J.K. Rowling’in kaleminden yeni bir peri masalı: The Ickabog. Yazar, Harry Potter serisini yazdığı sıralarda başladığı bu öyküyü yıllar sonra internet üzerinden ücretsiz olarak yayınlanıyor. FantastikCanavarlar.com olarak bizler de bölümleri Türkçeye çevirip sizlerle buluşturuyoruz.
The Ickabog hakkında daha detaylı bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.
– giriş, önsöz ve ilk bölümler-
– bölüm 14 –
– bölüm 15 –
– bölüm 16 –
bölüm 17
Goodfellow’un Direnişi
Spittleworth, Beamish’ler gözden kaybolana kadar bekledikten sonra, hızla, Roach’ın Saray Muhafızları’nın geri kalanına göz kulak olduğu Muhafızlar Odası’na gitmiş. Odanın duvarlarında, Kral Fred’in olan biten her şeyi izliyormuş izlenimi veren bir portresi ile kılıçlar asılıymış.
“Yerlerinde daha fazla duramıyorlar, Lord’um,” diye mırıldanmış Roach. “Bir an önce evlerine gidip ailelerini görmek ve uyuyup dinlenmek istiyorlar.”
“Onlarla yapacağımız küçük bir konuşmadan sonra, gidebilirler,” demiş Spittleworth, yüzünü yorgun ve yolculuğun kiri pası hâlâ üzerlerinde görünen askerlere çevirerek.
“Marshland’de olanlarla ilgili sormak istediğiniz bir şey var mı?” diye sormuş, adamlara.
Askerler birbirlerine bakmışlar. Aralarından duvara dayanmış duran bazıları bir taraftan tüfeklerini cilalarken diğer taraftan kaçamak bakışlar atıyormuş. Sonra, Kaptan Goodfellow iki askerle birlikte elini kaldırmış.
“Beamish’in bedenini neden bizden biri görmeden sarıp kapattınız?” diye sormuş Kaptan Goodfellow.
“Ateşlendiğini duyduğumuz o kurşunun nereye gittiğini bilmek istiyorum,” demiş, ikinci bir asker.
“Canavar madem o kadar büyük, nasıl sadece dört kişi onu görmüş olabilir?” diye sormuş üçüncü bir asker, çoğunluğun baş sallamaları ve katıldıklarını söyleyen mırıltıları eşliğinde.
“Bunların hepsi çok güzel sorular,” diye cevaplamış Spittleworth, yumuşak bir sesle. “İzin verin, açıklayayım.”
Ve Bayan Beamish’e anlattığı saldırı hikâyesinin aynısını onlara da anlatmış.
Ancak, soruları soran askerler pek tatmin olmuşa benzemiyormuş.
“Orada dev bir canavar varken bizden kimsenin onu görmemiş olmasını hâlâ saçma buluyorum,” demiş üçüncü asker.
“Beamish’in bir kısmı yenmişse, neden daha çok kan yoktu o zaman?” diye sormuş ikinci asker.
“Ve tüm Tanrılar aşkına, kim bu Nobby Buttons?” diye sormuş Kaptan Goodfellow.
“Sen Nobby Buttons’ı nereden bileceksin ki?” diye patlamış Spittleworth, düşünmeden.
“At barınağından buraya doğru gelirken, adı Hetty olan bir hizmetçiye rastladım,” demiş Goodfellow. “Hetty size şarap hizmeti veren kişi, Lord’um. Onun anlattığına göre, Beamish’in zavallı eşine Nobby Buttons’ın Saray Muhafızları’ndan biri olduğunu söylemişsiniz. Dediğinize göre, Nobby Buttons Beamish’in eşine kocasının öldürüldüğünü söylemek için gönderilmiş.
“Ama ben Nobby Buttons diye birini tanımıyorum. Nobby Buttons diye biriyle hiç tanışmadım. O yüzden size soruyorum, Lord’um, bu nasıl mümkün olabilir? Bizimle birlikte at süren, kamp kuran, sizin liderliğiniz altında aynı emirleri alan birinden nasıl olur da hiçbirimizin haberi olmaz?”
Spittleworth’un ilk düşündüğü, onu çaktırmadan dinleyen hizmetçi konusunda bir şeyler yapması gerektiği olmuş. Neyse ki, Goodfellow ona hizmetçinin adını söylemiş. Sonrasında, tehlikeli bir sesle şöyle söylemiş:
“Sen hangi hakla herkesin adına konuşursun, Kaptan Goodfellow? Belki bu adamlardan bazıları bir şeyleri senden daha iyi hatırlıyordur. Belki de, zavallı Nobby Buttons’ı gayet iyi hatırlayanlar vardır. Bu hafta, kral, sevgili küçük Nobby’yi yad eden herkesin maaşına kalın bir kese altın ekleyecek. Aynı Beamish gibi canavarın kurbanı olduğundan korktuğum, kendini feda eden saygıdeğer, yiğit Nobby’nin tüm silah arkadaşlarının maaşlarına zam yapılacak. Soylu Nobby Buttons’a en yakın olanlar hızlı bir terfiyle ödüllendirilecek.”
Spittleworth’un sözlerini başka bir sessizlik izlemiş ve bu sessizliğin soğuk, ağır bir etkisi varmış. Şimdi, Saray Muhafızları’nın tümü yapmaları gereken bir seçim olduğunu anlamışlar. Zihinlerinde, hem Spittleworth’un kralın üzerindeki büyük etkisini, hem de Binbaşı Roach’ın o anda tehditkâr bir şekilde silahının namlusunu okşadığı gerçeğini tartıyorlarmış. Diğer bir taraftan, eski liderleri Binbaşı Beamish’in ani ölümünü düşünüyorlarmış. Ama Ickabog’a ve Asker Nobby Buttons’a inanmayı kabul ederlerse, onlara daha çok altının ve hızlı bir terfinin sözü veriliyormuş.
Goodfellow yerinden o kadar ani kalkmış ki, altındaki sandalyesi yere devrilmiş.
“Nobby Buttons diye biri hiç olmadı, Ickabog diye bir saçmalık da yok ve ben böylesi bir yalanın parçası olmayacağım!”
Sorular soran diğer iki asker de aynı şekilde ayağa kalmış, ama Saray Muhafızları’nın geri kalanı sessizlik içinde izleyerek oturdukları yerden kımıldamamışlar.
“Pekâlâ,” demiş Spittleworth. “Siz üçünüzü vatan hainliği suçundan tutukluyorum. Ickabog ortaya çıktığı zaman kaçtığınızı silah arkadaşlarınızın da hatırladığına eminim. Kralı koruma görevinizi bir kenara bırakıp yalnızca kendi korkak postunuzu kurtarmak istediniz! Ceza olarak kurşuna dizilerek öldürüleceksiniz.”
Sekiz asker seçip onlara üçünü alıp götürmesini emretmiş. Her ne kadar üç babayiğit asker sağlam bir mücadele verse de, diğerleri sayıca onlardan üstünmüş. Ve çok geçmeden sürüklenerek Muhafız Odası’ndan çıkarılıp götürülmüşler.
“Çok güzel,” demiş Spittleworth, geride kalan birkaç askere. “Aferin size. Hepinizin maaşları yükselecek ve terfi zamanı gelince her birinizin adını tek tek hatırlayacağım. Şimdi, ailelerinize Marshland’de olup bitenleri eksiksiz bir şekilde anlatmayı unutmayın. Şayet onların kafasında Ickabog’un ya da Nobby Buttons’ın gerçekten var olup olmadığına dair sorular oluşursa bu, eşleriniz, aileleriniz ve çocuklarınız için hiç iyi olmayabilir.
“Şimdi evlerinize dağılabilirsiniz.”
Bölüm 18 çok yakında FantastikCanavarlar.com’da!
The Ickabog hakkındaki yorumlarınızı bizimle paylaşmayı unutmayın!
The post The Ickabog #17: J.K. Rowling’den Bir Peri Masalı – Goodfellow’un Direnişi | OKU appeared first on Fantastik Canavarlar.