J.K. Rowling’in kaleminden yeni bir peri masalı: The Ickabog. Yazar, Harry Potter serisini yazdığı sıralarda başladığı bu öyküyü yıllar sonra internet üzerinden ücretsiz olarak yayınlanıyor. FantastikCanavarlar.com olarak bizler de bölümleri Türkçeye çevirip sizlerle buluşturuyoruz.
The Ickabog hakkında daha detaylı bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.
– giriş, önsöz ve ilk bölümler-
– bölüm 61 –
– bölüm 62 –
– bölüm 63 –
bölüm 64
Yeni Cornucopia
Bir zamanlar Cornucopia adında küçücük bir ülke varmış. Bu ülke, yeni atanmış danışmanlar ile benim yazdığım zamanlarda Gordon Goodfellow isimli bir Başbakan’dan oluşan bir ekiple yönetiliyormuş. Başbakan Goodfellow Cornucopia halkı tarafından seçilmiş, çünkü o çok dürüst bir adammış ve Cornucopia artık dürüstlüğün değerini anlamış bir ülkeymiş. Başbakan Goodfellow’un, Lord Spittleworth’un aleyhinde önemli bir kanıt sunan ve iyi ve cesur bir kadın olan Leydi Eslanda’yla evleneceği duyurulduğunda ülke genelinde büyük bir şenlik yaşanmış.
Mutlu, küçük krallığının felakete ve umutsuzluğa sürüklenmesine meydan veren kral, yanında Baş Danışman’ın, Kaknem Ana’nın, Zorba John’un, uşak Cankerby’ın ve Otto Scrumble’ın da bulunduğu bazı insanlarla birlikte duruşmaya çıkarılmış.
Kral sorgusu süresince hep ağlamış durmuş, ama Lord Spittleworth ona sorulan sorulara soğuk ve vakur bir sesle cevaplar vermiş ve bir sürü yalan söyleyerek kendi kötülüğünü örtmek için başka insanları suçlamaya çalışmış. Gel gelelim, Fred gibi hıçkıra hıçkıra ağlamak yerine, böyle bir tavır takınması onun için işleri daha da kötü bir hale getirmiş. Her iki adam da, diğer tüm suçlularla birlikte, sarayın altında bulunan zindanlara kapatılmış.
Bu arada, keşke Bert ile Roderick Spittleworth’u vurmuş olsaydı diyorsanız, bu anlaşılabilir bir durum. Sonuçta, Spittleworth yüzlerce insanın ölümüne yol açmış. Ancak, Spittleworth’un gece gündüz zindanda oturup sade yiyecekler yiyip sert şiltelerde uyuyup saatlerce Fred’in zırlamalarını dinlemektense ölmeyi tercih edeceğini bilmek, belki biraz olsun içinizi rahatlatır.
Spittleworth ile Flapoon’un çaldığı tüm altınlar yerlerine geri konmuş, böylelikle peynir ve pasta dükkânlarını, mandıra ve domuz çiftliklerini, kasap ve şarap dükkânlarını kaybeden tüm o insanlar işlerine yeniden dönerek Cornucopia’nın meşhur yiyecek ve şaraplarını yeniden üretmeye başlamışlar.
Bununla birlikte, Cornucopia’nın sefalet çektiği onca zaman boyuna çoğu kişi peynir, sosis, şarap ve pastaların nasıl yapıldığını öğrenme fırsatlarını kaçırmış. Aralarından bazıları kütüphaneci olmuş, çünkü Leydi Eslanda’nın artık gereksiz olan tüm yetimhanelerin kütüphanelere dönüştürülmesi gibi harika bir fikri varmış ve kendisi kütüphanelerin içinin kitapla doldurulmasına da bizzat yardım etmiş. Gel gelelim, hâlâ işsiz olan çok sayıda insan varmış.
İşte, Cornucopia’nın beşinci büyük kentinin kurulma sebebi de buymuş. Kentin ismi Ickaby imiş ve kent, Kurdsburg ile Jeroboam arasında, Fluma Nehri’nin kıyılarında yer alıyormuş.
İkinci-doğan Ickaboggle, alım satım işlerini hiç öğrenememiş insanların olduğunu duyunca, çekinerek de olsa o insanlara kendisinin en iyi bildiği şeyi, nasıl mantar yetiştirileceğini öğretebileceğini söylemiş. Mantar yetiştiricileri bu işte çok başarılı olunca da, çalıştıkları bölge ayrı bir kent haline gelmiş.
Belki siz mantar sevmeyenlerden olabilirsiniz, ama sizi temin ederim ki, Ickaby’ın kremalı mantar çorbasını denemiş olsanız, hayatınızın geri kalanında mantar yemeyi çok severdiniz. Kurdsburg ile Baronstown, Ickaby mantarlarından yeni yemek tarifleri bile geliştirmiş. Aslında, Başbakan Goodfellow’un Leydi Eslanda’yla evlenmesinden kısacık bir süre önce, Pluritania Kralı, Goodfellow’a, bir yıllık domuz ve mantar sosisleri karşılığında kızlarından birini seçmesini önermiş. Başbakan Goodfellow ise ona sosisleri hediye olarak göndermiş ve onların yanına, Goodfellow’ların düğün davetiyesini de iliştirmiş. Leydi Eslanda da, Kral Porfirio’ya, artık kızlarını yiyecek karşılığında insanlara teklif etmeyi bırakmasını ve eşlerini kendileri seçmeleri için onlara izin vermesini öneren bir not eklemiş.
Ickaby sıra dışı bir kent olmuş, çünkü Chouxville’in, Kurdsburg’un, Baronstown’ın ve Jeroboam’ın aksine, bu kent yalnızca bir değil, üç ürünüyle meşhurmuş.
Birincisi, mantarlarmış ve her biri birer inci kadar güzelmiş.
İkincisi, balıkçıların Fluma Nehri’nde yakaladığı muhteşem gümüş som balıkları ile alabalıklarmış. Üstelik Ickaby’ın meydanlarından birine, Fluma’nın balıkları üzerine araştırmalar yapan o yaşlı kadının bir heykeli bile dikilmiş.
Üçüncüsü ise Ickaby’ın ürettiği yünlermiş.
Uzun kıtlık dönemini atlatmayı başarmış az sayıda Marshland’linin, koyunlarını gütmek için kuzeyde olan çayırlardan çok daha iyilerini hak ettiğinin kararı, Başbakan Goodfellow’a aitmiş. Böylelikle onlara Fluma’nın kıyılarından birkaç yeşil arazi verilince, Marshland’liler gerçekte neler yapabildiklerini göstermişler. Cornucopia’nın yünleri dünyanın en yumuşak, en ipeksi yünü haline gelmiş ve ondan yapılan kazakların, çorapların ve şalların güzelliği ve rahatlığı, dünyanın başka hiçbir yerinde yokmuş. Hetty Hopkins ve ailesinin koyun çiftliği harika yünler üretiyormuş. Fakat şunu belirtmem gerekir ki, asıl en güzeli, Ickaby’ın hemen dışında; gün geçtikçe daha da büyüyen çiftliğin sahipleri Roderick ve Martha Roach’ın ürettiği yünlerden yapılan giysilermiş. Evet, Roderick ile Martha evlenmişler ve beş çocuklarıyla çok da mutlularmış. Hatta Roderick hafif Marshland aksanıyla konuşmaya bile başlamış.
Ve diğer iki insan da evlenmişler. Zindanlardan ayrıldıktan sonra artık bir arada yaşama mecburiyetleri kalmayınca, Bayan Beamish ile Bay Dovetail artık birbirleri olmadan yapamayacaklarını anlamışlar. Böylelikle, marangoz ile pasta şefi, Bert’in sağdıçlığı, Daisy’nin de baş nedimeliğiyle dünya evine girmişler. Birbirlerini bunca zaman kardeş gibi gören Bert ile Daisy de artık gerçekten kardeş olmuşlar. Bayan Beamish Chouxville’in kalbinde, içinde kendi Peri Yatakları’nın, Genç Kız Rüyası’nın, Dük Lezzetleri’nin, Süslü Düşleri’n ve Cennet Umutları’nın olduğu dillere destan bir pasta dükkânı açmış. Üstelik hayallerinizin ötesinde hafif ve yumuşak bir pasta olan, üzerine serpiştirilen rendelenmiş naneli çikolatanın ona bataklık otu görünümü kazandırdığı, Ickapuff adında bir pasta da üretmeye başlamış.
Bert babasının izinden giderek Cornucopia ordusuna katılmış. Onun kadar cesur bir adamın ileride ordunun başına geçtiğini duymak da, doğrusu, kimseyi şaşırtmazmış.
Daisy, dünyanın en meşhur Ickabog uzmanı haline gelmiş. Onların büyüleyici davranışlarını anlatan çok sayıda kitap yazmış. Daisy’nin bu yaptığı, Ickabog’ların korunmasına ve Cornucopia halkı tarafından sevilmesine yol açmış. Daisy boş zamanlarında babasının başarılı olduğu marangozluk işlerini yürütüyormuş. En çok ilgi gören ürünleri, oyuncak Ickabog’larmış. İkinci-doğan Ickaboggle ise Daisy’nin dükkânının yakınlarında, bir zamanlar krala ait olan geyik parkında yaşıyormuş ve Daisy ile ikisi çok iyi dost olmaya devam etmişler.
Chouxville’in kalbine bir müze kurulmuş ve müze her yıl çok sayıda ziyaretçi çekiyormuş. Müze, Başbakan Goodfellow ile danışmanları tarafından, Daisy, Bert, Martha ve Roderick’in de yardımıyla kurulmuş; çünkü hiçbiri, Cornucopia halkının Spittleworth’un yalanlarına inanılan o yılları unutmasını istemiyormuş. Müzeyi ziyarete gelenler, üzerinde Flapoon’un kurşununun saplı durduğu Binbaşı Beamish’e ait gümüş madalyayı ve Chouxville’in en büyük meydanından kaldırılan Nobby Buttons’ın heykelini görebiliyormuş. Bugün, Buttons’ın heykelinin yerinde, elinde bir buket kardelen taşıyarak Marshland’den ayrılan ve bu sayede hem türünü hem de ülkeyi kurtaran cesur Ickabog heykeli duruyormuş. Ziyaretçiler, aynı zamanda, müzede, Spittleworth’un bir boğa iskeletinden ve çivilerden yaptığı Ickabog modeli ile sanatçının hayal gücünden başka bir şey olmayan ejderha görünümlü bir Ickabog’la savaştığı Kral Fred’in portresini de görebiliyorlarmış.
Ama henüz sözünü etmediğim bir yaratık daha varmış: Lord Flapoon’u öldüren, vahşi bir yaratık olan ve en son güçlü adamların sürükleyerek götürdüğü yerde bıraktığımız ilk-doğan Ickaboggle.

Aslında bu yaratık büyük bir sorun teşkil ediyormuş. Daisy herkese vahşi Ickaboggle’a saldırmamaları ya da kötü davranmamaları gerektiğini, yoksa onun insanlardan daha çok nefret edeceğini anlatmış. Üstelik bu Ickaboggle’ın kendi Çoğulmasında doğacak Ickabog’ların kendisinden bile daha vahşi doğacağını ve bunun da Spittleworth’un onca zaman söylediği yalanları gerçeğe dönüştüreceğini ve neticede Cornucopia’nın sonunu getirebileceğini de anlatmış. Öncelikle, bu Ickaboggle’ın insanları öldürmemesi için sağlam bir kafeste tutulması gerekiyormuş. Ancak, ona mantar verecek gönüllüler bulmak çok zor olmuş, çünkü bu iş çok tehlikeliymiş. Bu Ickaboggle’ın birazcık da olsa sevdiği tek insanlar, Bert ile Roderick imiş, çünkü o ikisi onun Çoğulma zamanında Icker’ını korumaya çalışıyorlarmış. Ama işin kötü tarafı, Bert orduyla birlikte uzaklarda oluyor, Roderick de bir koyun çiftliği işletiyormuş. O yüzden her ikisinin de vahşi Ickabog’u sakinleştirmek için onun yanında tüm gün oturacak vakitleri olmuyormuş.
Bu sorunun çözümü en sonunda bulunmuş, hem de hiç beklenmeyen bir yerden.
Tüm bu esnada, Fred’in zindanlardaki hayatı feryat figan ağlamakla geçiyormuş. Fred her ne kadar bencil, faydasız ve korkağın teki de olsa, kimsenin canını yakmaya kastetmemiş – gerçi, elbette, canını fena halde yaktığı insanlar olmuş. Fred, tahtını kaybettikten sonraki koca bir yol boyunca, büyük bir çaresizliğin içine düşmüş ve şüphesiz ki bunun sebebi, bir sarayda yaşaması gerekirken artık bir zindanda yaşıyor olmasıymış. Aynı zamanda, büyük bir utanç da yaşıyormuş.
Artık ne kadar berbat bir kral olduğunu ve insanlara ne kadar kötü davrandığını görebiliyormuş. Daha iyi bir insan olmuş olmayı çok istermiş. O yüzden bir gün, karşı hücrede düşüncelere dalmış bir halde oturan Spittleworth’u da şaşkınlığa uğratarak; gardiyana vahşi Ickabog’a bakmak için gönüllü olmak istediğini söylemiş.
Ve öyle de olmuş. Gerçi ilk sabah yüzü korkudan bembeyaz kesilmiş ve dizlerinin bağı çözülmüş olsa da, diğer sabahlar eski kral vahşi Ickabog’un kafesine gitmeye devam etmiş. Ona Cornucopia’yı anlatıyor, kendi yaptığı korkunç hatalardan bahsediyor ve eğer gerçekten isterse nasıl daha iyi ve daha nazik bir insan olunabileceğinden söz ediyormuş. Her ne kadar Fred’in kendisi her akşam hücresine dönmek zorunda kalsa da, Ickabog’un kafes yerine güzel bir yere konmasını rica etmiş ve ertesi sabah Ickabog, herkesi şaşırtarak, sert bir sesle Fred’e teşekkür bile etmiş.
Yavaş yavaş aylar yıllara dönüşmüş ve Fred daha cesur, Ickabog ise daha nazik olmuş. Sonunda, Fred artık yaşlı bir adam iken, Ickabog’un Çoğulma zamanı gelmiş ve Ickaboggle’lar iyi ve nazik olarak dünyaya gelmişler. Fred, kardeşi gibi gördüğü Icker’ları öldüğünde arkasından yas tutmuş ve kısa bir süre sonra da ölmüş. Her ne kadar Cornucopia’nın son kralının heykeli dikilmese de, insanlar ara sıra onun kabrini ziyarete gidiyormuş ve Fred bunu bilse çok mutlu olurmuş.
İnsanların gerçekten de Ickabog’lardan Çoğulup Çoğulmadığı konusunda size bir şey söyleyemem. Belki, bizler de daha iyi veya daha kötü değişimler geçirdiğimizde, bir çeşit Çoğulma geçiriyoruzdur. Ama gel gelelim, Cornucopia krallığının sonsuza dek mutlu mesut yaşamasının nedeni, Ickabog’lar gibi, ülkelerin de iyilikle iyileştirilebilmesiymiş.
– SON –
The Ickabog hakkındaki yorumlarınızı bizimle paylaşmayı unutmayın!
The post The Ickabog #64: J.K. Rowling’den Bir Peri Masalı – Yeni Cornucopia | OKU appeared first on Fantastik Canavarlar.