iyi bir ikili oldunuz. İşin aslı ikinizin arasındaki bağı hep kıskandım. Ne de olsa sen benim ağabeyimsin. Bu gece bizim için çok önemli, gelmek istersen… Şey… Çok memnun oluruz…”

George renk vermedi ve gözünü radyoya dikti. Şimdilik ondan bir cevap alamayaklarını anlayıp oturdukları tabureden kalktılar. Hep beraber merdivenlere doğru yürüdüler. Sessizliği bozan George Weasley oldu:

“Gelirim, ama anca…”

Kafalar öne sürdüğü şartı dinlemek için beklentiyle ona doğru döndü.

“Deniz halkı ağaca çıktığında…” diye tamamladı sözlerini. George’un yüzü çok ciddiydi, onlara kısa bir süre bakıp yüzünü yine duvara döndü.

Belli ki bu savaş kolay kazanılamayacaktı. Hermione gözünü devirdi, Ron boynunu eğdi ve ağabeyine mutlu noeller diledi, sonra da merdivenlerden aşağı indiler.

* * *

Ron ile Hermione Kovuk’a erken gideceği için Noel sabahı saat sekizde ayaktaydılar. Anlaşılan Mrs Weasley, aynen Fleur ile Bill’in düğün haftasında olduğu gibi histerik bir hale bürünmüş, tüm aileyi teyakkuza geçirmişti. Weasley Büyücü Şakaları’ndan dönerken Hermione ile Ron’un arasında geçen bir konuşmaya kulak misafiri olan Harry, onun Ginny’yi Hogwarts ekspresinden çıkar çıkmaz ev cini gibi çalıştırmaya başlattığını öğrendi. Daha fazlasını duyamadı çünkü ikisi Harry’nin onları duyduğunu anladıkları anda Ginny konusunu kapadılar.

Hediye verme faslında keyifleri yerindeydi. Ron, Harry’nin ona verdiği kızıl yaldızlı hediye paketini sıyırdığında içinden sırtında adının yazılı olduğu bir Chudley Cannons forması çıktı. Hermione ise adının baş harflerini taşıyan ejder derisi bir cüzdan almıştı. Hermione Ron’un aldığı yeni Tez Tekrar Tüyü ile Harry’den gelen Barry Egerton’un Modern Çağ Büyücülerinin Karanlık Tarihi: Asa’nın Kanlı İzi isimli eserini coşkuyla çantasına yerleştirdi. (Ne zamandır On Dokuzuncu Yüz Yıl İngiltere’sinin tarihsel gerçeklerini anlatan bir kitap istiyordum!) Harry ise Ron’dan gelen cep düşman aynasını memnuniyetle karşıladı. Aynayı açar açmaz, üzerinde kendisine sinsi sinsi bakan Jonathan Beresford’un yüzü belirdi. Harry’nin gözleri nefretle kısıldı. Kapatıp Hermione’un Bakanlık’taki masasına koyması için aldığı, snitch şeklinde altın kalemliğin yanına koydu.

Hermione Kovuk’a cisimlenmeden hemen önce Harry ile şansını son bir kere daha denedi. Tabi ki başarısız oldu ve evden biraz da küskün bir şekilde ayrıldı. Ron onun aksine elini Harry’nin omzuna anlayışlı bir şekilde vurdu ve karşılıklı olarak Mutlu Noeller dilediler.

Harry sonunda Kreacher ile yalnız kalmıştı. Ev bir anda sessizleşmiş, kederli, kasvetli bir hal almıştı. Kreacher’ın yaptığı Noel süslemeleri dahi havayı değiştiremiyordu. Harry bir süre kitap okumayı denedi ancak dikkatini bir türlü odaklayamıyordu. Kalkıp evde dolaştı ancak bunun da pek faydası olmadı. Bir süre kestirmeyi düşündü ama pek uykusu da yoktu.

Sonunda oturup Hagrid’e bir mektup yazmaya karar verdi, boş parşömen ve tüy kalemle masasına oturduğunda aklına yazacak pek bir şey gelmedi. Zaten ne anlatacaktı ki? Sevgili Hagrid, nasılsın? Görüşmeyeli Ginny’nin ilk resmi Quidditch maçında rezalet çıkardım ve bir Hogwarts öğrencisini yumrukladım. Umarım iyisindir. Kederle gülümsedi ve tüy kalemi gerisin geri aldığı yere bıraktı. Kovuk’a gidip Ron ile Hermione’ye sürpriz yapmayı dahi düşündü, ama bu fikri kendi içinde değerlendirdiğinde mantığının kabul etmesi için can sıkıntısından çok daha fazlası gerekliydi. Hermione neyse de yanında Ron olmadığında cidden büyük bir boşluk hissediyordu. O anda George Weasley’i çok iyi anladı; çünkü Puddlemere United – Holyhead Harpies maçının tekrarını dahi izlemek cazip hale gelmişti. Sonunda Bakanlığa giderek Seherbazlık Sınavına hazırlanmaya karar verdi. Belki Kütüphanede olmak bu konudaki motivasyonunu artırırdı. Bir şekilde öğleni etmişti en azından, cüppesinin düğmelerini iliklerken Kreacher’a akşam yediye doğru geleceğini söyledi. Kreacher boynunda Regulus Black’in cep saati sallanırken keyifle konuştu, “Kreacher Harry Potter’a harika bir Noel yemeği hazırlıyor, Harry Potter için Giffords’taki ev cinlerinden pembe şarap ödünç aldı. Efendi Potter bu akşam Balina gibi şişecek.”

Harry çekingen bir şekilde yanıt verdi, “Eee, aslında Kreacher, o kadar da abartmasak hiç fena olmayacak. Bakanlık’tan kaçta çıkacağımı dahi bilemiyorum,” dedi, “Aslına bakarsan sana bir patronus göndereyim olur mu? Kararımı değiştirirsem diye. Sen de bir gece de olsa dinlenmiş olursun.” Bir yandan Kreacher’ın hazırlayacağı sofra göz önüne gelmişti. Muhtemelen ev cini en az sekiz kişiyi tıka basa doyuracak kadar yemek yapmış ve masayı baştan sona donatmış olacaktı. Kreacher yerlere kadar eğilerek onu selamladı. Harry ev cinini yerden kaldırarak elini sıktı, ona mutlu noeller diledi. Arkasını dönüp Bakanlığa cisimlenmek üzereyken Kreacher ona seslendi, “Efendi Harry?”

Harry arkasını döndü merakla, Kreacher sözlerine devam etti, “Kreacher eskiden olduğundan daha mutlu Grimmauld Meydanı’nda. Efendi Potter gerçekten eşsiz bir Büyücü, aynen Dobby’nin bir zamanlar anlattığı gibi. Çok daha büyük bir Büyücü olacak gelecekte, Kreacher bunu biliyor, bundan emin.”

Harry istemsizce gülümsedi, “Teşekkürler Kreacher, sayende burası bize gerçek bir yuva oldu. Mutlu Noeller…” Bir yandan da akşam Grimmauld Meydanı’na dönmeden ona güzel bir Noel Hediyesi alma konusunu aklına not etti.

Kreacher da ona keyifle el salladı, “Mutlu Noeller…”

Harry giyindi, evden ayrılmadan önce gerekli efsunları yerleştirdi ve cep sinsioskopunu kontrol etti, alet kusursuz bir şekilde çalışıyordu. Dışarıda ince bir kar yağışı başlamıştı.

* * *

Harry, belki de gecenin bir vakti Dumbledore’un Ordusuyla Bakanlığa girdikleri günden beri Atrium’u hiç bu kadar ıssız görmemişti. Mr Weasley daha önce resmi tatil günlerinde sadece her bölümden birer nöbetçi büyücünün çalıştığını söylemişti söylemesine ama bunu bilmek ayrı bir konuydu, görmek ayrı. O karınca yuvası havası, o koşuşturma kaybolmuştu. Harry asansörlere doğru yürürken arkasından birinin seslendiğini duydu:

“Mr Potter! Mr Potter!”

Harry arkasını döndü ve Gilbert Wimple’ın kendisine doğru koşturduğunu gördü. Wimple ile tanıştığında feci bir haldeydi, alnında boynuzlar vardı, yüzü isle kaplıydı, ancak şu anki görünümü de pek iç açıcı değildi. Pejmürde görünüyordu, gözlerinin altında gri halkalar vardı, belki günlerdir uyumamış gibiydi. Onun bir işkolik olduğunu bilen Harry, hortkuluklar hakkındaki yaklaşımını beğenmiyor olsa da adama acımaktan kendini alamadı.

Wimple’ın yanında uzun boylu, kalın kaşlı ve yüzü çiçek bozuğu olan bir Büyücü vardı. Harry bir türlü hatırlayamasa da adama baktığında garip bir aşinalık hissetti. Sanki daha önce bir yerlerde görmüş gibiydi bu çatık kaşlı adamı.

Gilbert Wimple onu duymuş gibi söze girdi, “Tanıştırayım Mr Potter: Theodore Pullman. Daha önce karşılaştınız mı bilemiyorum ama kendisi benim asistanımdır. Biz Kristal Mağaradayken İnferi’leri zindanlarda karşılayan, aslında tüm işlerimde bana destek veren sağ kolumdur.”

Harry Pullman’a dönerek, ”Memnun oldum,” dedi. “Potter, Harry Potter…”

Pullman donuk bakışlarla hiçbir şey söylemeden ona uzanarak elini sıktı.

Harry bu durumdan rahatsız olduysa da, Wimple onu kolundan çekiştirerek kulağına fısıldadı, “Pullman dilsizdir, bir büyü kazası, onu bu yüzden yanlış anlamanızı istemem…”

Üçü beraber asansöre bindiler, Pullman arkalarındaydı, Wimple ona dönerek, “Bugün değerli vaktinizden biraz çalmam mümkün olur mu? Size bizim bölümde göstermek istediğim şeyler var.”

Harry kafasında bir bahane uydurup Wimple’ı atlatmayı düşündüyse de bu fikrinden caydı. Zaten tüm gün Kingsley’in anısını izleyecek ya da Savunma Büyülerini çalışacak değildi ya. Wimple’ın Bürosunda en azından biraz daha zaman öldürmüş olurdu. Bu yüzden Grimmauld Meydanı’na saat yediden önce dönmeyeceğini söyleyerek Wimple’ın teklifini kabul etti.

Asansörden inip Deneysel Büyüler Dairesi’nin ıssız, geniş ve uzun koridorunda yürümeye başladılar. Damocles Belby ve Demyan Dung’un tablolarını geçerek çelik kapının önüne geldiler. Karşılama mesajı koridorda yankılanmaya başladığında, uzayan kulaklar yuvalarından çıktı. Wimple hemen bir kalkan büyüsü yaparak onları makul bir mesafede tuttu ve Harry Potter ile Theodore Pullman eşliğinde odayı ziyaret etmek için geldiğini söyledi. Açılan bölmeye asalarını yerleştirip içeri girdiler.

Oda aşağı yukarı Harry’nin hatırladığı gibiydi. En azından Hortkuluklardan geriye kalanlar, büyük kitaplık ve pek çok eşya yerli yerindeydi. Ama Kızıl Pelerin’in tutulduğu poligon kaldırılmıştı. Yerine bir gardırop yerleştirilmiş ve içi siyah astarlı parlak kızıl pelerinler sırayla askılara dizilmişti. Her Pelerin’in üzerine ufak bir parşömen parçası tutturulmuştu, hepsinin üzerinde de farklı bir isim vardı: Kingsley Shacklebolt, Arcanus Grines, Gawain Robards ve Seherbaz Bürosuyla diğer üst düzey Bakanlık çalışanlarının isimleri.

Wimple Pelerinlerden birinin manşetinden tuttu, “İşte, Pelerinler kullanıma hazır. Yeni yılda onları sahiplerine dağıtacağız. Sadece Mr Shacklebolt’un son onayını bekliyoruz,” dedi.

“Hatta Mr Grines sabah uğrayıp kendisininkini deneme nezaketini gösterdi. Seherbazlık sınavının ardından bu ikisi de sizin ve Mr Weasley’in olacak…” diye ekledi. İsimsiz parşömenlerin iliştirildiği iki Pelerin’i gösterdi. Harry pek dışarı göstermek istemese de, içini büyük bir heves kapladı. O sınavı ne pahasına olursa olsun verecekti.

Pullman zaman döndürücünün önünde duruyordu. Ona doğru baktığında Harry’nin gözüne mekanizma üzerinde yaptıkları değişiklikler ilişti. Döndürücü daha büyümüş ve gelişmişti. Harry’nin bakışlarını fark eden Wimple gururla eserini işaret etti: “Sizi hem pelerini göstermek, hem de bunun için çağırdım Mr Potter. İşte modern Dünyanın yeni zaman döndürücüsü…” Hep beraber cihazın önüne geldiler.

Harry detayları incelemeye başladı, cihazın üzerine kum saatine benzeyen altı adet kadran eklenmişti. Bu kadranların altında da cam bir bölme vardı. “Bunlar da nedir?”

Wimple gururla yanıtladı, “Gün, Ay, Yıl, hemen sağındaki üç kadran da saat ve koordinatların girileceği yerler. Alttaki bölmeye de hatıratı koyuyorsunuz.”

Harry merakla sordu, “Hatırat da nedir?”

Wimple derin bir nefes aldı, alnı kırış kırış oldu, “Hatırat, dönmek istediğiniz gün, ortamın parçası olan bir objedir. Zaman döndürücü o güne dönmek için hatıratı sabit alır ve onun geçmişi boyunca ilerler. Örneğin Hogwarts’ta Karanlık Lordu öldürdüğünüz ana geri dönmek isterseniz, Mürver Asa’yı buraya koymak iyi bir yöntem olabilir. Ya da o gün üzerinizde olan kıyafetin ya da Karanlık Lordun cüppesinin bir parçası… Hepsi aynı işi görecektir.”

Harry endişeyle, “Hepsi bu kadar mı? Bunu yaptığımız anda Mayıs ayına dönebilir miyiz?”

Wimple gülümseyerek “Hayır,” dedi. “Zaman Döndürücü konusunda hala son aşamaya gelemedik, hatta o noktadan çok uzağız. Size bu cihazın ihtiyaç duyduğu gücü çok nadir bileşenlerden oluşan, zor bir iksirin sağlayabileceğini zaten belirtmiştim. Şu anda sadece bileşenlerin çok kısıtlı bir kısmını temin edebildim. Tamamını bulsam bile döndürücü bu haliyle değil aylar, birkaç hafta dahi geri gidebilirse şaşarım. Ama bu mekanizma Modern zaman döndürücünün yıllar sonra dahi hatırlanacak atasıdır. Belki gelecekteki zaman döndürücüleri ceplere dahi girebilecek ancak açıkça bildiğim tek bir şey var: İhtiyaç duyacağı güç gerçekten yine müthiş bir güç olacaktır.”

Harry Wimple’a endişeyle baktı, kısa ve net konuştu: “Onu yok edin…”

Wimple şaşkınlıkla ona baktı, “Burada dünyayı değiştirmekten, binlerce farklı ihtimalden, tarihin akışını değiştirmekten bahsediyoruz Mr Potter. Korku tüm bunları yok etmek için yeterli bir sebep mi sizce?”

Harry başını salladı, “Evet Mr Wimple, yeterli. Ben geçmişi gördüm. Alnımdaki yara iziyle defalarca karşısında durdum. Kaybedenlere bir şans daha veremeyiz.  En ufak bir hatanın dahi dönüşü olmayabilir.”

Wimple’ın yüzü kaskatı oldu, “Bunu yapmayacağımı biliyorsunuz değil mi? Onu yok etmeyeceğimi… Çalışmalarımı sürdüreceğimi…”

Harry kafasını kaldırıp ona baktı, “Evet biliyorum. Bu da sizin hatanız olarak konuşulacak. Ben de tüm gücümle hata yapmamanız için uğraşacağım.”

Harry sözlerini tamamlayıp kapıya doğru yürüdü, Pullman ilgiyle bir Harry’ye bir Wimple’a bakıyordu.

“Karanlık Lordu alt eden kişinin bu denli korkuyla yaşaması inanılır gibi değil!” diye bağırdı Gilbert Wimple.

Harry ona döndü ve gözlerinin içine baktı.

“Korkmuyorsunuz, çünkü bilmiyorsunuz. Korkunun yanından bile geçmemişsiniz. Umarım yaptıklarınızın sonuçlarını yaşamak zorunda kalmazsınız!”

Harry odayı hışımla terk ederken arkasına dahi bakmadı. Noel’den sonra ilk işi Kingsley ile konuşup Wimple’ın çalışmalarıyla ilgili uyarmak ve endişelerini bildirmek olacaktı.

* * *

Bir hışımla kütüphaneye daldı, Seherbazlık Sınavına dair bulabileceği tüm kaynakları çıkardı ve kitapların arasına kayboldu. Ama kafası fazlasıyla doluydu, bu durum onu zorluyordu. Zaman döndürücünün yaratması muhtemelen milyonlarca senaryo istemsizce kafasında dolaşıyordu. Kitapları aldığı yere bırakıp Eğitim Uygulama Odasına geçti. Burası Dumbledore’un Ordusu ile kullandıkları ihtiyaç odasını fazlasıyla andırıyordu, Bakanlık çalışanlarının pratiklerini geliştirmesi için tahsis edilmişti. Hayalbozan Büyüsünü, Arcanus Grines’in hayalet Büyüsünü tekrar etti. Az da olsa mesafe kat etmeyi başarmıştı.

Saat altıya doğru artık hem aklı hem de vücudu ciddi bir şekilde yorgun düşmüştü. Tek isteği Chef Wizard’a gitmek, bir fincan kahve içmek, ardından Kreacher’ın hazır sofrayla kendisini beklediği Grimmauld Meydanı’na dönmekti. Bir yandan da Ron ile Hermione’un Kovuk’ta ne yaptığını da öğrenmek için can atıyordu. Mr Weasley, Hermione’nin ailesini severdi. Harry sorun çıkmayacağından emindi, yine de olan biteni merak ediyordu.

Atrium’u koşar adım geçip Chef Wizard’a doğru yönlendi. Şarap şişelerinin dizildiği rafların arasından yürüdü, Turuncu – altın sarısı cüppe giymiş Hoşgeldincadısı’nın karşısına geçti. Cadı onu selamlayarak içeriye davet etti.

İçerideki masaların pek azı doluydu. Belli ki Büyücülerin büyük bir bölümü ailelerinin yanına gitmişti, herkes Noel hazırlıklarını tamamlamakla meşguldü. Bu durum Harry’yi fazlasıyla yalnız hissettirdi. Grup olarak toplanan tek masa restoranın tam ortasındaydı ve gürültülü bir şekilde eğleniyorlardı. Harry fazla oturmayacağını söyleyerek onlardan mümkün oldukça uzak bir masa istedi, restoranın tenha arka bölümüne doğru yürüdüklerinde Harry, kırmızı deri koltuklu localardan birinde Elwyn Baines’in oturduğunu gördü. Tanıdık, konuşabileceği birini bulmanın sevinciyle onun yanına gitti. Masasının üzerinde Chef Wizard’ın en sevilen içeceklerinden biri olan Yaban Mersini aromalı orman kahvesi ve Şifacı’nın El Kitabı – Can Kurtaran Büyüler isimli bir kitap açık duruyordu.

Harry, “Mutlu Noeller, bugün Bakanlıkta olduğunu bilmiyordum,” dedi.

Elwyn Baines kafasını kaldırıp ona baktığında Harry’nin yüzündeki gülümseme aniden yok oldu. Kızın yüzündeki gülümseme buruktu, yeni ağlamış gibiydi. Daha önce ağlayan kadınlarla özellikle de Cho ile olan deneyimleri pek de parlak geçmemiş olan Harry tedirgin hissetti. Ama Elwyn kendisini çoktan toparlamış gibiydi, Harry’nin desteğine ihtiyacı yoktu belli ki.

“Evet, buradaydım, sabah St Mungo’da takibimdeki hastaların son durumunu kontrol edip geldim. Otursana…”

Harry karşısına oturdu, Yaban Mersinli Orman Kahvesi siparişi verdi, tekrar yalnız kaldıklarında Elwyn’e akşamki planlarını sordu.

“Burada kalıp çalışacağım sanırım, KŞS’ler yaklaşıyor.”

Harry merakla sordu: “KŞS nedir?”

“Kıdemli Şifacı Sınavları. St Mungo’da Bölüm Başkanı olmayı hedefliyorum. Bu yüzden 10 ana daldan en az altısının “Kusursuz” olması gerekiyor. Anlayacağın gerçekleştirmesi zor bir hedef. Şifacı olmanın doğal sonuçları…”

“Noel’de dahi çalışmanı gerektirecek kadar zor olmamalı. Kendine fazla yükleniyor olabilir misin?” dedi Elwyn Baines’in yorgun yüzüne bakarak. Ama Elwyn Baines yorgun olduğunda dahi çok güzel görünüyordu.

Genç kadın gülümsedi, “Ailem şu anda yurtdışında önemli bir seminerde, onlar da benim gibi şifacı. Dolayısıyla bu Noel’in benim için pek anlamı yok. Bizim ailede işkolik olmak doğuştan gelen bir özellik. Sen neden hala buradasın?”

Harry bir an duraksadı, masadaki Chef Wizard logolu mendillerden birini eline alıp kurcalarken, “Ron ile Hermione’nin ailesi bu gece bir araya geliyor. Orada olmamamın daha doğru olduğunu düşündüm.”

Elwyn Baines imalı imalı sırıttı, “Ginevra’nın Ron Weasley’in kızkardeşi olduğunu unutmuşum. Malum Gelecek Postası tüm hafta seninle uğraştı.”

“Evet, çünkü Jonathan Beresford’a vurarak budalalık ettim,” dedi Harry gözlerini indirerek.

“Hayır, Jonathan Beresford’un sadece burnunu kırıp bırakarak budalalık ettin,” diye düzeltti Elwyn Baines.

Harry’nin gözleri koca koca açıldı, “Nasıl yani?”

Genç kadın kahvesinden bir yudum aldı, “Poppy Pomfrey çok sevdiğim bir arkadaşım. Hogwarts’ı ziyaret ettiğimde bazen Quidditch maçlarına denk geliyorum. Malum, sakatlık olduğunda müdahale edebilmek için saha kenarında bekliyoruz. Beresford burnu büyük, kendini beğenmişin teki ve hala bir çocuk. Her yerde Harry Potter’dan daha iyi bir arayıcı olduğunu söyleyip duruyor.”

Harry’nin vücudu nefretle kasıldı. Ona dersini vermek için masadan kalkıp Ateşoku’nu almaya gitmemek için kendini zor tuttu.

Elwyn onun bu hislerinin farkına varmamış gibi devam etti, “Defalarca Quidditch Kupasını kazanmış, Macar Boynuzkuyruk’un etrafında uçmuş ve Üç Büyücü turnuvasında birinci gelmiş, Lord Voldemort’u alt etmiş bir Seherbaz Adayıyla kendisini karşılaştırması bile bence çok komik.”

Harry bu övgü karşısında bütün olumsuz duygularından sıyrıldı. Elwyn böyle düşünüyordu demek.

Genç kadın ona gülümsedi. Harry midesinde bir şeylerin oynadığını fark etti. Hatta Elwyn ile her konuştuğunda aynı heyecanın ve gerginliğin onu sardığını fark edip şaşırdı. Ne yapmak istediğini düşündü. Ginny ile Jonathan Beresford arasındaki her neyse onu ilgilendirmiyordu, hatta Elwyn’in yanında olduğu sürece onlarla ilgili her şey çocukça geliyordu. Ginny Beresford’un nasıl bir ukala olduğunu görememişti ama Elwyn onun notunu doğru şekilde verecek kadar zekiydi. Karşısındaki kadına baktı, onun yanında olmanın ne kadar hoşuna gittiği çok açıktı. Bunun üzerine cesaretini topladı.

“Bak ne diyeceğim. Neden Noel yemeğini burada yemiyoruz? Chef Wizard Londra’daki en iyi restoran sonuçta. Tabi bu akşam çalışmamayı göze alabiliyorsan.”

Söylediği anda buna pişman oldu, az önce Elwyn Baines’e çıkma teklifi etmişti. Ve bunu öyle doğal bir sükunetle yapmıştı ki Elwyn Baines’te de Fleur Delacour gibi Veela’lık olup olmadığını merak etti. Elwyn’in vereceği cevabı beklerken neredeyse kalp krizi geçirecekti.

Genç kadın bir an için Chef Wizard’ın yüksek kubbeli tavanına baktı, sonra da gülerek “Eh, bu durumda Can kurtaran Büyülerin Canı Cehenneme!” diyerek kitabın kapağını kapayıp çantasına koydu, sonra da “Violet, buraya bakar mısın? Bize Menü getirir misin?” diye seslendi.

Harry’nin içini büyük bir sevinç kapladı. Ama Kreacher’a onu beklememesi için bir patronus yollamalıydı. Masadan kalkmak için ne bahane uyduracağını düşünürken Violet masaya geldi. Menüleri verirken, “Mr Potter, size baykuş postasıyla bir paket geldi, teslim almak için girişe kadar gelebilir misiniz?” dedi.

Harry hızla siparişini verdi ve Elwyn’e bakarak “İzninle,” diyerek masadan kalktı, girişe yöneldi.

Giriş Bankosunun yanında üstünde hala kar taneleri bulunan mağrur bir baykuş, gagasında neredeyse boyundan büyük bir paketle Harry’yi bekliyordu. Harry paketin ipliğini çözdü, Hoşgeldincadısı’ndan ufak bir kurabiye alıp Baykuşa verdi ve baykuş teşekkürü çok andıran bir ciklemeyle uçup gitti.

Harry fırsattan istifade ederek Kreacher’a patronusunu da yollayıp, elinde paketle masaya geri döndü. Bu yüzden vicdanı sızlasa da yapacak bir şey yoktu. Bu akşamı Elwyn ile geçirmek istiyordu. Evet, istediği buydu.

Masaya geri döndüğünde Violet şaraplarını getirmişti bile. Elwyn meraklı gözlerle onu izlerken, paketin sağını solunu incelemeye başladı. Sonra özenle içini açtı.

“Vay canına, Kingsley Shacklebolt’tan bir hediye… Üstelik bir mektup da yazmış…”

Sevgili Harry,

Arşivde çalışırken odalardan birinde üzerine adının yazdığı bir kutu bulduk. Karanlık Lord’un ailene saldırdığı o meşhum gece Godric’s Hollow’daki evin büyük bir kısmı havaya uçmuş ve eşyaların büyük bir bölümü zarar görüp kullanılmaz hale gelmişti. Anlaşılan özel eşyaların bir kısmı o gece eve gelen Bakanlık görevlileri tarafından kurtarılmış ve belirli bir yaşa geldiğinde sana teslim edilmek üzere Bakanlığa getirilmiş. Cornelius Fudge ya da Scrimgeour aranızda geçenler ne olursa olsun sana bu kutuyu iletmiş olması gerekirdi. Yaşanan gecikme sebebiyle Bakanlık adına senden özür dilerim.

Mutlu Noeller, Kingsley Shacklebolt

Kutunun içinden bir başka mektup daha çıktı. Zarfın üzerindeki ismi gören Harry kısa süreli bir şok geçirdi: Severus Snape.

Büyük bir özenle zarfı açtı ve yazanın kim olduğunu anlamak için mektubun altındaki imzaya baktı, aklından geçen ismi orada gördü de: Lily Potter.

Görünüşe göre annesinin Profesör Snape’e yazmış olduğu mektup yıllar sonra Harry’nin eline geçmişti. Satırlar arasında hızla göz gezdirdi ve mektubu yeniden özenle zarfın içine yerleştirdi. Kutudan mektubun dışında ufak oyuncak bir süpürge ile asa, ayrıca eski bir fotoğraf albümü çıktı.

Harry iç çekerek kadeh kaldırdı, merakla onu izleyen Elwyn’e, “Bu kutudakiler enkaza dönen bir ev, Gringotts’taki altınlar dışında ailemden geriye kalan tek şey,” dedi. “Kutunun şerefine…”

Elwyn de kadehini kaldırarak şarabı içti, mektubu işaret ederek sordu, “Annen Severus Snape’e bir mektup mu yazmış? Bildiğimiz Severus Snape’e yani…”

Onun şaşkınlığı Harry’yi eğlendirdi. Gerçekten de geçmişte olanları bilmeyen birinin annesi ile Severus Snape’i bir arada düşünmesi zordu. Harry Elwyn Baines’e düşünselinde gördüklerini anlattı. Severus Snape’in nasıl bir aileden geldiğini, Lily Evans ile tanışmasını, babasının gençliğinde ona yaptıklarını ve birbirlerinden nasıl uzaklaştıklarını. Severus Snape’in cesurca nasıl Lord Voldemort’un yanında casusluk yapıp hayatının sonuna kadar Lily Evans’ı sevdiğini.

Elwyn bunları ağzı açık dinledi. “Gelecek Postası, Severus Snape’in Yoldaşlık için casusluk yaptığını yazmıştı. Ama sen bu şekilde anlatınca kulağa daha da inanılmaz geliyor.”

“O tanıdığım en cesur adamdı,” dedi Harry.

Elwyn, “Lily Evans’ın kalbini kazanmaya yetmemiş,” diyerek gülümsedi.

Harry, muhtemelen karnı aç olduğundan şarabın etkisine girmeye başlamıştı. Elindeki kadehin dibini gördüğünde içi ısındı ve olanları daha rahat kabullenmeye başladı. Aslında her şeyin yolunda gittiğini, hayatın zaman döndürücü, Lestrange, Nott ya da Ginny konusunda endişelenmek için çok kısa olduğunu fark etti.

“Belli ki Lily Evans’ın aradığı şey cesaret değildi,” yorumunu yaptı.

Tepelerinde sohbetseli oluşmaya başlamıştı. Harry çakırkeyif olmasına rağmen Chef Wizard’a ilk geldikleri günü hatırladı ve o an büyünün doğasını keşfetti. Sohbetseli masadaki konuşma tam anlamıyla tüm kaygılardan uzak, dürüst ve içten bir hal alınca oluşuyordu. Yani iki kişi arasındaki mesafe olabildiğince azalınca. Harry, Lily Evans ile Severus Snape’in çimlere uzanmış gökyüzünü seyreden imgelerine baktı. Elwyn’in kadehi boşalmıştı, Harry uzanıp tekrar doldurdu.

Genç kadın, “Sence aradığı neydi?” diye sordu.

Harry, “Bence aradığı bir şey yoktu, sadece anı yaşıyordu. Severus Snape arkadaşı, James Potter sevdiği adamdı, hepsi bu,” dedi. Kendi sözleri kulağına uğultu halinde geliyordu. Bir anlık akıl dinginliğinde bu sanırım Hermione’nin kuracağı türden bir cümleydi diye düşündü.

Yemeklerin geldiğini hatırlıyordu. Ama Elwyn de yemeğine dokunmadı, o da. Sohbetselinde Elwyn’e sarıldığını ve onu öptüğünü gördüğünü de hatırlıyordu. Ve geçmişini ardında bırakarak bunu gerçekten yaptığını da.

Uzun süre ayrılmadılar, ta ki cebindeki sinsioskop çılgınlar gibi ötmeye başlayana kadar.

* * *

Hem sarhoş olduğundan hem de Elwyn’i öpmek hoşuna gittiğinden Harry’nin ilk tepkisi normalden yavaş oldu. Sinsioskopun ötüşünü ciddiye alıp almamak arasında kaldı. Sonra tehlike anında, Little Hangleton’da, Sırlar Odası’nda, Hogwarts Savaşı’nda tecrübe etmiş olduğu duyguyu tekrar yaşadı: Tüm hisleri geri geldi ve içgüdüleri harekete geçerek onu karşı karşıya kaldığı duruma odakladı.

Kreacher odalardaki alarmları tetiklememesi konusunda uyarılmıştı. Bu işin kazara gerçekleşme ihtimali düşüktü; Grimmauld Meydanı’na birileri girmişti. Kreacher şu anda tehlikede olabilirdi.

Harry Elwyn Baines’in elini tutup gözlerinin içine baktı, “Şu anda Grimmauld Meydanı’na birileri girmiş olabilir. Eve dönmem gerekiyor.”

Baines başını salladı, “Bana ihtiyacın olabilir, beraber gidelim.”

Harry buna itiraz etmedi, hemen ceplerinden birkaç Galleon çıkarıp masaya bıraktılar, beraber restoranı terk ettiler. Atrium’u geçerek şöminelere doğru uçarcasına koştular. Harry, Elwyn’in elini tuttu ve Grimmauld Meydanı On İki Numara’ya cisimlendiler.

Dış kapının önünde belirmişlerdi.

Karşılarındaki kapı aralıktı. Harry için bundan sonra yaşanan her şey ağır çekimdeydi sanki.

Sokak kapısını savurarak içeri koştu, bir yandan da Kreacher’a sesleniyordu. Yanıt alamadı. Asası havada, önce yemek odasına girdi; tek kişiye servis açılmış ama masa tek karış boş yer kalmayacak şekilde yemekle donatılmıştı. Harry bunu görünce içi acıdı, belli ki Patronus’u çok geç göndermişti.  Merdivenlerden mutfağa indiler; Kreacher mutfakta da, yatak odası olarak kullandığı kilerde de yoktu. Uyurken sarındığı kirli yastık kılıfı boştu. Elwyn’in asasının parlayan ucu merdivenleri aydınlatırken içindeki panik dalgası daha da yükseldi.

Birinci kata çıktılar, Harry’nin, Ron’un ve Hermione’nin odası da boştu.

Harry Kreacher’ı birinci kattaki oturma odasında buldu. Bedeni sarmaşık desenli iki koltuğun arasında, yanan şöminenin tam karşısında, yerdeydi.

Hemen başucuna eğildi, nabzını, kalp atışını duymaya çalıştı. Ama daha Kreacher’ın bedenine dokunduğu anda içinde bir yerde ne olduğunu sezmişti. Elwyn hemen elini ev cininin boynuna götürdü. Elini çektiğinde kaçınılmaz olanı dile getirdi…

“Ölmüş, Harry…”

Harry her yanı uyuşmuş şekilde şöminenin karşısında ayağa kalktı. Onun nasıl bir ruh hali içinde olduğunu anlayan Elwyn ona arkadan sarıldı.

O sırada merdivenden sesler geldi; önce Ron, sonra Hermione, Mr Weasley ve en sonunda Ginny odaya girdiler.

Dobby’den sonra Kreacher da ölmüştü, gece yatarken sarındığı yastık kılıfı sonsuza dek boş kalacaktı. Grimmauld Meydanı da bir yuva değildi artık. Sirius’tan ona kalan son şey de yitip gitmişti.

On birinci bölüm 5 Haziran 2017‘de FantastikCanavarlar.com‘da!


Viewing all articles
Browse latest Browse all 1612

Trending Articles


Musallat için


Korunma zirhi


Havasta Açık Kapalı Günler


Ve huvel kaviyyul azîz


Cinleri Kovma Babı


Muhabbet Ve Cimaya Kuvvet


İrsali hatif


Ya Cebbar;Yâ Cebbar c.c:Dilediğini zorla yaptırmaya


Kağıtları Altına Çevirmek


Karia Suresi ile Celb


Sübhanallahi milel mizan


BBasTTuuHHaaNN


Taslit ve Darp


Sıkıntıyı gideren Ismi Celil duası


9999 Adet innâ fetahnâ leke fethan mubinâ


Hizbul Vikâye (Koruyucu Dua) Ruhsal Yükselme ve Korunmak


SCCM 2012 Client Installation issue


Karanfil ve Surei İhlas ile CELB


rızık ve geçim derdi için ya vehhab vefki


Şura Suresi 19. Ayet Mucizesi