Image may be NSFW.
Clik here to view.
J.K. Rowling’in kaleminden yeni bir peri masalı: The Ickabog. Yazar, Harry Potter serisini yazdığı sıralarda başladığı bu öyküyü yıllar sonra internet üzerinden ücretsiz olarak yayınlanıyor. FantastikCanavarlar.com olarak bizler de bölümleri Türkçeye çevirip sizlerle buluşturuyoruz.
The Ickabog hakkında daha detaylı bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.
– giriş, önsöz ve ilk bölümler-
– bölüm 49 –
– bölüm 50 –
– bölüm 51 –
bölüm 52
Mantarlar
Daisy ile Martha, Kaknem Ana’da uzun yıllar boyu yedikleri lahana çorbasının ardından, o Baronstown turtalarının tadını hayatları boyunca unutamayacaklarmış. Hatta Martha ilk ısırıkta gözyaşlarına boğulmuş ve böyle tadı olan yiyecekler olduğundan bile haberi olmadığını söylemiş. Hepsi birden yemek yerken Ickabog’u unutuvermişler. Turtalarını bitirdiklerinde ise kendilerini daha cesur hissediyorlarmış. O yüzden ayağa kalkıp ateşten yayılan ışık eşliğinde Ickabog’un mağarasını incelemişler.
“Bakın,” demiş Daisy, duvarda çizimler bulunca.
Yüzlerce Ickabog eli mızraklı çöp adamlarca kovalanıyormuş.
“Şuna bakın!” demiş Roderick, mağaranın ağzına yakın bir yerdeki çizimi göstererek.
Ickabog’un ateşinin ışığıyla, dördü birden tek bir Ickabog’un resmedildiği resme bakmışlar; Ickabog kuş tüyünden bir miğfer giyen ve elinde kılıç tutan bir çöp adamla yüz yüze duruyormuş.
“Bu krala benziyor,” diye fısıldamış Daisy, şekli göstererek. “O gece gerçekten de Ickabog’u görmüş olamaz, değil mi?”
Diğerlerinin elbette buna verecek bir cevabı yokmuş, ama benim var. Şimdi asıl gerçeğe dönelim. Dilerim, bunu daha önce anlatmadığım için kusuruma bakmazsınız.
Fred, Binbaşı Beamish’in öldürüldüğü o talihsiz gece, bataklığın yoğun sisinin içinde gerçekten de Ickabog’u şöyle bir görmüş. Ayrıca, size şunu da söyleyebilirim ki, o gecenin ertesi sabahı, köpeğinin yendiğini zanneden o yaşlı çoban kapısının tırmalandığını ve bir şeyin inlediğini duymuş ve sonra bir de bakmış ki, sadık Patch evine geri dönmüş (çünkü hatırlarsanız, köpeği, arasında sıkıştığı dikenli bitkilerden Spittleworth azat etmişti).
Köpeğinin Ickabog tarafından yenmediğini öğrenen yaşlı çobana bunu krala bildirmediği için kızmadan önce, onun Chouxville’e yaptığı uzun yolculuğun ardından ne kadar bitap düştüğünü unutmamalısınız. Hem zaten, kral da bunu pek umursamazmış. Fred sislerin ardında canavarı gördüğünden beri, hiçbir şey ya da hiç kimse onu Ickabog’un gerçek olmadığına inandıramazmış.
“Merak ediyorum da,” demiş Martha, “Ickabog neden kralı yemedi?”
“Hikâyelerde anlatıldığı gibi kral gerçekten de onunla savaşmış olabilir mi?” diye sormuş Roderick, kuşkulu bir halde.
“Bu çok tuhaf, farkındasınız, değil mi?” demiş Daisy, dönüp Ickabog’un mağarasına bakarak. “Burada Ickabog’un insan yediğini gösteren hiç kemik yok.”
“Kemikleri de yiyor olmalı,” demiş Bert. Sesi titriyormuş.
Clik here to view.

Daisy’nin o anda aklına, Binbaşı Beamish’in bataklıktaki bir kazaya kurban gitmemiş olabileceği gelmiş. Besbelli ki, onu öldüren Ickabog’muş. Babasının katilinin ininde olmanın nasıl korkunç bir durum olduğunu anladığını ona göstermek için elini uzatıp Bert’in elini tutmuş. Tam da o esnada, ağır ayak seslerinin yeniden geldiğini duymuşlar ve canavarın döndüğünü anlamışlar. Dördü birden süratle harekete geçip yumuşak yün yığınına dönmüşler ve hiç hareket etmemiş gibi orada öylece oturmuşlar.
Ickabog kaya parçasını çekerken ve mağaranın içine kış soğuğunu getirirken yüksek sesli bir gümbürtü kopmuş. Dışarıda hâlâ kar çok fena yağıyormuş ve Ickabog’un tüyleri de olduğu gibi karla kaplıymış. Sepetlerden birinde çok sayıda mantar ve yakacak odun varmış, diğerinde ise donmuş Chouxville pastaları.
Çocuklar gözlerini dikmiş izlerken, Ickabog ateşi yeniden yakmış ve ateşin önünde duran düz bir taşa donmuş pastaları yerleştirmiş. Ateşin ısısıyla buzlar yavaş yavaş erimeye başlamış. Sonra Daisy, Bert, Martha ve Roderick izlerken, Ickabog mantarları yemeğe koyulmuş. İlginç bir yeme şekli varmış. Her bir pençesinin sivri ucuna bir seferde birkaç tane mantar takıyor ve sonra onları iştahla tek tek ağzına atıyor, gözle görülür bir zevkle çiğniyormuş.
Bir süre sonra, dört insan tarafından izlendiğini fark etmişe benziyormuş.
“Hıırrr,” demiş yeniden ve onları görmezden gelmeye devam etmiş; ta ki, tüm mantarları bitirip, çözünmüş Chouxville pastalarını sıcak taşın üzerinden dikkatle alıp dev, kıllı pençeleriyle onlara sunana dek.
“Bizi şişmanlatmaya çalışıyor,” demiş Martha, korku dolu bir fısıltıyla. Ama gel gelelim Genç Kız Rüyası’nı kaptıktan bir saniye sonra, mest olmuş bir halde gözlerini kapatmış.
Ickabog da insanlar da yemeklerini yedikten sonra, Ickabog sepetleri bir köşeye düzgün bir şekilde koymuş, ateşi harlamış ve mağaranın ağzına doğru ilerlemiş. Dışarıda kar yağmaya devam ediyor, güneş batmaya başlıyormuş. Biri gayda çalmaya başladığında, eğer daha önce hiç gayda duymadıysanız ses kulağınıza oldukça tuhaf gelir. Ickabog da böyle tuhaf bir ses çıkarıp derin bir nefes alarak insanların bilmediği bir dilde şarkı söylemeye başlamış. Karanlık çöktüğü vakit, şarkı mağaranın dört bir yanında yankılanıyormuş. Dört çocuk da durup dinlemişler ve bir süre sonra şarkı onlara ninni gibi gelmiş. Birer birer koyun yününden yuvalarına düşüp uyuyakalmışlar.
Bölüm 53 çok yakında FantastikCanavarlar.com’da!
The Ickabog hakkındaki yorumlarınızı bizimle paylaşmayı unutmayın!
The post The Ickabog #52: J.K. Rowling’den Bir Peri Masalı – Mantarlar | OKU appeared first on Fantastik Canavarlar.