J.K. Rowling’in kaleminden yeni bir peri masalı: The Ickabog. Yazar, Harry Potter serisini yazdığı sıralarda başladığı bu öyküyü yıllar sonra internet üzerinden ücretsiz olarak yayınlanıyor. FantastikCanavarlar.com olarak bizler de bölümleri Türkçeye çevirip sizlerle buluşturuyoruz.
The Ickabog hakkında daha detaylı bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.
– giriş, önsöz ve ilk bölümler-
– bölüm 35 –
– bölüm 33 –
– bölüm 37 –
bölüm 38
Spittleworth’un Ziyareti
Kaknem Ana, son birkaç yıl içinde git gide zenginleşen az sayıda Cornucopia’lıdan biriymiş. Derme çatma evini ağzına kadar bebek ve çocukla doldurduktan sonra, krallığı yöneten iki Lord’dan viraneye dönmüş evini büyütmek için altın talep etmiş. Bu günlerde yetimhane işi o kadar kazançlı bir iş haline gelmiş ki, Kaknem Ana yalnızca en zengin insanların alabileceği yiyeceklerden yiyebiliyormuş. Altınlarının çoğunu en iyi Jeroboam şaraplarına harcıyor ve ne üzücü ki, her içtiğinde daha da acımasız biri haline geliyormuş. Kaknem Ana’nın sarhoşken yaptıkları yüzünden yetimhanedeki çocukların bedenlerinde çok sayıda kesik ve yaralar oluşuyormuş.
Çocukların bazıları, yalnızca lahana çorbası içmeye ve eziyet görmeye fazla dayanamıyormuş. Karnı hep aç olan bu çocukların sayısı arttıkça binanın arkasında bulunan ufak mezarlık da git gide daha çok doluyormuş. Kaknem Ana’nın ise umurunda değilmiş. Ona göre, yetimhanedeki sıska ve solgun yüzlü John ve Jane’lerin hiçbirinin birbirinden farkı yokmuş; tek değerleri, ona kazandırdıkları altınlar kadarmış.
Gel gelelim, Lord Spittleworth’un Cornucopia’yı yönetmeye başlamasının yedinci yılında, Baş Danışman Kaknem Ana’nın yetimhanesinden yeni bir altın talebi aldığında, yaşlı kadına daha fazla fon sağlamadan önce gidip yetimhaneye bir göz atmaya karar vermiş. Kaknem Ana, Lord’un gelişi şerefine, en iyi siyah ipek elbisesini giyinmiş ve nefesinin şarap kokmamasına özen göstermiş.
“Ah ne zavallı küçükler, değil mi, Lord’um?” demiş Kaknem Ana, kokulu mendilini burnuna kapatıp sıska, solgun yüzlü çocuklara şöyle bir bakan Spittleworth’a. Kaknem Ana midesi açlıktan sırtına yapışmış Marshland’li sıska bir çocuğu alıp göstermiş. “Görüyorsunuz, Lord’um, sizin yardımınıza ne kadar da ihtiyaçları var.”
“Evet, evet, belli oluyor,” demiş Spittleworth, mendilini yüzüne yapıştırarak. Spittleworth çocukları sevmezmiş, hele ki böyle kir pas içindekileri hiç sevmezmiş; ancak, çoğu Cornucopia’lı bu küçük veletleri aptal gibi sevdiği için bu kadar çok veledi ölüme terk etmenin iyi bir fikir olmayacağını biliyormuş. “Pekâlâ, sana daha çok fon sağlayacağız, Kaknem Ana.”
Tam çıkmak için dönmüş ki, kapının yanında kucağında bir bebek taşıyan solgun yüzlü bir kızı fark etmiş. Kızın üzerinde enine genişletilmiş, boyuna uzatılmış, yamalı bir iş tulumu varmış. Bu kızda onu diğer çocuklardan ayıran bir şey varmış. Hatta Spittleworth onu daha önce bir yerlerde gördüğüne dair tuhaf bir hisse kapılmış. Diğer veletlerin aksine, bu kız, Baş Danışman’ın yerleri süpüren cüppesinden de, Ickabog Savunma Birliği’nin Albayı olarak kendini ödüllendirdiği şıngır şıngır eden madalyalarından da hiç etkilenmişe benzemiyormuş.
“Senin adın ne, çocuk?” diye sormuş Spittleworth, Daisy’nin önünde durup kokulu mendilini indirerek.
“Jane, Lord’um. Bildiğiniz gibi, burada hepimizin adı Jane,” demiş Daisy, Spittleworth’u soğuk ve ciddi gözlerle süzerek. Onu sarayın avlusunda oyun oynadığı günlerden hatırlıyormuş; o zamanlar Flapoon ile ikisi avludan kaşları çatık bir halde yürüyüp geçerken her biri korkudan sus pus kesilirmiş.
“Neden karşımda eğilmiyorsun? Ben kralın Baş Danışmanıyım.”
“Baş Danışman kral değildir,” demiş kız.
“Ne diyor bu?” diye kurbağa gibi sesiyle sormuş Kaknem Ana, Daisy’nin başına bela açıp açmadığını görmek için topallaya topallaya yanlarına gelerek. Yetimhanedeki tüm çocukların arasında, Kaknem Ana en çok Daisy Dovetail’i sevmiyormuş. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın, bu zamana kadar kızın cesaretini kırmayı bir türlü başaramamış. “Ne diyorsun, Çirkin Jane?” diye sormuş. Daisy çirkin olmanın yanından bile geçemezmiş, ama Kaknem Ana’nın ona bu ismi takması, onun cesaretini kırma yollarından biriymiş.
“Karşımda neden eğilmediğini açıklıyordu,” demiş Spittleworth, Daisy’nin koyu renkli gözlerinden gözlerini ayırmıyor, bu gözleri daha önce nerede gördüğünü bulmaya çalışıyormuş.
Gerçek şu ki, bu gözlerin tıpatıp aynısını düzenli olarak ziyaret ettiği zindanlarda marangozun yüzünde zaten görüyormuş. Ama Bay Dovetail artık tamamen aklını kaçırdığı için, uzun beyaz bir saç ve sakala sahip olduğu için ve bu kız da bir o kadar zeki ve sakin göründüğü için, aralarındaki bağlantıyı kuramıyormuş.
“Çirkin Jane münasebetsizin tekidir,” demiş Kaknem Ana, içinden kendi kendine Lord Spittleworth gider gitmez Daisy’yi cezalandıracağına yemin ederken. “Yakında onu dışarı salacağım, Lord’um. Benim çatımın altında uyuyup benim yemeğimi yemek yerine sokaklarda dilenmek nasılmış, görecek.”

“Lahana çorbasını nasıl olur da özlemem?” demiş Daisy, soğuk ve katı bir sesle. “Burada ne yediğimizi biliyor muydunuz, Lord’um? Günde üç öğün lahana çorbası yediğimizi?”
“Gayet besleyici olduğuna eminim,” demiş Lord Spittleworth.
“Gerçi bazen özel bir ikram olarak,” demiş Daisy, “bize Yetimhane Kekleri veriliyor. Onun ne olduğunu biliyor musunuz, Lord’um?”
“Hayır,” demiş Spittleworth, kendine engel olamayarak. Bu kızda bir şey varmış… Ama ne?
“Bozuk malzemelerle yapılıyor,” demiş Daisy, koyu renk gözleri Spittleworth’unkileri delip geçerken. “Bozuk yumurta, küflü un, dolapta çok uzun süre beklemiş artıklardan yapılıyor… İnsanların bize verecek başka yiyecekleri yok, o yüzden yemek istemedikleri malzemelerden kekler yapıp kapımızın önüne bırakıyorlar. Yetimhane Kekleri bazen çocukları hasta ediyor, ama yine de çok aç oldukları için yiyorlar.”
Spittleworth aslında Daisy’nin söylediklerini dinlemiyormuş, onun takıldığı şey kızın aksanıymış. Ne kadar Jeroboam’da uzun yıllar geçirmiş olsa da, sesinde hâlâ Chouxville’in izlerini taşıyormuş.
“Sen nereden geldin, çocuk?” diye sormuş.
Şimdi, diğer çocuklar tamamen sessizliğe bürünmüş bir halde Lord ile Daisy’nin konuşmasını dinliyormuş. Kaknem Ana ondan nefret ededursun, Daisy küçük çocukların arasında çok seviliyormuş. Çünkü o onları Kaknem Ana ile Zorba John’dan koruyormuş ve diğer büyük çocukların aksine ellerinden kuru ekmeklerini çalmıyormuş. Üstelik Kaknem Ana’nın şahsi zulasından onlar için ekmek ve peynir araklıyormuş. Hatta bu iş öyle riskliymiş ki, Daisy bazen Zorba John tarafından dayak bile yiyormuş.
“Cornucopia’dan geldim, Lord’um,” demiş Daisy. “Belki duymuşsunuzdur. Bir zamanlar hiç kimsenin aç ve fakir olmadığı bir ülke.”
“Bu kadarı yeter,” diye hırlamış Lord Spittleworth ve dönüp Kaknem Ana’ya, “size katılıyorum, madam. Bu çocuğun sizin iyiliğinizi hak etmediği ortada. Belki de, onu dış dünyada bir başına hayatta kalmaya terk etseniz iyi olur.”
Ve bunları söyledikten sonra, cüppesi yerleri süpüre süpüre yetimhaneden çıkmaya koyulup arkasından kapıyı çarpıp kapatmış. O gider gitmez, Kaknem Ana bastonunu Daisy’ye doğru savurmuş, ama yeterince deneyimlenen Daisy eğilerek yaralanmadan kurtulmuş. Daisy’ye doğru bastonunu hışımla sallayıp duran yaşlı kadın, ufaklıkları korkutup kaçırarak ayaklarını sürüye sürüye uzaklaşmış ve konforlu salonunun kapısını arkasından pat diye kapatmış. Çocuklar bir şarap mantarının pop eden sesini duymuşlar.
Sonrasında, o gece yan yana dizilmiş yataklarına tırmandıklarında, Martha Daisy’ye aniden şöyle demiş:
“Daisy, biliyorsun değil mi, Baş Danışman’a söylediğin şey doğru değildi.”
“Hangi kısmı, Martha?” diye sormuş Daisy, fısıldayarak.
“Eski zamanlarda herkesin iyi beslenip mutlu olduğu doğru değil. Benim ailem Marshland’de hiçbir zaman yeterince beslenmedi.”
“Özür dilerim,” demiş Daisy, usulca. “Unutmuşum.”
“Tabii,” demiş, Martha uykulu bir halde iç geçirerek, “Ickabog koyunlarımızı çalıp duruyordu.”
Daisy kendini ısıtabilmek için ince battaniyesinin altına daha da gömülmüş. Birlikte geçirdikleri tüm bu zaman boyunca, Martha’yı Ickabog’un gerçek olmadığı konusunda ikna etmeyi başaramamış. Yine de, bu gece, Daisy, Lord Spittleworth’un gözlerinde gördüğü insani kötülüktense, bataklıkta bir canavarın yaşadığına inanmayı daha çok istediğini fark etmiş.
Bölüm 39: Bert ve Ickabog Savunma Birliği
The Ickabog hakkındaki yorumlarınızı bizimle paylaşmayı unutmayın!
The post The Ickabog #38: J.K. Rowling’den Bir Peri Masalı – Spittleworth’un Ziyareti | OKU appeared first on Fantastik Canavarlar.