J.K. Rowling’in kaleminden yeni bir peri masalı: The Ickabog. Yazar, Harry Potter serisini yazdığı sıralarda başladığı bu öyküyü yıllar sonra internet üzerinden ücretsiz olarak yayınlanıyor. FantastikCanavarlar.com olarak bizler de bölümleri Türkçeye çevirip sizlerle buluşturuyoruz.
The Ickabog hakkında daha detaylı bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.
– giriş, önsöz ve ilk bölümler-
– bölüm 36 –
– bölüm 37 –
– bölüm 38 –
bölüm 39
Bert ve Ickabog Savunma Birliği
Chouxville’e gelince… Orada birtakım önemli şeyler olmak üzereymiş.
Binbaşı Beamish’in cenazesinin olduğu gün, küçük Bert’in evine dönüp Ickabog oyuncağını demir bir çubukla parçaladığını ve büyüyünce Ickabog’un peşine düşüp babasını öldürdüğü için o canavardan intikam alma yemini ettiğini hatırlarsınız.
Şimdi artık Bert on beş yaşına basmak üzereymiş. Bu size çok büyük bir yaş gibi gelmeyebilir, ama o zamanlar bu, asker olmak için yeterince büyük bir yaşmış ve Bert birliğe yeni askerler alındığını öğrenmiş. Böylece bir pazartesi sabahı, annesine ne planladığından bahsetmeden, her zamanki saatte küçük evlerinden çıkmış. Ama bu sefer okula doğru gitmek yerine, okul kitaplarını sonradan almak için bahçe çitinin arkasına bırakıp birliğe başvurma niyetiyle sarayın yolunu tutmuş. Tişörtünün altında, uğur getirsin diye babasının Ickabog’a karşı üstün cesaret gösterdiği için kazandığı gümüş madalyayı taşıyormuş.
Bert yola çıktıktan kısa bir süre sonra, yolun ilerisinde bir şamatanın koptuğunu fark etmiş. Küçük bir kalabalık bir posta arabasının etrafını sarmışlar. Bert o esnada Binbaşı Roach’ın ona sormasını beklediği sorulara kafasında cevaplar bulmakla öyle meşgulmüş ki, pek ilgi göstermeden posta arabasının yanından geçip gitmiş.
Bert’in bilmediği şey, posta arabasının gelişinin ciddi sonuçlar doğuracağı ve bu sonuçların da onu tehlikeli bir maceraya sürükleyeceğiymiş. Bert şimdi saraya doğru yol aladursun, biz posta arabasına bir göz atalım.
Leydi Eslanda Cornucopia halkının Ickabog vergisi yüzünden mutsuz olduğunu Kral Fred’e söylediği günden beri, Spittleworth ile Flapoon kralın başkentin dışında olup biten hiçbir şeyden haberdar olmaması için tedbirler almışlar. Chouxville bereketten dolup taşmaya devam ettiği için ve kral da başkentten bir daha hiç ayrılmadığı için ülkenin diğer bölgelerinin de aynı olduğunu zannediyormuş. Ama aslında, Lord’lar ile Roach insanlardan çok fazla altın çaldığı için, Cornucopia’nın diğer şehirleri dilencilerle ve kapanan dükkânlarla dolup taşıyormuş. Lord Spittleworth kralın tüm bunlardan haberdar olmamasını sağlamak için krala gelen tüm mektupları okuyormuş. Son zamanlarda, Chouxville’in sınırlarına giren mektuplara el koyması için bir grup haydut tutmuş. Bunu bilen tek kişiler ise, haydutları tutan Binbaşı Roach ile plan kurulurken Muhafızlar Odası’nın kapısında pusuya yatmış olan Uşak Cankerby’mış.
Spittleworth’un planı bu zamana kadar tıkır tıkır işlemiş. Ama gel gelelim bugün, şafak sökmeden hemen önce, haydutların bir kısmı işi berbat etmişler. Her zamanki gibi posta arabasını pusuya düşürüp zavallı arabacıyı oturduğu yerden sürükleyerek çıkarmışlar, ancak daha mektup çuvallarını çalamadan korkan atlar dörtnala koşmaya başlamış. Haydutlar deli gibi koşan atların arkasından silahlarını ateşleye dursunlar, posta arabası Chouxville’in sınırlarından geçerek en sonunda Kent-İçi-Kent’e gelene kadar sokaklarda son hız ilerlemiş. Bir demirci dizginleri tutmayı başarıp atları durdurmuş. Böylelikle kralın çalışanları da kuzeydeki ailelerinden uzun süredir bekledikleri mektuplarını açmaya koyulmuşlar. Bu mektuplar hakkında konuşmadan önce, sarayın kapılarına az önce ulaşmış olan Bert’e geri dönelim.
“Lütfen,” diyormuş Bert, muhafıza, “Ickabog Savunma Birliği’ne katılmak istiyorum.”
Muhafız, Bert’in adını alıp ona beklemesini söylemiş ve haberi Binbaşı Roach’a vermeye gitmiş. Gel gelelim, asker Muhafızlar Odası’nın kapısına vardığında durmuş, çünkü içeriden bağırma sesleri geliyormuş. Kapıyı tıklatmasıyla, sesler de bir anda kesilmiş.
“Gir!” diye bağırmış Roach.
Muhafız söyleneni yapmış ve kendini bir anda üç adamla yüz yüze bakarken bulmuş. Aşırı öfkeli görünen Binbaşı Roach, üzerinde çizgili ipekten sabahlığı olan ve yüzü kıpkırmızı görünen Lord Flapoon, işe gelirken her zamanki doğru zamanlamayı yakalayıp posta arabasının dörtnala kente geldiğini gören ve mektupların haydutlardan geçerek buraya ulaşmayı başardığını hemen Flapoon’a yetiştiren Uşak Cankerby. Haberi duyar duymaz Flapoon yatak odasından fırtına gibi çıkıp kendini merdivenlere atarak haydutların beceriksizliği yüzünden Roach’ı suçlamak için Muhafızlar Odası’na inmiş ve bir gümbürtüdür kopmuş. Lord Spittleworth Kaknem Ana’nın teftişinden dönüp neler olduğunu duyduğunda, her ikisi de suçlanan taraf olmak istemiyormuş.
“Binbaşı,” demiş asker, her iki adamı da selamlayarak, “kapıda adı Bert Beamish olan genç bir çocuk var. Ickabog Savunma Birliği’ne katılıp katılamayacağını soruyor.”
“Ona defolup gitmesini söyle,” diye bağırmış Flapoon. “İşimiz var!”
“Sakın Beamish’in oğluna defolup gitmesini söyleyeyim deme!” diye hırlamış Roach. “Onu hemen buraya getir. Cankerby, bizi yalnız bırak!”
“Aslında ben,” diye başlamış Cankerby, her zamanki çakallığıyla, “siz beyefendilerin beni ödüllendirmesini bekliyor–”
“Koca bir posta arabasının dörtnala şehre girdiğini hangi aptal olsa görür!” demiş Flapoon. “Ödül mü istiyorsun? O zaman atın sırtına atladığın gibi arabayı gerisingeri şehrin dışına götürseydin!”
Hayal kırıklığına uğramış görünen uşak odadan çıkarken, asker de Bert’i getirmek için gitmiş.
“Şu çocukla şimdi ne diye uğraşıyorsun?” demiş Flapoon, Roach’a, yalnız kalır kalmaz. “Önce şu mektup krizini çözmeliyiz!”
“O öylesine bir çocuk değil,” demiş Roach. “O milli bir kahramanın oğlu. Binbaşı Beamish’i hatırlıyorsunuz, değil mi, Lord’um? Hani şu sizin vurduğunuz.”
“Tamam, tamam, uzatmana gerek yok,” demiş Flapoon, sinirli bir halde. “Sonuçta, bu işten hepimiz kazançlı çıkmadık mı? Bu çocuk bizden şey falan istemez, değil mi? Tazminat falan?”
Ancak daha Binbaşı Roach cevap veremeden, Bert gergin ve heyecanlı bir halde içeri girmiş.
“Günaydın, Beamish,” demiş Binbaşı Roach; Bert’i Roderick’le arkadaşlığından dolayı uzun zamandır tanıyormuş. “Senin için ne yapabilirim?”
“Lütfen, Binbaşı,” demiş Bert, “lütfen, Ickabog Savunma Birliği’ne katılmama izin verin. Daha fazla askere ihtiyacınız olduğunu duydum.”
“Ah,” demiş Binbaşı Roach. “Anlıyorum. Peki, bunu istemenin sebebi nedir?”
“Babamı öldüren canavarı öldürmek istiyorum,” demiş Bert.

Kısa bir sessizlik yaşanmış; o esnada Binbaşı Roach, içinden, yalan ve bahane uydurmakta keşke Lord Spittleworth kadar iyi olsaydım diye geçirmiş. Bakışlarını yardım istercesine Lord Flapoon’a kaydırmış, ama o da tehlikenin odağında olduğu halde yardım etmeye yanaşmıyormuş. Ickabog’u bulmayı gerçekten isteyen biri, Ickabog Savunma Birliği’nin en son ihtiyacı olan şeymiş.
“Testler var,” demiş Roach, zaman kazanmaya çalışarak. “Öyle herkesi kabul etmiyoruz. At sürebiliyor musun?”
“Oh, evet, efendim,” demiş Bert, doğruyu söyleyerek. “Kendi kendime öğrendim.”
“Kılıç kullanabiliyor musun?”
“Çok hızlı bir şekilde öğrenebileceğime eminim,” demiş Bert.
“Atış yapabiliyor musun?”
“Evet, efendim, alanın bir ucundan diğer ucundaki bir şişeyi vurabiliyorum!”
“Hmm,” demiş Roach. “Evet. Ancak sorun şu ki, Beamish – yani, sorun şu ki, sen bunun için çok–”
“Aptalsın,” diye tamamlamış Flapoon, acımasızca. Çocuğun başlarından bir an önce defolup gitmesini istiyormuş ki, Roach’la posta arabası krizine bir çözüm düşünebilsinler.
Bert’in yüzü renkten renge girmiş. “N-Ne?”
“Bana öğretmenin söyledi,” diye bir yalan uydurmuş Flapoon. Hayatında hiçbir öğretmenle oturup konuşmuşluğu yokmuş, tabii ki. “Senin biraz geri zekâlı olduğunu söyledi. Bu, askerlik dışında başka herhangi bir işte çalışamayacağın anlamına gelmiyor, ama savaş meydanında geri zekâlı olmak tehlikelidir.”
“Benim – benim notlarım hiç fena değil,” demiş zavallı Bert, titremesin diye sesini kontrol etmeye çalışarak. “Bayan Monk bana hiçbir zaman–”
“Tabii ki, sana söylemez,” demiş Flapoon. “Ancak bir aptal onun gibi hoş bir kadının kendisine aptal diyeceğini sanır. Sen de annen gibi pasta yapmayı öğren, çocuk ve Ickabog’u falan unut. Bu da benden sana tavsiye.”
Bert gözlerinin yaşarmasından çok korkuyormuş. Ağlamamak için tüm gücünü toplayarak,
“Ben – aptal olmadığımı kanıtlamak için – bir şans istiyorum, Binbaşı,” demiş.
Roach olsa Flapoon kadar kaba bir yöntem izlemezmiş; ama gel gelelim, şimdi önemli olan, çocuğun birliğe katılmasını engellemekmiş, o yüzden Roach şöyle demiş: “Üzgünüm, Beamish, ama ben senin askerliğe uygun olduğunu sanmıyorum. Yani, Lord Flapoon’un önerdiği gibi –”
“Vakit ayırdığınız için teşekkür ederim, Binbaşı,” demiş Bert, hemen. “Başınızı şişirdiğim için ise özür dilerim.
Eğilip selam vererek Muhafızlar Odası’nı terk etmiş.
Dışarı adımını atar atmaz koşmaya başlamış. Kendini çok küçük düşmüş ve aşağılanmış hissediyormuş. Öğretmeninin onun hakkındaki düşüncelerini duyduktan sonra okula dönmek, yapmayı isteyeceği son şeymiş. O yüzden annesinin saray mutfağındaki işine gittiğini varsayarak eve kadar tüm yolu koşmuş. Koşarken, yanından geçtiği insanların sokak köşelerinde dikilmiş bir halde ellerindeki mektuplar hakkında konuştuklarını fark etmemiş bile.
Bert eve girdiğinde, Bayan Beamish’i mutfakta durmuş, elinde tuttuğu bir mektuba bakakalmış bir halde bulmuş.
“Bert!” demiş Bayan Beamish, oğlunun aniden gelişiyle ürkerek. “Evde ne işin var?”
“Diş ağrısı,” demiş Bert, bir şey uydurarak.
“Ah zavallı çocuğum… Bert, Kuzen Harold’dan bir mektup geldi,” demiş Bayan Beamish, elindekini kaldırarak. “Meyhanesini kaybetmek üzere olduğu için endişelerini dile getirmiş – hani şu yoktan var ettiği şahane meyhanesi! Bana onun için kralın yanında bir iş ayarlayıp ayarlayamayacağımı sormuş… Bunun nasıl olmuş olabileceğini anlamıyorum. Harold, ailesi ile kendisinin resmen açlık çektiğini yazmış!”
“Sebebi Ickabog, değil mi?” demiş Bert. “Jeroboam, Marshland’e en yakın şehir. İnsanlar muhtemelen canavar yollarına çıkar korkusuyla geceleri meyhaneye gitmez olmuştur!”
“Evet,” demiş Bayan Beamish, tedirgin görünerek, “evet, belki de ondandır… Ah Tanrım, işe geç kaldım!” Kuzen Harold’ın mektubunu masaya koyarak, “ağrıyan dişinin üzerine biraz karanfil yağı sür, canım,” demiş ve oğlunun yanağına aceleyle bir öpücük kondurup hızla mutfaktan çıkmış.
Annesi gidince, Bert kendini yatak odasına kapatıp yüzünü yatağa gömerek öfkeden ve hayal kırıklığından hıçkıra hıçkıra ağlamış.
Tüm bu esnada, kaygı ve öfke duyguları başkentin sokaklarına da yayılıyormuş. Chouxville sonunda kuzeydeki akrabalarının açlıktan kıvranacak ve evsiz kalacak kadar fakirleştiğini öğrenmiş. Lord Spittleworth ise o gece şehre döndüğünde, kendini büyük bir belanın ortasında bulmuş.
Bölüm 40: Bert’in Bulduğu İpucu
The Ickabog hakkındaki yorumlarınızı bizimle paylaşmayı unutmayın!
The post The Ickabog #39: J.K. Rowling’den Bir Peri Masalı – Bert ve Ickabog Savunma Birliği | OKU appeared first on Fantastik Canavarlar.