Quantcast
Channel: Fantastik Canavarlar
Viewing all 1611 articles
Browse latest View live

Emma Watson Yeni Filmi “Güzel ve Çirkin” Hakkında Konuştu!

$
0
0

emma-watson-guzel-ve-cirkin

Bundan yaklaşık 14 yıl önce, beyaz perdede karşımıza çıktı; omuzlarına dökülen kabarık ve kıvır kıvır saçları ile. Üçlünün dâhisi Hermione Granger’ı canlandıran Emma Watson, yer aldığı birçok projede adından sıkça söz ettirdi. Önümüzdeki yıl ise Disney’in Güzel ve Çirkin filmi ile karşımızda olacak. Gelin yeni filme dair neler söylemiş, filmden son gelişmeler ne, hep birlikte göz atalım!

Disney’in önemli animasyonlarından Güzel ve Çirkin (Beauty and the Beast) birkaç hafta önce 25. yıl dönümünü kutlarken, 17 Mart 2017’de film yeniden çekilen versiyonu gösterime girecek.

Empire, Luke Evans’ın Gaston rolünde ve Emma Watson’ın Belle rolünde fotoğraflarını yayınladı. Haberde fotoğrafların yanı sıra, aktörlerin rolleri hakkındaki görüşlerine yer verildi.

Gaston rolünde gördüğümüz Luke Evans’a göre, Gaston bir Disney karakterinin muhtemelen olabileceği en karanlık hali. Gösterime girecek olan filmde Gaston’un eski bir asker olmasının yanı sıra, Evans’a göre oynadığı karakterin dramatik olaylara zaman zaman eğlenceli bir bakış açısı da mevcut.

emma-watson-guzel-ve-cirkin-orijinal

Yayınlanan fotoğrafların birinde Gaston’u Belle’e bir demet çiçek verirken görüyoruz. Filmin daha önceki versiyonlarından son derece aşina gelen bu sahnede, Belle’in bu inceliklerden pek de haz etmediğini de anlıyoruz. Evans’ın bu duruma yorumu da bize Gaston karakteri için ip uçları veriyor:

“Hayatında ilk defa istediği şeyi elde edemeyen bir erkek haline geliyor.”

Güzel ve Çirkin’in çok büyük hayranlarından biri olduğunu söyleyen Emma Watson, Belle’in kendisi için büyük bir ilham kaynağı olduğunu da ekliyor.

“Ben de Belle gibi Paris’te doğdum. İkimiz de kitaplara aşığız. Kendini çok uyumlu biri olarak tanımlamasa da, dünyada üzerinde kendisine bir yer bulabilen ve bunun içinde onu farklı kılan özelliklerini kullanan bir karakter Belle. Bu yüzden benim ilham kaynağım.”

Güzel ve Çirkin filminde onu tekrar masalsı bir dünyada görmek eminiz ki tüm sevenlerini duygulandıracaktır. Oyunculuk yetenekleri son derece etkileyici olan Emma Watson’ı Disney’in artık kült haline gelmiş bir eserinde görecek olmak gerçekten harika. Sizlerin de film ve Emma hakkındaki görüşlerinizi merak ediyoruz. Durmayın, paylaşın!


J.K. Rowling’in Yeni Kitabından “Remus Lupin Hakkında Bilinmeyenler”

$
0
0

remus-lupin
Bir diğer gözde öğretmenimiz ve çapulcumuz Remus Lupin‘e ait J.K. Rowling’in yeni çıkan kitaplarından Hogwarts’tan Kahramanlık, Zorluk ve Tehlikeli Hobiler Üzerine Kısa Hikayeler‘de bulunan hayat hikayesi ve bilinmeyenleri Türkçe olarak yayında!

Geçtiğimiz aylarda Harry Potter dünyasından yeni hikayeler anlatan üç yeni kitap yayınlanmıştı. E-kitap formatında piyasaya sürülen bu eserler Harry Potter dünyasının bilinmeyenlerine dair birçok yeni şey barındırıyordu. Pottermore‘dan derleme bilgiler olduğu gibi daha önce hiçbir yerde görmediğimiz ve bizzat J.K. Rowling’in kaleminden çıkan yeni şeyler de okuyacaktık.

Pek tabii bu kitapların, özellikle de e-kitap olduğunu düşünürsek, dilimize çevrilmesi pek olası gözükmüyordu. Bu nedenle içlerinden en ilgi çekici olanları sizler için çevirmeye karar verdik! Profesör McGonagall ile başladığımız seride ikinci konuğumuz, en sevdiğimiz Karanlık Sanatlara Karşı Savunma öğretmenlerinden Remus Lupin oldu. Lafı uzatmadan Profesör Lupin‘in ayrıntılı hayat hikâyesine hep birlikte göz atalım!

REMUS LUPIN

DOĞUM GÜNÜ:

10 Mart

ASASI:

Selvi ağacı ve tek boynuzlu at kılı, 26 santim, esnek

HOGWARTS BİNASI:

Gryffindor

ÖZEL YETENEKLERİ:

Karanlık Sanatlara Karşı Savunma’da olağanüstü yetenekli, kurtadam

PATRONUSU:

Kurt

EBEVEYNİ:

Büyücü baba, Muggle anne

AİLESİ:

Eşi Nymphadora Tonks, oğlu Edward Remus (Teddy) Lupin

Anne ve Babası

Remus Lupin, Lyall Lupin ve Muggle eşi Hope Howell‘ın tek çocuğuydu.

Lyall Lupin son derece akıllı ve utangaç bir genç adamdı. Otuzlarına geldiğinde İnsan-olmayan Ruhani Varlıklar konusunda artık dünya çapında bilinen bir uzmandı. Bunlar;  hayaletler, böcürtler ve hayaletvari görünüş ve davranışlarıyla, tam anlamıyla canlı olmayan ve büyücülük dünyasında bile gizemli kalan yanlarıyla, diğer acayip yaratıklardı.

Fena bir böcürtün yaşadığı varsayılan, sık ağaçlı Galler ormanındaki bir araştırma gezisinde Lyall, müstakbel eşiyle tanıştı. Cardiff’te bir sigorta ofisinde çalışan güzeller güzeli Muggle Hope  Howell, zararsız olduğunu düşündüğü ormanda yürüyüşe çıkmıştı. Böcürtler ve hayaletler Muggle’lar tarafından sezilebilir ve özellikle hayal gücü geniş ve hassas birisi olan Hope da, karanlık ağaçların arasından bir şeylerin onu izlediğine emindi. Nihayet, hayal gücü öylesine çalışmıştı ki Böcürt, kötü görünüşlü, ellerini öne doğru uzatmış hırıldayarak Hope’un üstüne doğru yürüyen,  iri bir adam şekline büründü. Hope’un çığlıklarını duyan genç Lyall, ağaçların arasından koşarak geldi ve asasının tek hareketiyle böcürtün, küçülerek bir çayır mantarına dönüşmesini sağladı. Dehşete düşmüş ve kafası karışmış olan Hope, genç adamın neredeyse ona saldıracak olan kişiyi oradan uzaklaştırdığını düşünürken, Lyall ‘ın ilk sözleri olan ‘her şey yolunda, sadece bir Böcürttü’ ona hiçbir şey ifade etmemişti. Hope’un ne kadar güzel olduğunu farkeden Lyall, Böcürt hakkında bir daha konuşmamak gibi mantıklı bir karar verip  saldırganın ne kadar da iri ve korkunç göründüğü konusunda hemfikir oldu. Ardından kendisi için akla en yatkın şeyi yapıp Hope’un güvenliğini sağlamak adına, evine kadar eşlik etti.

Genç çift birbirine aşık oldu ve Lyall’ın aylar sonra mahcup halde yaptığı, Hope’un aslında pek te tehlikeli bir durumda kalmadığı konusundaki itirafı bile, genç kadının ilgisini azaltmadı. Lyall’ı çok sevindirerek evlenme teklifini kabul eden Hope, hevesle, tepesinde Böcürt süslemesi olan bir pastayla tamamlanacak olan düğün hazırlıklarına koyuldu.

Evlendikten bir yıl sonra ilk ve tek çocukları olan Remus John dünyaya geldi. Neşeli, sağlıklı küçük bir oğlandı ve sihrin ilk işaretlerini göstermişti. Ailesi, zamanı geldiğinde Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’na başlayarak babasının izinden gideceğini hayal ediyorlardı.

Isırılışı

Remus dört yaşına geldiğinde ülkedeki Karanlık büyü faaliyetleri durmaksızın artıyordu. Giderek çoğaldığı görülen saldırıların arkasındaki gerçeği bilen çok az kişi varken; Lord Voldemort‘un, gücü eline almaya yönelik ilk yükselişi devam etmekteydi. Ölüm Yiyenler her türden Karanlık yaratığı Sihir Bakanlığı’nı devirmek amacıyla saflarına katıyordu. Bakanlık, Böcürtler ve hayaletler gibi daha önemsiz olanlar bile olsa, Karanlık yaratıklarla ilgili uzmanları, durumu anlayıp tehlikeyi kontrol altına almak amacıyla göreve çağırdı. Lyall Lupin de Sihirli Yaratıkları Düzenleme ve Denetleme Dairesi’ne çağırılanların arasındaydı ve memnuniyetle katıldı. Lyall’ın, iki Muggle çocuğun ölümüyle ilgili sorgulanmak için getirilen Fenrir Greyback adındaki kurt adamla yüz yüze gelişi buradaydı.

Kurt adam sicilleri düzgün şekilde muhafaza edilmiyordu. Kurtadamlar, büyücülük toplumu tarafından fazlasıyla dışlanmıştı, bu yüzden genellikle diğer insanlarla iletişim kurmamaya çalışırlardı. Kendilerini  ‘sürü’ diye tanımlayan gruplarla yaşayıp kayıt altına alınmaktan kaçınırlardı. Kurtadam olduğu Bakanlık tarafından bilinmeyen Greyback kendisinin, büyücülerle dolu bir odada bulmaktan son derece şaşkın ve ölmüş zavallı çocuklarla ilgili yapılan bu konuşmadan dehşete düşmüş, serseri bir Muggle’dan fazlası olmadığını iddia etti.

Greyback’in kirli kıyafetleri ve asasının olmaması, fazla mesai yapmış iki cahil sorgulama komitesi görevlisini, doğruyu söylediğine ikna etmek için yeterliydi ancak Lyall Lupin kolayca kandırılan biri değildi. Greyback’in dış görünüşünde ve davranışlarındaki kesin emareleri fark eden Lyall komiteye, sadece yirmi dört saat sonra gerçekleşecek olan dolunaya kadar Greyback’i gözlem altında tutmaları gerektiğini söyledi.

Komite üyeleri Lyall’a kahkahalarla gülerken (‘Lyall, Gal Böcürtleriyle ilgilenmene bak, sen onda iyisin’) Greyback sessizce oturdu. Genellikle yumuşak huylu bir adam olan Lyall öfkelenmişti. Kurtadamları ‘ruhsuz, şeytani, ölümden başka bir şey hak etmeyen’ varlıklar olarak tanımladı. Komite, Lyall’ın odadan çıkmasını emretti, komite başkanı serseri Muggle’dan özür diledi ve Greyback serbest bırakıldı.

Sorgunun ardından Greyback’e eşlik eden büyücü, Bakanlık’ta bulunmuş olduğunu unutsun diye bir Hafıza büyüsü yapmaya niyetlendi. Ancak bunu yapmaya fırsat bulamadan, Greyback ve girişte gizlenmiş iki yardakçısı tarafından etkisiz hale getirildi, sonrasında bu üç kurtadam ortadan kayboldu.

Greyback, Lyall Lupin‘in kendilerini nasıl tanımladığını arkadaşlarıyla paylaşmakta gecikmedi. Kendilerinin ölümden başka hiçbir şey hak etmediğini düşünen büyücüden intikamları çabuk ve ağır olacaktı.

Remus Lupin beşinci yaş gününden kısa süre önce yatağında huzurla uyurken, Fenrir Greyback oğlanın odasının camını zorla açıp saldırdı. Lyall hayatını kurtarmak için oğlunun odasına zamanında yetişti ve Greyback’i birkaç güçlü lanetle evden uzaklaştırdı. Ancak o andan itibaren Remus artık bir kurtadamdı.

Fenrir Greyback

Lyall Lupin sorgu sırasında ettiği laflar yüzünden kendini asla bağışlamadı: ‘ruhsuz, şeytani, ölümden başka bir şey haketmeyen’. Aslında yaşadığı toplumun kurtadamlarla ilgili genel kanısını tekrarlamıştı ancak oğlu dolunay zamanlarında işkence gibi değişimin acısını çekmesi ve etrafındaki herkese tehlike oluşturması dışında her zaman olduğu gibi sevimli ve akıllıydı. Uzun yıllar boyunca, Lyall saldırıyla ilgili gerçeği ve kendisini itham etmesinden korkarak saldırganın kimliğini oğlundan sakladı.

Çocukluğu

Lyall bir tedavi bulmak için her şeyi yaptı ancak ne iksirler ne büyüler oğluna yardım edemedi. Bu zamandan sonra artık ailenin yaşamı Remus’un durumunu saklama ihtiyacına göre şekilleniyordu. Oğlanın tuhaf davranışlarına yönelik söylentileri arkalarında bırakarak kasabadan şehre taşındılar. Çevrelerindeki cadı ve büyücüler Remus’un aylık kaybolmalarının yanı sıra dolunay zamanlarında nasıl solgun ve zayıf bir hale büründüğünü farkettiler. Remus’un, durumuyla ilgili gerçeği ağzından kaçırır diye diğer çocuklarla oynamasına izin verilmiyordu. Sonuç olarak, onu çok seven ailesine rağmen yapayalnız bir çocuktu.

Remus küçükken dönüşümler sırasında onu zapt etmek çok zor olmuyordu, kilitli bir oda ve bolca susturma büyüsü genellikle yeterliydi. Ancak o büyüdükçe, kurt tarafı da büyüdü ve on yaşına geldiğinde kapıları söküp camları parçalayabiliyordu. Onu kontrol altında tutmak için daha da güçlü büyüler gerekiyordu. Hope ve Lyall endişe ve korkuyla gitgide zayıfladı. Oğullarını çok seviyorlardı ancak yaşadıkları toplum – halihazırda etraflarını saran ve gitgide artan karanlık faaliyetlerden korkarken – kontrol altına alınamayan bir kurtadama hoşgörüyle yaklaşmayacaktı. Oğulları için bir zamanlar taşıdıkları umutları yıkılan Lyall, asla okula ayak basamayacağından emin olduğu Remus’u evde eğitiyordu.

Remus’un on birinci yaş gününden hemen önce, Lupin’lerin kapısında davetsizce beliren Hogwarts müdürü Albus Dumbledore‘dan başkası değildi. Telaşlanan ve korkan Lyall ve Hope girişi kapatmayı deneseler de, bir şekilde, beş dakika sonra, Dumbledore şöminenin yanında oturmuş Remus’la kızarmış ekmek yiyip tükürenbilye oynuyordu.

Dumbledore Lupin’lere oğulları hakkındaki gerçeği bildiğini söyledi. Greyback yaptığını  etrafta büyük bir iftiharla anlatmıştı ancak Dumbledore’un karanlık yaratıklar arasında casusları vardı. Bununla birlikte Dumbledore Remus’un okula gelmemesi gerektiği konusunda bir sebep göremediğini söyledi ve Remus’un dönüşümleri için gerekli olan gizli ve güvenli yerle ilgili yaptığı düzenlemeleri anlattı. Kurtadamlara yönelik yaygın önyargılar sebebiyle, Dumbledore bu durumun Remus’un kendi iyiliği için gizli tutulması konusunda hemfikirdi. Ayda bir kez sadece Hogwarts arazisindeki yer altı geçitlerden ulaşılabilen, büyülerle korunan, Hogsmeade‘deki gizli ve konforlu bir eve dönüşümünü huzurla geçirmesi için gidecekti.

Remus’un heyecanı daha önce bildiği her şeyin ötesindeydi. Diğer çocuklarla tanışmak ve, hayatında ilk defa arkadaş edinmek, en büyük hayaliydi.

Okul Yılları

Gryffindor‘a seçilen Remus Lupin çabucak neşeli, kendinden emin ve asi iki oğlan olan James Potter ve Sirius Black ile arkadaş oldu. Remus’un sakin espri anlayışından ve hatta genelde kendilerinde olmayan, takdir edilesi nezaketinden etkilendiler. Remus her zaman ezilenlerin dostuydu, eğer o, James ve Sirius’u ikna etmese, muhtemelen dikkate değer bulmayacakları, Gryffindor’dan arkadaşı, kısa boylu ve ağırkanlı bir çocuk olan Peter Pettigrew’a her zaman nazikti. Kısa bir sonra, ayrılmaz dörtlü oldular.

Remus grubun vicdanıydı ancak ara sıra hataları da olurdu. Severus Snape‘e acımasızca yapılan zorbalıkları onaylamıyordu ama James ve Sirius’u çok seviyordu ve kendisini kabul ettikleri için o kadar büyük bir minnet duyuyordu ki, bu yüzden onlara yeteri kadar karşı durmadığını biliyordu.

En iyi üç arkadaşının kısa süre içinde, neden Remus’un ayda bir kez ortadan kaybolduğuyla ilgili meraklanması kaçınılmazdı. Yalnız geçirdiği çocukluğu yüzünden, arkadaşlarının onun kurtadam olduğunu öğrenmesi halinde terk edeceğine inanıyordu. Remus yokluğuna dair daha da ayrıntılı ve özenle hazırlanmış yalanlar uyduruyordu. James ve Sirius ikinci senelerinde gerçeği tahmin etti. Remus afallamış ama bir o kadar da minnettardı. Çünkü sadece arkadaşı olarak kalmadılar, her ay yaşadığı bu tecriti bir nebze olsun kolaylaştırmak için dahiyane bir fikir ürettiler, ayrıca ona ”Aylak” lakabını taktılar. Remus okulu Sınıf Başkanı olarak bitirdi.

remus-lupin

Zümrüdüanka Yoldaşlığı

Dört arkadaş okuldan ayrıldığında, artık Lord Voldemort‘un yükselişi neredeyse tamamlanmıştı. Dört genç adam, Voldemort’a karşı gerçek direnişin yoğunlaştığı yeraltı örgütü Zümrüdüanka Yoldaşlığı’na katıldı.

James Potter’ın eşi Lily ile Voldemort’un elinde ölmesi, Remus’un zaten sıkıntılarla geçen ömründeki en travmatik olaylardan biriydi. Arkadaşları ona, diğer insanlara ifade edeceğinden çok daha fazlasını ifade ediyordu çünkü çoğu insanın ona dokunulmaması gereken biri gibi davranacak olması ve evlenip çocuk sahibi olmasına imkan olmadığı gerçeğini uzun zaman önce kabullenmişti. Daha da kötüsü, yirmi dört saat içinde diğer iki en yakın arkadaşını da kaybetti. Remus, birinin diğerini öldürdüğü ve şimdi Azkaban‘da olduğu, Zümrüdüanka Yoldaşlığı‘na, Lily’ye ve James’e ihanet ettiği ile ilgili haberleri duyduğunda Yoldaşlık ile ilgili bir görev için ülkenin kuzeyindeydi.

Voldemort’un düşüşü büyücülük dünyasının kalanı tarafından coşku seliyle karşılanırken, Remus için uzun, zorlayıcı bir yalnızlığın ve mutsuzluğun başlangıcı oldu. Üç en yakın arkadaşını kaybetmişti ve Yoldaşlığın dağılmasıyla, yoldaşlıktaki arkadaşları aileleriyle birlikte günlük meşgalelerine geri döndüler. Annesi ölmüştü, babası Lyall oğlunu gördüğü için her daim çok mutlu olsa da, Remus geri dönüp onunla yaşayarak babasının huzurlu hayatını tehlikeye sokmak istemedi.

Remus artık yoksul bir hayat yaşıyordu, yeteneklerinin çok altında işlerde çalışıyor, dolunay zamanı gittikçe hasta bir hal aldığı iş arkadaşları tarafından fark edilmeden ayrılması gerektiğini biliyordu.

Kurtboğan İksiri

Büyücülük dünyasındaki bir ilerleme Remus’a adeta umut aşıladı: Kurtboğan İksiri. Bu iksir her ne kadar ayda bir kez insan formunu kaybetmeyi önleyemese de, dönüşümleri sıradan ve uykulu bir kurt olmaya sınırlıyordu. Kendi bilincinde değilken birini öldürmek, Remus’un her zaman en büyük korkusu olmuştu. Ancak Kurtboğan İksiri karmaşık ve malzemeleri oldukça pahalıydı. Remus’un ne olduğunu kabul etmeksizin iksiri deneme şansı olamazdı, bu yüzden yalnız ve seyyah yaşamına devam etti.

kurtadam

Hogwarts’a Dönüşü

Albus Dumbledore, Yorkshire’daki yıkık dökük, yarı harabe durumdaki bir kulübeye kadar izini sürdüğü Remus Lupin’in, hayatının akışını bir kez daha değiştirdi. Müdürü gördüğüne çok memnun olan Remus, Dumbledore ona Karanlık Sanatlara Karşı Savunma öğretmenliği pozisyonun teklif edince şaşkına döndü. Dumbledore, İksir ustası Severus Snape’in incelik göstererek hazırlayacağını ve sınırsız Kurtboğan İksiri temin edileceğini açıkladığında ancak ikna oldu.

Remus Hogwarts’ta, kendi alanındaki eşine ender rastlanır kabiliyeti ve öğrencilerine gösterdiği derin anlayışla ne kadar yetenekli bir öğretmen olduğunu ortaya koydu. Her zamanki gibi kendini ezilenlere yakın hissediyordu, Neville Longbottom ve Harry Potter onun bilgeliğinden ve nezaketinden faydalandı.

lupin-ve-neville-longbottom

Ancak Remus’un eski hataları iş başındaydı. Eski arkadaşlarından biri olan bilindik bir kaçakla ilgili şüpheleniyordu ancak bu şüphelerini Hogwarts’ta kimseyle paylaşmadı. Çaresizce duyduğu, bir yere ait olma ve sevilme arzusu, yeteri kadar dürüst ve cesur davranamaması anlamına geliyordu.

Tüm talihsiz olayların bir araya gelmesi, Remus’un süregelen kurtadam dönüşümünün okul arazisinde gerçekleşmesine sebep oldu. Sonrasında Remus Lupin’in gösterdiği saygı ve nezakete rağmen hıncını alamayan Severus Snape, Karanlık Sanatlara Karşı Savunma öğretmeninin aslında ne olduğunun geniş çevreler tarafından bilinmesini sağladı. Remus istifa etme zorunluluğu hissedip Hogwarts’tan bir defa daha ayrıldı.

Evliliği

Lord Voldemort tekrar yükseldiğinde, eski direniş bir araya geldi ve Remus kendini bir kez daha Zümrüdüanka Yoldaşlığı‘nın bir parçası olarak buldu.

Bu defa gruba, ilk direnişte katılmak için çok genç olan bir Seherbaz da dahil oldu. Ağarmış saçlarıyla, içlerindeki en çetin Seherbaz olan Alastor ‘Deliz-göz’ Moody‘nin rehberlik ettiği, akıllı, cesur ve muzip, pembe saçlı Nymphadora Tonks.

Sıklıkla melankolik ve de yalnız biri olan Remus, genç cadının tavırlarıyla önce neşelendi, sonra ondan etkilendi ve en sonunda aşık oldu.  Daha önce hiç aşık olmamıştı. Eğer bu iş daha huzurlu zamanlarda olsaydı, Remus farklı bir yere taşınır ve kendisine yeni bir iş bulurdu, böylece olacağını sandığı gibi, Tonks’un büroda genç ve yakışıklı bir Seherbaz’a aşık oluşunu izleyip bunun acısına katlanmak zorunda kalmazdı. Ancak savaş halindeydiler, ikisine de Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nda ihtiyaç vardı ve kimse bir sonraki günün ne getireceğini bilemezdi. Remus tavrını değiştirmemesi gerektiğini düşünüyordu ancak her ne kadar hislerini kendine saklasa da birisi gece görevlerinde onu Tonks’la eşleştirdiğinde sevinçten havalara uçuyordu.

Tonks’un hislerine yanıt vereceği, kendisine kirli ve değersiz gözüyle bakmaya alışkın olan Remus’un aklının ucundan geçmezdi. Bir yılın sonunda gittikçe daha samimi bir hal alan arkadaşlığın ardından, bir gece bir Ölüm Yiyen’in evinin önünde gizlenmiş haldeyken, Tonks Yoldaşlık üyelerinden biri hakkında öylesine bir yorum yaptı (‘Azkaban’dan sonra bile hala yakışıklı, değil mi?’). Remus kendine hakim olamadan eski dostuna aşık olduğunu tahmin ettiğine dair sert bir cevap verdi. (‘Kadınları hep o alır.’) Tonks buna aşırı sinirlenmişti:

 “Kendine acımakla bu kadar meşgul olmasaydın, kime aşık olduğumu gayet iyi fark ederdin.”

Remus’un ilk tepkisi hayatı boyunca tatmadığı bir mutluluktu ancak bu, altında ezildiği gerçeği hatırlamasıyla anında sönüverdi. Her zaman evlenip acı dolu ve utanç verici durumunu başkasına yaşatmayı göze alamayacağını biliyordu. Böyle olunca, Tonks pek yemese de, dediklerini anlamamış numarası yaptı. Remus’tan daha akıllı olan Tonks, Remus’un kendisine aşık olduğuna ancak saçma bir gurur yüzünden bunu kabul etmediğine emindi. Artık Remus, Tonks’la olan görevleri geri çeviriyordu, onunla zar zor konuşuyor ve en tehlikeli görevler için gönüllü oluyordu. Tonks çaresiz ve mutsuzdu, sadece sevdiği adamın bir daha onunla isteyerek zaman geçirmeyeceğini değil ayrıca ona olan hislerini kabul etmektense ölüme yürüyeceğini düşünüyordu.

Remus ve Tonks, Sihir Bakanlığı’ndaki Gizem Dairesi’nde Lord Voldemort ve Ölüm Yiyenlerine karşı Voldemort’un dönüşünün açığa çıkmasıyla sonuçlanan bir savaş verdiler. Bu savaş sırasında yaşadığı son okul arkadaşının kaybı da kendi kendine acıyan ve zarar veren duruşunu değiştirmedi. Tonks, Remus’un Yoldaşlık için casusluk yapmaya gönüllü olup, kurtadamların arasına karışarak onları Dumbledore’un safına katmak için ikna etmeye gitmesini çaresizlik içinde izledi. Kendini ifşa ederek ayrıca, hayatını sonsuza dek değiştirmiş olan kurtadam Fenrir Greyback’ten intikam almanın fırsatını kolluyordu.

remus-lupin-2

Aşağı yukarı bir yıl sonra Remus, Yoldaşlık Hogwarts Şatosu’nun içinde Ölüm Yiyen’lerle çarpıştığında Tonks ve Greyback’le yüz yüze geldi. Bu savaş sırasında Remus sevdiği bir diğer kişiyi daha kaybetti: Albus Dumledore. Albus Dumbledore Yoldaşlığın her üyesi tarafından çok seviliyordu ama Remus için daha fazlası demekti; onun için nezaketi, hoşgörüyü ve anne babası ve en iyi üç arkadaşının dışında kimseden görmediği anlayışı temsil ediyordu. Albus Dumbledore, normal büyücülük toplumunda ona yer veren adamdı.

Greyback tarafından saldırıya uğradığı kanlı savaşın sonrasında, Fleur Delacour‘un Bill Weasley’e duyduğu sonsuz aşkı gözler önüne sermesinden ilham alan Tonks cesur bir adım atarak Remus’a olan hislerini herkesin içinde açıkladı. Bu Remus’u, Tonks’a olan güçlü hislerini kabul etmek durumunda bıraktı. Bencilce davranarak devam ettirdiği kuruntularına rağmen, Remus ve Tonks, İskoçya’nın kuzeyinde, yerel bir büyücü tavernasından buldukları şahitlerin huzurunda sessiz sedasız evlendi. Hastalığının karısına bulaşmasına yönelik korkusu devam ederken etrafta birlikteliklerine dair tantana olsun istemiyordu. Rüyalarındaki kadınla evlenmiş olmanın mutluluğu ve neden olabileceği kötü şeylerin korkusu arasında gidip geliyordu.

lupin-ve-tonks

Baba Oluşu

Evliliklerinden birkaç hafta sonra Remus, Tonks’un hamile olduğunu anladı ve tüm korkuları gün yüzüne çıktı. İçinde bulunduğu durumu masum bir çocuğa geçirdiğini, Tonks’un tıpkı annesi gibi hiçbir yere yerleşemeden, sürekli oradan oraya kaçıp günden güne saldırganlaşan çocuğunu gözlerden uzak tutarak yaşamaya mahkum ettiğini düşünüyordu. Pişmanlık içinde kendini suçlayan Remus kaçıp hamile Tonks’u ardında bırakarak Harry’yi buldu ve hangi ölüme meydan okunması gereken maceraya atılacaksa ona katılma teklifinde bulundu.

Remus sadece, on yedi yaşındaki Harry’nin teklifini reddetmesine değil ayrıca ona hakaret edip öfkelenmesine de gücenip şaşırdı. Harry, eski öğretmenine son derece bencil ve sorumsuzca hareket ettiğini söyledi. Remus hiç kendisine özgü olmayan bir sertlikle cevap verdi, evden hiddetle ayrıldı, burnundan soluyarak içki içmek için Çatlak Kazan’a sığındı.

Ancak birkaç saat düşünüp taşındıktan sonra Remus, eski öğrencisinin ona iyi bir ders verdiğini kabullenmek zorunda kaldı. James ve Lily’nin, kendi ölümlerinde bile Harry’nin yanında kaldıklarını düşündü. Kendi anne babası Lyall ve Hope kendi huzurlarını ve güvenliklerini sadece aileyi bir arada tutmak uğruna feda etmişlerdi. İçin için utanan Remus Çatlak Kazan‘dan ayrılıp karısına geri döndü, kendisini affetmesi için yalvardı ve ne olursa olsun bir daha asla ayrılmayacağına söz verdi. Tonks’un hamileliğinin geri kalanında Remus Zümrüdüanka Yoldaşlığı görevlerinden kaçındı ve önceliği karısını ve doğmamış çocuğunu korumak oldu.

Lupin’lerin oğlu Edward Remus (Teddy) adını, Remus’ın yakın zamanda vefat eden kayınpederinden aldı. Anne ve babasını rahatlatıp sevindiren Edward Remus likantropi yani kurt adama dönüşmeye dair hiçbir belirti göstermezken annesinin istediği zaman görünüşünü değiştirebilme özelliğini almıştı. Teddy’nin doğdu akşam Remus kısa bir süreliğine Tonks’u ve oğlunu kayınvalidesine emanet edip hiddetli karşılaşmalarının ardından ilk kez Harry’yi bulmaya gitti. Burada, bağışlanmak ve minnet dışında hiçbir şey hissetmediği, kendisini ona en büyük mutlulukları veren ailesinin yanına, evine gönderen kişiden, Harry’den Teddy’nin vaftiz babası olmasını istedi.

lupin-tonks-teddy

Ölümü

Tonks ve Remus minik oğullarını büyükannelerinin gözetimine bırakıp Voldemort’a karşı son savaşa katılmak üzere Hogwarts’a döndü. Voldemort’un kazanması halinde ailece yok edileceklerini biliyorlardı: ikisi de Zümrüdüanka Yoldaşlığının herkes tarafından bilinen üyeleriydi. Tonks, Ölüm Yiyen teyzesi Bellatrix Lestrange‘in gözünde mimlenmiş bir kadındı ve oğulları ise safkanlığın zıttıydı, birçok Muggle akraba ve bir miktar kurtadam kanına sahipti.

lupin-tonks

Ölüm Yiyenlerle sayısız karşılaşmadan sağ kurtulan ve savaştığı onca güç durumdan cesurca ve ustaca çıkış yolu bulan Remus Lupin’in sonu Voldemort’un en sadist ruhlu, en sadık ve ona en uzun süredir hizmet eden Ölüm Yiyen’lerinden biri olan Antonin Dolohov’un elinden oldu. Remus aceleyle savaşa katılmaya geldiğinde zaten formunda değildi. Aylarca olaylardan uzak kalması, bu zaman zarfında genelde gizlenme ve koruma büyüleri yapmış olması düello yeteneğini körelmişti ve aylardır savaşan, yaralayan ve öldüren Dolohov’un karşısına çıktığı düelloda çok yavaş kaldı.

Ölümünden sonra Remus Lupin, bu onura layık görülen ilk kurtadam olarak, Birinci Sınıf Merlin Nişanı ile ödüllendirildi. Onun ölümü ve hayatı, kurtadamlar üzerindeki bu lekeyi kaldırmak adına örnek teşkil etti. Çok zorlu şartlarda bile elinden gelenin en iyisini yapan ve kendisinin bile bildiğinden çok daha fazla kişiye yardım etmiş, cesur ve iyi yürekli bu adam onu tanıyan hiç kimse tarafından asla unutulmadı.

J.K. Rowling’in Düşünceleri

Remus Lupin, tüm Harry Potter serisi içinde benim en favori karakterlerimden biriydi. Tüm bunları yazarken tekrar ağladım çünkü onu öldürmek hiç hoşuma gitmeyen bir şeydi.

Lupin’in likantropi durumu (kurtadam olması), leke gibi taşınan HIV ve AIDS gibi hastalıklara yönelik bir metafordu. Kandan geçen durumlara dair her türlü hurafe, muhtemelen yine kanın kendisiyle alakalı tabularla ilgiliydi. Muggle’lar kadar histeri ve önyargıya yatkın olan büyücü toplumu ve Lupin’in karakteri, bana bu tarz tutumları inceleme imkanı verdi.

Harry Potter kitaplarında Remus’un patronusunu, Harry’ye bu zor ve alışılmadık patronus yaratma sanatını öğretirken bile öğrenemedik. O bir kurt -sıradan bir kurt, kurtadam değil. Kurtlar, ailesine düşkün ve zararsızdır ancak Remus ona çektiği ızdırabı hatırlatması sebebiyle patronusunun şeklini hiç sevmez. Kurtlarla ilgili her şey onu tiksindirir ve kendi isteğiyle genelde cisimsiz bir patronus yaratır, özellikle başkaları etraftayken.

J.K. Rowling’in Yeni Kitabından “Minerva McGonagall Hakkında Bilinmeyenler” için buraya tıklayabilirsiniz!

Fantastik Canavarlar’daki Cincüce Caz Solistini Seslendiren Emmi İle Keyifli Bir Söyleşi

$
0
0

cincuce-caz-muzik

Emmi’nin sesini, Fantastik Canavarlar filminde, kahramanlarımız “The Blind Pig” adlı gizli bara girdiklerinde, sahnede Caz söyleyen cincüceden işitmiştik.  Emmi, Pottermore muhabiri ile olan görüşmesinde, işin hayatını nasıl değiştirdiğini anlatıyor. Bir cincüceyi  hem de Caz solisti bir cincüceyi seslendiren Emmi’nin Pottermore’a verdiği röportajını sizler için Türkçeleştirdik!  

Ağustos 2015’te kayıt sanatçısı Emmi, kendisini şaşkına çeviren bir posta alıyor. Gönderen Peter. Hem de Abbey Road Stüdyoları’ndan. Dünyanın en ünlü kayıt stüdyolarından biri.

O sırada ailesi ile birlikte Perth, Avustralya’da tatilde olan Emmi’ye, Peter diyor ki; “İşte parça bu, benim için oku, kaydet ve kimse ile paylaşma.” Emmi sözlerini şöyle sürdürüyor; “Tatilde olduğum için az kalsın teklifi reddediyordum ancak Peter, bu işin geri çevrilemez olduğunu bana kibarca hatırlattı.

“Sözleri okuduğumda Hipogrif, Anka ve Billywig gibi kelimelerin farkına vardım. İnternette kelimeleri arattığım zaman, bu yaratıkların J.K. Rowling’in evreninden olduğunu gördüm ve kendi kendime, ne pahasına olursa olsun, bu işi yapacağım dedim.”

O gece arkadaşları ile pizza için dışarı çıkmayı planlayan Emmi, odasına saklanıp, babasının ona aldığı yaklaşık iki yüz liralık set ile bu gizemli şarkıyı okuyup kaydetti. Bu aşamada, kayıt için ona verilen tek ip ucu, 1920’lerin Caz tarzında ve elbette kulağa büyülü gelmesi idi.

queenie-and-jacob

“Kaydı odamda tamamladım hem de ikinci bir okuma yapmadan ve şarkının bir film için olacağını işte o an anladım. Kaydı gönderdikten sonra bana teşekkür ettikleri bir cevap aldım ve neredeyse bir yıl boyunca bir daha görüşmedik. Bizim müzikte bir deyişimiz vardır, gerçekten sona ermeden bitmiş sayılmaz, bu sebeple şarkı film için olsa da haber almak için bekledim. O sırada kendi kendime dedim ki, eğer bu gerçekten Rowling’e ait bir işse, başıma gelen en güzel şey. Artık gözüm açık gitmem.”

Emmi’nin tüm bu olanlara inanamayan hali onunla Londra’da Soho’da buluştuğumuzda da devam ediyordu. Projeye dahil olduğuna hala inanmakta güçlük çekiyordu. O sıralar sahneleri izlememişti ve sinemada görene kadar da emin olamayacağını söylüyordu.

“Gala için biletler elime geçtiğimde hala bu gerçek mi diye düşünüyordum. Sanki bana biri gelip hepsi şakaydı diyecek gibiydi. Bu projeyi o kadar uzun süredir sır olarak tutuyordum ki ben bile şaşırdım çünkü sır tutmakta ya da birine sır vermekte hiç bu kadar iyi olduğumu düşünmezdim.”

emmi

1920’lerin Caz müziği, çoğu kişi için Caz’ın en saf ve en değerli hali. Fitzgerald’a rakip bir ses, fakat bir gariplik var, solist bir cincüce!

Başka bir sır daha; Fantastik Canavarlar’da Caz solistinin sesine hayat veren Emmi’nin ailesi ve arkadaşları bu duruma gerçekten çok gülmüş.

“İnsanlar bir cincüceyi seslendirdiğimi bilmiyordu ancak öğrendikleri zaman bu çok hoşlarına gitti çünkü ailem ve arkadaşlarım beni genelde büyülü şeylere benzetirler. Arkadaşlarım, seçilmemin son derece uyumlu olduğunu söylediler. Çevremdeki bazı insanlar biraz sivri uçlu kulaklarım sebebiyle beni zaten benzetirlerdi ve başka bir dünyadan gelen bir ses olduğumu söylerlerdi. Eh, durum böyle olunca iş için son derece uygunmuşum aslında.”

Filmdeki rolünün onun için ne kadar anlamlı olduğu Emmi’nin her halinden belli oluyordu ve tüm bunları bir pizza için feda edebileceğine şimdi kendi de inanamıyor.

“Bu kadar büyük bir projenin içinde olacağımı kaydı yaparken bilmediğim için çok mutluyum aksi halde kesin çuvallardım. Eğer ben şarkıyı söylerken ve arada durup – bir dakika, üzgünüm, tekrar alıyorum – derken ya da gülerken, Skype aramasının diğer ucunda Rowling’in ve yönetmen Yates’in dinlediğini bilseydim, kesinlikle bu işi bana vermezlerdi. Belki de böyle şeylere hazırlıklı olmamak en iyisidir, neler yapabileceğiniz hayal ettiğinizden de fazlası olabiliyor.”

Sizler Emmi’yi ya da solist cincüceyi nasıl buldunuz? Söylemiş olduğu şarkı size sanki 1920’lerin o Caz barlarının havasını verebildi mi? Düşüncelerinizi bizimle paylaşmayı unutmayın!

“The Blind Pig” barına yakından bakış için buraya tıklayabilirsiniz!

Bir Yüzyıla Damga Vuran İki Karanlık Büyücü: Grindelwald ve Lord Voldemort

$
0
0

voldemort-vs-grindelwald

Bir tarafta büyücü ve Muggle dünyasında terör estirmiş, karizmatik, sözü dinlenen, Dumbledore ile yaşadığı ilişki herkes tarafından konuşulan ve merak edilen, 20. Yüzyıl’ın ilk yarısının tartışmasız en kötü adamlarından biri: Gellert Grindelwald. Diğer tarafta ise, işlediği cinayetlerle, çevresindeki Ölüm Yiyenler ile, yanından ayırmadığı Nagini’si ile Kim Olduğunu Bilirsin Sen. Mugglenet yazarlarından biri tarafından, 20. Yüzyıl’ın ilk ve ikinci yarısına damga vuran bu iki karanlık lordu karşılaştıran incelemeyi sizler için çevirdik.

Fantastik kurgularda, hikayelerin güzelliği ve özgünlüğü biraz da kötü adamlara bağlıdır ve Fantastik Canavarlar filminde bu durum Grindelwald’un performansı ile son derece alakalı. Bir noktada herkes Grindelwald’un Voldemort’un bir benzeri olacağından korkuyor. Yüzeysel manada bakıldığı zaman, ikisi arasında bazı benzerlikler bulmak mümkün ancak daha derinlere inildiği zaman Grindelwald ve Lord Voldemort’u birbirinden ayıran temel farklar mevcut.

İdeolojik Farklar

İlk olarak amaçları farklılık gösteriyor. Grindelwald, büyücüleri, onlara göre daha zayıf olan Muggle toplumunun baskısından ve sebepsiz yere gizlenmelerinden kurtarmak istiyor. Fikirlerine tam olarak katılmasanız dahi bu düşünce kulağa çok da mantıksız gelmiyor.

Öte yandan, Voldemort’un bazı hedefleri muğlak durumda. Hali hazırda büyücü toplumunun bir parçası olarak yaşayan muggle-doğumlu büyücülere saldırması ve onları ötekiler olarak adlandırması pek mantıklı değil. Büyücü dünyasını kendi önünde dize getirmeye Voldemort, büyücü topluluğunun gizli kalmasına göz yumuyor.

Muggle-doğumlu büyücülere karşı olan bu nefretin iki muhtemel açıklaması olabilir; ilk olarak bireysel bir nefretten bahsedilebilir. Muggle atalara sahip olan Voldemort, onlara karşı olan nefretini tüm Muggle doğumlulara kusuyor olabilir. İkincisi ise, Muggle doğumlular, Voldemort için son derece uygun günah keçileri olabilir. Voldemort’u motive eden en büyük iki unsurun ölümsüzlük ve mutlak güç olduğu düşünülürse, büyücü topluluğun kanayan yarası olarak adlandırdığı Muggle-doğumlulara tüm öfkesini yöneltiyordu. Özellikle İngiltere gibi sınıf ayrımının yaygın olduğu bir toplumda, bu tarz ayrımların çok kolay yapılabileceği ve destek bulacağı ihtimaller arasında. Sirius’un ailesinin görüşleri hakkındaki şu sözlerini hatırlamakta fayda var:

“Hayır, hayır ama inan bana, ailem Voldemort’un fikirlerinin doğru olduğuna, büyücü ırkının saflaştırılması, Muggle-doğumlulardan toplumun her kademesinden uzaklaştırılması ve safkanların yönetimde olması gerektiğine inanıyorlardı. Üstelik Voldemort gerçek yüzünü göstermeden önce onun bu görüşlerini destekleyen başka insanlar da vardı.” -Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı

voldemort-sirius

Voldemort, safkanlardan bu kadar çok destek aldığını bilseydi, dokunulamaz bir güce sahip olurdu.

Yukarıda bahsedilenleri olduğu kabul edersek, Grindelwald ve Voldermort arasında çok bariz bir farktan ortaya çıkmış olur. Grindelwald’un ideolojilerine son derece bağlı tutumu ile tüm Muggle toplumuna karşı olduğunu ve bu sebeple tüm yaptıklarına bir açıklama getirebileceğini söyleyebiliriz. Çoğunluğun İyiliği mottosu da hareketlerini tanımlamak için ortaya konulmuştu. Grindelwald bu motto ile güç kazanma arzusunu bencillikten uzaklaştırıp toplumun tümünün iyiliğini kapsayacak hale getiriyordu.

Diğer taraftan Voldemort’un hareketleri ve ideolojisi ise son derece bencil ve kendi çıkarlarını gözetir durumda. Muggle-doğumlulara karşı beslediği nefret ve politika sayesinde Ölüm Yiyenler’in desteğini toplayarak güç kazanma arzusu pek de toplumun yararına görünmüyor. Ateş Kadehi’nde, Voldemort’un Ölüm Yiyenler’e yaptığı konuşma ve karanlık işaret göz önüne alınırsa, tüm gücü kendinde toplamaya çalıştığı son derece aşikar. Hepimizin bildiği üzere, Voldemort tüm gücünü ve enerjisini Harry Potter’ı ve savunduğu değerleri alaşağı etmek için harcıyordu. Ayrıca, çevresindeki Ölüm Yiyenler’in de bu yolda sonuna kadar mücadele etmelerini istiyordu.

Olum Yiyen

Bu bağlamda yukarıda ortaya konan fark, Grindelwald’un, Voldemort’un iş birliğini Ölüm Yadigarları’nda reddetmesi ile daha da belirginleşiyordu. Dumbledore son derece iyimser bir şekilde Harry’ye şöyle diyordu:

“Söylenene göre Grindelwald seneler sonra tüm yaptıklarından büyük pişmanlık duymuş. Tüm yaptıklarının telafisi olarak Voldemort’un Yadigarları ele geçirmesini engellemek istedi ve ona yardım etmedi.”

Harry de şöyle cevap veriyordu:

“Belki de sizi korumak istedi?”

Dumbledore’un söylediklerinin biri ya da hepsi doğru olabilir ancak dikkat çekmek istediğimiz üçüncü bir nokta daha var; Grindelwald, Voldemort’a yardım etmek istemedi çünkü Voldemort’un hedeflerini son derece bencil olarak niteledi ve kendisi ile tamamen farklı yollar üzerindeydi. Teori bile olsa tamamen mümkün.

Hareket Farklılıkları

İki kötü adamın emellerine ulaşmak için yaptıkları eylemlerde de farklar var. Grindelwald ve Voldemort, her ikisi de insanları, amaçları için kullansa da bunu farklı yöntemlerle yapıyorlar. Sevgi nedir bilmeyen Voldemort, insanları tamamen içgüdüleri üzerinde hakimiyet kurarak kullanıyor. Sevginin gücünü hiç anlamayan Voldemort bu sebeple ölümcül hatalar yapıyordu; Lily’nin bebeğine olan sevgisini küçümsemişti, Snape’in Lily’e olan bağlılığından kurtulacağını düşünmüştü ve Narcissa Malfoy’un o zamana kadar göstermiş olduğu sadakati ile oğlundan feragat edebileceğini tasarlamıştı.

Sevginin gücünü kullanmaya en yakın olduğu an, Draco’nun Dumbledore’u öldürmesi için görevlendirdiğinde Malfoyları cezalandıracağını söylemesiydi. Gerçek bir sosyopat gibi, çocuklarını seven bir aile üzerinde –her ne kadar anlamasa da– sevginin gücünü kullanmıştı. Fakat hazırladığı bu planda, eksik olan sevgiyi anlama kabiliyeti, kendi sonunu getirdi. Bir annenin evladına bağlılığını, sevgisini küçümseyen ve bilmeyen Voldemort, Narcissa’nın ihanetini ön göremedi.

narcissa-harry-potter

Diğer taraftan Grindelwald başka yöntemlere sahip ayrı bir canavar. Sevgiyi hissettiğinden tam emin olmasak bile, sadağının her zaman oklarla dolu olduğunu söyleyebiliriz. Filmin başlarında Credence’a ne kadar samimi, dostane ve anlayış dolu yaklaştığını hatırlayın. Credence’ın ilgiye ve şefkate muhtaç olduğunun son derece farkındaydı. Credence’ı büyücüler arasında saygın bir yer kazanacağı söyleyerek motive ediyor ve bir sarılmadan daha fazlasını veriyordu.

Bir anlığına Voldemort’un, Credence’ı nasıl kullanacağını düşünün, söylenmek istenilen daha iyi anlaşılacaktır. Tüm seriyi göz önüne getirdiğiniz zaman, Voldemort’un, Nagini’den başka kimseye ilgi göstermediğini hatırlayacaksınız. Hatta Voldemort en yakınlarına karşı bile şöyle demekteydi:

“Lordunun minnettarlığını kazandın”.

Voldemort, Credence’ı iş birliği için tarafına çekmek isteseydi, bırakın büyücüler arasında saygın bir yeri olmasını, büyük ihtimalle tüm ailesini işkenceden geçirmekle tehdit ederdi. Voldemort, ilk kitapta Harry ile karşılaştığı zaman ona söylediklerini hatırlamakta fayda var;

“Evet, neden cebindeki taşı bana vermiyorsun? .. Aptal olma.. Bana katıl ve hayatın bağışlansın.. yoksa ailen ile aynı sonu yaşarsın… Merhamet dilenerek öldüler. Taşı bana ver yoksa Lily boş yere ölmüş olacak…” – Harry Potter ve Felsefe Taşı

Sevgi yok, empati yok… tehditten ve kendini korumaktan başka hiçbir şey yok. Yukarıda okuduklarınız kitaptaki Voldemort. Filmdeki sahne kitap kadar mükemmel olmasa da Voldemort’un karakterini son derece net bir şekilde ortaya koyuyor;

Voldemort: Aptal olma. Bana katılıp hayatta kalmak varken neden korkunç bir acı içerisinde ölesin?
Harry: Asla!
Voldemort: Cesaret. Anne ve babanda cesurdu. Söyle bana Harry, anne ve babanı tekrar görmek ister misin? İkimiz birlikte onları geri getirebiliriz. Sadece istediğimi bana ver.
[Harry, taşı cebinden çıkarır] Voldemort: İşte böyle Harry, ikimiz harika şeyler yapabiliriz, sadece taşı bana ver.

Filmler, aynı kişiler tarafından yapıldığı için Grindelwald ve Voldemort arasında bazı benzerlikler olabilir. Filmdeki Voldemort, aynı Graves’in yaptığı gibi, yetim ve öksüz bir çocuğa anlık bir ilgi gösteriyor. Bunun üzerine, ufacık bir an için etkilenen Harry taşı cebinden çıkartıyor. Fakat kitapta, taşı çıkarttığı bir an yok çünkü “ASLA” diye bağırıyor. Arkasından Voldemort, taşı güç kullanarak almaya çalışıyor, tam Voldemort’un tarzı. Tehdit et ve güç kullan. Grindelwald’un farkı belki de burada yatıyor; şefkat ve sevgi.

Fantastik Canavarlar filmindeki sahnenin aksine, senaryo metninde, Graves ve Credence arasında geçen sahne çok daha farklı, metinden okuyoruz:

“Graves son derece kibar, biraz da baştan çıkarırcasına, baş parmağını Credence’ın elindeki kesikler üzerinde dolaştırır ve anında onları iyileştirir. Credence gözlerini ona diker. Graves, Credence’a iyice yaklaşır, yüzü neredeyse çocuğun boynuna değmek üzeredir, tehditvari ve cezbedici bir havadadır.”

ezra-miller-credence-2

Metinden anladığımız kadarıyla, Grindelwald insanları etkilemek için tüm cazibesini(!) kullanıyor.  (Tabii ki Collin Farrell olarak bunu yapmak, Johnny Depp olarak yapmaktan daha kolay…) Öte yandan, genç Grindelwald’un kalbini Dumbledore’a kaptırdığını da biliyoruz.

Henüz Grindelwald ve Dumbledore arasındaki ilişkinin tam olarak adını koyamasak da, büyülü evrenin son derece tutkulu sevenleri, Graves’in, Newt’e sorduğu “Neden Albus sana bu kadar düşkün?” sorusunda birçok mana arıyorlar. Fakat Dumbledore ve Grindelwald arasındaki bu ilişkinin, karşılık olup olmadığı konusu hala muallak. Melissa Anelli tarafından bu ilişki Rowling’e sorulduğunda, alınan cevap şöyleydi:

“Bence Grindelwald, insanları kullanmakta son derece başarılı bir narsist ve her ne pahasına olursa olsun bunu kendi tarafına çekmekte usta. Dumbledore’un hislerine karşılık verdiğini sanmıyorum, ikisi de birbirinden etkilenmiş olabilir ancak onun Dumbledore’a bakış açısı daha çok şöyle: Aman tanrım, benim kadar eşsiz, benim kadar yetenekli ve benim kadar güçlü biri daha olduğunu bilmiyordum. İkimizi hiçbir şey durduramaz. Bu yüzden Dumbledore’dan ne elde edersem kârdır diye düşünüyor olabilir.”

Dumbledore ve Credence örneklerinden, Grindelwald’un insanları kullanmada Voldemort’tan ne kadar farklı olduğunu görebiliriz. Voldemort’un, Grindelwald gibi davrandığı konusunda elimizde hiç örnek yok. Tamam, Voldemort’un Bellatrix’e karşı bir ilgisi vardı ancak onu kuvvetleri arasında lider yapmaktan öteye hiç götürmedi.

Voldemort’un bu tarz bir gönül ilişkisine en yakın olduğu zamanların arasında Hepzibah Smith ile geçirdiği zamanlar sayılabilir. Ancak, bu görüşmenin de Tom Riddle tarafından tam bir ilişkiye çevrildiği söylenemez. Genele bakıldığı zaman onu sadece çıkarları için kullandığı görülebilir. Sahip oldukları için Hepzibah Smith’i öldürdüğü zaman nasıl bir yol seçtiği son derece bariz. Eğer söz konusu Grindelwald olsaydı, onu çok daha farklı bir şekilde kullanabilirdi.

Grindelwald’un Voldemort kadar acımasız ve kaba olduğunu söylemeyeceğiz. Newt’in ondan şüphe etmesi üzerine, Tina ve Newt’u son derece sakin bir şekilde ölüme mahkum etmişti. Credence’ın artık işe yaramaz hale gelmesi üzerine çocuğu nasıl dışladığını ve davrandığını hepimiz biliyoruz. Tüm bunlara rağmen, Grindelwald’un sevgiyi ve şehveti kullanma tarzı, Voldemort’un uygulamarından son derece farklı.

Farklı dönemlerde, farklı tarzları ve savundukları farklı tezleri ile tanıdığımız, kimi kesimlerden her daim kendine destek bulan bu karanlık lordların, sizce hangi benzerlikleri ve farkları var? Grindelwald’un daha karizmatik ve insanları kullanmada daha özgün olduğunu düşünüyor musunuz? Düşüncelerinizi ve tespitlerinizi bizimle paylaşmayı unutmayın!

Karanlık büyücü Gellert Grindelwald’un okuyabileceğiniz en detaylı biyografisi için buraya tıklayabilirsiniz!

“Çoğunluğun İyiliği” adlı hayran filmini buradan izleyebilirsiniz!

Eddie Redmayne’e Kraliçe’den Büyük Onur!

$
0
0

eddie-redmayne-nisan

Fantastik Canavarlar filmlerinde Newt Scamander‘a can veren ünlü oyuncu Eddie Redmayne Kraliçe’nin verdiği OBE (Order of the British Empire) Nişanı’na layık görüldü!

Fantastik Canavarlar‘ın ünlü oyuncusu Eddie Redmayne Windsor Kalesi‘nde bugün düzenlenen bir törenle nişanını aldı. Bu ödül İngiliz hükumeti içinde sanata ve bilime katkılar sağlayan kişilere Kraliçe tarafından verilmekte. Akademi ve Tony Ödülleri‘nin sahibi Redmayne, aslında bu ödülü oyunculuğa kattığı başarıdan dolayı geçtiğimiz yıl almıştı. Ancak seremoniye katılıp ödülü bizzat alma şansını yeni yakalayabildi!

Redmayne ve eşi Hannah Bagshawe‘in kalenin önünde madalyon ile fotoğrafçılara verdiği pozları bu kısa videoda görebilirsiniz:

Yazar J.K. Rowling de 2001 yılında OBE Nişanına layık görülmüştü. Redmayne‘i tebrik ediyoruz. Umarız günün birinde şövalyelik nişanını da alarak bizleri daha fazla gururlandırmayı başarır!

Törenden diğer fotoğraflar için:

eddie-redmayne-ve-kralice-2

eddie-redmayne-ve-kralice

eddie-redmayne-ve-kralice3

eddie-redmayne-obe

“Harry Potter ve Lanetli Çocuk” Çekilişlerimiz Sonuçlandı!

$
0
0

lanetli-cocuk-cekilis

FantastikCanavarlar.com ve Yapı Kredi Yayınları ortaklığında siz değerli takipçilerimizle yaptığımız “Harry Potter ve Lanetli Çocuk” ödüllü çekilişlerimiz sonuçlandı!

Facebook, Twitter ve Instagram hesaplarımızda geçtiğimiz pazartesi günü başlattığımız Lanetli Çocuk çekilişleri dün akşam sonlandı! İşte kazananlar:

Facebook

Facebook Asıl Talihliler:

1- Dilara Çetin

2- Burcu Balaban

3- Ahmet Yasar

Facebook Yedek Talihliler:

1- Cengizhan Türkkuşu

2- Gizem Sözsahibi

Twitter

Twitter Asıl Talihli:

ayç the shipper @mudbloodsowhat

Twitter Yedek Talihli:

Ebru Koçoğul @ebru_kocogul

Instagram

Instagram Asıl Talihli:

Gülseli Önder @gulselionder

Instagram Yedek Talihli:

Sümeyye Ünal @sumeyye_unalll

Kazananlarla en yakın zamanda iletişime geçeceğiz! 3 gün içerisinde geri dönüş alamazsak, ödül hakkı yedek kullanıcılara geçecek.

Bir sonraki çekilişte görüşmek üzere!

Fantastik Canavarlar’dan Kesilen Sahneler Hakkında Öğrenebildiğimiz Her Şey

$
0
0

fantastik-canavarlar-kesilen-sahneler

İzlediğimiz çoğu film aslında izlediğimizden daha fazlası. Çekilen her sahneyi göremiyoruz beyaz perdede. Sahneler zaman, fragman ya da devamlılık açısında kesilebiliyor. Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar? filmi de bu kesintilerden nasibini alanlardan. Maalesef bizzat J.K Rowling tarafından yazılan bazı sahneleri filmde göremedik. SnitchSeeker‘ın derlediği bu sahneleri sizlerle paylaşıyoruz!

Filmi izlemeyenler için bolca spoiler içerdiği için yazının devamını okuma sorumluluğu size aittir.

Siline üç sahneden daha öncesinde bahsedilmişti:

  • Newt Scamander’in tişörtünü çıkardığı sahne. David Yates hikayenin ana temasına uymadığını düşündüğü için çıkartmıştı. Eddie Redmayne bu sahne için aylarca vücut çalıştığını ama sahnenin çıkartılmasının iyi olduğunu söylemişti. (O sahne hakkında yaptığımız habere buradan ulaşabilirsiniz.)
  • Jacob’ın yeni arkadaşları ile tanışmadan önce kız arkadaşı tarafından terk edildiği sahne. Ancak bu sahnenin DVD’de silinen sahneler arasında olabileceği belirtildi.
  • Alison Sudol tarafından yazılan, Tina ve Queenie Goldstein tarafından Newt’in bavulunda söyledikleri Ilvermorny okulu şarkısı. David bu sahnenin DVD’de yer alacağını belirtti. (Alison Sudol’un söylediği Ilvermorny şarkısını buradan dinleyebilirsiniz, Türkçe altyazılı.)

David Yates ve David Heyman, Fantastik Canavarlar basın röportajlarında birkaç silinen sahneden daha bahsetti. Bu sahneleri görebilir miyiz emin değiliz ama Yates ve Heyman’ın anlattıkları kadarıyla gözümüzde canlandırabiliriz.

gizilgen-fc

Röportajların birinde Yates, dörtlümüz Dougal ismindeki gizilgenin peşindeyken gizilgenin Tina ve Newt’in olası geleceklerinin gösterildiği bir sahnenin olduğunu itiraf etti. Bu sahneyi filmin son halinde neden göremediğimizi onun ağzından dinleyelim.

NME: Senaryoda çekilmesi özellikle zor olan bir sahne var mıydı ?

David Yates: Aslında vardı. Rowling’in yazdığı, Newt’in Obscurus olduğu için kurtarmaya çalıştığı Afrikalı genç bir kız hakkında Tina ile konuştuğu gerçekten güzel bir sahne vardı.

Bu Newt için anlatması gerçekten zor bir hikaye. Büyük bir mağazada gizilgeni kovalıyorlar. Newt bu hikayeyi Tina ile paylaşıyor ve o paylaştıkça gizilgen Tina ne Newt ile alakalı bir çok olası gelecek görüyor. Birbirinden farklı yönde ilerlemeye başlıyorlar ve izleyici birçok Tina ve Newt’in gelecekleri hakkında farklı sohbetler ettiklerini görüyor.

Bu okuması kesinlikle mükemmel olan bir sahne ve bu sahneyi her zaman sevdim. Bunu senaryoda geliştirirken, David Heyman sürekli “Bu hileli bir sahne değil mi? Bu sahne kavramsal olarak nasıl işliyor? Filmin devamlılığını nasıl sağlayacak?” sorularını sordu.  Ve ben de her zaman gelecekteki Newt ve Tina için “Bakın arkadaşlar, bu çok güzel.” dedim.  Çok eğlenceli ve ilginçti. Ama, doğal olarak, filmin içine koyduğumda, o anda , gizilgeni kovalarken çok hareketli bir sahnedeydik ve bu sahne bazı şeyleri durduruyor gibi hissettirdi.

Newt ve Tina’nın ilişkilerini derinleştirmekten çok, bizi, olmalarını istediğimiz yere pek götürmedi.  Ve bu yüzden, bu sahneyi çıkarttık. Bu sahne, Jo’nun benzersiz hayal gücünün bir göstergesi.  Ve o, böyle şeyler ortaya çıkarıyor. Genellikle çekerken sıkıntı yaşamıyoruz ama bu sahnede sanki bazı şeyleri durduruyor gibi gözüktü.

ezra-miller-credence-2

Kesilen başka bir sahneden ise David Heyman bahsediyor. Filmde, sonu belirsiz bırakılan bir karakterin geleceği hakkında bir sahne kesilmiş.

David Heyman: Credence’in bir yere gitmek için tekneye bindiği bir sahnemiz vardı. Ama biz bu sahneyi kestik. Seyircilerin “Ah, işte geliyor.” demelerini istemedik.

Peki sahne nasıl bir şeye benziyordu?

Heyman: Tekneye binişi, belki de Newt’in olduğu bir tekne, belki de değil, ve New York dışına yol alması.

Fantastik Canavarlar‘ın şimdilik DVD ya da dijital yayınlama tarihi belli değil. Ama Mart veya Nisan 2017 ortalarında olduğu tahmin ediliyor.

Peki kesilen sahneler hakkında siz ne düşünüyorsunuz? Kesilmeleri isabetli mi olmuş yoksa bu sahneleri görmek ister miydiniz?

Ariana Dumbledore’un Sırlarla Dolu Yaşamı ve Ölümü

$
0
0

ariana-dumbledore-fc

14 yaşında ölen genç bir cadının trajedisini hatırlarken, ölümünün geniş kapsamlı sonuçları da gözler önüne seriliyor. Pottermore‘da yayınlanan “Ariana Dumbledore’un Sırlarla Dolu Yaşamı ve Ölümü” başlıklı bu hüzünlü metni, sizler için çevirdik!

Büyük kısmı Ölüm Yiyenler’den ve onların destekçilerinden kaynaklanan pek çok kötülüğe tanık olduk. Kara Büyü’nün verdiği gücü düşününce, büyücülük tarihinin gördüğü en kötücül olaylardan birinin faillerinin bir grup Muggle çocuğu olması ise gerçekten sarsıcı.

Bu olayın kurbanıysa Hogwarts Müdürü Albus ve Domuz Kafası’nın barmeni Aberforth’un altı yaşındaki kız kardeşleri Ariana Dumbledore’du.

“Kız kardeşim altı yaşındayken üç Muggle oğlanın hücumuna uğradı, onun üzerine çullandılar. Arka bahçe çitinin arasından gizlice gözleyip sihir yaptığını görmüşlerdi. Çocuktu, kontrol edemiyordu, o yaşta hiçbir cadı ya da büyücü edemez zaten. Gördükleri şey onları korkuttu, sanırım. Zorla çitten içeri girdiler ve kardeşim onlara numarasını gösteremeyince, küçük ucubenin bunu yapmasını durdurmaya çalışırken biraz ileri gitmişler.” – Harry Potter ve Ölüm Yadigarları

Genç Ariana’ya yapılan bu saldırı, onu ürkek ve hasarlı, akli olarak dengesiz ve büyü yapmaya korkan biri haline getirdi. Güçleri ‘içeri döndü’ ki bu oldukça tehlikeli bir durumdu. Aberforth onu genellikle “sevimli, ürkek ve zararsız” olarak tanımlarken üzgün ya da kızgın olduğunda içindeki sihrin patladığını ve “tuhaf ve tehlikeli” birine dönüştüğünü söylüyor.

Ariana’ya yapılan saldırının etkisi tüm aileye sıçramıştı. Babası, Percival Dumbledore, o Muggle oğlanların arkasından gitmiş ve onlara saldırdığı için Azkaban’a gönderilmişti. Bunu yapmasının sebebini asla açıklamayan Percival, Bakanlık’ın Ariana’nın başına gelenleri öğrenmesi durumunda onu hayatı boyunca St. Mungo Sihirsel Hastalıklar ve Sakatlıklar Hastanesi’ne kapatacaklarından korkmuştu.

Percival’ın mahkûmiyetini takiben, karısı Kendra tüm aileyi saldırının gerçekleştiği Tepenin Üzerindeki Höyük (Mould-On-The-Wold)’ten Godric’s Hollow’a, kızını büyük bir sır olarak saklayıp yalnızca gecenin karanlığında dışarı çıkmasına izin verdiği yere, taşımıştı.

rita-skeeter-animagus

Rita Skeeter, biyografisi Albus Dumbledore’un Hayatı ve Yalanları’nda Kendra’nın Kofti -sihir yapamayan cadı veya büyücü- bir çocuğa sahip olmasından duyduğu utancın onu, kızını insanların kötü bakışlarından korumak için saklamaya yönelttiğinden bahsediyordu. Skeeter, Albus’a ya da Aberforth’a kız kardeşlerinin neden Hogwarts’ta olmadığı sorulduğunda anneleri tarafından, “Kız kardeşim okula gidemeyecek kadar güçsüz,” demelerinin öğretildiğini iddia ediyordu.

Elbette Ariana’nın hapis hayatının sebebi sihirsel beceriden yoksunluğu değil, bir hayli kontrol edilemeyen sihir gücünün varlığıydı. Trajik bir şekilde, Albus okuldan mezun olduktan sonra ve arkadaşı Elphias Doge ile bir dünya turuna çıkma hazırlığındayken annesi Kendra, Ariana’nın sihir patlamalarından birinin sonucunda hayatını kaybetmişti.

“Sonra, on dört yaşındayken…ben orada değildim,” dedi Aberforth. “Orada olsam, onu sakinleştirebilirdim. Öfke nöbetlerinden birine kapıldı, annem eskiden olduğu kadar genç değildi ve…bir kazaydı. Ariana kontrol edemedi. Ama annem ölmüştü artık.” – Harry Potter ve Ölüm Yadigarları

Albus turunu iptal etti ve Ariana’yla ilgilenmek üzere eve geri döndü, kardeşi Aberforth’a ise Hogwarts’ta kalıp okumaya devam etmesi konusunda ısrar etti. Ancak seyahatlerini ve parlak kariyerini planlamakta olan Albus, Godric’s Hollow’daki evine ve mutlak bakıma ihtiyacı olan bir kız kardeşe bağlı olmaktan dolayı kızgındı.

vlcsnap-2011-10-26-10h44m46s196

“Bütün bunlara kızıyordum, Harry…Yetenekliydim, parlaktım. Kaçmak istiyordum. Işıldamak istiyordum. Şan şeref istiyordum. Beni yanlış anlama,” dedi. Yüzünde bir acı belirip, yine çok yaşlı görünmesine sebep oldu. “Onları seviyordum. Annemle babamı seviyordum, erkek kardeşimi ve kız kardeşimi seviyordum, ama bencildim, Harry, senin gibi bencillikten olağanüstü uzak bir insanın hayal edemeyeceği kadar bencildim. Bu yüzden de annem öldüğünde ve zedelenmiş bir kız kardeşle dikbaşlı bir erkek kardeşin sorumluluğu bana kaldığında, köyüme kızgın ve buruk döndüm. Kapana kısıldığımı, heba olduğumu düşünüyordum! Derken, o geldi tabii…” – Harry Potter ve Ölüm Yadigarları

‘O’ elbette Gellert Grindelwand’du, bir nesil sonra Lord Voldemort onu yerinden edene kadar son yüzyılın en karanlık büyücüsü unvanını taşıyan kişi.

Gellert, Kendra’nın ölümünden sonraki yaz büyük halası Bathilda Bagshot’ta kalmaya geldiğinde 17 yaşındaki Albus’la arkadaş oldu. Bu ikili, paylaştıkları ‘yeni sihirsel düzen’ fikri ve Yadigarlar’a olan takıntılarıyla ayrılmaz hale geldiler. Ancak Aberforth, Albus’un Grindelwald’la olan arkadaşlığının Ariana’yı ihmal etmesine sebep olduğunu hissetmişti. İkisine de meydan okudu ve tartışmaları yıkıcı sonuçları olan bir kavgaya dönüştü.

aberforth-dumbledore

 “…ve ben asamı çektim, o da kendininkini çekti…ve ağabeyimin en iyi arkadaşı bana Cruciatus Laneti yaptı – Albus onu durdurmaya çalışıyordu ve sonra üçümüz birden düello etmeye başladık ve çakan ışıklar ile patlamalar Ariana’yı harekete geçirdi, dayanamadı – ” Öldürücü bir yara almış gibi yüzünün rengi soluyordu Aberforth’un. “- ve sanırım yardım etmek istedi, ama aslında ne yaptığını bilmiyordu. Hangimiz yaptı bilmiyorum, herhangi birimiz olabilirdi – öldü.” – Harry Potter ve Ölüm Yadigarları

Harry, Hogwarts Savaşı’nda neredeyse öldükten sonra King’s Cross’ta Dumbledore’la buluştuğunda, eski Müdür’ün güçlü bir şekilde öldürücü laneti yapanın Grindelwald olduğunu ima etmesine rağmen Ariana’yı öldüren büyüyü yapanın kim olduğu hala muamma.

 “…Grindelwald kontrolünü kaybetti. Onun içinde her zaman sezdiğim ama sezmiyormuş numarası yaptığım şey, korkunç bir şekilde kendini göstermişti şimdi. Ve Ariana… annemin ona ilgisinin ve tedbirinin ardından… yerde ölü yatıyordu.” – Harry Potter ve Ölüm Yadigarları

Albus’un burnunun öfkeli kardeşi Aberforth tarafından kırılması, Ariana’nın cenazesindeki bir tabut-yanı kavgası sırasından gerçekleşmişti. Kardeşler sonradan uzlaşsa da hissettikleri suçluluk ve tuttukları yas asla tam olarak geçmedi.

Albus’un yıllar sonra Grindelwald’un peşinden gidip gaddarlıklarına son verme kararındaki en büyük etken Ariana’nın ölümüydü. Grindelwald’un muhakemesinin Yadigarlar’a olan saplantısıyla nasıl köreldiğini bilmesi, Albus’a Sihir Bakanı görevini geri çevirme kararı verdirdi.

Hogwarts müdürü, Ariana’nın ölümünden dolayı duyduğu utanç ve suçluluğun sonucu olarak son bir hata yaptı: Diriltme Taşı’nın içinde olduğu ve Voldemort’un bir Hortkuluk’a dönüştürdüğü lanetli yüzüğü taktı – yanlış ama anlaşılabilir bir hareket.

“Onu aldım, parmağıma taktım ve bir an için Ariana’yı, annemi ve babamı göreceğimi, onlardan özür dileyeceğimi hayal ettim…”

Ariana-Dumbledore-painting

“Çoğunluğun İyiliği” adlı hayran filmini buradan izleyebilirsiniz!


Video: Fantastik Canavarlar Hakkında 8 Teori

$
0
0

fc-teorileri-taha-sahin

Fantastik Canavarlar ve Taha Şahin ortaklığında hazırladığımız bu videoda sonraki filmlerde gerçekleşmesi ve açıklanması muhtemel 8 teoriye değindik!

Harry Potter serisinin her yeni kitabı çıkışında, o zamanlar için yeni kitapları bekleyenlerin yapmaktan en keyif aldığı şeylerden biri de teori üretmek, üretilenler hakkında beyin fırtınası yapmak ve kitaplar çıkınca da bu teorilerin tutup tutmadığını heyecanla kontrol etmekti! Eh, kitaplar sonlandı, Harry Potter’ın yara izi 19 yıldır hiç acımadı ve macera son buldu sandık. Ama o “son” bile bizim yeni teoriler üretmemize engel olamadı. Yine de asıl seri bittiği için bunlar teoriden öteye geçemedi. Ve fakat şimdi, yepyeni bir beşleme var elimizde. İlki geçtiğimiz ay izleyicilerle buluştu. Bizlere de üzerine konuşmak için yeni teoriler doğdu!

Ariana Dumbledore aslında Obscurus muydu? Newt Scamander’ı, Albus Dumbledore mu görevlendirdi ve Newt, atıldığı Hogwarts‘a tekrar geri dönebilecek mi? Mürver Asa kimde? Peki ya Bay Scamander’ın Şahgaga’nın ta kendisi olma ihtimali?? İşte tüm bu teorilerin ve çok daha fazlasının açıklamaları ve olası cevapları bu videoda sizleri bekliyor!

Dilerseniz burada duralım ve tüm ayrıntılar için sözü Mösyö Taha‘ya bırakalım. Sizler de videoyu izledikten sonra yorumlarınızla katkıda bulunmayı ve fikirlerinizi belirtmeyi unutmayın!

Eğer bu video hoşunuza gittiyse, Mösyö Taha’nın kanalına abone olmanızı ve diğer harika videolara da göz atmanızı tavsiye ederiz!

Albus Severus Potter: Tam Anlamıyla Babasının Oğlu!

$
0
0

albus-potter-lanetli-cocuk

Harry Potter serisinin son çıkan kitabı Lanetli Çocuk’u okuyanlar ya da dehşet şansa sahip olarak tiyatrosunu izleme imkânı bulanlar bilecektir; bu hikâye özünde Harry’nin oğlu Albus’un babasıyla yaşadığı sorunlar ve “zıtlıklar” üzerine kurulu. İkisi de birçok açıdan benzer olmalarına rağmen aralarında belki de bu benzerlikten kaynaklı çatışmalar var ve Albus, bu farklılıkları kendi açısından haklı çıkartmak adına bir maceraya atılıyor. Bu ilişkide esas kilit nokta Harry’nin ağzından dökülen şu sözler: “Ben tüm bunları yaşamak istemedim.”

Peki, bu gerçekten doğru mu?

Seriyi tekrar tekrar okuyanlar olarak biliyoruz ki, kendisi için çizilen yol, Seçilmiş Kişi olmak Harry için sık sık bir yük halini almıştır, özellikle 5. kitaptan sonra. Harry Potter normal, bir aileye sahip, gözden uzak bir çocuk olmak istiyordu ve gerçekten özünde oldukça sade biriydi. Fakat Lord Voldemort ile arasında geçenler ve son Büyücü Savaşı, onu sık sık bir kahraman, yalnız ve anlaşılmayan bir çocuk olmaya itiyordu. Tüm bunlar yüzünden Rita Skeeter onun için “belki de kimselere benzemeyen bir çocuk” diyordu (evet, bazen Rita da doğruyu söyleyebilir!).

Sonunda tüm bu savaş bittiğinde, Voldemort gittiğinde, Harry kendi ailesini kurduğunda işler artık tamamıyla yoluna girmiştir diye düşünüyorduk hepimiz ama belli ki yanılmışız. Çünkü Harry’nin kaderi ilginç bir biçimde en küçük oğlu Albus ile tekerrür ediyordu. Nasıl mı?

Her ne kadar, “Ben bunları istemedim!” dese de, aslında Harry Potter’ın birinci sınıfta kendi kendine çizdiği yol ile Albus Potter’ın kararları inanılmaz biçimde benzerlik gösteriyor. Hadi inceleyelim.

Her Şey Gringotts İle Başladı!

Bildiğiniz gibi ilk yılında Harry, Hagrid ile ilk kez büyücüler bankası Gringotts’a gittiğinde, Hagrid “Hogwarts işi” olarak 719 nolu kasadan Felsefe Taşı’nı almış ve Hogwarts’a getirmişti. Harry o zaman neden olduğunu anlayamadığımız bir tutku ile bu taş meselesine takılmış ve tüm seneyi Hermione ve Ron ile birlikte bu esrarı aydınlatarak geçirmişti. Önce Gelecek Postası’nda geçen haberden yola çıkarak esrarengiz nesnenin Hogwarts’a getirildiğini anlamış, sonra da bu nesnenin Felsefe Taşı olduğunu öğrenmişti. Kitabın sonuna doğru Ron ve Hermione ile Snape’in taşı çalacağını öğrenmiş ve bunu engellemek için (ya da daha sonradan anlaşılacağı gibi Quirrel’ın) canını tehlikeye atmıştı.

Oysa tüm bunlar hiç olmayabilirdi.

Harry Potter da oğlu Albus Potter gibi, Hogwarts’a ilk kez geldiğinde adının getirdiği şöhretin ağırlığı altındaydı ve kendini kanıtlama isteği ile yanıp tutuşuyordu. Bu sebeple bir maceraya atıldı. Oysa kitabın ilerleyen safhalarında Ron’u dinleyip, taş meselesinden vazgeçebilirdi. Hagrid de onları bu meseleye karışmamak konusunda defalarca uyarmıştı üstelik.

Peki, eğer Harry Potter 1. yılında Voldemort’u engellemeseydi ne olurdu?

Voldemort güçlenirdi! Fakat dengi olarak işaretlediği Harry o sıralarda çok küçük olduğu için büyük ihtimalle Dumbledore Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nı tekrar harekete geçirir geçirmez onu güvenli evlerden birinde gizlerdi. O zamanlar henüz güç ile başı dönmemiş ve Dumbledore’un sözünü dinleyen sihir bakanı Fudge’ın da desteği ile Voldemort’la savaşı büyükler verirdi.

Aslında görünen o ki bilinçsiz de olsa Bay “Tüm Bunları Ben İstemedim” Potter kendi yolunu kendi çizmiş, aynı küçük oğlu Albus Potter gibi. Albus da -her ne kadar başlarda inkâr etse de- Cedric Diggory’yi kurtarmayı kendisini babasına kanıtlamak için istiyordu ve yaptığı bu seçimle neredeyse karanlık dünyayı tekrar getiriyordu! Görünen o ki armut sahiden de dibine düşmüş!

Grindelwald’un Kanımızı Donduran “Biraz Ölsek mi?” Sözü Ne Anlama Geliyor?

$
0
0

biraz-olsek-mi-grindelwald

Biraz ölsek mi acaba?” da ne demek? Fantastik Canavarlar’daki bu cümle Gellert Grindelwald’un geleceği hakkında bir ipucu veriyor mu? Gelin Bustle‘ın hazırladığı bir teori bombardımanının içine balıklama atlayalım ve şimdiden kültleşmiş bu sözün derinlerine inelim!

Filmi henüz izlememiş olanlar, şimdi bu haberi sakince kapatın, ilk müsait seansa bir bilet alın ve daha sonra panik, merak ve heyecan içerisindeki arkadaşlarınızın arasına sessizce katılın. Birazdan Grindelwald’un son sahnesinde söylediği ve çoğumuzun hiçbir şey anlamadığı ama tüylerimizi diken diken eden, “Biraz ölsek mi acaba?” cümlesi hakkında konuşacağız.

Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar filmi Harry Potter’dan sonra büyülü evrene beş filmden oluşacak yeni bir soluk getirirken, serininin kalan filmleri için de akıllarda soru işareti yaratmayı başardı.

Dikkat! Yazının devamı filmi izlemeyenler için spoiler içerir!

Kafamızı kurcalayan konulardan biri de; filmin sonunda Grindelwald’un, “Biraz ölsek mi acaba?” cümlesi ile ne demek istediği. Bir de Johnny Depp’in iyice mırıldandığı düşünülürse, cümlenin anlamını kavramak iyice zorlaşıyor ancak şükür ki Rowling senaryo metnini yayınlamaya karar verdi de metinde tam olarak ne yazıldığını gördük. Orijinal metinde Grindelwald, Newt’e “Ölecek miyiz?” diye soruyor. Peki, bu ne demek oluyor?

macusa-seherbazlari

Filmin sonunda MACUSA görevlileri tarafından götürülen Grindelwald’un söylediği bu söz birçok manaya gelebilir. Kimileri ise bu sözün aklını çoktan oynatmış olan katil Grindewald’un saçmalıklarından biri olduğu kanısında. Eğer sizde bu sözün sadece zırvalık olduğunu düşünenlerdenseniz, J.K. Rowling’i hiç tanımamışsınız demektir. Şimdiye kadar bu garip laf için bir görüş birliği sağlanamadığını da hemen belirtelim. Bu noktayı akılda tutarak birkaç muhtemel teoriyi sizlerle paylaşmakta fayda var.

MACUSA’da Ölüm Cezası

MACUSA tarafından verilen ölüm cezasının farkında olan Grindelwald bu sözü kaderini çoktan kabullendiği için söylemiş olabilir. Filmin başlarında, Seherbaz Graves’in kılığına girmiş olan Grindelwald, Newt ve Tina’yı şehrin göbeğinde bir Obscurus’un kaybolmasına sebebiyet vermelerinden dolayı ölüm cezasına çarptırıyordu. Herhangi bir jüri ya da duruşma olmadan tek başına bu kararı alabilen sahte seherbaz onları bir çeşit büyülü sıvının içine göndererek öldürülmelerine hükmediyordu. Grindelwald söylediği bu sözle Newt’e biraz da takılmış olabilir. Sonuçta, kendisi Newt’i öldürmeye çalışmış ve başaramamış, şimdi ise MACUSA seherbazlarına yardımcı olan Newt’in mahareti ile ölüm ile burun buruna gelmiş durumda.

Ölüm Yadigarları

Grindelwald’un Ölüm Yadigarları’nı –Mürver Asa, Diriltme Taşı ve Görünmezlik Pelerini– toplama arzusu, Credence’a verdiği kolye ile Fantastik Canavarlar’da da anlatılıyordu. Bilindiği üzere, Ölüm Yadigarları’na sahip olan büyücü ya da cadı ölümü atlatabilirdi. MACUSA tarafından tutuklandığında, Grindelwald’un yadigarlardan hiçbirine sahip olmadığını biliyoruz. Öte yandan, Ölüm Yadigarları’nın hikayesinden öğrendiğimiz kadarıyla kimse ölümden tam manası ile kaçamıyor. Belki de Grindelwald’un bu sorusu Ölüm Yadigarları’na ve onları ele geçirmeye yönelik bir imadır.

olum-yadigarlari-sembol-fc

Eğer gerçekten böyle bir ima varsa, o zaman bu durum Grindelwald ve Newt’in daha önce anlamına mı geliyor? “Biraz ölsek mi acaba?” cümlesindeki “biz” öznesine dikkat! Neden Grindelwald, Newt’e bakarak özellikle “biz” diyor? Ölüm Yadigarları konusunda bir birliktelikleri mi var? Belki de Newt de Ölüm Yadigarları’na inanan grubun içerisindeydi. Kim bilir?

Hortkuluk

Başka bir korkunç teori de şu: Grindelwald’un bir hortkuluku var. Harry Potter sevenlerin hatırlayacağı üzere; karanlık büyü yardımı ile hortkuluku oluşturan büyücünün ruhunun bir kısmı parçalanarak sihirli bir eşyanın içinde hapsolur ve böylece büyücü ölümden sonra da hayatta kalır. “Biraz ölsek mi acaba?” ile Grindelwald böyle bir şeyi ima ediyor olabilir. MACUSA tarafından öldürülse bile, ruhunun bir kısmı hâlâ var olacağından, sadece birazcık ölecek olabilir.

Credence Meselesi

Fantastik Canavarlar’ın sonunda, Credence (Obscurus) öldü ve içinde bastırılmış halde olan büyüsü patlayarak etrafa dağıldı. Ancak, etrafta olan MACUSA üyeleri dahi kimse fark etmeden bir parçası metro tünelinin içine doğru giderek gözden kayboldu. Bu sebeple kimileri Credence’in hayatta olabileceğine inanıyor. Eğer durum böyle ise Credence da biraz ölmüş anlamı çıkıyor. Şöyle bir düşünecek olursak, Credence’i yok etmek isteyen bir MACUSA, öte yandan kendilerini geçici olarak safta bulan ve Credence’i öldürmek istemeyen Newt ve Grindelwald. “Biraz ölsek mi acaba?” sözü ile Grindelwald, kendi tarzı ile Credence’ın hâlâ hayatta olduğunu vurgulamak istemiş olabilir.

olum-yadigarlari-credence-barebone

Grindelwald Doğrudan Konuya Girmiş Olabilir

Grindelwald hali hazırda bir seri katil ve akli dengesi de pek yerinde değil. Belki de, “Biraz ölsek mi acaba?” lafı bir şeylerin başlangıcı olmaktan çok, konunun sonu olarak karşımıza çıkabilir.

Belli ki Grindelwald’un bu sözü, serinin 2018’de gelecek olan diğer filmlerine kadar istenilen tarafa çekilebilir. Sizlerle paylaştığımız veya ileri ki zamanlarda ortaya çıkacak birçok teoriden biri mutlaka doğru olmak zorunda!

Yüzündeki alaycı gülümseme, bir şeyler gizleyen ve kendinden çok emin bakışları ile gördüğümüz Grindelwald sizce ne demek istedi? Başta Newt Scamander olmak üzere, önce MACUSA sonra da “Çoğunluğun İyiliği” için tüm büyücü ve No-Maj dünyasını tehdit eden bir söz müydü? Yorumlarınızı ve fikirlerinizi bizimle paylaşmayı unutmayın!

* Filmden diğer teoriler için buraya tıklayabilirsiniz!

“Çoğunluğun İyiliği” adlı hayran filmini buradan izleyebilirsiniz!

Haftanın Büyüsü: Colloportus

$
0
0

bellatrix_lestrange_ve_severus_snape

Bir Haftanın Büyüsü köşemizden daha hepinize merhaba! Bu hafta da büyümüzü sizin istekleriniz doğrultusunda seçtik ve inceleyeceğimiz büyü Colloportus. Hiç beklemeden bu büyümüzü incelemeye başlayalım, ne dersiniz?

Kilitleme Büyüsü olarak da bilinen Colloportus, kapıları elle açılamayacak şekilde kilitlemek veya mühürlemek için kullanılan bir büyüdür. Alohomora büyüsünün de karşıt büyüsü olarak oldukça bilinmektedir. Kilitleme büyüsü yapılan bir kapının kilit kullanılarak açılıp açılamadığını bilemiyoruz, ancak eğer Colloportus büyüsüne karşı kilitlerin bir işlevi yoksa, Muggle’lara karşı kullanmak için son derece yararlı bir büyü olabilir.

Peki bu büyüyü kimler nerelerde kullandı, biliyor muyuz? Haydi hep beraber bir göz atalım!

  • Hermione Granger, Harry Potter, Luna Lovegood ve Neville Longbottom, 18 Haziran 1996’da Esrar Dairesi Savaşı sırasında Colloportus büyüsünü kullanmıştı.
  • Severus Snape ise 1996’da, Narcissa Malfoy ve Bellatrix Lestrange ile olan konuşmasını Peter Pettigrew duymasın diye kitaplığının arkasındaki kapıyı kapatıp kilitlemek için bu büyüyü kullanmıştı.
  • Ayrıca, bunun doğruluğundan tam olarak emin olmasak da, Albus Dumbledore 1994’te Harry ve Hermione Sirius Black’i kurtardıktan sonra hastane kanadına döndüğünde kapıyı kilitlemek için yine Colloportus’tan yardım almış olabilir.

Tarihi

Ne yazık ki bu büyünün Hogwarts’ta Standart Büyü Kitabı’nda birinci sınıfta okutulduğu dışında tarihiyle ilgili bir bilgimiz bulunmamakta.

Etimoloji

Colloportus” kelimesinin, Latince iki yapının birleşmesinden oluşturuldu düşünülmektedir. İlk yapı olan “collo-” Latince bir kelime olan “colligo”dan gelmekte olup “birleştirmek” anlamındadır. Ayrıca, yine aynı yapı Yunancada “yapıştırmak” anlamına gelmektedir. “Portus” ise yine Latincede “kapı” anlamına gelir.

Bu haftaki büyümüzün de böylece sonuna gelmiş bulunuyoruz. Umarız yine eğlenerek okumuşsunuzdur! Önümüzdeki haftalarda hangi büyünün incelenmesini istediğinizi ve diğer yorumlarınızı bizlerle paylaşmayı unutmayın!

luna-neville-esrar-dairesi

Haftanın Büyüsü köşemizin eski sayılarına buradan ulaşabilirsiniz!

Felsefe Taşı’ndaki Dev Büyücü Satrancı Yönetmen Columbus’ı Şeker Dükkanındaki Bir Çocuğa Çevirmiş!

$
0
0

wizard_chess

Belki de küçükken hepimizin soluk soluğa izlediği bir sahne vardı. Devasa satranç taşlarının önündeki küçücük çocukları seyretmek bile korkutucuydu. Yönetmen Chris Columbus, ilk film olan Harry Potter ve Felsefe Taşı’ndaki dramatik satranç sahnesini çekmenin zorluklarını açıklıyor:

Felsefe Taşı’ndaki bütün sahneler arasında, yönetmen Chris Columbus için en heyecan verici çekim Harry, Ron ve Hermione’nin büyücü satrancının devasa bir versiyonuyla karşılaşması ve yollarına devam edebilmeleri için satranç oynamak zorunda oldukları sahne olmuş. Chris’e göre, bu gibi büyük sahneler kendisini ‘şeker dükkanındaki bir çocuk’ gibi hissettiriyormuş.

Devasa bir satranç tahtası ve muazzam, 3.5 metre uzunluğundaki satranç parçaları inşa edildi. Parçaların her biri radyo sinyalleriyle kontrol edilmişti. Uzunlukları ve genişlikleri yüzünden basitçe elle kontrol etmek çok zordu ve en alt kısımları üstlerine göre küçüktü.

Özel efektler şefi John Richardson karşılaştığı zorlukları şöyle anlatıyor:

Parçaları hareket ettirmemiz sorunlardan sadece biriydi. Birbirleriyle savaştırmamız, havaya uçurmamız ve yere çarptırmamız gerekiyordu.

Ayrıca, yok edilmiş satranç parçalarının yanan enkazından yükselen alevler de mevcuttu. John durumu açıklarken şöyle diyor: ‘Özel efektler departmanında karşılaşabileceğimiz her şeyden biraz vardı!

Ve Chris devam ediyor:

Kameranın mekanik bir şekilde zemin boyunca ilerleyen parçalarla uyumlu hareketi gerçek bir kargaşa ve gerilim hissi yarattı. Parçaların daha hızlı hareket edip etmemesini tartışıyorken, sonuç olarak kendi hızlarında hareket ettirilmelerine karar verildi, buna gerçekten aşığım.

Şaşırtıcı bir şekilde az kullanılan görsel efektler her ne kadar gerekli olsa da, dijital olarak oluşturulmuş büyülerin olduğu sahneler vardı – piyonlardan birinin canlanması ve kılıçlarını çekmesi gibi.

felsefe-tasi-buyucu-satranci

Chris’e göre sahne uzun bir süre hatırlanacak türdendi. Sadece efektler yüzünden değil, Rupert Grint’in Ron olarak performansı yüzünden:

Kendi karakteri hakkında çok rahat hissetmeye başlayan bir çocuk tarafından sergilenen muhteşem bir performanstı. Ve Ron, bu şeylerin gücünü görüp, arkadaşları için kendisini feda etmesi gerektiğini fark edince, Rupert’tan gelen gerçek bir korku ve aynı zamanda cesareti hissetmiştim.

ron-weasley-satranc

Ayrıca sahne Rupert’ın bakış açısından vurgulanmıştı. Kendisi sahneyi böyle değerlendiriyor:

Gerçekten çok heyecan vericiydi. Atın üzerine oturmam gerekiyordu ve bundan gerçekten hoşlandığımı hatırlıyorum. Set devasaydı ve satranç parçaları havaya uçmaya başladığında inanılmaz bir hal almıştı. Bir atın kırık parçasını hala saklıyorum! Çok havalıydı!

Siz de Ron’un oyunculuğunu en az Chris kadar takdir ediyor musunuz? Yorumlarınızı paylaşmayı unutmayın!

Harry Potter ve Felsefe Taşı Filmindeki Dublör Karmaşası” haberimize buradan ulaşabilirsiniz!

Newt Scamander: İşte Beklediğimiz Hufflepuff!

$
0
0

eddie-redmayne-hufflepuff-fc

Fantastik Canavarlar filmiyle birlikte, Hufflepuff‘larla ilgili oluşan algı değişirken MuggleNet bu konuda bizim gönlümüzde yer edinen Hufflepuff’ları ele alıp, oynadığı karakter gibi kendisi de bir Hufflepuff olan Eddie Redmayne‘in bu algıya bir dur dedirtecek açıklama yaptığı videoyu paylaşmış. Gelin neler denmiş hep birlikte bakalım!

Hufflepuff’lar: Adaletli ve sadık insanlar. Hufflepuff Binası’yla ilgili algılar son zamanlarda iyileşme gösterirken daha fazla porsuğun sarı ve siyah renklerini savunmak adına yaygara çıkarmasıyla Newt Scamander’ın beyaz perdede karşımıza çıkması Hufflepuff gururunu yukarılara taşıdı, peki neden sosyal açıdan garip bir büyüzooloğun mutfakların yakınında kalanların değerini kanıtlama ihtiyacı olsun ki?

Öncelikle gelin Eddie Redmayne‘in Hufflepuff’lı olmak üzerine konuştuğu bu eğlenceli kamu spotunu hep birlikte izleyelim!

Cedric Diggory uzun zamandır Hufflepuff Binası’nın sembolü gibi bir şeydi. Aşırı derecede sadık ve hayal edemeyeceğimiz kadar cesurdu. Daha ne isteyebilirdik ki? Ama Bay Diggory ile ilgili sorun şuydu: Herhangi biri için koyabileceğimiz gerçek dışı standartlardan oluşuyordu. Herkesin isteyebileceği bir şey olsa da Cedric belli başlı bir nitelikten yoksundu. Bir kere iletişim kurması son derece zor biriydi. Evet, doğru şeyi yapardı ama bunu neyin yönlendirdiğini görmek için kalbine giremedik. Cedric’in etrafında bir nevi bir duvar örülüydü ve bana hiçbir zaman onun karakterini ve ne pahasına olursa olsun onu doğru yola taşıyanın ne olduğunu anlamışım gibi gelmedi. Elbette bu muhtemelen kitapların Cedric’in değil de Harry’nin bakış açısından yazılmasından kaynaklanıyordur.

Bir diğer unutulmaz Hufflepuff’ımız Nymphadora Tonks’dur. Ve bir kez daha son derece yetenekli bir Hufflepuff porsukların sıkıcı ve tekdüze olduğuna dair kalıpları yıkmıştır. Tonks bakanlığın işe aldığı en genç seherbazlardan birisidir. Hayat dolu bir kişiliğe sahip olup Remus’la olamamaktan kaynaklanan depresyonundan da anlaşıldığı üzere sevdi mi çok sever. Ne yazık ki Tonks’un en iyi nitelikleri, çoğunlukla sakarlık yaptığı ve Metamorfmagus olmasını kullandığı komik rahatlama getiren zamanların gölgesinde kalmıştır. Newt de sakardır ve de mizah getirdiği olmuştur ancak arada belirgin bir fark bulunmaktadır.

Newt’i Fantastik Canavarlar filminin ana kahramanı konumunda yukarı taşıyarak J.K. Rowling onu sanki yabana atılmayacak bir karakter yapmıştır. Daha önce bahsettiğimiz gibi Newt garip, sırık ve insanlardan çok yaratıklarla daha iyi etkileşime giren birisi. Ama bu yine de bir sorun değil. Newt Scamander insan kusurlarını ve birinin içinde yaşayabilecek en iyi şeyi bünyesinde bulunduruyor. Sarsılmaz bir ahlaki pusula taşıyor. İnsan ve canavarlar arasında barış olsun istiyor. Daha hoşgörülü ve iyilikle dolu bir dünya görmek istiyor. Bu filmin ön sırasına getirilerek Newt Scamander Hufflepuff Binası’nın gerçekçi bir sembolü hâline gelmiştir. Dışarıdan kusurlu ancak özünde saf ve adaletli birisidir. Onun değerleri Cedric’inki gibi ulaşılamaz gibi görünmüyor veya tuhaflıkları Tonks’un pembe saçı gibi onu tanımlamıyor. Ancak o bütünüyle bir insan ve onu bunca zaman beklediğimiz Hufflepuff yapan yanlarını görmemizi sağlıyor.

Siz Hufflepuff hakkında neler düşünüyorsunuz? Newt (veya Eddie), Hufflepuff’ı daha ileri taşıyabildi mi dersiniz?

Bir başka Hufflepuff’lı Deadpool hakkındaki haberimiz için buraya tıklayabilirsiniz!

Ralph Fiennes, Voldemort’tan Başka Bir Kötü Adamı Oynamayacağını Söyledi!

$
0
0

harry-potter-voldemort-olum-yadigarlari-fc

Büyücü dünyasının gelmiş geçmiş en kötü, en gaddar ve en acımasız karanlık lordlarından biri olan Voldemort’u, kusursuza yakın bir performans ile canlandıran Ralph Fiennes, ödül aldığı bir geceden sonra, oynadığı kötü adamlar ve tekrar oynamak istediği Voldemort karakteri hakkında konuştu.

Oynadığı III. Richard ve The Master Builder filmleri ile, geçtiğimiz günlerde Evening Standard Theatre ödüllerinde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü alan Ralph Fiennes, oynamış olduğu tüm kötü karakterler arasında sadece bir tanesinden kopamadığını ve imkan olursa tekrar canlandırmak istediğini belirtti.

“Bir aktörseniz, değişik rollerde olmaya alışmalı ve kafanızda farklı şeyler canlandırmalısınız. Bir SS subayını canlandırdım, Red Dragon filminde seri katili oynadım ve tabii ki Voldemort da oynadıklarım arasındaydı. Tüm bunlara bakınca; asla, asla dememelisiniz ancak tüm bu kötü karakterlerden sonra doğrudan şeytan olan bir karakteri oynamak istemiyorum. Çünkü dediğim gibi, kafanızda role tam olarak hazır olmak zorundasınız ve bu durum tüm aklınızı perişan ediyor. Ancak, bir gün Voldemort’u oynama durumu ortaya çıkarsa, tüm benliğim o rolü tekrar isterken, ‘hayır’ diyemeyeceğimi düşünüyorum.

Fantastik Canavarlar serisi boyunca Voldemort’un tekrar ortaya çıkma ihtimali yok denecek kadar az olsa bile, olası bir Harry Potter ve Lanetli Çocuk yapımında Voldemort’u mutlaka göreceğiz.

ralph-fiennes

Beş filmden oluşacak Fantastik Canavarlar serisi sona erdikten sonra, Lanetli Çocuk’un beyaz perdeye taşınacağına dair dedikodular çevremizde hala duyulabiliyor. Lanetli Çocuk hakkında çok fazla ip ucu vermeden sadece şunu söyleyebiliriz; sekizinci hikayenin film olması durumunda, Fiennes çok büyük ihtimal ile Voldemort olarak tekrar karşımıza çıkacak.

Harry Potter serisi tamamlandıktan sonra, Fiennes, Voldemort olarak tek bir yerde daha karşımıza çıkmıştı. Universal Stüdyoları’nın Orlando’da ki Harry Potter’ın Büyülü Evreni tema parkında, sevenleri, Harry Potter ve Gringotts’tan Kaçış bölümünde Fiennes’ı tekrar izleme şansını elde etmişti.

Lord Voldemort olarak izlediğimiz ve yeteneklerine hayran kaldığımız Ralph Fiennes’i, dedikodular gerçek olur da bu sihirli dünyanın içerisinde tekrar görmek büyük bir zevk olacaktır. Fantastik Canavarlar serisinde çok büyük bir sürpriz olmazsa görmeyeceğimiz Voldemort’u ve Ralph Fiennes’ı özlediniz mi? Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı unutmayın!


Fantastik Canavarlar’da Kadın Hareketine Gönderme Yapan 4 Şahane Olay

$
0
0

fantastik-hanimlar

J.K. Rowling’in yarattığı büyülü dünyada, başarılı, fedakar ve dik duruşlarına hayran kaldığımız kadınlar olmazsa olmazdı. Şimdi benzer karakterdeki güçlü kadınlara ve onların Fantastik Canavarlar ile toplumdaki yerine MuggleNet‘in detaylı bir bakış açısı getiriyor. Sizler için bu incelemeyi Türkçe’ye çevirdik!

Henüz daha bebekken, olayların tam ortasında kendisini bulan Harry Potter’ın, tüm başarılarına şöyle bir göz gezdirecek olursak, sürekli yanında olan kadınların farkına varırız. En başta annesi Lily, üçlünün akıl hocası Hermione, okuldaki öğretmeni McGonagall, onu kendi evlatlarından ayırmayan Mrs. Weasley, ilk öpücüğünü ona veren Cho, kimsenin ona inanmadığı anda desteğini esirgemeyen Luna ve tabii ki eşi Ginny!

Fantastik Canavarlar filmine dönersek, film sadece gişe rekorları kırmakla kalmıyor, feminizm hareketine destek veriyor. Tıpkı Hermione Granger, McGonagall ve Lestrange gibi Harry Potter serisinden alışkın olduğumuz o güçlü, tutkulu ve etkileyici kadın karakterler Fantastik Canavarlar ile tekrar karşımıza çıkıyor.  Haydi, zaman döndürücünüzü alın ve 1920’lerdeki büyülü yolculuğumuzda dikkatimizi çeken feminist detaylara birlikte bakalım.

fantastik-canavarlar-takim

1. Tina’nın Pantolonu

The Blind Pig sahnesinin haricinde Tina’yı hep pantolonu ile gördük. Daha önce MACUSA’nın araştırma ekibinde olan Tina, tercihini, bir seherbaz için son derece mühim olan hareket kabiliyetini kısıtlamayan, pantolondan yana yapmış.  Fakat pantolon giymek, özellikle 1926 yılında, feminist hareketin önemli bir işaretiydi. Bilindiği üzere, feminizm 19. Yüzyıl’da yükselmeye başlarken, 1920’de Amerika’da kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi ile birlikte hız kazanıp, modayı da değiştirdi. Eteklerin iyice kısaldığı ve pantolon giymenin sıra dışı olduğu bir dönemde, pantolon giymek popüler hale geldi. Bu popülerliğe rağmen, pantolon giymek toplum arasında ancak 20. Yüzyıl ortalarına doğru sıradanlaştı. Sizce Tina verdiği mesaj ile çağının ilerisinde miydi?

saphina-picquery-alt

2. Seraphina Picquery

MACUSA başkanı Seraphina Picquery. Son derece saygı değer ve itibar sahibi olan Picquery’nin büyücü toplumu içerisindeki yerini, acil olarak topladığı kongrede ona duyulan hürmet ve saygıdan, ayrıca diğer büyücü toplum liderlerinin ona “Madam” diye hitap etmesinden anlıyoruz.  Yaptığı bazı hatalara rağmen, onu bu kadar ilham verici ve güçlü kılan şey ise son derece yüksek bir pozisyonda başarı ile bulunması ve bugüne kadar hiçbir No-Maj kadının Birleşik Devletler Başkanlığına seçilememiş olması. Ancak, Seraphina MACUSA’nın ilk kadın başkanı değil. Biraz daha geriye gidersek, Rappaport Yasası‘nın yaratıcısı Emily Rappaport 18. Yy’da MACUSA başkanıydı.

queenie_smiling_fantastic_beasts_cc_trailer

3. Queenie Goldstein

Pembe dökümlü kıyafeti, sıkıca kıvrılmış sarı saçları ile zarafetin tanımı olan Queenie’nin görünüşü, 1920’lerin feminen kadınları için ideal bir model olarak kabul ediliyordu. Ancak çoğunlukla güzelliğiyle dikkat çekse de Queenie yetenekli bir cadı ve güçlü bir Zihinfendar. Film boyunca onu özgür ruhlu, isyankâr ve günü kurtaran bir kahraman olarak görüyoruz. Tüm New York’u ve büyücü dünyasını kurtarmaya çalışan feminist bir karakter gerçekten harika!

4. Seherbazlar

Aynı Harry Potter serisinde olduğu gibi, Fantastik Canavarlar’da da seherbazların katkısı ve rolü çok büyük. Filmi dikkatle izlediğiniz zaman, kadın ve erkek seherbazların sahnede eşit sayıda olduklarını fark ediyorsunuz. Kanıt mı istiyorsunuz? Yayınlanan fragmanlarda Picquery ve Graves ile birlikte görünen seherbazlara dikkat edin. Bunun yanı sıra, özellikle gösterilen, topuklu ayakkabıları ile şehri kurtarmaya ve korumaya giden seherbaza da dikkat etmelisiniz.

fantastik-canavarlar-seharbazlar

1920’lerin Amerika’sında toplum arasında yeni yeni konuşulmaya başlanan kadın hakları, eşitliği ve feminizmi, filmin birçok anında farklı sahneler ile birlikte görmek gerçekten harika. Eğer henüz filmi izlemediyseniz, gözünüzü dört açın ve sizlerle paylaştıklarımıza dikkat edin. Ha, ben filmi izledim diyorsanız, ikinci kez izlediğinizde başka detaylar bulacağınıza eminiz, yeter ki kendinizi Rowling’in büyülü dünyasına bırakmasını bilin.

Filmdeki kadınlar gerçekten son derece güçlüydü ve tüm yaşananlarda yadsınamaz bir etkileri vardı. Kongre başkanından tutun da Leta Lestrange’e kadar birçok kadının portresine şahitlik ettik. Peki sizin düşünceleriniz neler? Sizlere ilham veren ya da daha iyi işlenebilirdi dediğiniz konular var mı? Bizimle paylaşmayı unutmayın!

Farkındalık Yaratacak Bir Soru: Safkan mı, Muggle Doğumlu mu?

$
0
0

hermione-granger-malfoy

Harry Potter dünyası bizlere çok fazla ders verdi. Bunlardan birisi ve belki de en önemlisi de ayrımcılık üzerine olandı. Safkanlar ve Muggle Doğumlular arasında geçen çatışma, günümüz dünyasına yapılan bir çeşit ayna gibiydi. MuggleNet yazarlarından LAURENL‘in yazdığı bu yazı, hepimizin çok hoşuna gitti. Sizler için Türkçeye çevirdik! 

Bir gün arkadaşlarımla oturmuş Harry Potter’dan konuşuyorduk. Teoriler, en sevdiğimiz kısımlar vesaire… Dostlarla bir araya gelip bu konuları konuşmak her zaman bana mutluluk vermiştir. Derken konu döndü dolaştı Hogwarst binalarına geldi. Acaba o dünyada olsaydık hangi binaya seçilirdik? Bu konuyu tartışırken işin içine başka etmenler de girdi. Özellikle de safkanlık ve melezlik gibi. Bir de baktım ki herkes ‘Ben safkan olurdum.’ demeye başladı. Birkaç tane melez çıktı. Bir arkadaş ise çıkıp: ‘Ben muggle doğumlu olurdum.” dedi.  Bir anda herkes ona dönüp çok delice bir şey söylemiş gibi baktı ve, ‘Neden ki? Safkan olmak varken?’ gibi şeyler söylemeye başladı. Bense oldukça şaşırdım. Bu gayet doğal bir durumdu, neden olmasın ki?

Şimdi bu konunun neden önemli olduğunu düşünüyorum da, Harry Potter kitapları anlattıkları maceranın altında, alışılagelmiş soya dayalı sınıflandırmaya karşı verilen bir mücadeleyi anlatıyordu. Tüm seri boyunca soya ve safkana dayalı ayrımın ne kadar çarpık ve gereksiz olduğunu gördük. Harry, Ron ve özellikle de Hermione İkinci Büyücü Savaşı’nda aslında bu fikre karşı savaştı. Zaten bu savaşın çıkmasının başlıca sebeplerinden birisi de büyücülerin bağnazlığıydı. Lord Voldemort yalnızca safkanların cadı ve büyücü olması gerektiğini savunuyordu. Sırlar Odası’nda  gördüğümüz Malfoy’un Hermione’ye ‘Bulanık’ demesi örneği bize bu fikrin büyücü dünyasında gayet yaygın olduğunu gösteriyor. Daha sonra bu sözün muggle doğumlular için kullanılan berbat bir hakaret olduğunu öğreniyorduk.

bulanik-hermione-granger

Bu konuda bizi asıl dehşete düşüren olay dördüncü kitapta yaşanıyor. Voldemort’un sadık müritleri Ölüm Yiyenler Quidditch Dünya Kupası‘nı basıyor ve bir muggle ailesine sırf o sırada orada bulundukları için işkence ediyorlar. Kitaplar ilerledikçe bu durum daha da kötüye gidiyor. Sonunda Sihir Bakanı koltuğundan edilip yerine paravan bir bakan konuluyor. İşte o zaman bu ideolijinin dehşetini tüm çıplaklığıyla görüyoruz. Sihir Bakanlığı’ndaki muggle’ların ezildiği o heykel hala gözlerimin önünden gitmiyor. Malfoy Malikanesi‘nde Hermione’nin koluna ‘Bulanık’ kelimesi kalıcı bir iz bırakacak şekilde kazınıyor. Aslında bu bir çeşit etiket. İnsanların kendilerini belirli bir yere ve gruba ait hissetmek için uydurdukları adlar sadece. Bunu yaşadığımız dünyada da görmüyor muyuz? İnek, ağır abi, ezik, deli… vesaire. Ancak biz bu etiketlerden çok daha fazlasıyız. Bu adların sınırlarının ötesine geçme potansiyeli hepimizde var. Bunu bize eni iyi gösteren kişi ise, bir muggle doğumlu olan Hermione.

J.K Rowling kitaplarında dünyamıza paralel gerçeklerden bahsediyor. Hepimiz o cadı ve büyücüleriz. Bu etiketlere hiçbirimiz sığmıyoruz. O yüzden hepsini bir kenara bırakıp, dünyanın tadını çıkaralım. Zaten çok uzun kalmayacağız.

Siz ne dersiniz?

hermione-granger-olum-yadigarlari

Almanca Harry Potter Sesli Kitapları İçin Hazırlanan Muhteşem İllüstrasyonları Gördünüz mü?

$
0
0

olly-moss-almanca-sesli-kitap-kapaklari

Olly Moss tarafından Almanca Harry Potter sesli kitaplarına özel olarak hazırlanan, sanat eseri niteliğindeki kapak illüstrasyonları kendilerine has tarzlarıyla büyücülük dünyasına yepyeni bir hava katıyor.

Geçtiğimiz yıl Harry Potter Serisi’nin İngilizce e-kitapları için de oldukça başarılı kapak tasarımlarına imza atan başarılı sanatçı Olly Moss, seriye duyduğu hayranlığı “Kitapları yeniden okumaya ihtiyaç duymadım çünkü hepsi zaten kafamın içindeler.” diyerek açıklıyor. İşte bu hayranlıktan ve eskilerin nostaljik gezi posterlerinden ilham alan tasarımları ise gerçekten göz dolduruyor.

Pottermore‘dan da beş yıldız almayı başaran kapak illüstrasyonlarının en güzel yanı ise canlı, kendilerine has ve ikonik görünümlerinin yanı sıra her kitapla ilgili yalnızca seriye gerçekten gönülden bağlı okurların fark edebileceği detaylar içermeleri. Gördüğümüz kadarıyla, seride tüm karakterleri ve olayları çevresinde toplayan Hogwarts Şatosu ise bütün kapak tasarımlarının arka planındaki değişmez unsur olarak hak ettiği öneme nihayet kavuşmuş.

Eğer kapak tasarımlarına baktığınızda hafif bir nostalji ve vintage havası seziyorsanız haksız sayılmazsınız. Çünkü Olly Moss, kitap kapaklarını tasarlarken genel olarak 1950’lerin Gezi Posteri konseptinden ilham alarak renkleri ve çizgileri bir araya getirmeyi tercih etmiş. Kendisine bu ilhamın kaynağı sorulduğunda ise şu cevabı veriyor:

1950’li yılların tasarımlarının büyük bir hayranıyım. Ve  -seri ve bu tasarımlar- bana birbiriyle oldukça uyumlu göründü. Harry’nin her sene bir trene binerek heyecan verici bir yere seyahat etmesi fikrini seviyorum. Oldukça İngilizlik kokan bir duru bu. O dönemin tasarımları -ve elbette Harry Potter serisi- bu düşünceyle kaplandı ve ben de ikisini birleştirmek istedim.”

Kapak tasarımlarının bu sade görünüşüne ise aldanmayın çünkü şeytan ayrıntıda gizlidir. Mesela Melez Prens’in kapak resminde, bulutların arasına gizlenmiş ölüm yiyen işaretini ilk  seferde görebilmek muhtemelen epeyce zor olmalı. Ya da Ölüm Yadigarları‘nın kapağında Hogwarts’ın yıkık dökük bir halde olduğunu fark etmek de yine dikkatli bir okurun harcı.

Bu tasarımları beğenen ve koleksiyonuna katmak isteyen fakat “Almaca Sesli kitabı ne yapalım biz şimdi?” diye de düşünen hayranlar için de çareler tükenmiyor elbette. Olly Moss’un kendi internet sitesi üzeriden de bu tasarımların poster hallerini satın alıp evinizin duvarlarını süsleyebilirsiniz. Hangi birini alacağınıza karar veremiyorsanız da, bizzat sanatçının kendisinin en beğendiği tasarımın hangisi olduğunu öğrenmek işinize yarayabilir.

Favori tasarımı kendisine sorulduğunda söze “Bu kulağa cevaptan kaçmak için bir bahane gibi gelecek fakat ben en çok hepsine bir arada bakmayı seviyorum. Sonuçta bu illüstrasyonlar da bir seri halinde sunulmak için tasarlandılar.” diye başlasa da biraz daha üsteleyen Pottermore muhabirleri sayesinde aradığımız gerçek cevaba sonunda ulaşıyoruz. Meğerse Moss’un en beğendiği kapak Sırlar Odası için tasarladığı olmuş:

“Bence bu tasarım içlerinde, renk paleti bakımından da eski posterleri en çok yansıtanı. Gözüme en otantik görünen bu olduğu için, Sırlar Odası’nın tasarımını seçiyorum.”

Olly oldukça mütevazı bir sanatçı olsa da, kendi çalışmalarının başka hayranların duvarlarını süsleyecek olması fikrini de oldukça heyecan verici bulduğunu kabul ediyor:

“Harry Potter Serisine benimle benzer bir sevgi duyan hayranların, seriye kattığım yorumu beğeneceklerini umuyorum ve bu da beni mutlu ediyor. Yaptığım işten gurur duyuyorum.”

Peki siz ne düşünüyorsunuz? Pottermore tarafından da onaylanan bu kapak çizimleri sizce seriyi tümüyle yansıtmayı başarabiliyor mu? Sizin favoriniz hangisi oldu? Cevaplarınızı merakla bekliyoruz!

Rubeus Hagrid: Gerçekten Kötü Bir Öğretmen mi, Yoksa Sadece Şanssız mı?

$
0
0

rubeus-hagrid-anahtar

Bu düşünce sadece Slytherinler arasında mı yaygın bilemiyoruz, fakat zaman zaman akıllara şu soruların istemsizce geliverdiği olmuştur: Hagrid, kötü bir öğretmen miydi? Yoksa sadece biraz şanssız mıydı?” Tüm bunlara MuggleNet sitesinden bir yazar, açıklıklık getirmeye çalışmış. Sizler için Türkçeleştirdik!

Hagrid’in Sihirli Yaratıkların Bakımı profesörü olmasını bu yazımızda biraz irdeleyelim. Bildiğimiz gibi Hagrid hem öğrenciler hem de okuldaki diğer öğretmenler tarafından sıra dışı öğretim yöntemleri yüzünden sürekli eleştirildi.

Malfoy sürekli kendisine ‘budala’ diyordu ama bir yandan da yaratıklara olan korkusunu da saklayamıyordu. Parvati Patil de Hagrid’in yerine başka bir öğretmen gelince: “Sonunda. Bu derste tek boynuzlu at gibi yaratıklarla ilgilenmeliyiz. O canavarlarla değil.”  diyordu. Açıkçası Hagrid’in Sihirli Yaratıkların Bakımı öğretmeni olması, Albus Dumbledore’un suçluluk duygusuyla alakalıymış gibi geldi bana hep.

tom-riddle

Hatırlarsanız 1942’de Mızmız Myrtle’ın bir Basiliks tarafından öldürülmesinde Hagrid suçlu bulunmuş ve okuldan atılmıştı. Dumbledore ise onu savunmak için hiçbir şey yapamamıştı.

Ama koca adamın da hakkını verelim. Onu ilk gördüğümüzde, Hagrid daha öğretmenlik hayatının ilk üç yılındaydı. Yani biraz acemi sayılması normal. Ayrıca Malfoy’un onu işinden etmekle tehdit etmesi, Rita Skeeter’ın haberleri ve Dolares Umbridge’in müdireliği derken, Hagrid çok fazla baskı altındaydı.

Öte yandan profesör Kettlebur’un kaybettiği onca uzvu düşünürsek, Sihirli Yaratıkların Bakımı dersi de pekala tehlikeliydi. Ayrıca son kitaptaki epilogdan şöyle varsayıma ulaşabiliyoruz, Hagrid 19 yıl sonra hala Hogwarts’ta öğretmenlik yapıyor! Dumbledore olmadan bu kadar dayandığına göre, işinde gayet iyi olmalı değil mi? Üstelik tehlikeli yaratıklar kadar daha masum yaratıklar hakkında da geniş bir bilgisi olduğu da aşikar.

hagrid-harry

Hagrid, Büyücü Savaşı bittiğinde kesinlikle daha az baskı altında hissedip daha iyi bir öğretmen olmaya başladı. J.K Rowling, büyük bir kurnazlıkla, stresin insan üzerindeki etkisine değiniyor buradan. Şundan hiç şüphemiz yok ki Lord Voldemort’un yol açtığı onca dehşet ortadan kalkınca Hagrid, on numara bir öğretmene dönüşmüştür!

Siz ne dersiniz?

Bunlar da ilginizi çekebilir:

Rubeus Hagrid ve Süslü Pembe Şemsiyesinin Sırrı

Rubeus Hagrid’in Her Şeye En İyi Tarafından Baktığını Gösteren 9 An

Hagrid’in Kahramanlığını Herkese Gösterdiği 5 Müthiş An

Ah Keşke Harry ve Sirius Birlikte Daha Çok Zaman Geçirseydi Dedirten 4 Sebep

$
0
0

harry-potter-sirius-black-fc

Hadi gelin Pottermore‘un hazırladığı bu listeyle, Harry ve Sirius‘un birlikte geçirebileceği hayatı düşünüp kendimize biraz işkence edelim! Hazır mısınız?

Azkaban Tutsağı‘nı ilk okuduğunuz zamanı hatırlıyor musunuz, Ateş Kadehi‘ni beklemek katlanılmaz bir hal almamış mıydı?

Tabii ki pek çok sebepten Harry Potter hayatınız boyunca böyleydi.

Fakat sonunda masum olduğu ortaya çıkan kaba eski mahkum Sirius Black‘le ilgili daha çok şey görmek isterdik. Sonuçta Sirius aralarında en havalı olanıydı ve Harry’ye birlikte yaşamakla ilgili aldırışsız bahsinden sonra bu, ikisi için en çok istediğimiz şey haline geldi.

Ah bir adı temize çıkmış olsaydı Sirius ve Harry’nin birlikte hayatı nasıl olurdu diye hayal kurmamak Zümrüdüanka Yoldaşlığı‘na kadar hayranlar için imkansızlaştı. Peki adalet bunun neresinde? Esrar Dairesi’nde Ölüm Yiyenler’le geçen trajik mücadelede umutlarımız, kalplerimiz ve hayatlarımız paramparça oldu. (Siz de beşinci kitabı bitirdikten sonraki gün yas tutarken karalara büründüyseniz eller yukarı. CİDDİ MANADA Kara [SIRIUS Black] de diyebilirsiniz.)

Neyse lafı daha fazla uzatmadan, bu ikisi birlikte yaşamış olsaydı hayatları nasıl olurdu hayal edip kendimize işkence etmeye başlayalım.

1. Sirius Harry’ye Dursley’lerin Hiç Vermediği Sevgiyi Verirdi

harry-potter-sirius-black-fc

Sirius’un ölümünden sonra Dumbledore onun Harry için “aile namına sahip olduğu en yakın kişi” olduğunu söylemişti. Sirius’un Harry’nin hayatına girdiği andan itibaren doğal olarak o role bürünmüş gibi bir hali vardı.

Azkaban Tutsağı‘nın sonunda Harry ona kaçırdığı 13 yıllık değerindeki doğum günlerini telafi etmek için o gizemli Ateşoku’nu (yeterince makul!) alanın Sirius olduğunu öğrenir ancak Sirius aynı zamanda Harry’nin yeni ortaya çıkan vaftiz babası olarak yapabileceğini yapar.

Dursley’lerin hiç yapmadığı Hogsmeade‘e gitme iznini imzalamak gibi küçük bir şeyin Harry için anlamı büyüktü. Hatta Ateşoku‘ndan da büyüktü.

2. Beraber Quidditch Oynarlardı

atesoku

Sonradan öğreniyoruz ki Ateşoku‘ndan çok daha önce aslında Harry’nin ilk süpürgesini veren Sirius’muş. Harry tesadüfen Lily’nin Sirius’a yazdığı bir mektubu bulur ve Sirius’un ona birinci yaş gününde aldığı oyuncak süpürgeden özellikle ne kadar hoşlandığını fark eder. Kelimelere dökemeyecek kadar sevimli biliyoruz.

Görünen o ki Sirius Quidditch’i sevdiren tohumu Harry’nin kafasına ekmiş. Keşke daha fazla böyle şeyler görebilseydik.

Sevgili Patiayak, Teşekkürler, teşekkürler, Harry’nin doğum günü armağanı için çok teşekkürler! Kesinlikle en sevdiği armağan oldu. Bir yaşında ve şimdiden oyuncak bir süpürge ile hızla geziniyor, kendinden öyle hoşnut bir hali vardı ki, sen de göresin diye zarfın içine bir resim koydum. Gerçi yerden ancak yarım metre kadar yükselebiliyor ama kediyi öldürmesine ramak kaldı ve Petunia’nın bana Noel’de gönderdiği korkunç bir vazoyu da parçaladı (hiç şikayetim yok).
– Harry Potter ve Ölüm Yadigârları

3. Harry’nin Hayatında Sorunlarını Paylaşabileceği Bir Yetişkin Olurdu

sahgaga-patiayak-fc

Sirius, yedi Harry Potter kitabının sadece üçünde deyim yerindeyse etten kemikten karşımıza çıkmasına rağmen okuyucular ve Harry’nin kendisi üzerinde derin ve sağlam bir izlenim bırakmıştır.

Harry ve Sirius’un ilişkilerindeki en sevimli şeylerden biri de Harry’nin vaftiz babasından yardım isterken kendini tamamen rahat hissetmeseydi. Dürüstlük ve açık iletişim her ilişkide kolay gelişen bir şey değildir ama Harry ve Sirius’un birbirinden sakladıkları bir şey yoktu.

Hatırlayın,  Zümrüdüanka Yoldaşlığı‘nda Harry için diğer bir büyük ebeveyn figürü Molly Harry’yi korumaya çalışırken, onun Lord Voldemort‘la ilgili ne olup bittiğini bilme hakkı olduğunu savunan Sirius’tu. Harry yıl boyunca konuşacak birine ihtiyacı olduğunda hâlâ ‘kaçak’ olan Sirius genç delikanlıya sırf tavsiye vermek için kendini birden fazla önemli durumda tehlikeye sokarak Azkaban‘a tekrar gitme riskini göze almıştır.

Harry’nin ondan ne zaman bir moral konuşmasına ihtiyacı olsa Sirius bunu nasıl yapacağını bilirdi. Ama ne acı ki onların bu birebir konuşmaları hep kısacık sürdü: şöminenin içinde veya dışında, vaftiz babasının kaçak mahkum olduğu bu tatsız durumdan dolayı hep gizli saklı yerlerde konuşmak zorundaydılar. Keşke güzelce konuşmaları için daha çok zamanları olsaydı. Tanrı bilir Harry kızlarla ilgili daha çok tavsiye koparırdı.

4. Birbirlerinin Aileleri Olurlardı

sirius-black-harry-potter-5

Harry Hogwarts‘ta Ron ve Hermione, diğer Weasley’ler, Hagrid ve daha fazlasıyla kendi ‘sihirli‘ ailesini oluşturdu. Ancak yaşayan, sevgi dolu (ki bu Dursley’leri saf dışı bırakır) bir aile Harry’nin hep eksikliğini çektiği bir şeydi ve bu onun için Sirius olabilirdi. Neticede ikisinin kendi aileleri yerine bir aileye ihtiyacı vardı ve James ile Lily ikisini bu noktada bağlıyordu.

Harry’nin ailesi ondan koparılıp alınmışken, Sirius kendininkinden silinip atılmıştı. Eğer Sirius Bakanlık‘taki o korkunç günden sağ çıkabilseydi Harry ve Sirius’un birbirlerinin yanında olacağına şüphe yoktu.

Siz ne düşünüyorsunuz? Sirius‘un kaybı biraz haksızlık gibi değil miydi? Düşüncelerinizi bizlerle paylaşmayı unutmayın!

Bunlar da ilginizi çekebilir:

J.K. Rowling’den Kısa Öykü: Bir Sirius Black ve James Potter Macerası

Sirius Black Hakkında Bilmeniz Gereken 5 Şey

Black Ailesi’nin Hanesi Grimmauld Meydanı 12 Numara Sinemaya Nasıl Aktarıldı?

Viewing all 1611 articles
Browse latest View live