Quantcast
Channel: Fantastik Canavarlar
Viewing all 1610 articles
Browse latest View live

Fantastik Canavarlar’a Spoiler Dolu Ayrıntılı Bir Bakış!

$
0
0

fantastik-canavarlar-spoiler-inceleme

Bir Harry Potter filmine yalnız gitmek, içinde herhangi bir filme yalnız gitmekten biraz daha fazla hüzün taşır, öyle bir hüzün hissediyorsanız eğer. Özlediğiniz ve çocukluğunuz boyunca ihtiyaç duydukça kaçıp saklandığınız dünya şimdi bir kez daha geri döndüğünü haber vermiştir. Siz de o dünyaya tek kişilik bir bilet alır, sinemanın yolunu tutarsınız. Bunun ne kadar özel hatta neredeyse mahrem bir şey olduğunu o dönemi yaşamamış olanlara anlatabilmem mümkün değil. O günlere iyice benzer olması için filmi orijinal dilinde ve 2D izlemek istedim. Böyle bir yer bulmakta oldukça zorlandımsa da neyse ki sonunda başardım. Koltukların da yeterince rahatsız olmasını umarak yola çıktım…

Film tatmin edici derecede hayal kırıklığıydı. Bir Harry Potter filminden çıktıktan sonra bu hissi yaşamayı özlemişim. Filme hala “Harry Potter filmi” diyorum, bağışlayın. Bu isim bana o dünyada geçen herhangi bir hikayeyi ifade ediyor artık. Zaten Fantastik Canavarlar ismi de serinin geri kalan filmlerini pek yansıtmayıp, sadece isimden ibaret kalacak gibi. Yoksa daha kaç canavar krizinin sonu Grindelwald’a bağlanarak bitecek ki? 3. film, 4. film, 5. film? Hep mi Fantastik Canavarlar? Ama baş karakteri Newt Scamander olduktan sonra canavar olmayıp da ne olacak ki? Göreceğiz.

newt-scamanderin-cantasi

Hakkını vermek gerek, rezil edilmiş bir kitap uyarlaması kadar da kötü değil film. Aslında hepimizin beklediği gibi filmin en iyi yönü de bu; bir kitap uyarlaması olmaması. Bu yüzden doyurucu bir doluluğu var diyebiliriz. Harry Potter filmlerinin çıktığı dönem, her çekilen filmin ne kadar kötü olursa olsun nimet sayıldığı bir dönemdi, çünkü elde o dünyaya dair başka bir şey yoktu. Artık senede 10 süper kahraman filmi çıkıyor ve o günlerde karşımıza konmuş olsalar delireceğimiz filmleri artık daha sağlıklı değerlendirip beğenmeyebiliyoruz. O dönemki filmler de bugün çıksalar açıkçası çoğunun yüzüne bakılmaz -ki Harry Potter filmleri o dönem bile serinin sıkı takipçileri tarafından ilgiyle karşılansa da sonuç hep dev bir hayal kırıklığı olmuştur. Bugün onları hala zevkle izleyebiliyoruz ama sinematik başarılarından dolayı değil, sırf nostaljik tatları ve duygusal değerleri için. Benim Fantastik Canavarlar ile olan tek bağım da oydu zaten. O yüzden, film kötü ama sevdim. Yani tıpkı eski filmler gibi. Çünkü bana kitapları ilk kez (ya da 10. kez) okuduğum o güzel günleri hatırlattı. Senarist olarak bu defa klavyenin başında bir kitaptan neyi alması ve neyi almaması gerektiği konusunda zerre  fikri olmayan Steve Kloves gibi bir adam yerine bizzat Rowling olunca kadın neyi lazım görüyorsa kullanmış. Bir yazarın ilk senaryosu olarak oldukça başarılı. Ancak hikayede boşluklar da var, kesinlikle boşluklar var…

Filme kötü diyorum ama beni anlayın, demek istediğim, basit işte. Üzerinde fazla düşünülmemiş, izle geç bir film. Özellikle izlenimini yaratmak istedikleri dünyanın görselleştirilişi bakımından tam bir hayal gücü fakirliği. Koskoca Büyücülük Dünyası, Harry Potter serisini David Yates devraldığından beri arka planda kanat çırpan altın rengi nesneler, ortalığı dağıtan kara dumanlar ve yüksek tavanlardan ibaretmiş gibi kaldı. Ama gerçekten, niye bununla sınırlı kalsın ki? Rowling öyküsünde de ısrarla seriyi dizginliyor, her zaman ölçeği küçük tutuyor, uğraşmıyor. Asla basit bir öyküden fazlasını yapmıyor. Serinin tam potansiyelini göstermesine hiçbir zaman izin vermiyor. Dünyaya dair yeni kitaplarla mitolojisini genişletmiyor örneğin. Pottermore yapıyor onun yerine. Oradan ara sıra bölük pörçük ve çelişik bilgiler vermekle yetiniyor. Ancak tüm potansiyeli buymuş gibi de parsayı götürüyorlar. David Yates’in vasatlığı bunun için Rowling’in işine geliyor. Adam daha fazlasını talep etmiyor çünkü. Yapıp yapabileceğinin en iyisi bu.

fantastic-beasts-david-yates

Şimdi kesin “Nasıl beğenmezsin! Şunları görmedin mi, bunları fark etmedin mi, kitaplardan o vardı, şurada bu gönderme vardı!” diye çıkışanlar olur.

Gördüm, bütün o şeyleri elbette fark ettim. Ama bunlar tek başına bir filmi iyi yapmaya yetmez ki? O dünyada geçen bir film bu tür göndermeleri tabii ki yapacak. Mesele onları kullanarak bize nasıl bir hikaye anlattığı. Benim bu filmi beğenmem için bütün o malzemeyi kullanarak bana bundan daha iyi bir hikaye vermesi lazım. Hem hikayede, hem hikayenin anlatılışında, hem de görselleştirilişinde bundan daha kapsamlı, daha iyi bir şeye ihtiyacım var. İksir ve Thunderbird sırf sonunda kullanılmak için oraya konmuş, tamam. Ama unutturma için o ikisinin kullanılması ve kullanılma şekilleri çok basit değil mi?

Newt Scamander Thunderbird’ü geldiği yer olan Arizona’ya salıvermek için yanında içine bin tane başka yaratık daha doldurulmuş kilidi bozuk bir bavulla beraber yola çıkar ki, yolda bunlar kazara serbest kalsın, etrafa saçılsın. Peki, ne diyelim. Yani hikayeyi tetikleyen ve yokuş aşağı yuvarlanan bir kartopu gibi büyümesine neden olan tek şey bavulun kapağının doğru düzgün kapanmaması neredeyse. Ya da Burnuk’u koymaması gereken bir yere koymuş olması. Banka kasasına bile girebilen muzır bir yaratığı hiçbir ek önlem almadan bavulda taşımak bayağı iyimserlikmiş. Gerisi çorap söküğü gibi geliyor zaten.

Tina Goldstein’ın bir Burnuk’un bile ne olduğunu bilmemesi biraz tuhaf değil mi? Yani, hayatınızda hiç sincap da görmemiş olabilirsiniz ama onun ne olduğunu bilirsiniz, öyle değil mi? Ne okulda, ne Seherbaz olana kadar aldığınız eğitimde, hayatınızın hiçbir döneminde bir hayvanın adından, varlığından bile haberdar olmamış olmanız mümkün mü? Beslemek belki anlaşılabilir ama sihirli yaratıkların gizlilik nedeniyle yetiştirilmesinin yasak olması, insanların hayatlarında onların adlarını bile duymamış olmaları filan da biraz abartı geliyor kulağa. Dahası, kaba ve basit. Ne yapacaksınız, fark edilmesinler diye gördüğünüz yerde öldürecek misiniz kıtadaki bütün sihirli hayvanları? Bütün hayvanları öldürmek bu kadar kolay mı? Öldürmek yerine Avrupa’da yapıldığı gibi üzerlerine onları Muggle’lardan gizleyecek tılsımlar koymak daha akla yatkın değil mi? Kurgunun bu kadar kaba ve basit bir şeye bağlanmış olması, Büyücülük Dünyası’na yakışmayacak bir inceliksizlik.

Hadi diyelim ki mesafeden kaynaklanan iletişimsizlik nedeniyle Amerika kıtasındaki koloniler bu konuda cahil kaldı –ki çok zorlama- ve toplumsal evrimleri başka bir yöne gitti. Peki Newt Scamander’ın kitabını yazma gerekçesine ne demeli? Newt Sihirli yaratıkların çok yanlış anlaşıldıkları, onların önemsenmesi ve korunması gerektiğini düşündüğü, bunun için de bir kitap yazacağı minvalinde bir şeyler söylüyor. İyi de, senin geldiğin yerde bu hayvanlar kaç bin yıldır zaten biliniyor, mitlerde, öykülerde isimleri geçiyor, günlük hayatta karşılaşılıyor, onlardan elde edilen malzemeler dükkanlarda satılıyor, avlanıyor, yetiştiriliyor, ticareti yapılıyor. Yani kim bilir kaç bin yıldır bu hayvanlar biliniyor, tanınıyor ve üzerlerinde çalışılıyor zaten. Bu bilgi birikiminin Amerika kıtasına da koloniler yoluyla taşınmış olması gerekirken taşınmamasına ya da bir şekilde unutulmasına hadi inandık diyelim. Newt’in geldiği yerde sanki böyle köklü bir bilgi birikimi ve gelenek yokmuş, sihirli yaratıklar yüzyıllardır yanlış anlaşılıyormuş gibi laflar etmesi niye? Newt’in kitabını yazma amacı olsa olsa bu konuda şimdiye kadar yapılmış en iyi derlemeyi hazırlamak, en kapsamlı akademik çalışmayı tamamlamak filan olabilirdi. Çünkü onun geldiği yerde bu gelenek zaten var. Bunlar yazarken uzun gibi görünen ama filmde izlerken bir anda kavradığınız ve filmden uzaklaşmanıza neden olan şeyler. Filmi şekilden ibaret bir şeye dönüştürüyorlar. İçinde bulundukları dünya tutarsız. İyi inşa edilmemiş.

Hikayede herhangi bir merak unsuru yok. Sizi bir gizemin içine sokup, sonra işin aslını öğrendiğinizde şaşırmanıza neden olamıyor. Ortaya çıkan, ne olduğu öğrenilen durumlar var, fakat bunlar bir gizemin cevapları değiller, izlerken ne olduğu doğru düzgün anlaşılamayan, filmin veremediği bir durumun sonunda anlaşılması söz konusu. Bu da karakterlerin zayıf işlendikleri anlamına geliyor, hele de bu kadar uzun bir filmde, işlemek için bol bol vakit varken. Gizemden çok, “Bu karakterin olayı ne, ne yapmaya çalışıyor, ne ki bu şimdi?” soruları aklınızda dönüp duruyor ki bu karakterlerde eksik olan şeyin görünen bir motivasyon, bir davranış sebebi olduğu anlamına gelir. Karakterlerin görünen motivasyonları neler? Bu net değil ki ardından çıkan gerçek motivasyon bize çarpıcı gelsin.

Peki bu motivasyon eksikliği nerelerde? Örneğin Graves karakteri üst düzey bir bakanlık görevlisiyken Bakanlık soruşturmasını bırakıp neden olayı kendisi araştırmaya başlıyor? Aslında Grindelwald olduğu için araştırıyor olması bu sorunun cevabı değil, çünkü bu ortaya çıkana kadar karakterin anlamsızca ortada dolaşıp araştırma yapıyor olmasının bir nedeni bize verilmiyor. Film boyunca onun Bakanlıktan ayrı bir araştırma yürütmesinin nedenini başka bir amaçtan zannetsek ama sonunda Grindelwald ya da destekçisi çıksa, işte o zaman şaşırtıcı olurdu. Şu haliyle olayın hiçbir gizemi yok. Graves’in Grindelwald’un kendisi ya da destekçisi olduğu en başından ortada, çünkü sebepsizce bir şeyler karıştırıp duruyor. Bize de “Ne yapıyor ki bu şimdi?” diye sıkılmaktan ve ortaya çıkmasını beklemekten başka bir şey kalmıyor.

Hem kimdi ki bu Graves? Gerçek bir karakter miydi? Grindelwald Çok Özlü İksir’le mi onun yerine geçmişti, bu karakter neden daha sonra ortaya çıkmadı? Çoktan öldürülmüş müydü? Neden kimse bu durumdan bahsetmedi? Bu da hikayedeki boşluklardan birisi. Eğer en başından beri öyle bir karakter hiç yoktu ise, Grindelwald sırf kılık değiştirerek ve belki bir iki hafızayla da oynayarak Bakanlık’a kadar nasıl sızabildi? Bu iş bu kadar kolay mı? Kolaysa, yaratılan sihir dünyasının ucuzluğu ve basitliği demektir bu. Değilse, Grindelwald’ın gücü demek, fakat o zaman da Grindelwald’un sonrasındaki güçsüzlüğüyle çelişiyor. Grindelwald madem bu kadar güçlüydü, elinde Mürver Asa vardı, üç beş büyücüye nasıl yenildi? Newt ile rayların üzerinde saatlerce yaptığı saçmalık neydi? Tina’yı bile savuşturamadı. Sonunda da adi bir suçlu gibi elleri arkasından bağlanıp götürüldü. Onu bir yerde tutamayacak olsalar bile bu şekilde götürülmesi inandırıcı mıydı? Yerinde Dumbledore ya da Voldemort olsa böyle bir şey yapabilirler miydi?

Bakın David Heyman Graves konusunda ne demiş. Bu tür açıklamalar, “Biz filmde anlatmayı beceremedik, şimdi açıklıyoruz.” demektir:

“İyi soru. Aslında ben de merak ediyordum ama henüz birçok insan bu durumun farkına varamadı. Evet, gerçek Graves var. Ve evet, birileri onun yerine geçmek için çok özlü iksir kullandı. Hikayenin sonunda ne olur bilemiyorum ama Graves gerçekten var. O sahneyi çekmedik, çok özlü iksir sahnesi de çekmedik. Konuya ortadan girdik.”

Afferim.

graves-colin-farrell

Grindelwald’un yaşı konusu düşündüğünüzden de mühim. Filmde fazlaca yaşını başını almış bir Grindelwald gördük. Kendisi Mürver Asa’yı Gregoroviç’ten Dumbledore ve Aberforth’la olan ve Ariana’nın ölümüyle sonuçlanan düellolarından birkaç yıl sonra, neredeyse hala bir yeni yetmeyken çaldı. Sonraki yıllarda Avrupa’da kaos başladı, insanlar onun çok güçlü bir asa edindiğini söylüyorlardı, yarattığı dehşet her yere yayılıyordu. Bu sırada Dumbledore da okulda öğretmendi. Bundan sonra Grindelwald’a müdahale etmesi yıllar sürdü. Grindelwald’un ancak 20 yıl sonraki bu karşılaşmada bu kadar yaşlı görünmesi gerek. Daha şimdiden bu kadar yaşlıysa, 20 yıl sonra ne olacak? Bu konuyu bir kenara bırakırsak, filmdeki yaşını başını çoktan almış -ama oldukça genç olması lazım gelen- Grindelwald’un yaşına göre şu anda gücünün doruğunda olması gerek ama oldukça güçsüz bir karakterle karşılaştık, üstelik elinde Mürver Asa olmasına rağmen. Graves karakteri en başından beri biraz fazlaca güçlü gözüküyor, şüpheli hareketleriyle de izleyende ya Grindelwald destekçisi ya da Grindelwald’un bizzat kendisi olması gerektiği izlenimi uyandırıyordu. Ancak karakter sahiden de Grindelwald çıktığında ise, Graves gibi herhangi biri için fazlaca güçlüyken, Grindelwald olmak için fazlaca güçsüz ve yapıp yapabileceğinin bu kadar olduğunu gördük. O yaşta koskoca Grindelwald yakalanıp yaka paça götürüldü. Basit, basit, basit.

Grindelwald’un karışıklık çıkartmak için Obscurus haline gelmiş bir cadı ya da büyücü bulmaya muhtaçmış gibi bunun için o kadar zahmete girmiş olması, bunun filmin merkezine alınmış olması ise aklıma geri dönmek için Felsefe Taşı’na muhtaç olan Voldemort’un güçsüzlüğünü getirdi. Koskoca Grindelwald’un elinden gelenin hepsi bu kadar mıydı yani? Bunu bile beceremeden tutuklanmak? Newt ve birkaç kişiye yenilmek? Hafızaların masaldaymışız gibi kolayca yağmurla değiştirilivermesi. Obscurus’u sırf Ariana konusuna girmek için kullandıklarını bilmiyor olsam, “bu ne biçim Grindelwald” derdim. Onun yerine “bu ne biçim film” diyorum. Obscurus mevzusu Grindelwald’un bir filmde tek seferde kullandığı araçların sadece biri olarak kalabilir ve bu haliyle çok daha iyi olabilirdi, Grindelwald’un bir hizmetkar aracılığıyla saldırdığı bilinebilir ama kim olduğu bilinmeyebilirdi. Böylece Bakanlık’ın panikle olayların üzerini örtme çabası daha dişe dokunur gözükürdü. Graves tutuklanacakken Grindelwald Voldemort’un Bakanlıkta belirmesi gibi metroda belirebilir ve hizmetkarını alıp orayı da yerle bir ederek kaçabilirdi. Daha önümüzde 4 film var diyebilirsiniz ama unutmayın, Grindelwald gayet yaşlı ve dünya çapında panik çoktan başlamış. Yani kariyerinin henüz başında bir Grindelwald izlemiyoruz ki bu kısım devam filmlerine bırakılsın. İşte bu yüzden Grindelwald çok daha genç olmalıydı. Bunun yerine Obscurus’u gidip tam filmin merkezine yerleştirmişler ki gözümüzden kaçmasın. Çünkü filmde de izlediğiniz gibi bu Obscurus denen şey Dudley kadar tiniminicik, kolaylıkla gözden kaçırılabilir bir şey. Filmin ilk yarısı anlamsızca uzayıp giden canavar yakalama, ikinci yarısı ise kara duman yakalama.  Bu kadar basit 5 filmdense, çok daha kapsamlı ve kompleks 3 film görsek hazine değerinde bir şey olabilirdi. Ama yok, maazallah daha az para kazanırlardı o zaman.

Evet, Obscurus’un ne olduğu açıklanırken fark etmiş olabileceğiniz üzere, Dumbledore’un kız kardeşi Ariana bu tarife tamamen uyuyordu. Kitaplarda Obscurus terimi hiç geçmemiş olsa da, Ölüm Yadigarları’nda Ariana’nın durumundan bahsedilirken Obscurus’un aynısı tarif ediliyordu. Ariana da Gizlilik için risk teşkil ettiğinden –ve dahası tehlikeli olduğundan- ailesi tarafından saklanıyordu. Bu duruma ileride geri dönebilmek için bunu filme dahil etmişler, ancak merkezdeki konunun Obscurus olması Grindelwald’u o yaş için başka araçlardan yoksun ve güçsüz göstermiş. Gizliliği bozmanın daha iyi yolları da vardır eminim ve tekrar hatırlatırım, Grindelwald yolun başında değil. O yüzden önümüzde daha 4 film var demeyin. Ayrıca sizi bilmem ama Ariana’nın durumu kitapta tarif edilirken benim kafamda canlanan görüntü kesinlikle böyle bir şey değildi. Ben daha çok Avatar the Last Airbender’daki kontrolsüz gerçekleşen Avatar State’e benzer bir şey gibi düşünüyordum bunu. Filmde gösterilen hali de şık olmakla birlikte, tam her zaman aklına ilk gelen şeyi kullanıyor gibi duran David Yates yüzeyselliğinde bir şey olmuş. Karanlık mı olsun istiyorsun, tamam siyah olsun, böyle duman gibi bir şey olsun, uçsun kaçsın. Bu adam Ölüm Yiyenleri de aynı dandik şekilde oraya buraya uçurdu kaçırdı kaç film boyunca zaten. Hevesini tam alamamış olacak ki burada da devam ediyor aynı şeye. Obscurus’un kim olduğu belli olmasın diye de insanın komple duman benzeri bir şeye dönüşmesi gibi bir çözüm bulmuşlar. Meh… “Obscurus kim?” İnsanı pek meraktan öldürecek bir soru değil. Hikaye, çok büyükmüş gibi davranılan ama aslında çok küçük olan bir ölçeğin içine hapis gördüğünüz gibi. Tatmin edemiyor insanı.

obscurus

Son bir kez daha Grindelwald henüz bu kadar güçsüz olacaksa yaşanan kaos gazetelerde gördüğümüz kadar büyük olmamalı ve kendisi de çok daha genç olmalı. Yok bu kadar yaşlıysa bu kadar güçsüz olmamalı diyerek Grindelwald bahsini kapatıyorum. Grindelwald konusunda yaş, güç ve geçecek süre bakımından büyük bir dengesizlik, bir uyumsuzluk var.  Bu arada filmin başındaki gazete manşetleri sahnesi filmin en iyi kısmı olabilir. Bize dünyaya dair kemikleşmiş bir şey veren, arkası, devamı, bir gerçekliği olduğu izlenimi veren tek kısım oydu ve arkada kanat çırpan büyülü nesnelerden çok daha iyi yapıyordu bu işi. Ancak ne yazık ki gazete manşetlerinde yansıtılan o geniş, katılaşmış dünyanın devamı gelmiyor filmde. Kurallar kanunlar, Bakalık, olaylar filan çok laçka. Sadece lafta varlar, olayın içinde neredeyse hiç görünmüyorlar. Yazar istediğinde bütün sorunlar çözülüyor, istemediğinde ise anlamsız bir mücadele izliyorsunuz saatlerce. Yazar istediğinde bir olay gerçekleşiyor, istemediğinde elli kere gerçekleşmesi gerekse bile devamı gelmiyor, hiçbir sorun çıkmıyor. Bu konuya birazdan yine geleceğim.

Filmde benim açık ara en hoşuma giden kısım, Graves’in Newt’a Dumbledore hakkında soru sormasıydı elbette. Ama burada beni esas mest eden şey Dumbledore’un adının geçmesinden çok, bu soruyu soran kişinin aslında Grindelwald olması. Newt’i tanımaya çalışıyor gibi yaparken aslında Dumbledore hakkında bir şeyler öğrenmeye çalışıyor olması. “Albus bu adamı neden kolluyor, bu adamda ne var? İşimi bozabilir mi? Neden burada? Albus neler yapıyor, burada olduğumu biliyor mu? Bu işte bir parmağı mı var?” Yıllar önce araştırma yapmak için gittiği köyde tanışıp birlikte 2 ayını geçirdiği ve sonrasında hayli olaylı bir şekilde yollarının ayrıldığı, kendisi kadar yetenekli genç çocuğa karşı duyduğu korku, ilgi, merak. Eninde sonunda bir gün tekrar yollarının kesişeceğini biliyor. Ama ikisi de bundan sonuna kadar kaçınacak. Yalnız, birlikte geçirdikleri kısa süreye rağmen sadece aralarındaki husumet büyük, ilişki değil. Dumbledore Grindelwald’a karşı o iki ayda duygusal bir şeyler hissetmiş olsa bile artık bunun çok geride kalmış olması gerek. Gelecek filmler, aralarındaki husumet büyük olsa da, ikili birbirini 2 aydan daha uzun bir süre tanımış gibi yapmamalı kesinlikle. Aslında bu ikisinin koskoca ömürlerinde sadece çok kısa bir süreliğine yolları kesişmişti.

Graves aslında epey iyi bir karakter olma potansiyeli taşıyordu, Grindelwald çıkmasına resmen üzüldüm. Colin Farrell’ın rolü/karakteri çalınmış gibi hissettim. Adam film boyunca o kadar oynadı, sonunda yaptığı her şey Grindelwald ve Johnny Depp’in hanesine yazılmış oldu. Filmler illa bu kadar basit olacaksa, bu karakterin filmin sonunda kurtarılmasını ve sonraki filmlerde de rol almasını, kendi içinde bir karakter gelişimi yaşayarak daha iyi birine dönüşmesini isterdim. Ancak bu filmin sonunda ortaya çıkmamışken sonraki filmde çıkması düşük bir ihtimal.

Tina_and_Queenie

Bir başka zayıf motivasyon örneği de Tina ve Queenie kardeşler. Özellikle Queenie’nin hiçbir çatışması yok ve ikisinin de filmde göründükleri sahne sayısı çok fazla olmasına rağmen rolleri çok az. Tina Newt’i Bakanlık’a sokmaya yaradı, Queenie’de onları bakanlıktan çıkarmaya. Koca filmde başka ne işe yaradılar? İkilinin doğru düzgün bir hikayesi, çatışması, karakter gelişimi yoktu. En başta Queenie’yi bildiğiniz hasta, eve kapalı yaşıyor filan sandım. Sonra garip hareketler yapmaya başladı, acaba hastalıktan mı dedim. Sonra yok, hiçbir olayı da çıkmadı, ama neden böyle birisi, neden Zihnefendar, onlar da cevaplanmadı. Sadece öyle yani. Bir hikayesi yok. Baş karakterler olan çiftin yanındaki, filmin komiklik ihtiyacını karşılayan saf adam ve çatlak kız çifti arketipi. Peki.

Filmin finalindeki, duygusal olmasının amaçlandığını sandığım, uzatılmış romantizm sahneleri de gerçek bir dramatik etki oluşturmuyordu düşününce. Madem adamın anılarını siliyorsun, sonra neden yine gidip tanışıyorsun. Madem adamla gidip tekrar tanışacaksın, neden güzelim anılarını siliyorsun? Gidin İngiltere’ye evlenin? Gitmek için önünüzde ikna edici bir engel var mı gerçekten? Bu işi ilk filmden halletmek istememişler belli ki ama önümüze konan engeller (daha doğrusu konmayan) inandırıcı değil.

Filmdeki bana göre en can sıkıcı ikinci nokta, Bakanlık geldiğinde ya da problemin çözülmesi gerektiği yerde büyüler pekala kullanılıyor. Ama yazar problem çözülsün istemediği sürece de oradan oraya zıplayıp aptal aptal hareketler yapıp duruyorlar. Yani yazarın müdahalesi çok göze batıyor filmde. Bu da olayların birbirine oldukça gevşek bağlanmaları demek. İnsan haliyle soruyor, (yani sorduğunuzu umuyorum) “az önce iki dakikada hallettiler, şimdi neden halledemiyorlar aynı şekilde?” Kuyumcuda iki saat Burnuk’la boğuşmak, böcek aramak, çaydanlık aramak, böceği ağır çekimde zıplayarak havada yakalamaya çalışmak.  Aksiyon için bunlara ihtiyaç var mı gerçekten? Hem hikaye gereği ihtiyaç var mı, hem aksiyon için bunlara muhtaç mıyız? Bunlar Muggle aksiyonları, bu dünyada bunlara gerek yok; oraya büyünün yol açtığı bir aksiyon bulmak zorundasın. Aksi takdirde bu hem tutarsızlık yaratarak inandırıcılığı zedeliyor, hem de seriyi iyice bilenlerin izlerken film hakkında pek nahoş şeyler düşünmesine sebep oluyor. “Yapması gereken şey çok basit, neden bir çağırma büyüsüyle işi bitirmiyor? Neden on saat bu saçmalığı izliyoruz? Bu filmler neden böyle saçma çekiliyor?” Elbette biliyoruz ki karakter bir çağırma büyüsüyle problemi anında çözse ortada seyirlik bir şey kalmaz. Ama film neden seyirlik olarak ortaya hem bu kadar basit hem de tutarsız bir şey koyuyor ki? Neden bunlar çıkartıldığında ortada izlenecek bir şey kalmıyor? Neden izlenecek şeylerin çoğu bundan ibaret filmde? Filmin tüm komikliğini buna dayandırırsanız elbette bu tür saçmalıklar çıktığında geriye izlenecek pek bir şey kalmaz. Peki neden filmin komikliğini bu kadar ucuz tutarsınız? Serinin takipçilerinin dışında kalan genel kitleyi de tavlamak ve daha çok para kazanmak için elbette. Genel kitle sinema salonunu kahkahalara boğarken, seriyi yıllardır yakından takip eden bir insan ise izlediği saçmalık karşısında koltuğunda acı içinde kıvranıyor. İlgisiyle ta en başından beri seriyi var etmiş esas kitle, asla istediği ve hak ettiği şeyi izleyemiyor. Her zaman en basiti olmak zorunda. Benim gözümde Harry Potter filmleri ve o dünyada geçecek olan diğer filmler bundan çok daha fazlası olma fırsatını Azkaban Tutsağı filminden sonra kaçırdılar. Hatta Rowling de filmleri kitaba uydurmaya değil, kitapları filmlere uydurmaya başladı. Artık sadece film için yazıyor, ki bu Ölüm Yadigarları kitabında bile bütün o filmde şık durması için yazılmış kısımlardan belliydi. Artık elimizde “filme iyi uyarlayamasalar da hiç değilse kitaptaki hikaye iyi” diyebileceğimiz bir kitap da yok, yani elimizde kalan tek şey insanı kanser eden saçma sapan sahnelerle dolu filmler. Ama siz de benim gibi tercih ederseniz eğer 7 kitap hala orada. Tabii her zaman “Böyle çekilirse çekilsin, ne olacak ki? Bana yetiyor,” da diyebilirsiniz.

Ben şahsen Rowling’in 7. kitaptan sonra yazdığı, söylediği ettiği her şeyi hatalı buluyorum. Tam tersine, evreni genişleteyim derken küçültüyor, diğer ülkeler hakkında bilgi verirken hayal ettiğimizden çok daha kısıtlı bir dünya sunuyor. Hani neredeyse “Teyze o öyle değil, bak daha önce kitapta bu böyle demiştin ya, şunun da öyle olması lazım o zaman, hatırladın?” diye seriyi yazan kadına yazdığı şeyi öğreteceğim. Yani aslında iş Rowling’den çıkalı çok oldu. Benim için Harry Potter serisi ilk kitabın ön kapağıyla 7. kitabın arka kapağı arasında kalan kısmı ve 3 ek kitabı kapsıyor. Gerisi tamamen bizlerin hayal gücüne kalmış bir şey. Rowling şunu dedi, sitede bunu yazdı, şu film çekildi; artık hiçbir önemi yok. Ben geçmişte kitaplarda okuduğum kadarına bakarım.

harry potter seri

Rowling kitaplar boyunca asaların kullanıldığı bir tarih yaratıp, asaları masallarında bile kullanıp, sonra kalkıp bize asaların aslında Avrupa icadı olduğunu ve 19. yüzyılda popülerleştiğini, yoksa büyücülerin özellikle Afrika’da asasız da gayet iyi büyü yapabildiklerini söylerse, burada bir yanlışlık yapmış olur. Çünkü bu zamana kadar asasız büyünün, sihrin çok ilkel bir hali olduğu, ancak Dumbledore gibi çok güçlü büyücülerin asasız kayda değer küçük şeyler yapabildiği izlenimini edinmiştik. Rowling böyle deseydi ve ekleseydi ki “birkaç bin yıl önce asanın icadıyla büyünün daha verimli kullanılmasının bir yolu bulundu, 19. yüzyılda da iyice mükemmelleştirildi,” bunu anlarım. Hatta dünyanın farklı köşelerinden uzunlu kısalı değişik asa modelleri de hikayeye renk katar. Ama yok, kalkıp asasız da gayet büyü yapılabildiğini, Afrika’da hep böyle olduğunu, gayet de iyi olduğunu ileri sürdü. Bu da Harry ve Voldemort arasındaki asalar yoluyla kurulan özel bağı, çatışmayı ve Voldemort’un yeni bir asa arayışını zorunlu hissetmesini tamamen boşa çıkarmış oldu. E o zaman hiç gerek yokmuş Harry Potter serisinde asa yüzünden çıkan onca tantanaya? Oldu mu şimdi? Sonra “neden sadece kitapları dikkate alıyorsun?” İşte bu yüzden. Buna benzer daha bir sürü şey var.

Hem sonra madem asasız da büyü yapılabiliyor, neden illa sadece asalı olanını öğretiyorsun ki çocuklara? Sonra asan elinden uçup gidince dımdızlak ortada kalıveriyorsun, asanı geri çağıramıyorsun, yüksek bir yerden düşerken kendini kurtaramıyorsun, Neredeyse Kafasız Nick gibi asan elinden alındı diye idamdan kaçamıyorsun. Yani bu asasız da büyü yapabilme güncellemesi tamamen saçmalık. Sen senelerce bütün olayı asan giderse büyü yapamadığın üzerine kur, kontrolsüz küçük tuhaflıklar hariç sadece çok güçlü büyücülerin kontrollü olarak küçük numaralar yapabildiği izlenimi ver, sonra “Asasız da gayet büyü yapılıyor.” Ya bırak. O başka bir dünya, başka bir seri.

O zaman bir örnek daha. Filmde Salemcilerin eline asa geçiyor; kırmak yerine onu bütün iddialarını kanıtlamak için kullanamazlar mı? Önce Muggle oldukları için asanın onlar için sıradan bir çubuktan farksız olduğunu düşündüm. Ancak Rowling’in kitaplardan sonra yeni uydurdukları bir kez daha kendisiyle çelişiyor, Ilvermorny’nin hikayesinde James No-maj olduğu için asalardan birisi tarafından “tepiliyor.”

ezra-miller

Filmde insanların hafızasının silinme yönteminin de oldukça masalsı olduğunu düşünüyorum ve bu bir masal değil. Ortada bir hafıza büyüsü varsa hedef alınan bir anı, bir iksir varsa dozu diye bir şey vardır. Yani ortada yine bir unsurun sinemada görselleştirilmesi sorunu var. Kitapları okurken böyle bir hafıza silme problemin bu kadar basit ve kolay bir şekilde çözülemeyeceğini bilirsiniz. Ancak problemin romanlardaki çözülme şeklini filmde izlemek de okumak kadar keyif vermeyebilir. Bunun için onun yerine onun izlenimini verecek görsel bir şey bulmak gerekir. Ancak bulduğunuz şey ne kadar şık da olsa, kitapta yaratılan dünyanın kurallarıyla çelişmemesi gerekir. Neticede hala kitaplardaki dünyayı uyarlıyorsunuz. Ben filmlerde özellikle bu konuda aşırı basite kaçıldığını ve kitaplarla çelişip çelişmemenin de hiç gözetilmediğini düşünüyorum. Yağmurda gazetelerin mürekkebinin akıp silinmesi buna bir örnek. Şık mı? Şık. Ama kurallarla çelişiyor. Onu boşver, unutturduğu izlenimini veriyor mu? O halde yeter, düşünme geç.

Özetle, bu film bir kitap uyarlaması olmasa da, hala aynı dünyanın filme uyarlanması söz konusu olduğu için bazı problemler çözülse de çoğu problem devam ediyor. Bu durumda hangi dünyayı tercih edeceğiniz size kalmış bir şey. Açıkçası ben filmlerin dünyasına pek yokum. Yani benim sevdiğim dünya bu değildi. Hatta şöyle bir şey söyleyeyim de tam olsun; hani kitapları okuduktan sonra hep cadı, büyücü filan olmak isterdik ya çocukken. Hah işte, o olay bu filmlerdeki gibi olacaksa eğer, ben istemezdim büyücü filan olmak. Arka plandaki dünya, arka planda kanat çırparak uçan nesneler basitliğinde tutulacaksa ben filmlere yokum. Aşırı zayıf ve uyduruk bir dünya bu. Benim sevdiğim dünyanın çok zayıf bir taklidi. Düello sahneleri Zümrüdüanka Yoldaşlığı’ndan beri çok zayıf, büyüler cılız. Kitaplardaki görkemi, katılığı yansıtmıyor. Görkem deyince David Yates’in bunu görselleştirmekten tek anladığı yüksek tavan. Karanlık deyince siyah fayans kaplı banyo gibi Bakanlık, kara duman şekilde Ölüm Yiyen. Düello deyince de asalardan çıkan büyülerin çakışması. Bir de “kendi yaratıcılığımı kullandım” demez mi. Sorun bu. Ben Yates’in yaratıcılığını, onun görselleştirdiği dünyayı, onun açısını basit ve cılız buluyorum. Bir Alfonso Cuaron’un yönettiği filmdeki Patronus efektine bakın, bir de Yates’in yönettiği Zümrüdüanka Yoldaşlığı’ndakine. Bir Chris Columbus’un Sırlar Odası’ndaki minik düelloda bile kullandırdığı efektlere ve koreografiye bakın, bir Yates’in çektiği filmlerdekilere. Şimdi benim bu adamın çekeceği Fantastik Canavarlar filmlerinden umutlu mu olmam gerekiyor? Kitapta o biçim tarif edilen Dumbledore-Voldemort düellosuna yaptığı şeyi hala unutamamışken? Her şeyi mümkün olduğu kadar basit tutmaya çalışan Rowling kendisinden çok memnun. Ben değilim. Gelmiş geçmiş en büyük büyücü düellosu olarak geçen Dumbledore-Grindelwald karşılaşmasını da, bu cümleden aldığı gazla, aynı Hobbit’in 3. filmindeki saatler süren savaş sahnesi gibi, olması gerekenden 3 kat fazla uzatılmış, uçuk kaçık efekt çöpü, basit bir şeye çevireceğinden eminim. Bir an için Harry ve Voldemort’un son karşılaşmasını hatırlayın. Voldemort’un Harry’yi tekme tokat dövdüğü, yerlerde süründüğü, sarılarak kuleden aşağı atladıkları sahneleri aklınıza getirin ve Dumbledore-Grindelwald düellosundan umutlu olduğunuzu söyleyin… Bu defa o sahnede müzik kullanmayı akıl etse bari.

dumbledore-grindewald

Filmin altyazılarını hazırlayanlara da teşekkür etmek istiyorum. Bizim eski Harry Potter filmlerindeki Ölüm Yiyen’e Ruh Emici, Ruh Emici’ye Ölü Yiyici denen, korsan vcd çevirisinden hallice altyazıları hala unutamadığım için korkuyordum. Çeviriyi kitaplardaki Türkçe terimlere bağlı kalarak gayet özenli hazırladıklarını görünce rahat bir nefes aldım. Bu filme gitmek, çocukken yaptığımız çok güzel bir şeyi, bir çocukluk ritüelini tekrarlamaktı ve bu kadar değişikliği kaldırabilirim.

Popom uyuşmuş halde salondan çıkarken “Yüzünü ifadesiz tut,” dedim kendi kendime. “Hislerini belli eden budalaların, duygularını kontrol edemeyenlerin, hüzünlü hatıralara dalanların ve kolayca tahrik edilmelerine izin verenlerin -başka bir deyişle, zayıf insanların- Karanlık Lord’un güçleri karşısında hiç şansı yoktur.”


Harry Potter Dünyasında Ay Işığının Fark Etmediğiniz Etkilerine Göz Atıyoruz!

$
0
0

hagrid-ucan-motosiklet-fc

Harry Potter dünyasında, astronomi biliminin büyük bir yeri olduğu kaçınılmaz. MuggleNet yazarlarından MADISON’ın kaleme aldığı Astronomi Dersinde Konumuz Ay başlıklı bu yazı, daha önce gözümüzden kaçmış olabilecek harika detayları konu ediniyor. Bizler de sizin için bu keyifli metni Türkçeye çevirdik!

En yakın komşumuz ay, hayal dünyamızda her zaman özel bir yere sahiptir. Belki de her gece yüzünün değişmesini izlediğimiz içindir. Belki de yeri değiştikçe sebep olduğu gelgitler, belki de hiçbir zaman sözcükler ile anlatamayacağımız daha derin ve büyülü ilişkimiz yüzündendir.

Büyücülerin dünyasında ay kesinlikle efsunlu bir güce sahip ve Harry Potter serisi boyunca da çeşitli mitolojik ve esrarengiz anlar ile birlikte bizlere eşlik ediyor.

Ay, çok eski zamanlardan beri insanlar tarafından bilinmeyenin ve gizemlerin sembolü olarak bilinir. Harry’nin yaşadığı birçok olay büyücü dünyasının dikkati başka yerlerdeyken meydana gelse de J.K. Rowling ay ışığı temasını Harry’nin başarılarındaki gizemin altını çizmek için kullanmıştır. Hatırlayacağınız gibi Sırlar Odası’nda, Ron, Fred ve George, Harry’i Dursley’lerin evinden dolunayda kurtarmış ve ay ışığı altında uçarak uzaklaşmışlardı. Azkaban Tutsağı ise, Dursley’lerin meraklı bakışlarından uzakta, ay ışığı altında büyü kitabını okuyan Harry ile başlıyordu.

harry-hermione-astronomi

Bazı uğursuz eylemler de ay ışığı altında gerçekleşiyordu; Severus Snape ve Yaxley, Ölüm Yadigarları’nda Malfoy Malikanesi‘ne doğru ilerlerken gökyüzünde ay tüm ihtişamı ile parlıyordu. Melez Prens’te ise; Ölüm Yiyenler Hogwarts’ı işgal ederken ay gökyüzünde hilal şeklindeydi.

Dursley’ler görmeden büyüsünü yapan Harry’e eşlik eden ay, Hogwarts’a doğru yaklaşan Harry’nin yolunu da aydınlatıyordu. Melez Prens’te Aragog’un vücuduna düşen ay ışığı, Ateş Kadehi’nde sınıf başkanlarının banyosuna doğru giden Harry’nin yoluna kılavuzluk ediyordu. Bu yolculuk ona Büyük Göl’deki ikinci görevi hakkında bilgi vermiş ve daha sonrasında kitaba göre, göl Harry’e en az ay kadar uzak görünmüştü ve böylece gökyüzünün sihirli küresi ve su arasında bir bağ kurulmuştu.

harry-dumbledore-astronomi-kulesinde

Su ve ay birçok sebepten ilişkilidir aslında; okyanusların en dibi bugün hala –tıpkı atalarımızınki gibi– kafamızı karıştırmakta. Ayın karanlık yüzüne verilen “Maria” isminin Latin dilinde su anlamına gelmesi aralarındaki ilişkinin başka bir kanıtı. Su ve Ay, hem duygularımız hem de sezgilerimiz ile birleşmiş durumdadır ve Luna Lovegood tüm kitaplardaki sezgileri en güçlü karakter olabilir. Ölüm Yadigarları’nda Ron, Harry ve Hermonie Lovegood’ların evine ziyarete giderken uhrevi bir ay belirmiştir.

Bazı iksirler hazırlanırken, iksiri yapan kişinin iyi sonuçlar alabilmesi için ay döngüsüne dikkat etmesi gerekir. Veritaserum’un tam kıvamına kavuşması için dolunaya ihtiyacı vardır ve çok özlü iksir için gereken hardalotu dolunayda toplanmalıdır. Daha önce söylenmemiş olsa bile, inanıyoruz ki Kurtboğan iksiri hazırlanırken de –amacına uygun olarak– ay döngüsüne dikkat edilmelidir.

Ay, dünya üzerinde meydana gelen gizli olaylar ile ilişkilidir ve kurda dönüşme büyücü dünyasında görmezden gelinmeye çalışılan büyülü bir hastalıktır. Diğer tüm canlı varlıklar da dolunaydan etkilenir; aynı Basilisk gibi. Basilisk yumurtaları dolunayda çatlamaya başlar. Dolunaylı bir gecede sadece aklından zoru olanlar yaşadığı korunaklı yuvasından çiftleşme dansını yapmak için çıkar.

Peki siz Potter serisinde, hangi olaylar ile ay arasında bir bağ olduğunu fark ettiniz? Çarşamba gününün gece yarılarında Astronomi Kulesi‘nde, Harry ve sınıf arkadaşları Profesör Sinistra’dan ne tip dersler alıyordu dersiniz? J.K. Rowling‘in detaycı yaklaşımı, böyle yazılarla daha çok ortaya çıkmıyor mu sizce de?

astronomi-kulesi-harry-potter

Genç Albus Dumbledore’u Canlandırması Olası 5 Aday

$
0
0

albus-dumbledore-fantastik-canavarlar-newt-scamander

Fantastik Canavarlar serisinde belki de herkesin aklına en çok gelen sorulardan biri de Albus Dumbledore’un gençliğinin serinin ilerleyen filmlerinde kimin canlandıracağıydı. The Leaky Cauldron sitesinin, David Yates ile olan söyleşilerinde, Albus Dumbledore’un gençliğini kimin oynayacağına dair kısa bir sohbet gerçekleştirmişlerdi. Şimdiyse olası bir genç Albus Dumbledore listesi yapmışlar, gelin bu adaylara hep birlikte bakalım!

Serinin geri kalan dört filminde, J.K. Rowling ve yönetmen Yates, Grindelwald ile Dumbledore arasında, Grindelwald’un hüküm sürdüğü zamanlarda geçecek epik bir mücadele ve savaşı ortaya koymayı düşünüyorlar. Son filmin 1945’te geçeceği düşünülürse, Dumbledore ve Grindelwald arasındaki ünlü düello bu filmde karşımıza çıkacak gibi görünüyor. Serinin sonunun, bu iki büyük büyücü arasında yaşanacak başa baş mücadele ile biteceği de ihtimaller arasında. Newt Scamander’ın ise tüm bu olayların arasında nasıl bir rolü olacağından ise henüz emin değiliz.

Seri sırasında Dumbledore’un 45 ile 64 yaşları arasında olacağını akılda tutmakta fayda var. (Makyaj, kostüm ve biraz da efekt ile muhtemel aktörlerin daha yaşlı görünmesi sağlanabilir.) Herhangi belirli bir sıra olmadan, hayranların gönlünden en çok geçen 5 muhtemel adayı The Leaky Cauldron sizler için sıralamış!

james-mcavoy

1. James McAvoy

Çoğu hayran, McAvoy’un, Dumbledore’un gençliği için en ideal seçim olduğunu düşünüyor. En muhtemel problem ise McAvoy’un adaylar arasında gerçekten en genci olması. Fantastik Canavarlar serisinde Dumbledore, Harry Potter’da gördüğümüz halinden 60 yaş daha genç olacak, bu da onu tahmini 40 ya da 50 yaşlarında yapar. Johhny Depp’in 53 yaşında olduğu düşünülürse, 37 yaşındaki McAvoy çok da uymuyor gibi ancak McAvoy hem çok sevilen hem de yetenekleri çok takdir edilen bir aktör.

jared-harris

2. Jared Harris

Jared Harris de, birçok sebepten dolayı hayranların tercihleri arasında. İlk olarak, ilk iki filmde Dumbledore’u oynayan Richard Harris’in oğlu. İkinci sebep ise, aynı Jared Harris gibi genç Albus o yıllarda, uzun, zayıf, mavi gözlü ve kızıl saçlara sahip. Sonuç olarak Jared, gördüğümüz Dumbledore’un tam bir yansıması ve temel özelliklerini barındıran bir aktör. Aktörlük yetenekleri de azımsanmayacak derecede olan Jared, adaylar arasında iyi bir yere sahip.

Created with The GIMP

3. Paul Bettany

Dumbledore’un gençliğine çok benzemekle birlikte, Johnny Depp’in de çok yakın arkadaşı. Dumbledore’un gençliği ile son derece uyumlu olan Paul Bettany’nin bu rol için kimyası da etkileyici. Seçilmesi durumunda, tıpkı geçmişte gördüğümüz Dumbledore gibi olayları özellikle komik olmaya çalışmadan eğlendirici bir hale getirebilir ve konu hakkındaki vurguları kolaylıkla seyirciye yansıtabilir.

luke-evans

4. Luke Evans

Evet, tekrar yaş mevzusunun tekrar gündeme gelebileceği başka bir aktör. James McAvoy gibi Luke Evans da 37 yaşında fakat o da hayranlar arasında son derece popüler. McAvoy gibi Evans’da daha önce benzer kurgu projelerde rol almıştı. Bildiğiniz üzere Rowling, Dumbledore’un da eşcinsel olduğunu vurgulamıştı. Bu nokta Luke Evans için bir avantaj gibi görülebilir.

ewan-mcgregor

5. Ewan McGregor

Onu daha önce bilge bir akıl hocasını oynarken görmüştük. Dumbledore’un gençliği muhtemelen daha önce şahit olduğumuz Dumbledore kadar bilge olmayacak ancak çoğu insan, McGregor’un Obi-Wan Kenobi geçmişinin bu rolü kapmak için yeterli olduğunu düşünüyor. Mavi gözleri ve kızıllığı ile genç Dumbledore için uygun olan aktörün yetenekleri de cabası.

Karşınızda hayranlar arasında, genç Dumbledore için öne çıkan 5 aday. Peki size göre başka kimler bu rol için uygun olur? Görüşlerinizi bizlerle paylaşmayı unutmayın!

Fantastik Canavarlar Filminden Kafa Karıştıran Teorilere Hazır mısınız?

$
0
0

fc-filmden-son-teoriler

Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar? filminin vizyona girmesi sonrasında LeakyCauldron ekibi çılgın teorileriyle karşımıza çıkıyorlar! Biz de bu sitenin ürettiği teorileri Türkçeleştirip sizlerle paylaşalım dedik. Son bir şey, yazı bolca SPOILER içeriyor. Henüz izlemediyseniz buna dikkat etmenizi tavsiye ediyoruz!

Mutlu Fantastik Canavarlar Günü!

Umarız filmi izlemişseniz, hikâyedeki JKR-liğin verdiği hazla sevinçten tepiniyor, zevkin doruklarında geziyorsunuzdur, henüz izlemediyseniz de umuyoruz filmde kaybolmak için koşarak şu anda sinema salonuna hücum ediyorsunuz.

Site sakinlerinin çoğunluğu filmi izlemek için geçen hafta Carnegie Hall’de idi ve sonrasında üretilen teoriler havada uçuşmaya başladı, tartıştığımız birkaç şey bizi Muggle’ların (yahut Büyüdışılar’ın, veya bu kurgusal dünyaya küçük bir ilgisi olanların) bu seri zirve yaptığında karşılaşacakları şeylerden hiç haberleri olmadığı, seri boyunca yazarın küçük ipuçları bıraktığı ve kesinlikle J.K. Trolling olarak adlandırılması gerektiği gerçeğine götürdü.

Atalarımızı tanımak istiyoruz ancak Muggle/Büyüdışılar’a aynı şekilde korunma ve tecrit etme durumuyla yaklaşmak istemiyoruz. Yeni insanlara eğlenceyi tattırmak istiyoruz. O yüzden işte sizlere, spoiler dolu upuzun bir teori yağmuru, Fantastik Canavarlar filminden taze taze!

Ariana-Dumbledore-painting

1. Dumbledore’un kız kardeşi Ariana, neredeyse bir Obscurial’di.

Obscurial’ler, büyüsünün bastırılmasına zorlanan ve bunun sonuçlarını taşıyan cadı ya da büyücülerdir. Ne olduğunu saklayamazsın derler, eğer büyü gücünü inkâr etmeye kalkışırsan bu ters teper ve tehlikeli, yıkıcı bir güç olan Obscurus oluşur ki filmde de koca bir metropolü sanki bir kâğıtmışçasına parçalayıp geçti. (Çalışanlardan Sierra Fox bu konuda, Dursley’lerin Harry’nin gücünü kendi söyledikleri gibi ‘ezerek’ almaya çalıştıklarını bir düşünün, diyor.)

Dumbledore’un geçmişi hakkında bilginiz varsa, kız kardeşi Ariana’nın çok küçük yaşta, onun sihir yaptığını gören üç Muggle tarafından saldırıya uğradığını bilirsiniz.

“Onu mahvetmişlerdi,” diyor Aberforth Ölüm Yâdigarları’nda. “Bir daha hiç kendisi gibi olamadı, bazen yabancılaşır ve tehlikeli hale gelirdi. Ama çoğunlukla nazik, korkmuş ve zararsız durumdaydı.”

Babası ona saldıran Muggle’lara saldırdı ve sonuçta Azkaban’a gönderildi ve orada öldü. Ariana bir daha asla büyü yapmak istemiyordu ama garip bazı anlarda büyü adeta patlak veriyordu ve onu tehlikeli bir hale getiriyordu. Kontrol edemediği bir büyü patlaması sonrası o ve Albus’un anneleri Kendra Dumbledore’un ölümüne sebep oldu.

gellert-grindelwald-mum

2. Muhtemelen Grindelwald’un Obscurus’lere olan takıntısı bundan kaynaklanıyor.

Dumbledore, Kendra’nın ölümü sonucu eve çağrıldığında bu onun Hogwarts’tan mezun olduktan sonra yurtdışına çıkma planlarına ket vurmuş oldu ve onun biraz da canını sıktı. Ailesi ile Muggle’lara olan bakış açılarının farklı olması (makul olarak) sonucu Dumbledore, arkadaş edindiği memleketini ziyaret eden Gellert Grindelwald ile kısa süre sonra yazışmaya başladı.

Grindelwald ile Dumbledore eşit seviyede çok zekiydiler ve yeni bir dünya düzeni, Muggle’ların büyücülere ve onlara bahşedilen güce kendi iyilikleri (ve “çoğunluğun iyiliği” için – çoğunluğun iyiliği kısmını unutmayın, sık sık önünüze gelecek) hizmet ettikleri bir dünya düzeni yaratmaya kararlıydılar. Ölüm Yâdigarları’nda detayları verilen aralarındaki yazışmalar ürkütücü bir şekilde Nazi-vari bir üstün ırk inancıyla mühürlenmişti.

“Evet, bize güç verilmiş ve evet, bu güç bize hükmetme hakkı veriyor, ama aynı zamanda hükmedilenlere ilişkin sorumluluklar da veriyor. Bu konuyu vurgulamalıyız, üzerine inşa edeceğimiz şeyin temel taşı olacak bu” diyor Dumbledore, Grindelwald’a yazdığı mektupta. “…dirençle karşılaştığımız yerde, sadece gerektiği kadar güç kullanmalı, daha fazlasını kullanmamalıyız.”

Harry Potter ve Ölüm Yâdigarları

Anlaşıldığı üzere Grindelwald, Ariana Dumbledore’un Obscurus’una bu iki aylık arkadaşlık (Dumbledore’a göre de bir çekim) döneminde göz dikti. Grindelwald ile Dumbledore seyahatler edip, konuşmalar yaparak kendilerine takipçi toplama planları kurarken muhtemelen bir yandan da Ariana’yı da beraberlerinde götürmeyi düşündüler. Aberforth bu düşünceye karşı çıkıp Dumbledore ve Grindelwald ile tartışmaya başlayınca bir düello patlak verdi. Ariana bu duruma çok üzüldü ve arada kaldı, bir şekilde öldü.

Ariana’nın tam olarak nasıl öldüğünü kimse bilmiyor fakat kitapta verilen izlenime göre onu öldüren Grindelwald’du. “Grindelwald kontrolünü kaybetti.” diyor Dumbledore.

Yoksa kaybetmedi mi?

Orada gerçekten ne yaşandı?

Acaba orada, şu anda Obscurus olarak bildiğimiz şeyi kontrol etmeye, öfkelendirmeye, onunla iletişim kurmaya, onu söküp almaya, başka bir şey için kullanmaya ya da manipüle etmeye mi çalıştı? (Kendisinin, Obscurus’un konak olmadan kullanılıp kullanılamayacağı hakkında ki garip merakını bir düşünün. Credence‘a şöyle bir şey demişti: “Beraber neler yapabileceğimizi bir düşün.”)

Eğer durum buysa, bir başka Obscurus’un gücünü gözleri önünde yitirişinin onda nasıl bir korkuya sebep olduğunu bir düşünün.

Ayrıca Grindelwald, Dumbledore’a Ariana hakkında söylediği korkunç şeylere benzer şeyleri Credence hakkında da MACUSA’ya söylüyor.

newt-scamander-fc-promo

3. Hilekâr Albus Dumbledore’un, Newt’i bu maceraya sokmuş olması muhtemeldir.

Dumbledore bir satranç oyuncusu. Harry ile sonunda zafer elde edene kadar saçma sapan oyunlar oynadı.

Grindelwald’un kaybolduğunu söyleyen o gazete kupürlerini hatırlıyor musunuz? Bunları başka kim kesin okumuştur, tahmin edin? Albus Dumbledore.

New York’ta bir Obscurus olduğu hakkındaki teorileri ve fısıltıları başka kim duymuştur? İşaretleri doğru yorumlayıp Grindewald’un onun peşine düşeceğini kim tahmin etmiştir?

Bir Thunderbird’ü Arizona’ya bırakmak için bir gemiye atlayıp (Cisimlenme sınırları hakkında da konuşmamız gerek) New York’a gelmek bir yana, geldikten sonra bir de Arizona’ya yakınlaşabilmek için Cisimlenmek varken sokaklarda boş boş dolanmak ne anlam ifade ediyor?

Belli ki Newt ile Albus arkadaş ve Percival Graves bu arkadaşlığı sorduğunda Newt’in cevaplamaktan kaçınması tamamen Rowling-vari bir hareket. Bu ilişkinin ötesinin de olduğu kesin ve Newt’in New York’taki olayları Dumbledore’un planı çerçevesinde araştırdığı olası (bunun Newt’in planı olması daha düşük bir ihtimal; Dumbledore’un kullandığı kişilere yaptırmak istediklerini söyleme tarzı… çok da şeffaf değil sanki).

grindelwald-voldemort

4. Grindelwald’un yükselişi Voldemort’un kökenlerinin hikâyesiyle çakışabilir.

Fantastik Canavarlar filmi 1926’da başlamakta, yani tam o sıralarda Tom Riddle’ın annesi Merope Gaunt, Tom’a sekiz aylık hamileydi (Riddle 1926’nın yeni yıl arifesinde doğdu). Kendisini yetimhaneye bırakacak ve doğumdan sonra ölecekti.

Filmde kesilmiş bir sahnede Credence Barebone’un bir gemiye bindiği görülmekte.

Obscurus’un Riddle ile bir teması olacak mı?

Sonunda bir yetimhanede mi kalacak?

Barebone’un bir Gaunt olduğu hakkında spekülasyonlar var, acaba bu doğru olabilir mi? (Öyleyse bu bağlantının uzak bir akrabalık olması gerek çünkü Merope’un son Gaunt olduğu düşünülüyor).

Acaba Grindelwald Amerikan büyücü hapishanesinden kaçınca (biz iki gün veriyoruz) Obscurus’u bu yetimhaneye kadar takip edecek mi? Safkanlar/büyücütürü hakkında ki üstünlük düşünceleri Riddle’ı gazlayacak mı?

Grindelwald 1945’te yenildi ki bu da J. K. Rowling’in bu serinin biteceğini söylediği yıl (19 sene sonrası). Voldemort’ta Hogwarts’tan 1945’te mezun olacak (muhtemelen iki hortkuluk yaratmış olarak).

Tesadüf mü sizce?

5. “Biraz ölsek mi?”

BU DA NE DEMEK!? MACUSA tarafından götürülürken Grindelwald bu sözleri sarf ediyor. Elimizde bu konuyla alakalı sağlam bir ipucu maalesef henüz yok.

Başınız ağrımaya başladı mı? HARRY POTTER FAN YAŞAMINA HOŞ GELDİNİZ.

Hepsi bu kadar değil, ancak büyüdışıları çok da sıkmak istemiyoruz. Yeni haberler ve büyücü dünyası hakkında yakında birçok yazı ile sizlerle olacağız.

İşte bu eğlenceli! Eski zamanlarda olduğu gibi. Tekrar hoş geldiniz, büyücüler!

Evet sevgili dostlar, Leaky Cauldron’un teori üretmeyi seven kadrosunun film sonrasında ortaya attıkları ve altını çizdikleri noktaları sizlerle paylaştık. Siz de kendi teorilerinizi bizlerle paylaşmayı unutmayın!

Hak Etmediği Kadar Arkada Kalmış Bir Kahraman: Ginny Weasley

$
0
0

Harry Potter and the Half-Blood Prince

Çoğumuz Ginny Weasley‘yi severiz. Fakat nedenini bilmediğimiz bir şekilde, kendisi diğer başat karakterlere göre biraz daha arka planda kalmış gibi. MuggleNet bu konu hakkında bir değerlendirme yazmış ve Ginny’ye hak ettiği itibarı kazandırmaya çalıştırmış. Gelin biz de bu yolda, sevgili Ginny’nin yanında olalım!

Harry Potter serisinde, Ginny Weasley’nin en çok bahsedilen 15. karakter olduğunu biliyor muydunuz? Tam  771 defa. Buna rağmen, en çok unutulan karakter de Ginny gibi. Herkes onu “Ron’un küçük kardeşi“, “Harry’nin eşi“, “Neville’in ilk flörtü” olarak hatırlasa da, tek başına olduğu zamanlarda yaptığı Yarasa Umacı Büyüleri ya da bilgeliği ile pek hatırlanmayı başaramıyor. Öte yandan, Harry’nin Voldemort ile olan sıkıntılı zamanlarında, Harry’yi anlayabilen tek karakter yine Ginny Weasley aslında.

Yukarıda söylenenler kitaplardaki Ginny Weasley. Filmlerde oynadığı sahnelerin azaltıldığı göz önüne alınırsa, Ginny’nin Quidditch sahnelere dahil olması hepimizi şaşırtmıştı.  Hatta bazı mecralarda Ginny’den “Sırlar Odası’nda ortaya çıkan kız” olarak da bahsedilmişti.

Potter sonrası dünyada ise, Ginny yok olmuş gibi. Serinin kahramanlarının bibloları arasında bile Ginny Weasley pek yok. Çoğunluğu Ron, Hermione ve Harry’den oluşuyor. Dükkanlarda, Neville’i, Luna’yı, Draco’yu hatta hatta Fred ve George’u bulmak bile mümkün, ancak Ginny yok.

ginny weasley

Bir keresinde J.K. Rowling, “Benim için çok özel olan bu gruba büyük yedili diyorum, Dan, Rupert, Emma, Matt, Evanna, Bonnie ve Tom. Onları ne kadar sevdiğimi bilemezler,” demişti. Rowling’in büyük yedilisi nasıl olur da içlerinden birini gözden kaçırır?

Sırlar Odası’nın resimli özel baskısı 4 Ekim’de Avrupa’da yayınlanmıştı ve bilin bakalım tek bir çizimde bile olmayan kimdi? Doğru, Ginny Weasley. Sırlar Odası için hayati bir öneme sahip Ginny Weasley nasıl olur da çizimlerde bile olmaz?

Amerika’da Universal Orlando ve Universal Hollywood stüdyolarında, Harry Potter ve Yasak Yolculuk konulu parkta Ginny’ye ayrılan kısım o kadar kısaydı ki, göz açıp kapayıncaya kadar bitiyor. Diğer taraftan, film afişlerinde meşhur üçlümüz ile Neville ve Draco bile varken, tek bir posterde Ginny yok.

Harry Potter sevenlerinin oluşturduğu, alım satan yapan sitelerde, Cafepress, Etsy, Redbubble gibi, Ginny’nin asasını satın almak mümkün ancak bu asa ile beraber herhangi bir Ölüm Yiyen’in asasını da alıyorsunuz. Bu mecrada bile Ginny’ye tanınmış bir ayrıcalık yok.

12 yaşında Lord Voldemort tarafından ele geçirilen bir karakter Ginny Weasley. Ayrıca, Sihir Bakanlığı‘ndaki savaşa katılmış ve ayak bileğini kırmıştı. Hatırlayalım, Harry, Umbridge’in yanında ceza çekerken; Ginny Gryffindor arayıcısı olarak maça çıkmış ve o zamanki erkek arkadaşı Michael Corner’a karşı maçı kazanmıştı. Harry, hortkulukların peşine düşerken, onu gidişine bağıra çağıra da olsa izin vermişti. Bellatrix Lestrange tarafından yapılan lanetle az kalsın Hogwarts Savaşı’nda ölüyordu.

ginny-as-a-character-loses-her-intellect-and-gregariousness-in-the-movies

Bu kadar güçlü ve önemli bir karakterken, diğerleri ile karşılaştırıldığına neden dışlanmış hissi uyandırıyor?

Hayatımızda Ginny Weasley’ye daha fazla yer açmamız gerektiğini düşünen MuggleNet sitesi, üyelerinden Ginny hakkında düşüncelerini dile getirmelerini istemiş. İşte o yorumlar:

“Harry ile olan aşkının filmlerde biraz sulandırıldığını ( Ron’un komik olma çabası gibi) ve genç kızların onu anlama ve empati yeteneklerinin azaltıldığını düşünüyorum. Ayrıca, Ginny ürünlerinin satılması da biraz zor, sadece kitapların gerçek hayranları ilgi gösterecektir. ( Fakat, Luna, filmlere harika yansıtılmıştı, Ginny’e biraz haksızlık oldu gibi. ) Ürün pazarlama konusuna gelince, filmlerde ön plana çıkarılan karakterler, tüm Harry Potter satışlarını etkilediği için, daha fazla satılıyor.” – Tabitha

Bu kadar güçlü bir kadın karakterin bu derece dışlanması gerçekten sinir bozucu. Kitaplardaki Ginny, demir gibi iradesi ile tam bir rol modeli idi. Genç kızların bu durumu atlıyor olması da çok üzücü. Bu seri sadece Hermione’den oluşmuyor. Başka güçlü kadınlar da var.” – Stephanie

Bu durum beni gerçekten sinirlendiriyor. Ginny kitaplarda harikaydı ve benim açık ara favorimdi. Mükemmel, zarif, biraz erkek kılıklı ancak istediği zaman tam bir leydiye dönüşüyordu. Güçlüydü, bağımsızdı ve serseri bir tarafı da vardı. Her zaman olmak istediğim biri gibiydi.” – Ameythist

Sizler de Ginny Weasley‘nin diğer önde gelen karakterlere göre daha arka planda kaldığınızı düşünenlerden misiniz? Görüşlerinizi bizlerle paylaşmayı unutmayın!

ginny weasley

Bunlar da ilginizi çekebilir:

İşte Bizlere Gerçek Ginny Weasley’yi Gösteren O Sahne!

Harry ve Ginny Arasında Geçen 8 İnanılmaz Tatlı An

Fantastik Canavarlar’ın Gelecek Filmlerine Dair 5 Mütevazı Öneri

$
0
0

Newt-Scamander-Tina-Goldstein-Jacob-Kowalski

Fantastik Canavalar, gösterime girdiği tarihten itibaren, Harry Potter serisinin referansı ile beklenildiği gibi gişede ilk sıralara tırmandı. Ancak sevenlerinin bazı eleştirileri ve daha iyi olması için tavsiyeleri de hiç gecikmedi. İşte seriyi daha iyi hale getirmek için Entertainment Weekly‘nin sunduğu beş tavsiye:

fb-trl3-88080

1. Daha Az Canavar

Daha az canavar daha çok iş yapabilir. Fantastik Canavarlar filminde gerçekten harika canavarlar var. (Özellikle kleptoman Burnuk harikaydı, Kabuluk da aynı şekilde) Fakat filmin adının hakkını vermek ve seriyi Harry Potter’dan ayrı tutabilmek için harcanan bunca çaba bize biraz Jumanji havası verdi. Okami‘nin çay bardağına düşmesi pek ikna edici olmaktan uzak, Central Park’ta geçen sahneler ise çok uzun, Billywig’in olduğu sahnelerse çok tatmin edici değildi. (belki de kesilen sahneler yüzündendir, bilemiyoruz. ) Rowling’in Fantastik Canavarlar kitabını çekici kılan, her canavarın kendine has bir zekası ve davranış biçimi olmasıydı. Filmde, hikayenin içerisinde bu şekilde yer alan çok fazla canavar görmedik. Seride yer alacak canavarlar gerçekten belirli bir sebep için hikayeye dahil edilirse çok daha iyi olabilir. Öte yandan, en güzel sahneler, Rowling’in her zamanki samimi tarzını kullanarak büyülü dünyayı anlattığı zamanlara aitti.

newt_inside_case

2. Biraz Daha Sosyal Bir Newt

Eddie Redmayne’nin performansı eşsiz, tamamen ikna edici ve sürekli aynı çizgide harikaydı. Eleştirilerin geldiği nokta ise, Eddie’nin bu rol için karizmasını çok fazla düşürmesi ve çok içine kapanıkmış gibi davranması hakkındaydı. Sanki seyircileri asa mesafesinde tutmak ister gibiydi. Belki de Newt’un Amerikalı arkadaşları onun ilerleyen bölümlerde biraz daha sosyal olmasını ve rahatlamasını sağlayabilir.

fb-trl3-88384

3. Daha Az ya da Daha Kaliteli Görsel Efekt

Görsel efektler sayesinde yaratılan canavarlar ile dolu bir filmin, görsel efekt kullanımı açısından en iyi tercih olduğunu söylemek her zaman için doğru olmayabilir. Credence’in binaları yerle bir edip tozu dumana katması, çok doğa üstü bir olay olduğuna bizleri inandırmadı. Filmdeki benzer bölümler ise çok şeffaf ve gerçek olmaktan uzaktı. Öte yandan MACUSA lobisi için Londra’da kullanılan set insanı kendine hayran ederken, eklenen görsel efektler sebebiyle tam bir yeşil ekran çekimine dönüşmüştü. Belirli sahneleri tamamen görsel efektler yardımıyla hayata geçirmek yerine, bu efektler sahnenin etkisini artırmak için kullanılsa film çok daha başarılı bir hale gelebilir.

new-york-farrell

4. New York Tercih Edilmemeli

Amerikalı büyücülerin hayatına giriş yapacağımızı duyduğumuz an çok heyecanlanmıştık. (Tamam, bu konuda sanki otoriteymişiz gibi davranmış olabiliriz) Potter evreninde ve diğer fantastik kurguların bir çoğunda olduğu gibi, bu tarz hikayeler için Avrupa kıtasının daha iyi bir ev sahibi olduğu kanaatindeyiz. Rowling’e göre serinin bir bölümü Paris’te kendine yer bulacak – güzel haber – ama bizim tavsiyemiz Newt’un ve bu harika canavarların kendi doğal ortamlarına dönmelerinden yana.

fb-trl3-89638r

5. Kahramanlar ve Kötü Adamlar Hakkındaki Düşüncelerimiz

İlk başta, elbette, genç Albus Dumbledore’un bir sonraki hikayeye dahil olmasını ümit ediyoruz. (Birçok hayran Grindelwald’u oynayan Johnny Depp’in, eskiden ortaya koyduğu yapmacık hallerden kaçınmasını diliyor. Umarız yapım ekibi bu isteği ve öneriyi dikkate alır.) Diğer oyuncular ve karakterler içinse; Ezra Miller ve Colin Farrell’ın dönüşü harika olacaktır. Gerçek Percival Graves’in hayatta olup olmadığı henüz bilinmezken, Farrell’in seherbaz olarak dönüşü güzel olacaktır, en azından daha az kötülük içerdiği takdirde. Credence’ın ise daha çok yer hak ettiğini düşünüyoruz. (Colin Farrell’ın geri dönüşüne dair son gelişmeler için buraya tıklayabilirsiniz.)

Kahramanlarımız arasında filmdeki en tatlı ilişkilerden birini ortaya koyan Queenie (akıl okuma gücü sebebiyle her türlü zor ve komik durumun içinde kendini bulsa da) ve Jacob içinde fikirlerimiz var. Son sahneleri filmin sonunu kurtarıyordu denebilir. Queenie’nin, Jacob’ta şaşkınlıkla açılmış bir ağız, utangaç bir hal ya da sadece sıradan iyi bir adamdan fazlasını gördüğü kesin ama bundan daha fazlasına ihtiyaç var. Jakob’ı normal ve flört edilebilir bir adamdan çok neyin çekici ve özel yaptığını görmemiz lazım.

Sizler EW‘nin tavsiyelerine katılıyor musunuz? Eklemek istedikleriniz neler? Bizlerle paylaşmayı unutmayın!

Çok Konuşulacak Teori: Grindelwald’un Mürver Asa’sının Akıbeti Ne Oldu?

$
0
0

grindelwald-murver-asa-teori

Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar? filmini izlemeyenler için bu teori yazısı SPOILER içerir!

Asa sahipliğine incelikli yasalar hakimdir. Ancak şu kadarı asa ilmi çalışanlar için her zaman kesin olmuştur: Asa büyücüyü seçer.

Birazcık sihirli gücünüz varsa eğer sihrinizi neredeyse her cismin içinden geçirebilirsiniz ve her asayı kullanabilirsiniz de. Ama en verimli sonuç her zaman asayla büyücü arasındaki uyum sağlandığında alınır, buna da asanın sadakati diyoruz. Bir büyücü yenildiğinde asasının sadakatini kaybeder ve onu yenen büyücü asanın yeni sahibi olur.

Hatta asanızın sadakatini kaybetmeniz için asanızın o an elinizde olmasına bile gerek yok. O an kendi asanız çekmecenizde kilitli ya da başkasının elinde olsa ve siz başka bir asa kullanarak düello ediyor olsanız bile, eğer yenilirseniz, sizden uzakta olan asanız bunu bilir ve sadakatini sizi yenen efendiye sunar.

Bunun en büyük örneği Ölüm Yadigarları kitabında Mürver Asa konusunda yaşanmıştır. Bildiğiniz üzere Dumbledore’un ölümünden birkaç dakika önce onu Silahsızlandırarak kazara asaya Draco Malfoy sahip olmuştu. Malfoy’un Dumbledore’u Silahsızlandırdığından habersiz olan Voldemort ise Dumbledore’u öldüren Snape’in asaya sahip olduğunu sanıyordu, çünkü asayı Dumbledore’un mezarından zorla almış olmasına rağmen asa kendi elinde olması gerektiği gibi çalışmıyor, vaadettiği üstün sihri ortaya koymuyordu. Bu yüzden Voldemort Snape’i öldürdü. Ancak asa hala düzgün çalışmıyordu ve öldürdüğü kişi Malfoy olsa bile asaya sahip olamayacaktı, çünkü Harry haftalar önce Malfoy malikanesinden kaçarken Draco’nun elindeki 3 asayı birden çekip almış -Harry’nin kendi tabiriyle, “ona boyun eğdirmiş,“- ve onun asasının sahibi olmuştu. Tabii Draco’nun aslında elini bile sürmediği ve sahibi olduğunu bile hiç bilmediği bir diğer asanın da: Mürver Asa.

“Elindeki asa son efendisinin Silahsızlandığını biliyor mu? Çünkü biliyorsa eğer… Mürver Asa’nın hakiki sahibi benim.”

Yani bu durum Mürver ya da başka herhangi bir asayı kaybetmeniz için o an onu elinizde tutmanız gerekmediğini kanıtlıyor.

Grindelwald Mürver Asa’yı neredeyse hala bir yeni yetmeyken Gregoroviç’ten çalmıştı. Yani bu filmde onunla karşılaştığımızda Mürver asa yıllardır kendisinde.

Peki öyleyse Fantastik Canavarlar’ın sonunda ne oldu? Grindelwald metroda yenildiğinde, o an kullandığı asa Mürver Asa olsa da olmasa da, asanın sahipliğini kaybetmiş olsa gerek.

Şimdi ne olacak? Sonraki filmlerde bunu fark edip, asanın sahipliğini tekrar kazanmak için Newt’in ya da Tina’nın peşine mi düşecek?

asa6

Diğer bir ihtimal ise Grindelwald’un kaçabileceği halde bilerek teslim olmuş olma ihtimali. Yani orada aslında yenilmemiş olması. Dumbledore’un kendi ölümünü planlayarak yenilgisiz ölmeyi denemesi gibi. Ancak buna neden ihtiyacı olsun ki? Onu götürecekleri yere girmek istiyor olsa bile, Bakanlık onu oraya götürmeden de istediği yere zorla girebilecek ya da fark edilmeden sızabilecek birisi. Yani buna ihtiyacı yok. O yüzden bu düşük bir ihtimal.

En yüksek ihtimal, Grindelwald’un metrodaki karşılaşmada asayı sahiden de kaybetmiş olması. Bu da Rowling’in gözden kaçırdığı detaylardan birisi mi, yoksa Rowling gelecek filmler için bununla ilgili bir şeyler mi planlıyor? Asa meğer Grindelwald’dan direkt olarak Dumbledore’a geçmemiş de, arada bir süre daha başkalarında dolaşmış, sonra Grindelwald’dan Dumbledore’a geçmiş.

Aslında düşününce Mürver Asa twisti için üretilmiş gibi görünen bu asa sahipliği olayı ne kadar şık olsa da oldukça tuhaf. Çünkü bu demektir ki aslında neredeyse kimse kendi asasının efendisi değil, kimse efendisi olduğu asayı kullanmıyor, asalar sürekli efendi değiştiriyor ve kiminkinin aslında kime ait olduğunu bilebilmek artık mümkün değil. Bütün asaların yer değiştirmesi için küçük bir D.O. toplantısı bile yeter. Birisi sizi Sersemlettiğinde, asa sahipliği olayından haberiniz yoksa ve asanızı ondan geri kazanmazsanız eğer, elinizde tuttuğunuz asanız o kişiyi de yenen başka birine, hatta onu da yenen bambaşka birisine ait olabilir ve artık kime ait olduğunu ancak asanın bilebileceği bir şekilde tamamen yitip gidebilir. Bu işin bu kadar basit olmaması gerektiğini düşünebilirsiniz ama kitaptaki mantığa göre öyle gözüküyor. Sizi edilgen duruma düşürecek bir şey yaşadığınızda, Silahsızlandırma, Sersemletme, asanın elinizden kapılması ya da çalınması durumunda, asayı kaybediyorsunuz. Hatta sırf bu yüzden, Harry’nin serinin sonundaki “asanın gücü benimle birlikte ölecek değil mi, son efendi hiç yenilmemiş olacak?” tezi de geçerli değil. Harry ömrünün sonuna kadar böyle bir büyüye hedef olmayacağını nasıl bilebilir ki? Bu sahne filme uyarlanırken bunu fark etmiş olsalar gerek ki, hiç sevmediğim kaba bir hareket olmasına rağmen filmin sonunda asayı kırıp attılar.

voldemort ve harry savas

Dahası, bu çılgınlık bir kez başladıktan sonra bir daha herkesin kendi asasına geri kavuşması da mümkün değil. Siz asanızın sadakatini geri aldınız, ancak onunla beraber karşınızdaki kişinin kullandığı asanın sadakatini de ondan ya da başkasından aldınız. Başka biri de kendi asasının sadakatini sizden almak için geldiğinde, kendi asasınınkiyle beraber sizinkini de alıp götürecek. Yani herkesin üzerinde her zaman birkaç asanın sadakati birden olacak ve kimse sadece kendi asasını geri alıp diğerlerini bırakamayacağı için hiçbiri asalarına bir daha kavuşamayacak. Sadakati geri alınamayan asayı kırıp, yeni bir asayla yeni baştan başlamak ve artık hiçbir büyünün hedefi olmamak, asayı elden kaptırmamak, evde hareketsiz bir şekilde oturmak gerek.

Ne dersiniz, karışık durumlar değil mi? Çok ayran gönüllü şeyler şu asalar…

Yorumlarınızla fikirlerinizi belirtmeyi unutmayın!

Harry Potter ve Felsefe Taşı Filmindeki Dublör Karmaşası

$
0
0

ron-weasley-satranc

Filmlerde, özellikle tehlikeli sahnelerde dublör kullanılması alışkın olduğumuz bir durum. Ancak Beyond Hogwarts sitesindeki bu tespit, biraz kafa karıştırıcı. Gelin Felsefe Taşı‘ndaki o meşhur sahnede neler oluyor, hep birlikte bakalım!

Harry Potter ve Felsefe Taşı filminde, Ron Weasley rolündeki Rupert Grint’in yerinde açık bir şekilde bir dublör görebiliyorsunuz! Ancak kendisi sadece dört kare boyunca gözüküyor, yani çıplak gözle fark etmek neredeyse imkansız. Ancak DVD’de izlerken kareyi dondurmanız gerekiyor.

Dublörün göründüğü sahnede Ron, atının üzerinde ‘şah’ çekiyor. Daha sonra da rakip vezir tarafından atından düşürülüyor. Tam vezir saldırmadan önce, yakın çekimde Ron’u görüyoruz. Burada apaçık Rupert Grint var!

ronfall1

Diğer karede vezir saldırıyor.

ronfall2

Hemen sonraki sahnede vezirin mızrağı Ron’un atına vururken bir de ne görelim. Atın üstündeki artık Rupert değil!

ronfall3

İşte resmin yakınlaştırılmış hali:

ronfall3a

Üç kare sonra atın havaya uçan parçaları dublörün yüzünü kapatıyor. Standart bir film saniyede 24 karede oynadığından, dublör sahnede saniyenin altıda birinde gözüküyor. Bu yüzden onu sahneyi dondurmadan görmek imkansız. 12 kare sonra, yani yarım saniye içinde, Ron’u attan düşerken yakın çekim görüyoruz. Burada yine gayet açık bir biçimde Rupert.

ronfall4

Bu sahnede dublör kullanılması ilginç, çünkü attan düşen de gayet açık bir biçimde Rupert. Belli ki hem Rupert hem de dublörle birden fazla çekim yapılıp daha sonra düzenlenmiş.

Hem dublörü hem de Rupert‘ı bu kadar fazla yere düşürdüklerine göre, bu birkaç saniyelik görüntü için kim bilir kaç tekrar almışlardır? Beyond Hogwarts‘ın detaylı gözlerine teşekkür ediyoruz! Yıllar sonra bile böyle ufak ayrıntılara göz atmak bizleri mutlu ediyor!


New York’a Fantastik Canavarlar’ın Gözünden Bakalım!

$
0
0

fantastik-canavarlar-new-york-sokaklari

Pottermore sitesi, Fantastik Canavarlar filminin geçtiği New York’a ve bazı sahnelere ev sahipliği yapmış büyülü mekanları inceliyor. Haydi, bu büyük tura hep beraber katılalım!

Fantastik Canavarlar filmi bizlere, büyülü dünyanın hiç uyumayan şehre gizlice yuvalandığını gösterdi. Gelin, “Büyük Elma”ya bir de Fantastik Canavarlar gözü ile bakalım.

New York kesinlikle görülmesi gereken bir harika ancak yukarılara bakarken – dikkat edin – boynunuzu incitmeyin. Fantastik Canavarlar filmi için seçilen şehir kesinlikle en uygun tercih.

Film 1920’lerde geçse bile, o zamanların etkileyici ruhu hala şehirde hissedilebiliyor ve mimari güzellik şehrin her kısmında sizleri sarıp sarmalıyor. New York’u tekrar keşfetmek için çıktığımız bu gezide, görkemli binaların ve geçmiş zamanların ruhu bizi adım adım takip edip Fantastik Canavarlar’ın o gizemli ve estetik havasını anlamamıza yardımcı oldu.

Tur sırasında gördüğümüz birkaç fantastik eseri yapacağınız gezinize yardımcı olması açısından sizlerle paylaşıyoruz.

1. Writer’s House: Tina ve Queenie’nin Dairesi

tina-ve-queenie-nin-dairesi

Fantastik Canavarlar’da, Tina ve Queenie’nin evi olan bu mekan, 1920’lerin tarzını ve dönemin havasını tam olarak yansıtıyor. İlk olarak 1881’de inşa edilen bu yer, William Waldorf ve III. Jacob Astor Kardeşler tarafından bir matbaa olarak kullanılmış. 1940’larda komünizme yakınlığı ile bilinen The Daily Worker gazetesine ev sahipliği yapan mekanın geçmişi hayli ilginç. İkinci Dünya Savaşı sırasında yükselen komünizm dalgası ile beraber mekanın sürekli FBI takibi altında olduğunu da belirtelim.

Konum: 21 Batı 26. Cadde

2. Flatiron Binası

flat-iron-building

1920’lerin New York’unun ikonik yapılarından biri ve belki de şehrin siluetinin değişmesindeki mihenk taşı Flatiron Binası.

1902 yılında mimar Daniel Burnham tarafından yaratılan bina, son derece farklı üçgen şekli ile Beşinci Bulvar ve Broadway arasında kendine yer bulmuş. Bu haliyle son derece büyülü görünen bu bina bizlere Grimmauld Meydanı 12 Numara’yı hatırlatıyor.

Konum: 5. Bulvar 175 Numara

3. New York Ulusal Bankası: Burnuk’un Sığınağı

burnuk-newt-scamander-fc

Filmde “Steen Ulusal Bankası” olarak geçen bu yer bir zamanlar New York Bölgesi – Ulusal Bankası olarak biliniyordu. Kendi dükkanı için kredi almaya giden Newt, buradan çıktığı andan itibaren hayatı değişiyor ve “Mr. English Guy” haline geliyordu.  Bunların ötesinde, son derece sıkı korunan ve güvenli olması gereken bir yere sızmış Burnuk’u gören Newt ile karşılaşıyorduk. Müthiş derece karmaşık bir yapıya sahip olan bina tam da Burnuk’un gezmek isteyeceği yerler arasında.

Neoklasik tarzda inşa edilen yapıyı, 1907 yılında Rudolp L. Daus tasarlamış ve bina 1920 yılına kadar banka olarak hizmet vermişti. Günümüzde ise, birçok insana ev sahipliği yapan bir rezidans olarak hayatına devam ediyor. Burnuk bu işe çok üzülürdü herhalde.

Konum: 8. Bulvar 14. Sokak

4. Woolworth Binası: MACUSA

woolworth

New York’un merkezinde yer alan bina, şehrin en etkileyicileri arasında olmaya devam ediyor. Yenilikçi bir mimar olan Cass Gilbert tarafından tasarlanan ve 1913 yılında inşa edilen bu gökdelen, bir zamanlar şehrin en uzun binasıydı. Adını binanın sahibinden multi milyoner Frank W Woolworth’den alıyor.

Woolworth şirketlerinin merkez binası olan bina, filmde MACUSA, Birleşik Devletler Büyü Kongresinin merkezi olarak karşımıza çıkıyor. Woolworth binası, J.K. Rowling tarafından hem No-Maj’lere hem de doğru büyülü kod ile ulaşılabilen MACUSA’ya ev sahipliği yapabilecek kadar ihtişamlı olarak tanımlanıyor.  Binanın ön yüzünde bulunan baykuş oymaları, işaretleri okuyabilen büyücüler için giriş kapısını temsil ediyor. Gerçekte ise bu oymalar ve süslemeler, neo-gotik tarzda eserler üreten Gilbert tarafından hayata getirilmiş.

Konum: Broadway, 223 Numara

5. 124 Old Rabbit Club: The Blind  Pig

tina-ve-queenie-fc

Fantastik Canavarlar filmindeki en gizemli, tarz sahibi, sırlarla dolu olan ve bir cincüce olan Gnarlak tarafından işletilen, gizlice içkinin satıldığı The Blind Pig barı sırada. Aslında “Blind Pig” tabiri, o dönemde gizlice içkinin satıldığı tüm yerler için kullanılan bir adlandırma.

1920’lerde Amerika’da uygulanan içki yasağı sebebiyle, şehrin her tarafında bu tarz gizli barlar ortaya çıkmaya başlamıştı ve birçoğu ünlü gangster Al Capone tarafından işletiliyordu. O dönemin havasına girmek için, gerçek bir bar olan “Old Rabbit Club”’ı ziyaret ettik ve isminden de anlaşılacağı üzere barın orijinal hayvan teması hala korunuyor. İçeri girebilmek için, o dönemlerden kalma, bir ıslık çalmanız gerekiyor. İçeride jazz söyleyen birkaç cincüce olduğundan şüphelendik açıkçası!

Konum: 124 Macdougal Sokağı

Fırsatınız olur da yolunuz New York’a düşerse, Fantastik Canavarlar filmine ev sahipliği yapan bu harika mekanları mutlaka gezin. New York’un filme yansımasını nasıl buldunuz? Düşüncelerinizi ve sizi etkileyen yerleri bizimle paylaşmayı da unutmayın.

newt-scamander-new-york

 

Molly Weasley Hakkında Yeniden Hatırlamak İsteyeceğiniz 14 Şey

$
0
0

molly-weasley-kovuk

Molly Weasley, seri boyunca Harry’ye ve belki de hepimize annelik yapmıştı. Onun yeri birçoğumuzda ayrıdır. Gelin bu muhteşem kadın hakkında yeniden hatırlamak isteyeceğimiz bazı olaylara hep birlikte göz atalım!

1. Safkan bir büyücü ailesi olan Weasley’lerin annesidir ve yine başka bir safkan büyücü olan Prewett Ailesi‘nden gelmektedir.

2. Arthur Weasley ile evi olan Molly’nin, bu evlilikten 7 çocuğu olmuştur; Bill, Charlie, Percy, ikizler Fred ve George, Ron ve Ginny.

3. Molly’nin iki erkek kardeşi ilk kurulan Zümrüdüanka Yoldaşlığı‘nın üyesiydi ve Voldermort’un büyücü dünyasını ilk ele geçirme çabaları sırasında öldürüldüler.

4. Molly de Hogwarts mezunuydu ve Arthur Weasley ile burada tanışmıştı. Mezuniyetten kısa bir süre sonra genç çiftimiz birliktelikleri için kaçmıştı. Voldemort ise bu sıralar güç kazanmaya çalışıyordu.

molly-weasley-ve-harry

5. Harry’yi kanatlarının altında alan Molly, onun koruyucu annesi olmuştu. Harry Potter ve Felsefe Taşı kitabında, Molly ve Harry Peron 9 ¾‘te tanışıyorlardı ve Molly ona yardımcı oluyordu. Harry’nin Hogwarts’ta geçireceği ilk yılbaşında, Molly kendi çocuklarına yaptığı gibi Harry’e de bir el örgüsü kazak gönderiyordu. Tabii daha öncesinde, Ron annesine yazdığı mektupta Harry’nin hediye beklememesine üzüldüğünü belirtiyordu.

6. Fred, George ve Ron’un uçan arabayı yürüttüklerini fark ettiği zaman Molly o kadar sinirlenmişti ki çocuklarını bahçe cini yapacaktı.

gilderoy lockhart

7. Hiçbir zaman itiraf etmese de Gilderoy Lockhart’ın kalbinde ayrı bir yeri var.

8. Voldemort’un dönüşü esnasında, ailesini Dumbledore’u desteklediği için terk eden Percy, Londra’ya taşınmıştı. Molly, oğlu ile konuşmaya gittiği zaman birden kapısının önünde belirmiş ancak Percy kapıyı annesinin suratına kapatmıştı. Molly’yi asıl harap eden ise, yılbaşında Percy’nin kendisi için örülen kazağı geri yollamasıydı.

9. Grimmauld Meydanı 12 Numara’da böcürt ile yüzleştiğinde, en büyük korkusunun ailesinden birine ya da Harry’ye bir şey olması olduğu ortaya çıkıyordu.

10. Molly, Bill’in Fleur Delacour olan ilişkisini hiç onaylamıyor hatta eve sık sık belki fikri değişir diye Nymphadora Tonks’u davet ediyordu. Ancak Molly’nin Fleur ile ilgili düşünceleri, Astronomi Kulesi’ndeki savaşta yaralanan Bill’i terk etmeyi reddetmesinden sonra değişti.

FleurDelacour-Hogwarts

Fleur Delacour:

“Onunla evlenmek istemeyeceğimi mi düşündün ya da umdun? Nasıl göründüğünü hiç umurumda değil, ben ikimize yetecek kadar güzelim ve tüm yara izleri de kocamın ne kadar cesur olduğunun birer göstergesi.”

Molly:

“Büyük halamız Muriel’de goblin yapımı çok güzel bir taç ve onu senin için ödünç alabileceğimi düşünüyorum. Bill’e çok düşkündür ve bilirsin işte, taç sende harika durur.”

11. Harry’nin doğum gününde Molly ona, daha önce kardeşi Fabian’a ait olan bir saat hediye eder. Harry o kadar duygusallaşır ki daha konuşmasını bile bitirmeden ona sarılır.

12. Hogwarts Savaşı sırasında, Fred öldüğü zaman Molly yıkılır, onun göğsünün üzerine başını yaslar ve ağlar.

molly-weasley-duello

13. Hogwarts Savaşı sırasında, Bellatrix Leastrange’in yapmış olduğu bir lanet az kalsın Ginny’i öldürüyordu. Bunun üzerine Bellatrix ile savaşmaya başlayan Molly, pek çok kişiye göre serinin en sıkı lafını ediyordu, “Kızıma dokunamazsın, seni sürtük!” ve Bellatrix’i öldürüyordu. En iyi korumasının öldürülmesi ile çileden çıkan Voldemort Molly’yi öldürmeye çalışıyor ancak Harry onu koruyordu.

14. Serinin sonunda, Molly ve Arthur’un on iki torunu vardı. Percy aileye geri dönmüş ve kızlarından birine annesinin adını vermişti.

Kaynak: harrypotterlexposition.fr

Molly Weasley’nin bir Norveç Pütürlüsü’nden bile daha korkutucu olduğu 7 ana göz atmak için buraya tıklayın!

Jared Harris, Fantastik Canavarlar’daki Albus Dumbledore Rolü İçin Konuştu

$
0
0

jared-harris

İlk iki Harry Potter filminde Dumbledore rolünde gördüğümüz, 2002 yılında aramızdan ayrılan Richard Harris’in oğlu Jared Harris, hayranların gelecek Fantastik Canavarlar filminde genç Dumbledore rolünü oynaması için başlattığı kampanya hakkında konuştu.

Yönetmen David Yates ve yapımcı David Heyman, bu büyük büyücüyü serinin ikinci filminde göreceğimizi söylediğinden beri hayranlar, bu rolü oynaması için Harris’i istiyor.

Yeni filmi Allied’ın tanıtımında konuşan Harris, kendisine Fantastik Canavarlar‘ın yapımcılarından herhangi bir bilgi gelmediğini belirterek, bunun gibi hayran kampanyalarının verilen kararı pek de etkilemediğini söyledi.

Jared Harris:

“(Filmin yapımcıları) Tabii ki de bu ihtimali düşünüyorlar. Ancak henüz bana bunun için ulaşan olmadı, olmasını da beklemiyorum. Daha önce gördüğüm hayran kampanyalarına dayanarak  şunu söyleyebilirim ki filmin patronları bazı kararlarları vermeye zorlanmaktan hoşlanmıyorlar. Bu kampanyalardan sonra neredeyse her zaman farklı bir karar alınır.”

Filmin hayranları ise Grindelwald’u canlandıran Johnny Depp’in karşısında, genç Albus Dumbledore rolünü kimin oynayacağını öğrenmek için sabırsızlanıyor. Birçok hayran eski Dumbledore’un oğlunun bu rol için uygun olduğu konusunda çoktan J.K Rowling’i Tweet yağmuruna tutmaya başladı bile.

Genç Dumbledore’un serinin diğer filmlerinde oldukça önemli bir rol oynayacağı biliniyor. İkinci filmde olması kesinleşen Fantastik Canavarlar oyuncuları ise şöyle: Eddie Redmayne, Dan Fogler, Alison Sudol, Katherine Waterston, Ezra Miller, Johnny Depp ve Zoe Kravitz.

Jared Harris her ne kadar üzücü bir açıklama yapmış olsa da, gerçekten de çok güzel bir Dumbledore olmaz mıydı kendisinden?

Genç Albus Dumbledore’u canlandırması olası 5 aday için buraya tıklayabilirsiniz!

Bir Hayran Filmi: “Çoğunluğun İyiliği” [TÜRKÇE ALTYAZILI]

$
0
0

cogunlugun-iyiligi-fan-filmi

Fantastik Canavarlar‘ın son filminde göreceğimiz meşhur Dumbledore – Grindelwald düellosunu merakla bekleyenlerden misiniz? O düellodan yıllar öncesini anlatan bu hayran filmi tam size göre!

Broad Strokes ismi belki sizlere tanıdık gelecektir. The Greater Good (Çoğunluğun İyiliği) ile başlayan hayran filmi kariyerlerine, Severus Snape ve Çapulcular (Severus Snape and the Marauders) ile devam etmişlerdi. Geçtiğimiz mart ayında, sizlere Severus Snape ve Çapulcular‘ı Türkçe altyazılı olarak sunma mutluluğuna erişmiştik.

Şimdiyse sırada 2013 yapımı Çoğunluğun İyiliği var! 1945 yılında gerçekleşecek Dumbledore ve Grindelwald düellosundan yıllar öncesini, yolların ilk defa ayrıldığı o günlere tanıklık etmemizi sağlayan bu filmi hemen aşağıdan Türkçe altyazılı olarak izleyebilirsiniz.

Albus, Aberforth, kız kardeşleri Ariana ve Gellert Grindelwald‘u gördüğümüz bu yapımı nefes nefese izleyeceksiniz!

Broad Strokes, bir hayran filmi için gerçekten de kaliteli işler üretiyor. Siz ne dersiniz?

Filmin kamera arkası görüntülerine buradan ulaşabilirsiniz.

* Severus Snape ve Çapulcular hayran filmini buraya tıklayarak izleyebilirsiniz.

* Üç Kardeşin Hikâyesi masalını buradan izleyebilirsiniz.

Haftanın Büyüsü: Gubrathia Ateşi

$
0
0

dumbledore-inferi

Merhaba sevgili okurlarımız, bir Haftanın Büyüsü köşemizde daha sizlerleyiz! Sizlerden gelen istek doğrultusunda bu hafta konu alacağımız büyü Gubrathia Ateşi. Her zamanki gibi severek okuyacağınızı umuyor ve incelememize hemen başlıyoruz!

Sönmeyen Ateş olarak da bilinen Gubrathia Ateşi, bir alevin sonsuza kadar hiç sönmeden yanmasını sağlamak için yapılan bir büyüdür. Oldukça ileri derece bir büyü olduğu için sadece birkaç büyücü Gubrathia Ateşi yaratabilmektedir. Bu gibi zor bir büyüyü sizce seride kimin kullandığını öğrenmiş olabiliriz? Tabii ki, bu güçlü büyücü Albus Dumbledore’dan başkası değil! Ancak, büyünün yapılışına ne yazık ki seride şahit olamadık. Sadece önceden yapıldığından Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nda bahsedildi.

Bu büyünün yarattığı alevlerin su altında bile sönmeden devam ettiğini ve bu alevleri söndürebilen büyünün ne olduğunun bilinmediğini de hemen ekleyelim.

Tarihi

Çok ileri derece bir büyü olması nedeniyle Gubrathia Ateşi’nin Hogwarts’ta öğretilmediğini düşünüyoruz. Ancak, her ne kadar Hogwarts’ta öğretilmiyor olsa da Hermione’nin dediğine göre Tılsım dersinde, Harry Potter’ın okuldaki beşinci senesi sırasında, Profesör Flitwick bu ateşten bahsetmişti.

Devler için bir hediye olarak Albus Dumbledore, Hagrid’e bu ateşten vermişti ve bu hediye oldukça olumlu karşılanmıştı.

Etimoloji

Büyünün ismi olan ve bizim Türkçede Gubrathia diye gördüğümüz “Gubraithian” kelimesinin İskoçça “ebedî” anlamına gelen “gu brath” kalıbından geldiği düşünülmektedir.

Bu haftaki büyümüzün de sonuna gelmiş olduk. Sizlerin istediğiniz büyüleri de önümüzdeki haftalarda incelememiz için yorum olarak isteklerinizi bizlerle paylaşmayı unutmayın!

Haftanın Büyüsü köşemizin eski sayılarına buradan ulaşabilirsiniz!

Fantastik Canavarlar Filminde Karşımıza Çıkan Şu Meşhur “Leta Lestrange” Kim?

$
0
0

leta-lestrange-fc

Öncelikle bu yazının Fantastik Canavar Nelerdir, Nerede Bulunurlar filminden önemli spoilerlar içerdiğini belirtelim!

Hazırsanız yeni filmle gelen yepyeni ve bir o kadar da ilginç bir teoriyle karşınızdayız. MuggleNet sitesinden hpboy13 adlı kullanıcının filmde bahsi geçen ve bir şekilde adına aşina olduğumuz bu karakterle ilgili bir teorisi var. Gelin hep birlikte bu teoriyi inceleyelim. Kim bu Leta Lestrange?

Yeni bir Harry Potter hikâyesi çıktı ve biz de Potter fandom’ının zirvesine tekrar oturmuş gibiyiz: Ee biraz da teori geliştirmek lazım! Filmi iki kez izledikten sonra senaryo kitabını okurken tuttuğum notları inceledim. Kapış kapış teorilerin arasından tabii ki öne çıkan biri olacaktı… ve benim de daha akıllı hayranların bile muhtemelen düşünmediği çılgınca bir teorim var. Ve bu teori hepimizin doğrulup oturmamızı ve dikkat kesilmemizi sağlayan isimle ilgili: Leta Lestrange.

Bu çılgınlığa girişmeden önce neler biliyoruz bir bakalım: Newt ve Leta’nın okuldayken “gerçek bir yakın arkadaşlıkları” vardı çünkü “ikisi de okula uyum sağlayamamışlardı”. Newt’in “canının yandığını” ve Queenie’nin aklını okumasıyla “üzüldüğünü” göz önünde bulundurursak arkadaşlıklarının önemli bir ayrılık geçirdiği ortada. Queenie’nin çıkarımı ise “Onun [Leta’nın] talepkâr konumda olduğu Newt’in ise daha narin birine ihtiyacı olduğu” şeklindeydi.

Newt’in “insan hayatını bir canavarla tehlikeye attığı için Hogwarts’tan atıldığını” da biliyoruz. Ancak Albus Dumbledore, “[Newt’in] atılmasına şiddetle karşı çıkmıştı”.

Buradan bir şey çıkaracak olursam, o da bu iki noktanın birbiriyle bağlantılı olduğu olur. En olası senaryo ise Leta’nın Hogwarts’ta insan hayatını bir canavarla tehlikeye atmış Newt’in de suçu üzerine almış olmasıdır. Dumbledore ya bunun Newt’in suçu olmadığını biliyordu ya da bu konuda şüpheleri vardı ve o yüzden Newt’i savundu.

Bu ilginç olurdu çünkü Newt’in okuldan atılmasından sonraki otuz yılda meydana gelen olaylara bir örnek oluştururdu: Tahmin ettiğiniz üzere Sırlar Odası’nın açılmasından bahsediyoruz. Büyülü yaratıklara düşkün, sevimli ve görünürde iyi bir çocuk gerçek suçlunun başka biri olduğu tahmin ediliyorken, insan hayatını bir canavarla tehlikeye attığı suçuyla okuldan atılmıştır. Hagrid ve Newt’in çok sayıda ortak noktası var gibi duruyor. Newt ve Leta olayını hatırlayan Dumbledore da Hagrid’e elinden geldiğince yardım etmiş olabilir.

İşte bu benim Newt ve Leta’nın geçmişiyle ilgili ne olduğuna dair teorim. Ancak Leta’nın geleceğine dair beni daha fazla heyecanlandıran bir teorim daha var.

Leta’yı Lestrange Ailesi‘nde nereye yerleştirebiliriz bir bakalım. Black soy ağacına göre Bellatrix’in 1951’de doğduğunu biliyoruz. Okulda Tom Riddle’la takılan bir Lestrange olduğunu da biliyoruz (Newt ve Hagrid’in okuldan atılmalarının arasındaki benzerlikleri ilerletirsek şüphe uyandırıcı Lestrange da bu noktada yer almış olabilir). Tom Riddle’ın akranı bu Lestrange (erkek) aşağı yukarı 1926 yıllında doğmuştur. Bu durumda iki ihtimal var:

  • Bu Lestrange Rodolphus’du ve Bellatrix kendinden yaşça çok büyük biriyle evlendi. Aradaki yaş farkı Bellatrix’in Rodolphus’a olan ilgisizliğini açıklayabilir ve Voldemort’un bu Lestrange’la aynı yaşta olduğunu göz önünde tuttuğumuzda Bellatrix’in kendinden yaşça büyük adamlarla sorunu olmadığını anlayabiliriz.
  • Bu Lestrange Rodolphus ve Rabastan’ın babasıydı ve Lestrange’lar çok kuşaklı Ölüm Yiyenlerdi. Bu da, eğer Riddle dönemindeki Lestrange 25 yaşlarındayken baba olduysa, Rodolphus’u Bellatrix’le hemen hemen aynı yaşta yapar.

Ben ikinci ihtimalden yanayım, çünkü hem mayıs aralık ayları arasında daha az evlilikler meydana geliyor hem de mantığı teorimle daha iyi oturuyor, yine de ikisi de mantıklı duruyor.

Leta Lestrange okulda Newt’le aynı dönemdeyse onun gibi 1897 civarında doğmuştur. Bu da onu Riddle dönemindeki Lestrange’dan yaklaşık 30 yaş büyük yapar yani bu Newt’in ailesiyle aynı kuşakta olmaları demektir. Halası olabilir mi? Peki ya uzaktan bir akrabası? Yoksa arada daha derin bir bağ mı bulunmakta?

Leta’nın çocuğunun onun soyadını taşımasının pek çok nedeni olabilir. Örneğin, eğer Leta evlilik dışı hamile kaldıysa ve tek başına çocuk sahibi olduysa çocuğun Lestrange soyadını taşıma olasılığı yüksek. Bu yüzden Leta’nın Riddle dönemindeki Lestrange’ın annesi, Rodolphus’un da büyükannesi olma ihtimali var. Ve gelelim asıl noktaya…

*teori patlaması geliyor*

Fantastik Canavarlar filminin zamanında Leta Lestrange’ı kim hamile bırakmış olabilir peki? Ona duygusal bir bağı olduğu görülen Newt Scamander’dan başkası değil! Eğer Newt bir noktada Britanya’da bulunmuşsa bu durum filmdeki geçenlerden önce gerçekleşmiş olabilir veya yine de sonrasında Newt Britanya’ya geri döndüğünde de gerçekleşmiş olabilir. Evet, Newt ve Tina arasında gelişen bir şeyler söz konusu ancak kapanış jeneriğinden sonra ne oldu kim bilir? Eski sevgililerin, ateş viskisi ve aşk iksirlerinin olduğu bir dünyada Leta’nın Newt’den hamile kalması için pek çok olası yöntem bulunmakta.

Riddle dönemindeki Lestrange’ın annesinin soyadını almış olması ise Newt’in çocuğuyla muhteşem bir ilişkiye sahip olmamış olmasından kaynaklanabilir. Bu ilişkinin bitmesinin sayısız yolu olabilir. Belki de çocuk saf kan düşkünlüğü ve zorbalığını Newt’in narin doğasına tercih etmiş böylece araları açılmıştır. Ya da Newt bunların hiçbirine dâhil değildi yani çocuğu olduğundan haberi yoktu. Çarpıcı saf kan kimliği olan cadı anne ile ortada olmayan baba, Lestrange ve Tom Riddle için kesinlikle önemli bir ortak özellik oluştururdu.

Bu aynı zamanda filmin okuldaki Tom Riddle’la ilişkilendirme yolu olabilir. Bu zaman aralığındayken ona bir göz atmamak yazık olurdu, ancak Tom Riddle’ın Dumbledore/Grindelwald mücadelesi veya Newt Scamander ile pek alakası olmadığını söylemek yanlış olmaz. Ama Riddle Newt’in oğlunun arkadaşıysa bu onu kesinlikle ilgilendirir!

Eğer benim bu çarpık teorim doğruysa oldukça çarpık bir soy ağacıyla karşı karşıyayız demektir! Rodolphus Lestrange ve Rolf Scamander yarı kuzen olup Luna ve Bellatrix ise evliliklerinden kuzen sayılabilirler!

leta-lestrange-black-aile-agaci

Bu çılgınlık doğru çıkarsa işte ilk burada duymuş oldunuz! Öyle çıkmaz ise de… Bakalım sizlerden neler gelecek! Görüşlerinizi bizlerle paylaşmayı unutmayın!

Takipçilerimize “Harry Potter ve Lanetli Çocuk” Kitabı Hediye Ediyoruz!

$
0
0

cekilis-ust

FantastikCanavarlar.com ve Yapı Kredi Yayınları ortaklığında, siz değerli takipçilerimize toplamda 5 adet “Harry Potter ve Lanetli Çocuk” kitabı hediye ediyoruz!

Facebook, Twitter ve Instagram hesaplarımız üzerinden yapacağımız çekilişlerle sahiplerini bulacak hediye Lanetli Çocuk‘ları kazanmak içinse yapmanız gerekenler çok basit! (Not: Görsellerin üzerlerine tıklayarak gerekli çekiliş sayfalarına ulaşabilirsiniz.)

TÜM ÇEKİLİŞLERE SON KATILIM TARİHİ: 2 Aralık 2016 Cuma

Facebook için:

cekilis-facebook

Fantastik Canavarlar sayfamızı beğenin.
Bu gönderiyi beğenin.
Bu gönderiyi (herkese açık olarak) paylaşın.
– Yorumlara üç arkadaşınızı etiketleyin.

Twitter için:

cekilis-facebook

Fantastik Canavarlar sayfamızı takip edin.
Bu gönderiyi ReTweet (RT) edin.
Bu gönderiyi beğenin.

Instagram için:

cekilis-facebook

@fcanavarlar Instagram sayfasını beğenin.
Bu gönderinin altındaki yorumlara üç arkadaşınızı etiketleyin.
Bu gönderiyi profilinizde paylaşın. (ekran görüntüsü alıp paylaşabilirsiniz.)
– Paylaştığınız görselde bizi etiketleyin.

Başka çekilişlerde görüşmek üzere!


Fantastik Canavarlar Setinin Dokunaklı Son Gününe Gidiyoruz!

$
0
0

newt-ve-jacob

Bu büyülü evrene geri dönmek için hepimiz çok uzun süre bekledik ve anlaşılan o ki J.K. Rowling evreni sakinlerinin beklediğine değdi.

Fantastik Canavarlar‘ın tadı hâlâ damağımızdayken ve ikinci filmi daha büyük bir sabırsızlıkla beklerken; Pottermore muhabiri çekimlerin son gününe, belki de en duygusal ve dokunaklı güne şahitlik edip, gözlemlerini aktarıyor. Bu özel günü ve Pottermore muhabirinin gözlemlerini sizler için derledik. 

Çekimin son gününde Eddie Redmayne, Katherine Waterston, Alison Sudol, Dan Fogler ve Carmen Ejogo final sahnesinin en vurucu anlarını çekerken, Pottermore adına sizler için oradaydık.

Karanlık bir köşede ekranın başında toplanmıştık. Eddie Radmayne ve Katherine Waterston’un makyözleri, makyaj departmanı sorumlusu, yapımcı, yönetmen yardımcısı, senaryo uzmanı ve muhabiriniz olarak ben. Aşırı soğuk bu kocaman sette, ses çıkarmadan duruyor ve bir yandan da ısınmak için sessizce sağa sola sallanıyorduk.

Önümüzde yükselen duvarın arkasında, Fantastik Canavarlar’ın final sahneleri çekiliyordu. Biz ise makyaj çadırının içinde, nefes alış verişlerimizin haricinde çıt çıkarmadan birbirimize sokulmuş bekliyorduk. Aslında sette olması gereken bu – sadece fısıltı ve sessizlik – ancak sessizliğin bir sebebi de kimsenin söyleyecek bir şeyi olmamasıydı. Etrafımızda öyle bir hava vardı ki kimse göz göze bile gelmek istemiyordu.

newt-ve-tina

Fantastik Canavarlar çekiminde neredeyse tüm sahnelere eşlik etmiştim ancak bugün çok özel bir ana denk geldim; artık final sahneleri çekiliyordu. Bu anın gerçekliğine ve bir gün geleceğine tamamen hazırlıksızdım.

Daha önce de dokunaklı ve çok yoğun sahnelere şahit olmuştum. Duygusal sahneler, müthiş anlar hatta ve hatta korkutucu olanlar bile. Ama şimdi her şey farklı. O kadar zaman boyunca çekimlerde bulunmuş olsam da, sette bulunan herkes bu anın duygusallığını atlatmak için kendine bir yol bulmuş durumda.

Makyözler ağlerken, Dan Fogler kendine zor hakim oluyordu. Katherine Waterston yıkılmış gibiydi aynı karakteri gibi. Eddie Radmayne metin olmaya çalışırken, Alison içine kapanmıştı. Seraphine Picquery’i canlandıran Carmen Ejogo ise her zamanki gibi karizmatikti.

Bu harika anlara şahitlik ettim ve herkes gibi izledikçe bende ağladım. Ertesi gün Katherine’e nasıl hissettiğini sordum.

tina-goldstein

Surat ifadesini biraz da gizlemeye çalışarak cevap verdi; “ Çok kötüydü. Kimseyle göz göze gelmek istemedim çünkü biliyorum, eğer Alison’a baksaydım daha da kötü olur, şok geçirirdim. Bir an için Alison’a bakıp şöyle düşündüm, evet bu sahneleri tamamlamak zorundayız ama yapmak istemiyorum. Herkesin nasıl hissettiğini tahmin edebiliyorum ama kimsenin de yapacak bir şeyi yok.”

Katherine’in sesi titredi ama devam etti:

“Alison bana bir şeyler yapamaz mısın der gibi bakıyordu ve elimden bir şey gelmezdi. Bizim için çok özel bir andı.”

Birkaç hafta sonra Dan Fogler’a rastladığımda ona da aynı şeyleri – son çekimleri – sordum. Benzer tepkiler gösterdi ve son sahnenin onu tamamen dağıttığını söyledi.

“Tanrım, son sahne…” diyebildi sadece.

queenie-ve-jacob

Çekimlerde aylar geçirmiş olsam da, son sahneler beni gerçekten derinden etkilemişti ve Dan’in konu hakkında söyleyecekleri henüz bitmemişti; “Bazen sahneleri oynamak için hayat size yardımcı olur. Etrafınızda bu kadar yetenekli oyuncular varken onlara eşlik edip, duygusal bir havaya bürünmenizi kolaylaştırır. Herhalde bu yüzden hepimiz ağlıyorduk. Benim için bu sahnelerin daha özel bir yeri vardı çünkü tüm oyuncular ailem gibi olmuştu. Sona yaklaştığımızı hepimiz biliyorduk..” dedikten sonra Dan bir anda “Vedalar her zaman zordur” diye şarkı söylemeye başladı.

Filmi izlemeyenler için son sahne hakkında kesinlikle ipucu vermeyeceğiz. Emin olun, kendiniz görmeli ve yaşamalısınız. Sadece şu kadar söyleyebiliriz belki; gerçekten çok dokunaklı. Bir grup yetişkini ağlatabilecek kadar.

Spoilerlardan uzak durmaya çalışarak, filmin son sahneleri sizce de etkili miydi? Filmin son bölümü de sizi de biraz ağlamaklı yaptı mı? Yoksa, bana bir şey olmadı, daha güzel olabilirdi diyenlerden misiniz? Newt, Jakob, Tina ve Queenie’yi şimdiden özlediniz mi? Biz mi, yok canım gözümüze bir şey kaçtı!

Eski Doctor Who Oyuncusu Albus Dumbledore Rolüne Göz Kırpıyor!

$
0
0

arthur-davill-doctor-who

Fantastik Canavarlar serisinin ilk filmi Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerelerde Bulunurlar yayınlandığı için gündemin en önemli konularından biri devam filmlerinde Dumbledore’u kimin canlandıracağı. Şimdilik resmi olarak Dumbledore’u canlandırmak istediğini açıkça söyleyen ilk kişi ise Doctor Who dizisinden Rory Williams rolüyle de hatırladığımız Arthur Davill oldu.

Yönetmen David Yates ve yapımcı David Heyman Fantastik Canavalar‘ın devamında Dumbledore’un 40’lı yaşlarda olacağını doğruladı. Yani seçilecek oyuncu da o civarlarda olacak. Doctor Who‘nun ve DC’s Legends of Tomorrow gibi yapımların sevilen oyuncusu Arthur Davill, eğer şansı olursa Dumbledore’u oynamak istediği itiraf etti. Merak edenleriniz için Davill 34 yaşında, yani Dumbledore’dan genç (Grindelwald’u canlandıran aktördense neredeyse 20 yıl daha genç ki kendisi normalde Dumbledore’dan da genç).

“Kesinlikle, [Varım bu işe]. Biliyor musunuz? Aslında bu anlaşmayı kendimle yaptım; belli bir yaşa gelince sadece büyücüleri oynayacağım. O adam olmak istiyorum.

10 yıl sonra veya… kır sakallarım olunca, geri kalan hayatım boyunca sadece büyücüleri oynamaktan mutluluk duyarım.

Ama evet, eğer bana gelip ‘Genç Dumbledore’u oynamanı istiyoruz’ deseler kesinlikle bunu düşünürdüm!”

Darvill‘in Albus Dumbledore rolünü isteyen ve bunu açıkça söyleyecek son kişi olmadığını düşünebiliriz.

O dönemlerde Hogwarts’ta Biçim Değiştirme dersini veren Dumbledore Fantastik Canavarlar serisinin devam filmlerinde kilit rol oynayacak. Seri kendisinin eski dostu ve yeni düşmanı Gellert Grindelwald ile düellosuyla sonlanacak.

İkinci filmin çekimleri önümüzdeki temmuz ayında başlayacak ve Dumbledore’u oynayacak oyuncuysa ondan çok önce kesinleşmiş olacak. Peki ya siz hangi oyuncusu Albus Dumbledore rolünde görmek isterdiniz?

Genç Albus Dumbledore’u canlandırması olası 5 aday için buraya tıklayabilirsiniz!

J.K. Rowling, Dumbledore – Grindelwald Aşkını Neden Bu Kadar Yüzeysel Anlattı?

$
0
0

gellert-grindelwald-albus-dumbledore-genc

Fantastik Canavarlar‘ın devam filmlerinde Albus Dumbledore‘un ve Gellert Grindelwald‘un gençliğini de görecek olmamız bizleri oldukça heyecanlandırmıştı. Aklımızda ise bu ikili arasındaki platonik aşkın ne boyutta işleneceği vardı. Fakat öncesinde, Potter serisinde bu duruma nasıl yaklaşılmış ona bir bakalım! MuggleNet yazarı Madison anlatıyor!

Hepimizin de bildiği gibi Harry Potter evrenindeki en güçlü sihir sevgi. Bebek Harry’yi Voldemort’un elinden sadece bir yara iziyle kurtaran da bu sihir oldu. Profesör Quirrell Harry’ye dokunmaya çalıştığında onun ellerini yakan yine sevgiydi. Ayrıca Ölüm Yadigarları’nın sonunda Harry kendisini diğer herkes için feda ettiğinde, bütün arkadaşlarına kalkan olan ve onları koruyan da sevginin gücüydü.

İşte tam da bunun gibi sebeplerden ötürü Esrar Dairesi bile sevginin sihirler üzerindeki derin etkisinin boyutunu anlayamıyor. Seri boyunca da J.K. Rowling bizlere sevginin büyüler üzerindeki bu etkisini içlerinde sevgi olan birkaç farklı ilişki çerçevesinden aktardı.

Potter serisi boyunca birkaç farklı romantik ilişkinin başlayışına ve bitişine şahit olduk ancak bunların hepsi heteroseksüel ilişkilerdi. Rowling ise bu zamana kadar Twitter’da Albus Dumbledore’un arkasında durarak LGBT haklarını savundu, anti-LGBT gruplarla sert şekilde karşı karşıya gelmekten çekinmedi ve Hogwarts’ın LGBT öğrenciler için oldukça güvenli bir yer olduğunu dile getirdi. Ölüm Yadigarları yayınlandıktan sonra Dumbledore’un eşcinsel olduğunu söyleyen Rowling Harry Potter dünyasındaki bilinen ilk LGBT ilişkiyi bizlere sunmuş oldu.

grindelwald-fc-gif

Bazıları Dumbledore’un cinsel yöneliminin tahmin edilebilir olduğunu ve kitaplarda bununla ilgili Dumbledore’un rengarenk dolabı, Rita Skeeter’ın Ölüm Yadigarları’nda Harry ile olan ilişkilerini biraz iğneleyici bir dille tanımlaması gibi ipuçları olduğunu söylüyor ancak bunlar eşcinsel erkeklere karşı olan zararlı yaftalardan başka bir şey değil. Belki Dumbledore’un Gellert Grindelwald ile olan ilişkilerini oldukça yüzeysel bir şekilde anlatması bir ipucu olabilir ancak buradan da platonik bir aşktan daha ötesini çıkarmak pek mümkün değil.

Bir diğer grup da kitapların zaten çok uzun olmasından ve Harry’nin döneminden yıllar öncesinde geçmesinden dolayı Dumbledore ve Grindelwald’un ilişkisine yeterince yer verilemediğini savunuyor. Zaten karakterin derinliği sebebiyle Albus Dumbledore karakterini tam olarak anlamak için satır aralarının dikkatlice okunması gerekiyor. Ama gerçek şu ki Dumbledore ve Grindelwald ilişkisi bir “Prens’in Hikayesi” kadar kitapta detaylı ve uzun bir bölüm gerektirmiyor. Birkaç kelime ve birkaç cümle yeterli olabilirdi. Bu konudan bahsedilmesi için hikaye boyunca birçok fırsat vardı. Aberforth, Muriel Teyze, Elphias Dodge ve hatta Rita Skeeter bile bu konuda bir şeyler söyleyebilirdi. Dumbledore’un kendisi de Kings Cross’ta Grindelwald ile olan ilişkisi hakkında konuşurken daha derine inip konuya bir açıklık getirebilirdi.  Sonuçta seri boyunca Albus Dumbledore her zaman sevgi konusunda en ön planda olan karakterken, Lord Voldemort’tan önceki en ünlü kara büyücüyü yenerken aslında eski bir aşkını da yendiğinden bahsetmek gerekmez miydi? Kitaplar uzun olabilir belki ama bu hikaye birkaç kelime daha fazlasını hak etmemiş miydi sizce de?

Sebebi her ne olursa olsun, Dumbledore ve Grindelwald’un ilişkisinden hikaye boyunca bahsedilmemesi Potter serisini maalesef LGBT karakterleri hikayeye katmak konusunda başarısız olan eserler listesine sokuyor. İlişkiden bahsetmek için uygun bir zaman olmayışı ne kadar da LGBT Muggle’ların kendilerine ya da çevrelerine karşı açık olmak için asla uygun bir zaman bulamayışına benziyor, değil mi?

gellert-grindelwald-mum

Sürekli heteronormatif ilişkilerle ve hikayelerle dikkat dağıtılırsa LGBT ilişkileri ve tecrübeleri hikayelere eklemek için doğru zaman hiç gelmeyecek. Eğer dünyayı LGBT bireyler için daha güvenli bir yer yapmak istiyorsak toplumumuza bu denli etkisi olan eserlerin yazarları bu tarz ilişkileri okuyucuya sunmak konusunda çekinmemeli. Harry Potter gibi farklı jenerasyonlar tarafından ilgi gören ve takip edilen seriler LGBT karakterlere ve onların ilişkilerine yer verirse, dünya sadece heteroseksüel insanlar için değil herkes için güvenli ve güzel bir yer olur.

Sizler bu konuda ne düşünüyorsunuz? Fantastik Canavarlar filmleriyle Albus Dumbledore‘un gençliğine şahitlik edecek olmamız, Grindelwald ile olan yakın ilişkisini de göreceğimiz anlamına geldiğine göre, gelecek filmlerde bizleri neler bekliyor?

J.K. Rowling’in Fantastik Canavarlar’da göreceğimiz Dumbledore – Grindelwald ilişkisine dair açıklamaları için buraya tıklayabilirsiniz!

Gryffindor’un Kılıcı Muggle Dünyasında Şekil Buldu!

$
0
0

gryffindorun-kilici-man-at-arms

Youtube’da yayınlanan Man at Arms: Reforged isimli bir programda, Harry Potter Serisi’ne damga vurmuş ünlü Gryffindor’un Kılıcı yeniden dövüldü ve işlendi. Tıpkı kılıcın orijinal yapımcısı olan cincüce Ranguk gibi incelikle çalışan, bu işin profesyonelleri tarafından en ufak detayına kadar yeniden yapılan bu eşsiz kılıcın güzelliğiyle büyülenmeye hazır mısınız?

Dumbledore’un da dediği gibi Gryffindor’un Kılıcı ona ihtiyacı olanlara görünür ve onu Seçmen Şapka’dan yalnızca gerçek bir Gryffindor çekip çıkartabilir. Fakat şu sıralar Seçmen Şapka’yı bulmak gibi bir planı olmayan ve Hogwarts’ın yakınından bile geçmemiş bir Muggle’sanız bu yok edilemeyecek kadar güçlü, cincüce yapımı kılıcı ele geçirebilmek için farklı yeteneklere ihtiyaç duyabilirsiniz. Ne gibi yetenekler diye soracak olursanız, demircilik bu iş için iyi bir başlangıç olabilir.

Harry Potter hayranlarının birçoğu aynı zamanda tutkulu koleksiyonerler. Asalar, Çapulcu Haritası, süpürgeler, altın Snitch ve daha pek çok büyülü nesnenin replikalarını koleksiyonlarına katan ve daha fazlası için arayışta olan sevgili hayranların, Awe me isimli Youtube kanalı üzerinden yayınlanan Man at Arms: Reforged isimli programda en ince ayrıntısına kadar yeniden yapılan Gryffindor’un Kılıcı‘na ve kılıcın yapılış aşamalarına bir göz atmalarını şiddetle tavsiye ediyoruz. Ayrıca özellikle popüler kültür, edebiyat ve sinema vasıtasıyla akıllarımıza kazınan efsanevi silahların yeniden hayata getirildiği programın diğer bölümlerini de izleyerek Arya Stark’ın İğne’si, Katniss Everdeen’in yayı, Aragorn’un Narsil’i gibi muhteşem silahların yapımına tanıklık edebilirsiniz.

neville-gryffindor-kilici-fc

Birinci Ragnuk isimli bir cincüce tarafından Godric Gryffindor için, onun özelliklerini yansıtacak şekilde dövülen kılıç hakkında Gryffindor’un kılıcı çaldığına dair iddialar bulunsa da bizzat J.K. Rowling bu dedikodunun, kendi dövdüğü kılıca hayran kalan ve onu asıl sahibine vermek istemeyen Ranguk tarafından ortaya atılmış bir yalan olduğunu açıklamıştı. Seri boyunca pek çok önemli sahnede ortaya çıkan kılıcın Harry ve arkadaşlarına epeyce faydası dokunduğu aşikar. Basilisk‘i öldürüp, düşmanının gücünü emme yeteneği olduğu için zehrini emen ve bu sayede Slytherin’in Kolyesi ve Nagini gibi oldukça önemli Hortkulukların yok edilmesini sağlayan kılıç, Dumbledore’un ölümünden sonra Harry’e bıraktığı bir mirastı aynı zamanda. Bu ufak bilgilendirmeden sonra sizleri insanda bir kılıç ustası olmadığına hayıflanma ve, “Kariyer değiştirmek için mu geç acaba acaba?” diye sorgulama isteği yaratan videoyla baş başa bırakıyoruz.

Video: Amerika’da Büyücülük – MACUSA Hakkında Her Şey

$
0
0

nilufer-bas-macusa-fc

Fantastik Canavarlar ve Nilüfer Baş ortaklığında başladığımız yeni video serisinin dördüncü durağında, Amerika’daki büyücülük dünyasında önemli bir yer tutan MACUSA var. MACUSA’nın tarihine yakından bakmaya hazır mısınız?

Fantastik Canavarlar filmleriyle büyü dünyasının Amerika’daki kapıları aralandı ve bizlerin daha önce duymadığı birçok şahane olayı öğrenme fırsatımız oldu. Film vizyona girmeden önce yazar J.K. Rowling, bizleri filmin dünyasına hazırlamak için Amerika’daki büyü dünyasına dair bir dizi yazı yayınladı. Kuzey Amerika’daki Büyü Tarihi başlıklı bu yazı dizisinden sonra, sırada MACUSA‘nın tarihini anlatan özel bir yazı vardı.

Her zaman olduğu gibi, bu yazıyı da çıktığı gibi sizlerle Türkçe olarak paylaşmanın mutluluğunu yaşamıştık. Kendisini hemen şuradan okumanız mümkün.

Şimdiyse sırada sevgili Nilüfer Baş‘tan MACUSA tarihine dair her şey videosu var. Keyifle izlemeniz dileğiyle!

Eğer bu video hoşunuza gittiyse, Nilüfer’in kanalına abone olmayı unutmayın! Gelecek videolar için önerilerinize açığız!

Nilüfer Baş’ın diğer Harry Potter videolarına göz atmak için buraya tıklayabilirsiniz!

Viewing all 1610 articles
Browse latest View live