Quantcast
Channel: Fantastik Canavarlar
Viewing all 1601 articles
Browse latest View live

Harry Potter ve Felsefe Taşı’ndan Silinen 7 Mükemmel Sahne

$
0
0

Harry Potter filmlerinden kesilen sahneler bizim için altın değerinde. Geçtiğimiz dönemde Harry Potter ve Felsefe Taşı filminin kesilen sahnelerini Türkçe altyazılı olarak sizlerle paylaşma fırsatını bulmuştuk. Şimdiyse hepsini tek başlık altında toplayalım istedik.

İşte karşınızda Felsefe Taşı‘ndan silinen o harika sahneler!

1. Sinir bozucu bir Dursleyler sahnesi!

2. Filmden çıkarılan çılgın mektup sahnelerinden birisi!

3. Harry ve Hagrid, Diagon Yolu alışverişi öncesi metroda sohbet ediyorlar. Ve söz, bir şekilde “ejderhalar”a geliyor!

4. Severus Snape, İksir sınıfında şov yapıyor!

5. Harry Potter ve Felsefe Taşı’ndan kesilen aşırı tatlı bir ara sahne daha!

6. Harry, Kelid Aynası gerçeğiyle yüzleşmeye çalışıyor!

7. Hermione’nin feci yükseldiği o sahne!

Hedefimiz diğer Potter filmlerinden kesilen sahneleri de tek tek Türkçe altyazılı olarak sizlerle buluşturmak.

Gelişmeleri takip etmek için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!


J.K. Rowling’in Kaleminden Kurtadamların Vahşi Doğası Hakkında Her Şey

$
0
0

Harry Potter dünyasında kurtadamları bol bol görmüştük. Bildiğimiz üzere Remus Lupin bir kurtadamdı, Fenrir Greyback de öyle. Gelin kurtadamların özelliklerini derinlemesine inceleyelim ve Lupin – Greyback farkını gözler önüne serelim. Üstelik J.K. Rowling’in kaleminden!

Kurtadamlar dünya çapında mevcuttur ve ait oldukları büyücü topluluklarından genelde dışlanmışlardır. Kurtadamları avlamaya veya üzerinde çalışma yapmaya çalışan cadı ve büyücülerin bir saldırıya uğrama ihtimali ortalama bir Muggle’dan daha fazladır. On dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru, kurtadamlar üzerinde büyük İngiliz otoritesi Profesör Marlowe Forfang, kurtadamların davranışları hakkındaki ilk geniş çaplı çalışmasını tamamlamıştır. Üzerinde çalışmayı başarabildiği neredeyse bütün kurtadamlar daha önceden büyücü olup ısırılan insanlardı. Kurtadamlardan öğrendiği başka bir şey de Muggleların daha farklı bir tata sahip olmalarıydı. Mugglelar yaraları yüzünden ölmeye çok yatkındılar, büyücüler ise kurtadam olmak üzere genelde hayatta kalıyorlardı.

Sihir Bakanlığı’nın kurtadamlar üzerindeki poltikiları daima düzensiz ve yetersiz olmuştur. Kurtadam Kod Yönetmeliği 1637’de geliştirilmişti. Kurtadamlar işaretlenmeliydi ve kimseye zarar vermeden her ay kendilerini güvenli bir şekilde kilit altına almalılardı. Şaşırtıcı olmayan bir biçimde, kimse Kod’a ismini yazdırmadı, kimsenin Bakanlık’a giderek kurtadam olduğunu itiraf edecek hali yoktu. Daha sonraları da Kurtadam Kayıtlarının başına dert olan bir durumdu. Yıllar boyunca Kurtadam Kayıtları, her kurtadamın isminin ve kişisel detaylarının olması gereken yer, tamamlanmamış ve sağlam bir kaynak olmaktan uzak kalmıştı. Birçok yeni ısırılan insan durumları gizlemeyi ve kaçınılmaz utanç ve sürgün duygularından kaçmayı seçmişti. Kurtadamlar, yıllar boyunca Sihirli Yaratıkların Düzenlenmesi ve Denetimi Dairesi tarafından Yaratık ve İnsan sınıfları arasında gidip gelmişti. Kimse bir kurtadamın insan ya da yaratık olarak sınıflandırılması konusunda bir fikir sahibi değildi. Bir noktada, Kurtadam Kayıt ve Kurtadam Yakalama Birimi, Yaratık olarak sınıflandırılması gerektiğini düşündüler. Fakat aynı zamanda Kurtadam Yardım Servisi, İnsan sınıfını savunuyordu. Kimse kendini Yardım Servisi olarak göstermedi, Kayıt’a ismini yazdıranların çok az olmasıyla az sebepten dolayı, ve sonunda Servis kapandı.

Kurtadam olmak için, başka bir kurtadam tarafından dolunay zamanındaki kurt formundayken ısırılmak gerekir. Kurtadamın salyası kurbanın kanıyla karıştığında zehirlenme meydana gelir.

Birçok Muggle mit ve efsanelerindeki kurtadamlar çok az da olsa gerçeklik barındırsa da genellikle yanlış tasvir edilmiştir. Gümüş kurşunlar kurtadam öldürmez fakat toz haline gelmiş gümüş ve geyik otu karışımı taze ısırığın üzerine uygulanırsa yarayı “mühürler” ve kurbanın kanamadan ölmesini önler – Yine de trajik hikayelerin de anlattığı üzere kurbanların kurtadam olarak yaşamaktansa ölmek için yalvardığı durumlar vardır.

Yirminci yüzyılın ikinci yarısında likantropinin yan etkilerini yumuşatmak için birkaç iksir bulunmuştur. En başarılısı ise Kurtboğan İksiri olmuştur.

Bir kurtadamın aylık dönüşümü çok acılıdır ve eğer dikkate alınmazsa birkaç günlük solgun cilt ve hastalığa sebep olur. Kurt formlarındayken, bir insanın doğru ve yanlışı ayırabilen insan sezgileri yok olur. Yine de, kalıcı olarak etik duygusunu kaybettikleri söylenemez (bazı otoritelerin, Profesör Emerett Picardy’nin Kurt Kanunsuzluğu: Neden Kurtadamlar Yaşamayı Hak Etmez kitabındakinin aksine). İnsan formundayken, herhangi bir insan kadar iyi ve nazik olabilirler. Bir başka şekildeyse, insan hallerindeyken bile tehlikeli olabilirler, Fenrir Greyback durumundaki gibi, bir insan olarak amacının ısırmak ve sakatlamak olması ve tırnaklarını bilinçli olarak pençe gibi keskinleştirmesi gibi.

Hala insan formundaki bir kurtadam tarafından saldırıya uğranırsa, kurban belli başlı yumuşak, kurtumsu karakteristik özellikleri gösterebilir; Çiğ ete düşkünlük gibi. Fakat uzun dönem hastalıklara sahip olmazlar.Yine de, kurtadam tarafından yapılan herhangi bir ısırık ya da çizik geçmeyen yaralar bırakır. Kurtadam ya da insan formunda olmasından bağımsız bir durumdur.

Hayvan formundayken, bir kurtadam neredeyse normal bir kurttan ayırt edilemez. Yine de burunları biraz daha kısa olabilir ve gözbebekleri daha küçüktür (ikisinde de görüldüğü gibi daha “insan” hali) ve kuyrukları geniş ve kabarık olmaktansa daha sönüktür. Asıl fark ise davranışta görünür. Gerçek kurtlar çok saldırgan değildir, ve yerel hikayelerin çoğunluğundaki düşüncesiz avcı görüntüsü, şimdilerde büyücüler tarafından gerçek kurtlar yerine kurtadamlar olarak tanımlanır. Bir kurtun bir insana saldırması, olağanüstü bir durum yoksa pek olası değildir. Diğer taraftan bir kurtadam özellikle insanları hedef alır ve diğer yaratıklar için pek tehdit sayılmazlar.

Kurtadamlar genelde kurtadam olmayanlara saldırarak ürerler. Kurtadamların imajı yüzyıllar boyunca o kadar kötü kalmıştır ki  çok azı evlenip çocuk sahip olabilmiştir. Yine de, bir kurtadam insanla evlenirse kurtadam özelliklerinin çocuklarına yansıdığına dair hiçbir işaret görülmemiştir.

Bir merak uyandırıcı durum ise şudur: Eğer iki kurtadam dolunayda buluşur ve ürerlerse ( o kadar nadirdir ki bilinen iki durum vardır.) çocukları kurt yavruları olur. Gerçek bir kurtun her özelliğine ve daha yüksek bir zekaya sahip olurlar. Normal bir kurttan daha saldırgan olmazlar ve saldırı için insanları seçmezler. Böyle bir yavru grubu bir keresinde serbest bırakılmıştı, olağanüstü bir gizlilik içindeydi, ve Hogwarts’ın Yasak Ormanı’na salınmıştı. Albus Dumbledore‘un nazik onayıyla gerçekleşmişti. Yavrular güzel ve olağandışı zeki kurtlara dönüştüler ve bazıları hala yaşamakta, “Orman’daki Kurtadamlar” hikayelerine ilham kaynağı oldular – öyle hikayeler ki öğretmenlerin ya da hizmetlilerin yalanlamadığı hikayelerdi. Öğrenciler için cazip Orman’ın tehlikeli bilinmesi işlerine geliyordu.

Sizler Kurtadamlar hakkında neler düşünüyorsunuz? Bizlerle paylaşmayı unutmayın!

Bunlar da ilginizi çekebilir:

Kurtboğan İksiri

Çılgın Teori: Draco Malfoy Bir Kurtadam mı?

Kurtadam Kayıt Defteri Nedir?

Cadılar Bayramı’nda Korkulması Gereken 8 Yaratık

Seçmen Şapka, Dünya Edebiyatından 10 Değerli Yazara Binalarını Fısıldıyor!

$
0
0

Seçmen Şapka’nın insanlar için tercihleri hepimiz için büyük bir merak ve ilgi konusuydu. Kitapları okuduğumuz zaman ilk olarak kendi binamızı belirlemeye çalıştık, arkadaşlarımızla tartıştık ya da konuştuk. Daha sonra Seçmen Şapka, Pottermore üzerinden karşımıza çıktı ve binalarımıza yerleştik. Peki hiç edebiyat dünyasının önemli yazarlarının binalarını merak ettiniz mi? Mugglenet bu soruya bir cevap getirmeye çalışmış. İşte o çalışmayı sizler için çevirdik!

John Green geçen sene verdiği röportajda gururlu bir Hufflepuff olduğunu söylerken binayı da savunmuştu. Peki ya diğer yazarlar ve binaları? Seçmen şapka J.R.R. Tolkien’i ve F.Scott Fitzgerald’ı hangi binaya yerleştirirdi? Rainbow Rowell ve Rick Riordian nereye giderdi mesela? Edebiyat dünyasında önemli yeri olan beş yazarın ve genç-yetişkinler için romanlar kaleme alan beş diğer yazarın bize göre muhtemel Hogwarts Binalarını yazdık.

Not: Evet, listede birçok Ravenclaw var. Bu durumun benim de bir Ravenclaw olmam ile ilgisi yok, tamamen tesadüf. Ravenclawlar ve yazarların ortak özellikleri arasında zeka ve yaratıcılık var.

Klasik Edebiyat

1. F Scott Fitzgerald

Liselerde sıklıkla okunması tavsiye edilen Muhteşem Gatsby’nin ve diğer önemli eserlerin yazarı, Ravenclaw için son derece uygun bir aday. Yazdığı ilk kısa öyküsü henüz 13 yaşındayken yayınlanmıştı. Ayrıca, Gatsby’nin hikayesi 1929’da yaşanan Büyük Buhran’ı da anımsatıyor.

2. Jack Kerouac

Sadık, maceracı ve cüretkar Amerikalı yazar için Gryffindor son derece uygun. Yolda adlı kitabı enerjik, yakışıklı ve saf adamları ile birlikte Gryffindor’a yakışır.

3. J.R.R. Tolkien

İkinci dünya savaşı görmüş ve evren yaratmada çok yetenekli olan Tolkien muhteşem bir Ravenclaw olurdu. Zekası ve ruhani yapısı ile örnek bir Ravenclaw öğrencisi olabilirdi.

4. C.S. Lewis

Mutlak bir Ravenclaw. İtinalı, düşünceleri aks ettirebilen, zeki, yaratıcı ve ruhani. Romanlarındaki alegorik yapı ile kesin bir Ravenclaw!

5. Truman Capote

Soğukkanlılıkla adlı kitabı ile kesin bir Slytherin. Araştırmacı, karizmatik ve zeki. Bağlantıları ile birlikte edebiyat dünyasına damga vurmuştu ve bir diğer yazar arkadaşı Harper Lee’nin en önemli eserini yazmasına yardım etmişti.

Genç-Yetişkin Edebiyatı

6. Rainbow Rowell

Tahmin etmek çok mu zor? İsmi Rainbow (e.n. Gökkuşağı) ve kesinlikle Hufflepuff’ta olmalı. Rowell ile tanışma fırsatım oldu ve şunu söyleyebilirim ki tanıdığım en fedakar, merhametli ve alçak gönüllü. Hufflepuff’a yaraşır özellikler.

7. Cassandra Clare

Ölümcül Oyuncaklar kitabının zeki yazarı Slytherin’e son derece uygun. Kitabının yayınlanabilmesi için ortaya koyduğu tutkulu efor ve sayısız hayranı tam da Salazar’ın evine layık.

8. Suzanne Collins

Bilgiç Collin’in anlaşılır ve felsefik kitapları yaratıcı bir şekilde siyaset ile de iç içe ve Ravenclaw evine son derece uygun. Kitaplarında gördüğümüz yaratıcı ve akılcı dili tam da binaya göre.

9. Veronica Roth

Kesinlikle Hufflepuff. Sevenlerine sadık ve sosyal medya üzerinden gelen her soruya ve saçma fotoğrafa bile cevap veriyor. Tatlı tavırları Hufflpuff’a yakışıyor.

10. Rick Riordan

Percy Jackson’ın yazarı ise bir Gryffindor. Yarattığı karaktlerler hızlı, kendi ayakları üstünde duruyor ve birbirlerine son derece sadık. Tam da bir Gryffindor’un yazmak istediği gibi bir seri Percy Jackson.

Peki sizce hangi yazar hangi binada olabilirdi? Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı unutmayın!

Korkunç Bir Yetişkin: Albus Dumbledore

$
0
0

Neredeyse herkes için ayrı bir yeri olan ve Hogwarts’ın tartışmasız en çok sevilen müdürü Albus Dumbledore hakkında madalyonun diğer yüzüne bakmak ister misiniz? Mugglenet editölerinden Joshua’nın kaleme aldığı bu yazı sizi biraz kızdırabilir, bizden söylemesi!

Harry Potter evrenindeki en çok sevilen karakterlerden biri olan Dumbledore’u tanımak için serinin büyük bir hayranı olmanıza gerek yok. Aşırı bilgeliği ve korumacı mizacı onu herkesin sahip olmak istediği büyük büyük büyük dede modeli yapıyor.

Fakat durum tam da bu olmayabilir. Albus Percival Wulfric Brian Dumbledore bir aziz gibi değil de bir tiran olarak tanımlanmalı belki de. Dumbledore gerçekten korkutucu! Onu sevdiğiniz için kendinizi kötü hissetmelisiniz…

Evet, bu yaşlı adamın tercih ettiği metotların kötü taraflarını konuşmanın zamanı geldi.

İlk bakışta, bu sıra dışı ruhlu adam Hogwarts Okul Müdürlüğü pozisyonuna cuk oturuyor: nazik ama katı, merhametli ama hakim. Genelde göz ardı edilen özelliklerinden biri çocukların güvenliği konusundaki tutumu. Bir düşünün, 11 yaşındaki sevgili evladınızı cadılık ve büyücülük okuluna gönderiyorsunuz. Düşünceleri son derece saf ve temiz olsa da bir şekilde Profesör Snape ile ters düşüyorlar ve ceza alıyorlar.

Siz de, normal bir yetişkinin yapacağı gibi, aldıkları cezanın Filch’in yanında birkaç saat geçirmek olduğunu düşünüyorsunuz ya da en fazla okulda bir iki odanın toplatılıp temizlettirileceğini tahmin ediyorsunuz. Bunun yerine, Merlin Nişanı sahibi saygıdeğer okul müdürü sizin biricik evladınızı akromantulaların, at adamların ve başına buyruk bir Ford Anglia’nın olduğu güvenilemez bir ormana yolluyor. Böyle bir durum, tüm seri boyunca Draco’nun haklı olduğu tek şeyi akıllara getiriyor: “Babama söyleyeceğim!

Dumbledore’un haylazlıkları bununla da bitmiyor. Harry Potter ve Ateş Kadehi sırasında, büyücüler arasında yetişkinliğe geçiş olarak kabul edilen 17 yaşında olanların katılabileceği bir turnuvaya henüz dördüncü sınıfta okuyan bir öğrencinin katılmasına göz yumuyor. Bu durumun kadeh ile alakalı olduğu açık da olsa Dumbledore yola devam etmeyi seçiyor ve Harry’i bir değil, iki değil tam üç kere ölüm ile burun buruna getiriyor.

Büyüceşura’nın Başsihirbazı yetişkinliğin yakınından bile geçmiyor.

Bebekleri kapı önlerine bırakırken, çalışanlarından birinin kafasının arkasında Voldemort’un olduğunu bile fark edemiyor. İyi niyetli bile olsa Hagrid’in tehlikeli öğretmenlik metotları ve Snape’in öğrencileri ayırması hakkında kılını bile kıpırdatmıyor. Belki de en kötüsü, Gilderoy Lockhart’ı işe alıyor. Yani bunlar bile sizi ikna etmediyse, ne ikna eder bilemiyoruz.

Kendisine emanet edilen çocukların güvenliğini tekrar ön plana çıkaracak olursak, Sihir Bakanı’nın neden Hogwarts ve Dumbledore’un yönetim biçimi hakkında neden endişelendiğini anlamak gerçekten zor değil.

Peki ya daha birinci sınıf olan bir öğrenciye görünmezlik pelerini vermesi? Dumbledore’u biraz da esprili bir yaklaşım ile tekrar hatırlamış olduk. Tamam, Dumbledore’un bir yanının çocuk olduğunu her fırsatta gördük ancak sizce de yetişkin olmaktan çok mu uzaktı? Görüşlerinizi bizimle paylaşmayı unutmayın.

İlginizi çekebilir:

Kehanetin Gerçekleşmesinde Voldemort’tan Fazla Emek Veren Adam: Albus Dumbledore!

Albus Dumbledore’u Mutlu Etmeye Yeten 7 Mütevazı Şey

“Güzel ve Çirkin” Vizyona Girdi!

$
0
0

Başrolünde biricik Hermione’miz Emma Watson’ın oynadığı ve bizim de zaman zaman haberini yaptığımız “Güzel ve Çirkin” (Beauty And The Beast) filmi vizyona girdi!

Emma Watson’u Belle rolünde izleyeceğimiz filmin konusu şöyle:

Kendisine yapılan büyü sonucunda korkunç bir yaratığa dönüşen bir prens, şatosunda aynı büyü sonucu konuşan eşyalara dönüşmüş uşakları dışında kimse olmadan yaşamaktadır. 10 yıl içinde kendisine aşık olacak hiçbir kadın çıkmazsa sonsuza dek canavar olarak kalacaktır. Bir gün Maurice adında bir adam şatosuna izinsiz girince yaşlı adamı tutsak alır. Olayı duyan kızı Belle şatoya gelerek babasının özgürlüğü karşılığında şatoda tutsak olmayı kabul eder. Şatodaki eşyalarla ve sonrasında Canavar’la arkadaş olmaya başladıkça korkutucu görüntüsünün altında çok iyi bir kalp taşıdığını öğrenir. Bu sırada Belle’e aşık olan avcı Gaston, Canavar’ı öldürüp Belle ile evlenebilmek için her şeyi yapacaktır.

Jeanne-Marie Leprince de Beaumont’un klasik masalının 2017 uyarlamasında Emma Watson ve Dan Stevens baş rolde oynuyor.

Filmin Türkçe dublajlı fragmanına ise hemen aşağıdan ulaşabilirsiniz!

Ayrıca filmi izledikten sonra nasıl bulduğunuzla alakalı düşüncelerinizi yorum olarak aşağıda belirtmeyi unutmayın! İyi seyirler dileriz.

Disney, “Güzel ve Çirkin”deki Eşcinsel Sahneyi Kesmeyi Reddetti, Film Sansürlendi!

$
0
0

Başrollerini Emma Watson ve Dan Stevens’ın paylaştığı “Güzel ve Çirkin” (Beauty And The Beast) filminin yönetmeni, filmde eşcinsel karakterin bulunduğunu açıkladıktan sonra filme yönelik tepkiler ve boykot çağrıları başladı. Filmdeki sahnenin vizyona girmeden kaldırılması gerektiğini söyleyen birçok açıklama yapıldı ama Disney kararından geri dönmedi ve bu nedenle sansür yedi!

NTV‘nin verdiği bilgiye göre içerdiği eşcinsel sahnenin “eşcinsel karakterleri olumlu tarif ettiği” gerekçesiyle ‘Güzel ve Çirkin’ filmi, Malezya’da sansürlendi.

Filmin yönetmeni Bill Condon’un Disney tarihinde ilk kez ‘Güzel ve Çirkin’ filminde eşcinsel sahnenin yer aldığını söylemesi üzerine filme yönelik tepkiler oluşmaya başladı.

Evangelistlerin sözcüsü Franklin Graham, ‘Güzel ve Çirkin’ filminde eşcinsel karakter olduğu açıklamasından sonra Disney’i boykot çağrısı yaptı. Graham, Facebook’tan yaptığı açıklamada, “LGBT ajandalarını çocukların kalplerine ve zihinlerine sokmaya çalışıyorlar,” dedi.

Graham ayrıca, “Disney çizgi filmlerini yapma hakkına sahip, burası özgür bir ülke. Ama Hristiyanlar olarak biz de onların şirketlerini desteklememe hakkına sahibiz. Umarım Hristiyanlar her yerde Disney’e karşı çıkacaklardır,” ifadesini kullandı.

Graham’ın yorumu, kısa sürede 90 binin üzerinde kişi tarafından paylaşıldı. Öte yandan dün gösterime giren filmin Alabama’daki bir sinemada gösterilmesi de reddedildi.

Rusya’da da Vitaly Milonov adlı bir meclis üyesi, “sapık ilişkiler ve günahın küstah ve utanmaz propagandası” olarak tanımladığı ‘Güzel ve Çirkin’ filminin ülkedeki gösteriminin engellenmesi için hükümete çağrı yaptı. Milonov, Kültür Bakanı Vladimir Medinsky’ye yazdığı mektupta, bakanlığın “eşcinsellik propaganda elementlerini” bulması halinde filmin Rusya’da gösterilmemesi gerektiğini söyledi.

Film, bu defa Malezya’da sansüre uğradı. Ülkedeki sansür kurulunun, filmin içerdiği eşcinsel sahnelerin çıkarılması talebini Disney reddetti.  Sansür kurulu, eşcinsellik içeren sahneyi kestiğini duyurduktan sonra, Disney stüdyosunun engellemesiyle filmin gösterimi ertelendi. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan Malezya’da eşcinsellik yasak kabul edildiğinden, kırbaçtan 20 yıl üzeri hapse kadar cezalandırılabiliyor.

30 milyon nüfusu olan Malezya’da, filmlerde eşcinselliğe ancak eşcinsel karakterlerin eşcinselliklerinden ‘pişman olmaları’ ya da ölmeleri halinde izin veriliyor. Şimdilik Malezyalı seyircilerin ‘Güzel ve Çirkin’ filmini izleyip izleyemeyeceği belirsizliğini koruyor.

Peki ya siz bu kararı nasıl buluyorsunuz? Eşcinsel sahneler gelen tepkiler üzerine kaldırılmalı mıydı yoksa doğru bir karar mı? Yorumlarınızı bizlerle paylaşın!

Binaların Kum Saatlerindeki Taşlar Ne Anlama Geliyor?

$
0
0

Hogwarts’ta öğrencilerin kazandığı her puanı her bina için değerli taşlar ile kayıt altına alan bir kum saati vardır. Mücevher gününü geride bıraktığımız bu haftada, bu taşların Hogwarts binaları için ne anlama geldiğine gelin hep birlikte bakalım.

Gryffindor – Yakut

Gryffindor’un kum saati her yıl yüzlerce kırmızı yakut ile dolar taşar. Söz konusu yakutlar, Gryffindor evinin de rengi olan doğru tondaki kırmızıyı yakalamak için son derece kaliteli olmalı ve pembeye kaçmamalıdır. Gryffindor armasındaki ormanın kralı olan aslan gibi, yakut da değerli taşların kralıdır. Dünya üzerinde bilinen en eski ve saygı duyulan değerli taşlardan biridir. Bazı diğer taşların arasından bulunmalarına rağmen son derece ender rastlanılırlar ve kimi türleri müzayedelerde elmaslardan bile pahalıya satılabilir. Bu kırmızı taş, Koç burcu takımyıldızının, ateş grubunun ve Temmuz ayında doğanların taşı olarak da bilinir. Söz ateşe gelmişken, Gryffindor binasının da ateş ile bağlantılı olduğu düşünülürse, onlar için son derece uygun bir seçim. Yakutlar, Gryffindorlar da görüldüğü gibi, tutku ve aşkın da sembolüdür.

Slytherin – Zümrüt

Zümrütler, canlı görünümleri ve gizemli havalarıyla kesinlikle büyüleyici taşlardır. Hiçbir taşın arasına gizlenmezler, doğada göz ile ayırt edilebilirler ve bu sebeple ilgi toplamaları çok kolaydır. Tarih boyunca çoğu antik topluluk zümrütlere hürmet göstermiştir ki bu şanlı tarihleri Slytherin için son derece uygun duruyor. Mayıs ayında doğanların ve Başak burcu takımyıldızının sembolü olan bu taş, dünya elementi ile doğrudan bağlıyken, Yakut ve Gryffindor’un tersine, Slytherin evinin temelleri ile çok bağdaşmıyor. Ancak, temsil ettiği soyluluk ve güzellik açısında Slytherin evi için değişilmez bir tercih.

Hufflepuff – Elmas

Yukarıda bahsettiğimiz diğer iki evin aksine Hufflepuff renkli bir taş tercih etmiyor. Kum saatleri elmaslar ile doluyor. Bir elmasın kalitesinden bahsedildiği zaman dört temel faktör karşımıza çıkıyor; Kesim – Renk – Saflık ve Karat. Daha beyaz, parlak, temiz ve yüksek ağırlıklı olan elmas her zaman daha değerlidir. Eğer Helga Hufflepuff, kum saati için elmas türünde en değerlileri seçseydi, birkaç yüz puan milyon dolarlar edebilirdi. Biraz daha sarıya çalan elmaslar, yüksek basınç altında ve nitrojen katkısı ile elde edilmelerine rağmen, uygun fiyatları ile rağbet görmekte. Elmaslar başarının, korkusuzluğun ve yenilmezliğin sembolü iken kararlı ve çalışkan Hufflepufflar için son derece uygun bir tercih. Nisan ayının ikinci yarısında, Boğa burcu takımyıldızı ile doğanlar, elmas gibi bir taşa sahip oldukları için çok şanslı.

Ravenclaw – Safir

Safirler sahip oldukları yoğunlukları, harika doğaları ve eşsiz mavi tonları sebebiyle tercih edilirler. Eylül ayında doğanların ve Kova burcu takımyıldızının taşı olan safir, hava elementi ile bağlı olan Ravenclaw’a uyuyor. Renk anlamındaki uyumu söylemiş olsak da taşıdığı manalar bakımından bir takım farklılıklar olabilir. Safirler, Ravenclaw’ların da taşıdığı özellikler olan sadakat ve güven ile ilişiklendirilse de bazı açılardan Hufflepuff için daha uygun olabilirdi. Taşın anlamı belki pek uymuyor ama büyüleyici rengi ile Ravenclaw için mükemmel bir tercih.

Geri Planda Kalmayı Hak Etmeyen Bir Kahraman: Dean Thomas

$
0
0

Kitaplarda yer alan onca olağanüstü şeyin filmlere yansıtılmamasına başından beri alışkınız. Ancak burada daha da kötü bir senaryo ile karşı karşıyayız. Hikayesi kitaplardan bile çıkarılmış olan Dean Thomas‘ın merak edilen, asla açığa çıkmamış yönlerini ve hayatını Mugglenet bizler için derleyerek, bize onu çok daha yakından tanıma fırsatı sunuyor.

Destansı fantastik serilerde, yan karakterlere takılıp kalmak tehlikeli bir iş.

Dean Thomas’ın rolünün Harry Potter ve Ölüm Yadigarları Bölüm 1 ve 2‘de de en az kitaplardaki kadar büyük olmasını umardık doğrusu. Onu Griphook ve Ted Tonks ile ormanda sohbet ederken, Luna ve Ollivander’la Malfoylardan kaçarken ve Denizkabuğu kulübesinde Harry ve Ron’a Dobby’yi gömerken yardım ettiğini görmeyi gerçekten çok isterdik. Ne yazık ki Dean, Ölüm Yadigarları Bölüm 1‘de görünmedi bile, ikinci bölümdeyse sadece 2 küçük repliği vardı.

Bizim gibi, 10 saatlik bir Harry Potter filmini memnuniyetle izleyecek olanlar için, yan hikayelerin ve karakterlerin filmi mantıklı bir uzunlukta tutabilmek adına hikayeden çıkarılması oldukça moral bozucu. Özellikle de karakter renkliliği açısından düşünüldüğünde sinir bozucu bir hal alıyor. Dean’in açısından bakıldığındaysa bu durum iki katı ümidimizi kırıyor. Çünkü Dean’in orijinal hikayesi sadece filmlerden çıkarılmakla kalmadı aynı zamanda kitaplardan da atıldı.

Aslında Dean, Felsefe Taşı kitabının önceki taslağında hikayenin daha çok içindeydi. Hatta illüstrasyonunu bizzat J.K. Rowling’in yaptığı “Geceyarısı Düellosu” isimli bölümde Dean’i (o zamanlar Rowling ismini Gary olarak düşünmüştü), Harry, Ron, Hermione ve Neville’e üçüncü kat koridoruna gece yarısı kaçışları sırasında eşlik ederken görüyoruz.

J.K. Rowling Dean Thomas’ın geçmişini kendi internet sitesi jkrowling.com‘da yer alan “extra stuff” kısmında tanımlamıştı. Aslında niyeti Sırlar Odası‘nda Dean’in geçmişini keşfetmeye başladığını bizlere göstermekti:

“Dean’le ilgili sağlam bir altyapıya sahibim, ancak bunları kullanacak doğru anı hiçbir zaman bulamadım. Onun öyküsü Sırlar Odası’nın önceki bir taslağında yer alıyordu ancak sonra benim tarafımdan çıkarıldı, çünkü gereksiz bir şekilde konunun dışına çıkıyormuşum gibi hissettirdi. Şimdi onun hikayesinin hiçbir zaman kitaplarda yer alacağını düşünmüyorum.

Dean her zaman Mugglelardan doğma olarak düşünüldü. Annesi ve üvey babası tarafından büyütülmüştü çünkü gerçek babası Dean henüz çok küçükken aileden ayrılmıştı.

Doğal olarak Hogwarts mektubu geldiğinde Dean’in annesi, kocasının aslında büyücü olabileceğini düşündü, ancak kimse işin aslını keşfedemedi: Dean’in babası, karısını korumak istediği için büyücü olduğunu hiçbir zaman ona söylememişti ve Ölüm Yiyenlere katılmayı reddettiği için onlar tarafından öldürülmüştü.”

Geçmişinin göz ardı edilmesine rağmen, Dean tüm seri boyunca büyüleyici bir yan karakterdi. Sınıfta açıkça konuşmaktan hiçbir zaman çekinmedi, Zümrüdüanka Yoldaşlığı boyunca Umbridge’le açıkça tartıştı ve Sırlar Odası’nda Profesör Binns’in kusurlu mantığını eleştirdi. Kendini geliştirerek, Harry’nin ilk Qudditch maçı ve Üçbüyücü Turnuvası için Harry’yi destekleyen pankartlar hazırladı.

Dean’in Harry’ye verdiği destek, Gryffindor gururunun da ötesine geçti çoğu zaman. Dumbledore’un Ordusu’na ilk katılanlardan biriydi ve katılmaya kendisi kadar gönüllü olmayan arkadaşı Seamus’u bile en azından toplantılardan birine katılması için ikna etmişti. Azkaban Tutsağı’nda Harry’nin eniştesi Vernon’un Hogsmeade için izin formunu imzalamadığını duyduğundaysa, Harry için sahte bir imza atmayı bile teklif etmişti. Yani Dean, başından beri akıllı, vefalı ve cesur bir karakterdi.

Dean’in hikayesi kitaplara dahil edilmiş olsaydı ne çok şey değişirdi diye hayal etmeden duramıyor insan. Safkanlık konusunun bu kadar önemli bir mevzu haline geldiği Sırlar Odası’nda geçmişinden parçalar topladığını görmeyi çok isterdik. Belki ulaştığı bilgiler Altın Üçlü ve Dean arasında daha yakın bir ilişki kurulmasını sağlardı. Belki de Dean, Harry ve diğerleriyle birlikte testrallerle Londra’ya uçar ve Esrar Dairesi’nde Ölüm Yiyenlerle savaşırdı.

Muggle Doğumlulular Kayıt Komisyonu yüzünden Dean, Ölüm Yadigarları boyunca kaçmaya zorlanmıştı ve babasının öldürüldüğünün bilinmesi bu durumu değiştirir miydi bilemiyoruz. Mugglelardan doğma olmadığını kanıtlayabilirdi, ama yine de Komisyon Ölüm Yiyenlere katılmayı reddeden birinin oğlunu kabul eder miydi bilemeyiz. Her iki koşulda da Dean’in adaletsizlik karşısında korkusuzca duracağından eminiz, bu yüzden ne olursa olsun hedef olarak gösterilecekti diyebiliriz.

En nihayetinde, Dean babasının asıl kimliğini asla keşfedemediği için bundan nasıl etkileneceğini de hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Dean’in hikayesi, hikayesi ana konuyla daha çok ilişkili olan Neville Longbottom için harcanmıştı.

Kitaplar, Neville’in hikayesini anlatan birkaç bölüm olmasaydı da inanılamayacak kadar uzundu, bu yüzden Dean için boş bir oda ayrılamamış olmasını anlıyoruz. Dahil edilmemesinin sebebi ırkçılık değildi evet, ama yine de siyahi bir karakterin öyküsünün kitaplara dahil edilmeye bu kadar yakınken kesilmesi oldukça umut kırıcı.

Üzüldüğümüz kadar, J.K. Rowling‘in kitaplarla ilgili ekstra bilgilendirmeleri için ayrıca minnettarız da. Kendisi dahi bilmiyor olsa da , Dean’in hikayesini keşfetmek adeta karakterine yeni bir doku kazandırıyor. Birinci Büyücülük Savaşı’nda Harry de Neville de anne ve babalarını Voldemort ve Ölüm Yiyenler yüzünden kaybettiler, bu yüzden de ailelerinin kendilerine bıraktığı mirası yaşatmak konusunda üzerlerinde her zaman baskı hissettiler. Dean ise, babasının ailesini Ölüm Yiyenlerden korumak için öldüğünü bile bilmiyordu. Yine de Dumbledore’un Ordusu’na katıldı, Harry’nin arkasındadurdu ve Hogwarts Savaşı boyunca Ölüm Yiyenlerle savaştı. Tamamen kendi arzusuyla gösterdiği cesaret, bize şunu gösteriyor ki Dean babasının adımlarını görememiş olsa da ayak izleri ona hangi yolu izlemesi gerektiği konusunda öncü olmuş.

* * *

Peki ya sizler bu karakter hakkında neler düşünüyorsunuz? Seriyi okurken Dean Thomas’lı bölümlerde aklınızdan neler geçti? Görüşlerinizi bizlerle paylaşmayı unutmayın!

İlginizi Çekebilir:

Gerçek Bir West Ham Unitedlı: Dean Thomas


Harry Potter ve Seçilmiş Kişiler: Katniss Everdeen

$
0
0

Edebiyat dünyasında Seçilmiş Kişiler’i çokça görebiliriz. Çoğunun kendi hikayesi vardır, fakat Mugglenet yazarı Nathalia’ya göre Katniss Everdeen ve Harry Potter birçok benzerliği taşımakta – aynı zamanda birbirlerinden çok da farklılar. Gelin bu iki Seçilmiş Kişi’nin hikayelerini ve seçimlerini hep beraber inceleyelim!

Uyarı: Yazı Açlık Oyunları filmleri hakkında spoiler içerir!

Bazı kahramanlar seçilmiştir, bazıları seçer ve bazen, sadece karmaşıktır. Favori kahramanımızın, Harry Potter, Voldemort’u yenmek üzere kaderi yazılmıştı. Yine de kendi kaderiyle yüzleşmeyi seçerek cesaretini gösterdi. Bu seçim Açlık Oyunları serisindeki distopik kahraman Katniss Everdeen için basit değildi.

Hayatta kalmak Katniss’in birinci amacıydı, fakat kardeşinin yerine Açlık Oyunları’na (12 erkek ve 12 kız çocuğun ölümüne savaşarak tek bir galibin çıktığı oyun) gönüllü olarak hayatını tehlikeye attı. Katniss, babasının ölümünden sonra keder yüzünden hayattan kopmuş annesinin yerin koruyucu rolünü üstlenmişti. Ve bu tarz bir koruma hissiyatı yüzünden kardeşi Primrose’un neredeyse kesin ölümünden kendi hayatını riske atarak onu korudu. Harry de bu tarz fedakarlıkları yapıyordu, sürekli olarak arkadaşlarının yerine kendini riske atmak için uğraşıyordu.

Katniss yarışmaya katılmayı seçtiğinde, devrimin öncüsü olacak yüz olacağının farkında değildi. Kurallara bağlı kalarak oynamayı sürekli reddetmesi ve hayatta kalma içgüdüsü, onu toplumun önüne isyanın bir figürü olarak yansıttı. İlk Açlık Oyunları’ndan sağ çıktıktan sonra, isyan ve isyancılar, Katniss’i devrimin sembolü olarak seçtiler. Bütün büyücü topluluğu Harry’yi kahraman olarak gördüğü için (ya da yalancı, kime sorduğunuza bağlı) Harry de kendini benzer bir spot ışığı altında bulmuştu.

Kendisine söyleneni yapmaya gönülsüz olan Katniss, rolünü direk olarak kabul etmez, fakat devrimin gerekliliğini ve kendi katkısını yapar – kendi yoluyla. Bakan Scrimgeour kendisine Bakanlık’a desteğini açıkça göstermesini istediğinde, Harry bir kukla olmayı reddederek Hortkulukları yok etmeyi içeren gizli görevini takip etmişti.

Fakat Harry ve Katniss, her ikisi de savaştaki bir dünyada yaşıyordur, bu da hikayelerine benzerlikler katar. Harry, Sihir Bakanlığı’na güvenemez (özellikle Harry’nin güvenilemez olduğu hakkında bütün bir yıl boyunca insanları ikna etmeye çalıştıkları için). Katniss de aynı amaç uğruna çalıştıkları halde tam olarak 13. Mıntıka’dan Başkan Coin’e güvenemez.

Bu kimseye güvenmedikleri anlamına gelmez. Harry’nin, Snape’in kendisine yardım etmeye ve korumaya çalıştığını keşfetmesi gibi (her ne kadar gönülsüzce ve kendi bencil sebepleri için olsa da korudu), Katniss de kendini diğer taraftaki Plutarch Heavensbee tarafından yönetilen, önceki birincilerin oluşturduğu birlikten yardım alırken bulur.

İki durumda da Seçilmiş Olanlar asıl planın tüm detaylarını öğrenmez. Dumbledore, kendisini Snape’in öldürmesini istediğini Harry’ye söylemez. Katniss’e de 75. Açlık Oyunları’nı sabote etmeyi amaçlayan bir birliğin parçası olduğunu bilmez. Katniss için, Harry’den çok daha uzak olarak, bu durum herkese karşı güvenilmezlik duygusu yaratır -bu kişilerin “kendi tarafında” olmasına karşın – ve genelde kendi planlarını uygulamayı tercih eder.

Harry ve Katniss’in yolları, görevlerinin sonuna yaklaştıkça daha da ayrılır. Harry, kaderi olduğunu anladığı yolu sadakatle izler: son Hortkuluk’u yok etmek için ölmek ve Voldemort’u öldürmek. Diğer taraftaysa, Katniss, herkesin kendisinden beklediği şeyi yapıyormuş gibi davranır – Başkan Snow’u öldürmek – fakat onun yerine Coin’i öldürür çünkü Coin’in güç için yanıp tutuştuğunu ve tehlike arz ettiğini fark eder.

Katniss kendi kaderini kendisi yaratır. Panem’in çoğunluğunu temsil etmesi için seçilmesine ve mıntıkaları bir araya getirmek için plandaki sembol olmasına rağmen, sonunda, isyanın verdiği kararlara katılmaz ve kendi içgüdülerini izler.

İki hikaye de gücün karanlık tarafıyla uğraşır, ve ikisi de gücü kendisi için aramayan kahramanlara sahiptir. Harry ve Katniss, doğru olduğuna inandıkları için, iyilik için savaşırlar. Harry gibi, Katniss’in de tek dileği savaşı bitirmek ve huzurlu bir hayat yaşamaktır – eğer hayatta kalabilirse.

Sizler bu iki karakter hakkında neler düşünüyorsunuz? Bizlerle paylaşmayı unutmayın!

Sihirli Yaratıkların Bakımı Serisi: İşte Yeni Yaratıklar!

$
0
0

Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerelerde Bulunurlar filminin satışa çıkmasını kutlamak adına Pottermore Andy Singleton ile anlaşarak 3 boyutlu kağıt katmanları ile altı yeni yaratık çizdirdi. 

Bazıları size tanıdık gelebilir. Thunderbird‘ü filmde zaten görmüştük örneğin. Yazılarımızı okuduysanız da diğer beşi de Rowling’in Amerikan büyücülük okulu Ilvermorny yazılarında geçiyordu.

Snallygaster

Snallygaster yarı kuş yarı sürüngen bir hayvan. Ayrıca Occamy ile de uzaktan akraba. Meraklı yaratığımız burada pullarla kaplanmış tüylü bir dinozor gibi resmedilmiş.

Horned Serpent

Horned Serpent Kuzey Amerikan büyücülük okulu Ilvermorny‘nin dört binasından birini temsil ettiği için büyük bir öneme sahip. Okulun kurucusu Isolt Sayre yaratığı anlayabiliyordu ve boynuzundan çıkan talaşları asa yapmak için kullandı.

Modelin gözleri sert ancak zekice görünüyor. Canavarın binası geleneksel olarak alimleri seçtiğinden uygun bir tasvir olmuş.

Thunderbird

Başka bir Ilvermorny binası yaratığı. Thunderbird görkemli görünüşü ve uçtukça yarattığı fırtınalar ile biliniyor. Burada fırtına bir çok kağıt döşenmesiyle gösterilmiş. Ayrıca yaratığın ikiden çok kanadı olduğunu da çıkarabilmemiz mümkün.

Hidebehind

Uzun ve gümüşi Hidebehind gececi bir hayvan ve kendini gizlemek için neredeyse her şeyin arkasına saklanabilir. J. K. Rowling‘e göre sadece bir cadı veya büyücünün bu yaratığın saldırısından kurtulması muhtemel. Burada koala gibi ve yüzünde şeytani bir gülümseme ile tasvir edilmiş.

Wampus Cat

Yine bir Ilvermorny binası yaratığı olan Wampus Cat görünüş olarak kedilere benziyor ve Newt Scamander‘ın kitap Fantastik Canavarlar‘da ‘XXXXX’ olarak sınıflandırılmış. Bu büyücü veya cadı öldürmüş ve evcilleştirilemez anlamına geliyor. Buradaki model yaratığın en güçlü özellikleri olan hipnoz ve zihnefendi öne çıkarmış.

Hodag

En son ancak hiç de diğerlerinden kalır yanı olmayan Hodag kurbağa kafalı ve uzun dişler ile kırmızı parlayan gözlere sahip bir yaratık. Büyükçe bir köpeğin boyutlarına sahip olduğu biliniyor. Buradaki model güçlü bir görünüme sahip ve sırtlana benziyor.

Şimdilik bu kadar, ancak Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerelerde Bulunurlar ile ilgili tüm haberler için bizi takip etmeyi unutmayın!

Harry Potter ve Kızıl Pelerin #6: Zindanlarda

$
0
0

* * *

önceki bölümleri okumadıysanız:

BÖLÜM 1: Karanlığın Şafağı

BÖLÜM 2: Arcanus Grines’in Adaleti

BÖLÜM 3: Seherbaz Adayları

BÖLÜM 4: Kaçakların Esrarı

BÖLÜM 5: Mezar Soyguncusu

* * *

Harry, Gryffindor ortak salonunda bir an için durup odaklanmaya ve içinde bulunduğu durumu tam anlamıyla kavramaya çalıştı. Arcanus Grines mürver asayı ele geçirebilmek için Albus Dumbledore’un mezarına doğru ilerliyordu. Harry bunun iyi niyetli bir girişim olmadığından neredeyse emindi çünkü gecenin bu saatinde yapılan böyle bir yolculuğu açıklayabilecek hiçbir mantıklı sebep bulamıyordu. Öte yandan mürver asanın efendisi kendisiydi. Bu durumda asa, Grines onu ele geçirse dahi istediği gibi çalışmayacaktı; çünkü asıl sahibine boyun eğdirilerek alınmamıştı. Albus Dumbledore’un öğretmenler odasında asılı portresi de bunu açık seçik ifade etmiş ve Harry’nin asayı yeniden Beyaz Mezar’a bırakma kararını onaylamıştı.

Öte yandan bahsedilen mürver asaydı. Sihir tarihi boyunca elden ele dolaşan, etrafına felaket ve ölüm getiren büyülü bir silah. Harry tekrar düşününce, bu silahın her defasında sahibinden zorla alınmış olduğuna inanası gelmiyordu. Gelmiyordu gelmesine ama bir şekilde onu ele geçirenler için bir şekilde işlemiş ve arkasında kanlı bir iz bırakmıştı. Zaten Dumbledore dememiş miydi Voldemort ile ikisinin sihrin hiç bilinmeyen diyarlarına yolculuk ettiğini? Henüz efendileri yok edilen İnferiusların nasıl hareket edeceğini dahi öngöremedikleri bir dünyada mürver asa sahipliğine güvenebilir miydi?

Bununla beraber aynı derecede önemli bir başka sorun daha vardı: Dumbledore’un mezarının göz göre göre ikinci defa talan edilmesine göz mü yumacaktı?

Harry’nin kafasındaki bu sorulara kendi kendine verdiği cevap çok netti: “Hayır!”

Artık kararını verdiği için rahatlayarak hemen çapulcu haritasını yerden alıp cebine koydu. Ardından koşmaya başladı, portre deliğinden o kadar hızlı geçti ki Şişman Kadın’ın elinde tutuğu şarap kadehi yere düşüp kırıldı. Kadın arkasından “Teşekkürler, hiç zahmet etme, ben temizlerim,” diye kinayeli bir şekilde seslendiyse de Harry bunu duymadı bile. O sırada aklından geçen tek şey kimden yardım isteyebileceği sorusuydu. Kingsley’in ya da Robards’ın nerede olduğunu bilmiyordu. McGonagall’ın ofisine çıkacak zamanı da yoktu. Ron alt katta ev cinlerinin mutfaktaki marifetlerinden faydalanmakla meşguldü, Ginny ve Hermione ise bir öğrenci ordusunun ortasında muhtemelen beşinci sınıfta Sihir Bakanlığı’na girip Lucius Malfoy ve diğer ölüm yiyenlerden nasıl kurtulduklarını anlatıyordu. Durumu bilseler ikisi de mutlaka gelmek isteyecekti, Harry’nin son isteyeceği şey ise Ron, Ginny ya da Hermione’nin hayatını tehlikeye atmaktı.

Dolayısıyla iş yine başa düşmüştü.

Değişen merdivenlerden aşağı neredeyse yuvarlanarak indi ve büyük salonun ahşap kapısının önüne kadar geldi. Asasını sallayarak “Alohomora” dedi, kapı gıcırdayarak açıldı. Serin sonbahar havası altında henüz birkaç saat önce tırmandığı merdivenlerden koşar adım aşağı inmeye başladı.

Ay ışığı altında Hogwarts’ın Kara Gölü enfes görünüyordu. Ama Harry’nin bu nefes kesici manzaranın tadını çıkaracak vakti yoktu. Terlemişti, merdivenleri o kadar hızlı inmişti ki rıhtıma geldiğinde nefes nefeseydi. Ateşoku yanında olmadığından Grines’in peşinden uçarak gitmek gibi bir şansı da olmayacaktı. Bir an rıhtımda hiç sandal bulamayacağından endişe ettiyse de bu korkusunun yersiz olduğu ortaya çıktı.

Rıhtıma bağlı iki sandaldan göle yakın olana atladı, bir an dengesini kaybeder gibi olduysa da kollarını açıp ileri geri sallayarak dengesine kavuştu ve neyse ki sabit kalmayı başardı. Asasını düşürmesine de ramak kalmıştı, o kadar ki neredeyse bir an için sudaki kendi yansımasını dahi görmüştü. Küreklere asılarak meşalelerle aydınlanan loş koridoru ve ardından daracık sarmaşıkları geçti, göle açıldı. Onun tüm bu koşuşturmasına rağmen ortalık o kadar sessizdi ki tertemiz göl havasınını ciğerlerine çekerken, her kürek çekişinde suyun şırıltısı kulaklarını okşuyordu. Harry sandalın burnunu Dumbledore’un mezarının bulunduğu küçük adacığa doğru çevirdi, ardından asasını çıkarıp iki küreğe doğru tutarak ”Piertotum Locomotor” diye fısıldadı. Kürekler kendi kendilerine işlemeye başlayınca sandal suyu yararak büyük bir hızla ilerlemeye koyuldu.

Harry hemen cübbesinin cebinden çapulcu haritasını çıkardı. Çıkardığı anda da korktuğunun başına geldiğini anladı. Arcanus Grines’in adı, Dumbledore’un mezarının hemen yanı başındaydı. Grines’in amacını doğru tahmin etmiş ama ciğerleri patlarcasına koşmasına rağmen yine de çok vakit kaybetmişti.

Sandal adaya giderek yaklaşıyordu, yaklaştıkça da Harry’nin korku ve endişesi de artıyordu. Bu hisse en son Dumbledore’un Ordusu ile Sihir Bakanlığı’na girdiklerinde kapılmıştı. Uzun bir süre karşılarına hiç engel çıkmadan Bakanlığın derinliklerine kadar girip, Esrar Dairesinde kendileri için hazırlanmış tuzağın ortasına atlayıvermişlerdi. Bu akılsızlıkları dolaylı olarak Sirius’un ölümüne mal olmuştu. Bu defa da Arcanus Grines ona bir tuzak hazırlamış olabilir miydi? Gözlemlediği kadarıyla adada hiçbir hareket yoktu. Şimdiye dek mezar soyguncusunu görmüş olması gerekiyordu. Bu durum endişesini biraz daha arttırdı.

O anda aklına şu ana dek göz ardı etmiş olduğu bir başka ihtimal daha geldi. McGonagall mürver asanın Dumbledore’un mezarında olduğunu biliyordu. Mezarı korumak için önlem almış olabilir miydi? Grines bu önlemler ve savunma mekanizmaları tarafından alt edilmiş ya da yavaşlatılmış olabilir miydi? Belki de şu anda adanın zemininde bir tuzağa kapılmış zararsız bir şekilde baygın yatıyordu.

Bunları düşünürken birkaç saniye içinde tüm dünyası allak bullak oldu.

Bindiği sandal büyük bir darbe ile parçalanıp altında adeta infilak etti; Harry en az üç, dört metre havaya fırlayıverdi. Etrafında sandaldan kopan tahta ve kıymıklar onunla beraber uçuşuyordu. Havada ağır çekimde kollarını oynatıp dururken bir an sabit kaldı, sonra düşüşe geçip büyük bir hızla suya gömüldü. Düştüğünde suya o kadar sert çarpmıştı ki nefesi kesilmiş ve ciğerleri boşalmıştı. Dibe çöktüğünde su yüzeyi o kadar uzak göründü ki, Harry boğulmaktan ciddi ciddi korktu. Ama o an onu daha da endişelendiren başka bir şey oldu. Suya yansıyan ay ışığı birden araya giren dev bir kütle tarafından kesildi ve her yer kapkaranlık oldu. Harry ne olduğunu anlamaya çalışırken kafasında bir ışık yandı. Sandalını gölde yaşayan dev Mürekkep Balığı parçalamıştı. McGonagall’ın Beyaz Mezar için koymuş olduğu savunma ya da savunmalardan biri buydu. Şimdi de dev balık Harry ile yüzey arasında durmuş ve ortalığı zifiri karanlığa gömmüştü. Muhtemelen başından çıkan vantuzlu kolları, karanlık suları tarayarak onu arıyordu.

Etrafını görebilmek için cebinden çıkardığı asasını kullanacaktı ki kolunu oynatamadı, bir şey ona engel oluyordu. Sağına baktığında koluna yapışmış sivri dişli deniz halkı üyesini gördü. Nefesi tükenmek üzereydi ve neredeyse bu yüzden kıvranmaya başlayacaktı. Bir süre boğuştular, yaratığın üç başlı yabasının o arbedede kolunu neredeyse boydan boya kestiğini fark etti. Bir türlü kendini kurtaramayınca son çare olarak dirseğini sallayabildiği kadar sert salladı, yaratığı tek vuruşta devirdi. Bu sayede kolunu kurtarıp “Lumos maxima” dedi ağzından kabarcıklar çıkararak. Neyse ki asasının ucunda parlak bir ışık belirdi ve ona yol gösterdi. Gerçekten de Mürekkep Balığı tam tepesinde duruyordu. Ancak ışık yanar yanmaz soğuk, kapkara gözlerinde parladı, dev yaratık onu fark edince, ani bir hareketle ağzına bağlı up uzun kollarıyla kavramaya çalıştı. Etrafındaki çember her an daha da daralırken, kollar vücudunu sıkıca sarıyordu. Harry artık neredeyse gücünün son demlerini kullanıyordu, asasını balığa doğru sallayıp can havliyle “İmpedimenta” diye bağırdı. Asasından çıkan ışın, balığı tam gözünden vurdu. Mürekkepbalığı çığlık attı ve acıyla çırpınmaya başladı, suda ufak girdaplar oluştu ve her yer kabarcıklarla doldu; Harry hala neredeyse hiçbir şey göremese de sonunda yeniden serbestti. Asasını ay ışığına doğru yöneltip “Ascendio” diye bağırdı, bu büyü üç büyücü turnuvasının ikinci görevinde onu boğulmaktan kurtarmıştı; ilginçtir, yıllar sonra yine aynı işlevi gördü. Harry sudan fırladı, o anda ciğerlerini nefesle doldurup yeniden yüzeye düştü ve çılgınlar gibi yüzmeye başladı. Her an deniz halkından birinin ya da dev mürekkep balığının bacağına sarılmasını bekliyordu. Adaya arzuladığından çok daha yavaş yakınlaşıyordu, gölde zaman sanki durmuştu. Adaya kalan son metrelerde geri saymaya başladı, 10 kulaç… 9 kulaç… 8 kulaç… Sürekli arkasına bakmamak için kendini zor tutuyordu, kaybedeceği belki bir saniye yüzünden mürekkep balığına yakalanacaktı. Yine de en azından saldırıya uğrarsa kendini koruyabilmek için bir anlığına kafasını çevirdi; tahmin ettiği gibi birkaç metre gerisinde sular kaynıyor, beyaz köpükler ay ışığında parlarken Mürekkep Balığı onu takip ediyordu. 4 kulaç… 3 kulaç derken ayakları zemine değdi, iki defa devrilme tehlikesi atlatmasına rağmen son birkaç metreyi dizlerine kadar gelen suda koşarak aldı ve adacığa çıkıp toprağa yığıldı.

Gölden tam vaktinde çıkmıştı anlaşılan, Mürekkep balığının kollarından biri sığ sularda ayağını yalayarak geçti. Hayvan onun karaya çıktığını görünce kapkara gözleriyle hayal kırıklığını andıran bir ifadeyle baktı. Harry doğrularak balığa sessizce, “Asayı buraya zaten ben koydum, neden çalayım?” diye sordu. Balık bunu duymuş gibi umursamaz bir tavırla kollarından birini havaya kaldırdı, sonrasında avını kaçırdığını anlayıp pes ederek gürültüyle suya dalıp ortadan kayboldu.

Harry şu anda ona Hagrid’in düşünce tarzını ciddi ciddi anımsatan bir şekilde, yıllarca evcil hayvan muamelesi yaptığı Mürekkep Balığının ürkütücü yüzünü görmekten hiç memnun olmamıştı. Yaratığın yıllar önce göle düşen Dennis Creevey’i yeniden sala ittirip boğulmaktan kurtardığını biliyordu, yani insanlara düşman değildi, ama demek ki deneyen kim olursa olsun mezarın bulunduğu adaya ulaşmasını engellemek için talimat almıştı. Harry zoru başarıp adaya ulaşmıştı ulaşmasına ama her hâlükârda buradan okul arazisine geri dönmesi gerekecekti ve bunu nasıl yapabileceği konusunda hiçbir fikri yoktu. Hogwarts sınırları içinde cisimlenmesi imkânsızdı, yanında süpürgesi yoktu, sandal parçalanmıştı ve şundan emindi: Yüzmeye çalışır diye Mürekkep Balığı suda onu sabırla bekliyordu. Açıkçası adacıkta mahsur kalmıştı. Bu konuda şu an henüz yapacağı hiçbir şey olmadığından hemen işe koyulmaya karar verdi. Arcanus Grines oralarda bir yerde gizleniyor olmalıydı.

Mezarın bulunduğu ada, seyrek ağaçlardan oluşan bir çemberle çevriliydi. Bu çemberin tam merkezinde beyaz mermer platformda dört ayağın üstünde duran beyaz renkte, dikdörtgen bir mezar vardı. Harry giysilerini kuruttuktan sonra ağır ağır ağaçlara doğru ilerledi, asasını sallayıp “Homenum Revelio” dedi. Adacıkta hiçbir hareket olmadı. Uzakta ama çok uzakta Hogwarts’ın ışıkları titreşirken mezara doğru ağır ağır ilerledi. Bir an Grines’in mezarın arkasına gizlendiğini düşündü. Tetikte, her an harekete geçmeye hazır, sessizce adımladı toprağı. Mezarın köşesine ulaştığında asasını sallayarak “Expelliarmus” diye bağırdı. Kırmızı ışın toprağa saplandı ve yok oldu. Mezarın ardında kimsecikler yoktu. Grines’in arkasından dolaşmış olma ihtimalini düşünerek asasını kaldırıp panikle arkasını döndü. Kimsecikler yoktu etrafında, ada tamamen ıssızdı, terk edilmişti. Harry’nin aklı karışmıştı, mantığa en uygun açıklama Grines’in bir görünmezlik pelerini altında gizleniyor olduğuydu. Ama bu ihtimal gerçek olsa şimdiye çoktan saldırmış olacağı da aşikardı. Ağaçlardan birinin arkasına gizlenip siper aldı. Cebinden yeniden Çapulcu haritasını çıkardı ve incelemeye başladı. Arcanus Grines isminin mezarın tam üzerinde durduğunu görünce ensesi buz kesti. Belki beş altı metre ilerisindeydi ama onu göremiyordu. Derken aklına çılgınca bir fikir geldi. Onu mezardan asayı çalarken yakaladığı için panikle mezarın içine saklanmış olabilir miydi?

Bu gayet olası ama bir o kadar da korkunç bir ihtimaldi. Harry, Albus Dumbledore bile olsa bir ölüyle aynı mezara girmek istemezdi. Yine de kristal mağarada kendisine söylediklerini hatırlamaktan da geri kalmadı:

Bir cesedin korkulacak hiçbir tarafı yoktur Harry, tıpkı karanlığın korkulacak hiçbir tarafı olmadığı gibi. Ölüme ve karanlığa baktığımızda korktuğumuz şey bilinmezliktir, başka bir şey değil.

Artık tek ihtimal kalmıştı. Arcanus Grines adaya ayak bastıysa ve gözleri ya da harita onu yanıltmadıysa bu gerçekten olmuştu, muhtemelen mezarın içine gizlenmişti. Gördüğü kadarıyla mezarın kapağı ya da kaidesinde bir oynama yoktu. Ancak Grines’in kalibresinde bir büyücü için bunu halletmek mesele değildi. Harry mezara doğru ilerledi, kapağı açmak ve Grines’i beden bağlama büyüsüyle durdurmak için. Ağır ağır yürüdü, kapak parmaklarının ucundaydı artık. Dokunduğu anda yine beklemediği bir şey oldu:

Sanki karnından bir çengelle tutulup çekiliyormuş gibi hissetti, ardından renkli bir girdap içinde dönüp durdu ve en sonunda zifiri karanlık bir yere iniş yapıp yere kapaklanırken kafasını sert zemine çarptı. Dokunduğu mermer kapak da yanı başında parçalandı.

Dokunduğu mezar kapağı bir anahtardı.

-0-

Harry tozlar arasında küfrederek doğrulmaya çalışırken elini alnına götürdü, bulaşan kanı cüppesine sildi ve yere yapıştığında elinden fırlayan asasını bulmak için zifiri karanlıkta zemini yoklamaya başladı. İlk denemesinde eline kırık mermerin parçaları dışında bir şey gelmeyince karamsarlığa kapıldı, yine budala gibi bir tuzağa balıklama atlamıştı, asasız, dolayısıyla tamamen savunmasızdı. Üstüne üstlük çevresinde en ufak bir ışık kaynağı olmadığından hiçbir şey görmüyordu. Burnuna da nem ve küf kokusu geliyordu. Panikle zemine dokunurken eli kazayla asasına çarptı ve onu daha da uzağa itti. Paniğe kapılmamaya çalışarak dizleri üzerinde etrafı yoklayarak geçen birkaç saniye sonra yeniden buldu onu, derin bir oh çekti, havaya kaldırıp “Lumos Maxima” dedi.

Anahtar onu bir hücreye hapsetmişti. Hemen önünde demir parmaklıklar vardı. Asasını parmaklıkların ötesine kaçırmasına ramak kaldığını fark edince ucuz kurtulduğuna şükretti. Hücrenin içinde şöyle bir turlayınca içinde bulunduğu odanın ne kadar büyük olduğunu fark etti. Etrafında başka hücreler de vardı. Duvara doğru döndü, tutturulmuş zincirleri görünce zindanlarda olduğunu anladı. Tam o sırada yukarıda bir yerlerde ağır bir kapı gıcırdayarak açıldı, gelen ayak seslerini duydu. Harry asasını sesin geldiği yere tuttuğunda ucunda parlayan ışık merdivenleri aydınlattı. Ayak sesleri giderek yaklaştı ve sonunda merdivenlerden inen iki karartı ona yaklaştı. Harry kendisini korumak için asasını havaya kaldırdı.

Ona çok tanıdık gelen bir tık sesi duydu. Bu ses hafızasında derinlemesine yer etmişti, ama neye ait olduğunu hatırlayamadı. Ta ki gölgelerden birinin elinden yükselen ışık hüzmeleri duvardaki meşalelere doğru uçup tüm zindanı aydınlatana kadar. Ses, bir ışıkemer’den gelmişti. Işıkemeri elinde tutan kişi ise yüzünde bariz bir şok ifadesi ile ona bakan Minerva McGonagall’dı. Yanında da kaşlarını çatmış olan Kingsley Shacklebolt vardı ve ikisi de asalarını ona doğrultmuştu. Profesör McGonagall sert bir tonlamayla sordu:

“Fluffy’yi geçmek için ne gerekiyordu?”

Harry bir an McGonagall’ın ne yapmaya çalıştığını ya da ne demek istediğini anlayamadı. Sonra birinin çok özlü iksir kullanarak yerine geçme ihtimaline karşı sınava tutulduğunu fark etti. Fluffy birinci sınıftayken Felsefe Taşı’nı almaya giden Quirrell’i durdurabilmek için geçmeleri gereken engellerden biriydi, üç başlı dev bir köpek.

“Müzik,” diye yanıtladı Harry. “Müzik gerekti. Quirrell onu geçmek için bir arpı büyülemişti. Arp çaldığı sürece Fluffy uyuyordu.”

McGonagall kızmış görünse de bu yanıt karşısında gözle görülür şekilde gevşeyip, rahatladı, Kingsley de asasını indirdi.

“Merlin aşkına Potter, gecenin bir yarısı o mezarda ne halt ediyordun? Hem Mürekkep Balığıyla deniz halkını nasıl geçtin?” McGonagall bir yandan söylenirken bir yandan da çıkardığı demir bir anahtarla zindanın kapısını açıyordu.

“Arcanus! Arcanus Grines’in mürver asayı almak için adaya gittiğini gördüm. Bu yüzden onu takip ettim. Durdurabilmek için! Ona mani olmalısınız!”

McGonagall ile Kingsley’in gözleri fal taşı gibi açıldı.

“Harry, Arcanus Yasal Yaptırım Dairesi Başkanı, mürver asayı çalacak adi bir hırsız değil!”

“Gözlerimle gördüm diyorum, sandalla adaya doğru gidiyordu,” Harry çapulcu haritasını en azından belirli bir süre daha sadece kendisine saklamak niyetinde olduğundan Grines’i nasıl gördüğü konusunda gerçeği söylememeye karar vermişti.

O sırada merdivenlerden yine ayak sesleri duyuldu, birisi koşar adım aşağı indi.

Harry gelen kişiyi görünce bağırdı, “Sen!”

Arcanus Grines yanlarına geldiğinde, Kingsley ciddi bir tavırla sordu:

“Hoş geldin Arcanus, Harry’nin bu gece sandalla Dumbledore’un mezarını ziyaret edişini de kapsayan ilginç bir teorisi var.”

Harry nefesini tutmuş, tepkisini ölçmek için Grines’in yüzüne bakıyordu.

“Harry haklı Kingsley, bu gece kısa bir mezar ziyareti yaptım.”

Harry bir şaşkınlık nidası koyverdi. Grines’in yaptığını sonuna kadar inkâr edeceğini düşünmüştü. McGonagall merak içinde bir Kingsley’e bir Grines’e bakıyordu.

“Bu ziyaretin amacını sorsam?” Kingsley’in sesinde ya da yüzünde suçlayıcı bir ifade yoktu.

“Sanırım Lestrange ve Nott da kayıplarını anmak için bu gece bize katılmak istemişler. Onları gölün kıyısında gördüm ve yasak ormana kadar kovaladım. Yakalayamayınca da tedbir amaçlı mezarı kontrol etmek istedim. Ama sorun yok, adaya ayak basılmamış. Kurduğumuz tuzaklar aynen bıraktığımız gibi duruyordu. Tabi Mr Potter gelene kadar duruyordu diyelim.”

Bu bir yalandı işte, eğer Nott ile Lestrange okul arazisine girmiş olsaydı Harry onları haritada görürdü. Ancak köşeye sıkışmıştı, ya Grines’in yalanını açık edecek ve çapulcu haritasından bahsetmek zorunda kalacaktı ya da susup ona inanmış gibi yapacaktı.

Harry bir şey söyleyemeden Kingsley aynı ifadesiz ses tonuyla sordu, “Lestrange ve Nott mu? Bundan emin misin? Ayrıca gölde ne zamandır sandalla yolculuk ediyorsun Arcanus? Seni Hogwarts’tan beri tanırım, pek tercih ettiğin bir yöntem değildir.” Sanki ikisinin de yalan söylediğini biliyormuş gibi gözlerini bir Harry’ye bir Grines’e kaydırıyordu.

Harry bu son cümlelerden hiçbir şey anlamamıştı, Kingsley gölü yüzerek mi geçmesini bekliyordu ki? Yalan söylediklerini nasıl anlamıştı?

“Bu gece cüppemi ıslatmak istemedim diyelim,” diye yanıtladı Grines zoraki sırıtarak. “Malum, hava serin, ıslandı mı biraz zor kuruyor.”

Kingsley ona gülerek baktı, sonra içini çekerek, “Bu durumda beraber gidip okul arazisini bir defa daha kolaçan etsek iyi olur. Sonra da eve döneriz, Elvira ile Neilina’yı senden daha fazla mahrum etmeyelim.”

Arcanus Grines’in yüz ifadesi bir anda değişiverdi, gözlerine karanlık bir bakış yerleşti, “Buna gerek yok, burada kalabilirim. Elvira kızımla beraber hala Bulgaristan’da, bir süre de orada kalacaklar.”

Kingsley ondaki değişimi fark etmemiş gibi gülümsedi, “Döndüklerinde bir ara onları Bakanlığa getir Arcanus, Neilina’yı özledim.” Grines’in yüzünden de bir özlem ifadesi gelip geçti.

Kingsley Mcgonagall’a döndü, “Minerva, Potter’a hastane kanadına kadar eşlik eder misin? Poppy onunla ilgilenirken biz de Arcanus ile kaçakların gerçekten gidip gitmediklerini kontrol edelim. Belki bu geceki hikâyenin detaylarını duyma şansım olur.”

Harry hastane kanadına gitme konusuna itiraz etmeye niyetlendiyse de alnı o kadar kötü kanıyordu ki vazgeçti. Ayrıca sağ kolu şimdiden sızlamaya başlamıştı. Bu yüzden hiç ses çıkarmadan diğerlerinin peşi sıra merdivenleri çıktı. Zaten hastane kanadına giderken fırsat bu fırsat McGonagall’a aklındaki soruları sormak ve kuşkularını tartışmak istiyordu.

Grines ve Kingsley okul arazisine doğru uzaklaşınca McGonagall’a baktı, cesaretini toplayıp “Profesör, ben bu gece herhangi bir ölüm yiyenin okul arazisine girdiğine inanmıyorum,” dedi.

McGonagall tek kaşını kaldırdı, “Öyle mi? Nedenmiş o?”

“Size de Mr Grines bir şeyler saklıyormuş gibi gelmiyor mu? Bunu Kings…-Mr Shacklebolt da açıkça fark etti.”

McGonagall bir süre sessiz kaldı, beraber karanlık koridoru geçip merdivenlere doğru ilerlediler. Öğrencilerin tümü artık yatakhanelerinde olduğundan çıt çıkmıyordu.

“Bu mümkün… Ama Arcanus Grines’i yıllardan beri tanırım, çok eski öğrencimdir. Herkesin sırları vardır Potter, bu kötü insanlar olduklarını göstermez.”

Harry devam etti, “Ayrıca bugün Mr Slughorn ile de tartıştı. Mr Slughorn o kadar rahatsız oldu ki neredeyse töreni terk edecekti.”

McGonagall dudağını büktü. “Bunun pek çok sebebi olabilir Potter. Konu belli ki ikisinin arasında. Öyle olmasaydı eminim ki Horace hemen bana ya da Kingsley’e gelirdi.”

Revirin kapısına gelmişlerdi, Harry yine ağzını açacak oldu ama McGonagall onu susturdu, “Endişeni anlıyorum Potter. Ama birini bir şeyle suçlayacaksan elle tutulur delillerin olmalı. Uzun bir gün geçirdin, bence artık biraz dinlenmenin vakti geldi.”

McGonagall revirin kapısını araladı, görünüşe bakılırsa içerisi boştu, “Poppy?”

Önce içeriden ayak sesleri geldi, sonra da açılan bir musluğun sesi. Ardından bir gölge kapıya doğru yaklaştı ve yanan meşalelerin ışığına çıktığında Harry ellerini kurulayarak gelenin Madam Pomfrey değil, Elwyn Baines olduğunu fark etti.

“Profesör?” Mavi gözlerine yerleşen şaşkın ifade çok belirgindi, bakışları McGonagall’dan Harry’ye kaydı, içten bir gülümsemeyle “Merhaba,” dedi.

McGonagall, “Harry, bu Elwyn Baines, St Mungo’da çalışıyor ve sık sık Bakanlığa destek veriyor, Elwyn Harry’yi tanıdığını farz ediyorum.”

“Memnun oldum.”

“Poppy nerede? Harry’nin onu görmesi gerekiyor.”

Elwyn endişeli bir sesle, “Açıkçası bu gece kendisini pek iyi hissetmiyordu. Şu anda da yataklardan birinde dinleniyor. Acilse Harry ile ben ilgilenebilirim.”

“Minnettar kalırım. Herkes için zor bir gündü,” Duraksadı, “Bu durumda yarın görüşürüz.” Başıyla ikisini selamladı, “İyi geceler.”

“İyi geceler Profesör…”

Elwyn Baines revire girdi ve onu takip eden Harry’ye ilk yatağa oturmasını işaret etti. Harry dediğini yaptığında da masanın üzerinden asasını ve birkaç tüp iksir alarak yanına geldi. Asasını önce sol, sonra sağ eline doğrultarak bazı büyülü sözler söyledi. Ardından Harry’ye yaklaştı ve çenesinden tutarak yüzünü kendisine yaklaştırdı. Gözleri kanayan alnına odaklanmıştı.

“Kötü çarpmışsın, Muggle’lar böyle yaralarda dikiş kullanıyor.”

Harry, “Bilmez miyim? En azılılarıyla büyüdüm,” dedi.

Elwyn bir parça pamuk alıp yeşil bir sıvıyla dolu olan tüpü eline aldı, birkaç damlayı pamuğa damlatıp Harry’nin alnına sürdü, Harry sessizce onun çatık kaşlı yüzünü ve işine odaklanışını seyretti.

Sonra yine asasını yaranın üzerine dolaştırırken büyülü sözler fısıldadı. Harry alnındaki yanma hissinin ağır ağır yok olduğunu fark etti. Elwyn asasının bir hareketiyle yüzüne yayılmış kanları temizledi. Elindeki pamuk paçasını çöpe atmak istediğinde yanlışlıkla Harry’nin sağ koluna dokundu. Harry’nin yüzü acıyla kasılınca duraksadı. Dikkatle ve özenle cüppeyi sıyırdığında şaşkınlıkla irkildi.

“Koluna ne oldu?”

Harry, “Deniz Halkıyla ufak bir tatsızlık yaşadım,” dedi.

“Kendine gerçekten iyi bakıyorsun ha?” Elwyn Baines güldü.

Harry de sinirli sinirli sırıttı, “Evet çok iyi bakarım. Bende insanları kurtarma şeyi olduğunu söylüyorlar. Herhalde biraz daha kendi dertlerimle uğraşsam fena olmaz.”

Bunun üzerine Elwyn Baines ciddileşti, “Sende insanları kurtarma şeyi olmasaydı belki de Voldemort hala hayatta olacaktı.”

Harry, “Çoğu insan kendimi sık sık, yok yere tehlikeye attığımı söylüyor.”

Elwyn iki tüpü eline aldı ve içlerindeki solüsyonu birleştirdi. Sonra çelik kâsenin içinde ufak bir ateş yakıp tüpü ısıtmaya başladı.

“Lord Voldemort geri döndüğünde sıcak yuvalarında oturup Fudge ve Gelecek Postası’nın tatlı yalanlarını dinlediler. Sen ise Bakanlığı gerçekleri söylemeye ikna etmeye uğraşıyordun. Akılları anca toplu ölümlerden sonra başlarına geldi. Ayrıca sen Üçbüyücü turnuvasında Cedric’in cesediyle cisimlendiğinde ben tribündeydim. Şu insanları kurtarma şeyini bir de Amos Diggory’ye sor. Oğlunu kurtarabilmek için kendi canını verirdi.”

Harry başını kaldırdı ve Elwyn’e baktı. O da bakışlarını kendisine dikince gözlerini kaçırdı.

“Bu geceyi ele alalım,” Elindeki tüpte kabarcıklar belirince ateşi söndürdü. Harry’nin cüppesini sıyırıp sıvıyı yaraların üzerinde gezdirdi. Harry kolunda aynı anda hem yoğun bir yanma hem de donma hissinin yayıldığını fark etti.

“Göle giren neden sen oldun? Sen girmeseydin etrafında bu işi yapacak başka kimse var mıydı?”

Asasını doğrultup yarayı kapamaya başladı.

“Sen girdin çünkü yıllardır Gelecek Postası’nın yazdığı korkunç kehanetin ağırlığıyla yaşayan sendin. Sen girdin çünkü bunu yapacak başka kimse yok ve bunun yapılması gerekliydi.”

Asa kolu üzerinde dolaşırken yarasını temizliyordu. Artık geriye sadece ufak bir kaşıntı kalmıştı.

“Bence artık seni Akromantula konserinde sahne arkasına geçmeye çalışan cadı-hayranlar gibi kovalayacaklarına mahremiyetine biraz saygı göstermeliler. Sonra da seslerini kesip senin her yaptığını sorgulamayı bırakmalılar.”

Yeniden ayağa kalktı, elindeki tüpleri çöpe attı. Tekrar Harry’ye doğru uzandı, “Şimdi son olarak,” asasını Harry’nin başına doğru uzattı, çevresinde neredeyse tam tur attırdı, hiçbir santimetresini atlamamaya özen gösteriyordu. Asasını duvara doğru tuttu ve “Corpus Revelio” dedi. Harry kafasının kusursuz bir haritasının bulut gibi havaya yayıldığını gördü. Elwyn asasıyla bazı yerlere odaklanıp, büyütüp küçülterek bu haritayı bir dakika kadar gözlemledi, sonra rahatlayarak “İşte bu kadar,” dedi.

“Aslında bu gece uyumaman en tedbirlisi olur, ama sana eziyet etmek için neden göremiyorum.”

Harry ayağa kalktı, revirin kapısına doğru yürüyen Elwyn Baines’i takip etti. Elwyn onu uğurlarken, teşekkür etti.

“Sadece tedavi ettiğin için değil…”diye de ekledi, beceriksizce gülümserken.

Elwyn samimi bir şekilde, “Hiç sorun değil,” dedi. “İyi geceler.”

Harry kapı kapanınca karanlığa gömülen koridorda yürüdü ve misafirhaneye, McGonagall’ın o ve Ron için hazırlatmış olduğu odaya yöneldi. Kapıyı yavaşça açtı, horlamakta olan Ron’u uyandırmamaya gayret ederek paravanın arkasında üstünü değiştirdi, sonra da cam kenarındaki yatağa geçerek olanları düşünmeye başladı. Hagrid’in okula dönüşü, Tonks ile Lupin’in gülümseyişi, George Weasley, Neville’in mutluluğu, Slughorn ve Grines’in kavgası, Mürekkep Balığı, Beyaz Mezar, zindanlar… Son olarak da Elwyn Baines ile aralarında geçen konuşma bir düşünce treni gibi hızla aklından geçti.

En azından biri sonunda beni anladı diye düşündü, sonra da suçluluk duygusuyla bu düşünceyi aklından kovdu.

Bir süre kafası çok dolu olduğu için uyuyamayacağından endişelendiyse de gözleri ağır ağır kapandı. Son hatırladığı şey Mürekkep Balığının asasının ışığıyla parlayan kara gözleriydi.

-0-

Harry sabah pencereden gelen kuş cıvıltılarıyla uyandı. Ron gitmişti, odada yalnızdı. Yatağında doğrulduğunda bir an Peter Pettigrew ile ilgili rüyasını hatırladı, sonra bu düşünceyi kafasından kovarak pencereye gitti. Muhteşem bir sonbahar sabahıydı. Aşağıda şamarcı söğüt sarı yapraklarını silkeleyip duruyordu. Bulutların arasında yüzünü gösteren güneş ışığının altında parıldayan gölde yüzeye çıkan Mürekkep Balığını gördü. Huzursuzca kıpırdandı, sonra da arkasını döndü.

Yanı başındaki komodinin üzerinde bir şekilde az önce fark etmemiş olduğu bir not bırakılmıştı, yazan Ron’du:

“Yine bensiz ortalığı birbirine katmışsın. Kingsley uğradı, yorgun olduğundan uyandırmak istemedik, seni McGonagall’ın odasında bekliyor. Şifre Fluffy’yi uyutan şeymiş. İkimiz de ne olduğunu biliyoruz.

Görüşürüz, Ron”

Harry aceleyle üstünü değiştirerek aşağı indi.

Öğrenciler derste olduğundan koridorlar neredeyse boştu, merdivenlere yönelip üst kata çıktı. Sık sık Dumbledore’u ziyaret ettiğinden müdürün odasına fena halde aşinaydı. Oda önce Severus Snape’e, onun ölümünden sonra da Minerva McGonagall’a geçmişti. Her Müdür odayı kendi tarzına göre yeniden düzenliyordu. Ancak değişmeyen yegâne şey, kapıyı koruyan kartal başlı aslan heykeliydi. Harry Müzik der demez, heykel yolundan çekildi ve müdürün odasına giden merdivenler ortaya çıktı. Harry koştura koştura çıktı merdivenleri.

“Ah! Potter günaydın… Biz de Kingsley ile senin hakkında konuşuyorduk.”

Kingsley kalın mı kalın ve güven veren sesiyle, “Günaydın Potter, kolundaki yara ne durumda?” diye sordu.

Harry, “Kolum hiç olmadığı kadar iyi Mr Shacklebolt. Ölüm yiyenlerden bir iz bulabildiniz mi?”

“Gece araziyi kolaçan ettik. Nott ile Lestrange’den hiçbir iz bulamadık. Öte yandan bu sabah aldığımız habere göre ülkeyi terk etmeye çalıştıklarını gören tanıklar var. İzbe, dökük bir handa yaşlı bir büyücünün altınlarını gasp edip İrlanda’ya gittiği sanılan bir tekneyle yola çıkmışlar. Arcanus peşlerinden gitti. Adacığı da tekrar kontrol ettik, korkacak herhangi bir şey yok, mürver asa sapasağlam yerinde duruyor. Yine de güvenliği iki katına çıkardık. Ama daha büyük haberler var, büyük keşifler.”

Harry Grines’i ve asayı tamamen unutuverdi, meraklanmıştı, “Ne gibi keşifler?”

Shacklebolt derin bir nefes aldı, “Barry Egerton, Bathilda Bagshot’un arşivinin deşifresini tamamladı. Bathilda’nın yarım kalan çalışmalarındaki ipuçlarını takip etti. Artık Salazar Slytherin’in Hogwarts’tan neden ayrıldığını ve sonrasında neler yaptığını biliyoruz. Ayrıca bugüne kadar Gryffindor’un bilinen tek yadigârı bu odadaki kılıçtı,” Kılıcın yerleştirildiği panoyu işaret etti. “Bu kılıç dışında Godric Gryffindor’a ait günümüze ulaşan bir yadigârın daha olduğuna dair tartışmasız bulgular var.”

Ayağa kalktı ve odada tur atmaya başladı, “Bakanlıkta, gelecek günlerde Barry Egerton bunları detaylı bir şekilde anlatacağı bir brifing verecek. Ayrıca Gilbert Wimple çalışmaları ile ilgili seninle konuşmak istiyor. Şu anda çok önemli bir buluşun eşiğinde. Bu arada 18 Kasım’da Kristal mağaraya girmeyi kararlaştırdık. Özetle…” Duraksadı, “Bütün bunlarla ilgili konuşmak üzere Mr Weasley ile beraber Bakanlıktaki toplantıya davetlisiniz.”

Harry, Kingsley’in anlattıklarını hazmetmeye çalıştı. Kafası makine gibi çalışıyordu, Slytherin’i ve Gryffindor’un keşfedilen yeni yadigârını düşündü; bu gerçekten müthiş bir haberdi. Acaba Gilbert Wimple’ın buluşunun Harry’yi ilgilendiren tarafı neydi? İçini büyük bir heyecan sarmış, mürver asayı dahi unutturmuştu.

“Teşekkürler Mr Shacklebolt, orada olacağız,” dedi.

McGonagall söze girdi, “Her şey için teşekkürler Harry. Ron ile Hermione’yi az önce avluda gördüm, bilmek istersin diye düşündüm,” Kafasını yeniden önündeki notlara gömdü. “Aşağı inene kadar başını belaya sokmamaya çalış. Baines sabah erkenden gitti, Poppy de görünüşe göre hasta, kafanı yerine takacak birini bulamayabilirim.”

Harry istemsizce sırıttı. “Dikkat ederim Profesör, görüşmek üzere.”

Harry ikisiyle de vedalaşıp dış kapıdan avluya çıktı. Parlak güneşe rağmen serin bir hava vardı, o kadar ki esen rüzgâr adeta derisini kesiyordu. Ron ile Hermione’yi gördü, Ginny de yanlarındaydı. Onun geldiğini fark edince telaşla koştular.

Hermione, “Harry meraktan çıldırdık, gece nerelerdeydin?”

Ron, “Mutfaktan geldiğimde yoktun, sana tarçınlı top kurabiye getirmiştim,” Ciddi bir matem havasında sözüne devam etti, “ Üzülerek hepsini kendim yemek zorunda kaldım.”

Ginny ise kaşlarını çatarak sessizce gözlerini ona dikmekle yetindi.

Harry çapulcu haritasında gördüklerini, adaya gidişini ve ondan sonra başından geçen her şeyi zindandaki konuşmalara kadar en ufak detayına kadar anlattı. Ron özellikle Mürekkep Balığı ile aralarındaki mücadeleyi duyduğunda şok geçirdi. Hogwarts’a tekrar gelmesi gerekirse hiçbir gücün onu göle sokamayacağını söyledi. Hermione ise Grines’i adada nasıl elinden kaçırdığını merak ediyordu. Harry Grines’in ziyareti üzerine düşüncesini sorduğundaysa “Kötü bir niyeti olsa bunu herkesin önünde itiraf etmezdi öyle değil mi? Hem zaten mürver asanın yerli yerinde durduğunu bizzat Kingsley söylemiş.”

Harry tatmin olmamıştı, kafasını iki yana salladı, “Ya asanın bir kopyasını oracıkta yapıverdiyse? Biz de Slytherin’in madalyonunu kopyalayıp Umbridge’yi kandırmamış mıydık?”

“Harry, Kingsley eminim ki Umbridge’in aksine son derece yetkin bir büyücü olarak kopya bir asayı gerçeğinden ayırt edebiliyordur.”

Harry’nin bunun üzerine söyleyecek sözü yoktu. Şimdilik tabii.

Ginny suçlayıcı bir ifadeyle söze karıştı, konuyu değiştirdi: “Adaya neden tek başına gittin Harry? Özellikle de şatoda McGonagall, Kingsley ve bir dolu öğretmen varken?”

Harry bu çıkışı beklemiyordu, hemen savunmaya geçti, “Zamana karşı yarışıyordum, Grines’e yetişmem gerekiyordu.”

“Bizi de çağırabilirdin, neredeyse tüm gece büyük salondaydık. Tek yapman gereken büyük kapıdan kafanı uzatıp ona eşlik etmek isteyip istemeyeceğimizi sormaktı.” Kollarını önünde kavuşturmuş dik dik ona bakıyordu.

“Bu çok açık değil mi? Sizi tehlikeye atmak istemedim.” Harry kendisi için çok bariz bir gerçeği tane tane anlatmaya çalışıyordu ve anlaşılmıyordu, yavaş yavaş sinirlenmeye başladığını fark etti.

“Kendi hayatını tehlikeye atmaya itirazın yok ama,” Ginny’nin gözleri alev alev parlıyordu. Ron sinmişti, Hermione ise konuşmaya cesaret edemeden ikisine bakıyordu. “Ayrıca benim kimsenin korumasına da ihtiyacım yok.”

Harry’nin tepesi atmıştı, öfkesi fokurdarken kendisini tutamadı, “Belki de herkesin sesini kesip her yaptığımı sorgulamaktan vazgeçme zamanı gelmiştir!” diye çıkıştı. Sözler ağzından çıkar çıkmaz da pişman oldu. Ginny’nin gözleri şaşkınlıkla büyümüştü, ürkütücü bir hiddet ifadesi yerleşmişti yüzüne, tam Harry’ye gereken cevabı vermek için ağzını açmıştı ki Hagrid’in kalın sesi arazide yankılandı:

“Hey! Ne Bağırıp çağırıyorsunuz bakayım orada ha? Kelekerleri uyandıracaksınız!”

Hagrid sık sık yanında taşıdığı dev arbaleti omzuna vurmuş ağır ağır onlara doğru yürüyordu.

“Şaka şaka! Hey Harry! Omuzun nasıl oldu? Elwyn ile sabah kapıda karşılaştık, dün gece kötü yaralandığını söyledi!”

Ginny Hagrid’in sözlerini duyduğunda eğer böyle bir şey mümkünse tabi, az öncekinden daha da büyük bir nefretle baktı Harry’ye. Harry dün gecenin özetini yaparken hastane kanadına gittiği ve orada Elwyn Baines tarafından tedavi edildiği kısma henüz gelmediğinden sanki bunu saklıyormuş durumuna düşmüştü. Hagrid’in sözlerini geri alması için her şeyini verirdi. Ağzında bir şeyler geveledi ama söyledikleri kendi kulağına bile inandırıcı gelmedi. Ginny hiddetle arkasını dönüp şatoya doğru yürümeye başladı. Harry, Hagrid, Ron ve Hermione’nin endişeli bakışları arasında peşinden koşturdu ve yarı yolda onu kolundan yakaladı.

“Beni rahat bırak!”

“Ginny, beni dinler misin?”

“Beni rahat bırak dedim!”

Harry yine de ısrarla onu durdurmaya çalışınca Ginny asasını çekip, ona doğrulttu, “Kendini öldürtmeye çalışıyorsun, yalan söylüyor ve bir şeyler saklıyorsun! Sana ne olduğunu anlamıyorum ve bu durum hoşuma gitmiyor!”

Harry ellerini havaya kaldırıp bir adım geri çekildi. Sükûnetle, “Ben yanlış bir şey yapmadım” dedi.

“Fred gibi kendini öldürtme peşindeysen doğru yoldasın. Bu arada…” Doğrudan Harry’nin gözlerinin içine bakarak konuşuyordu, “Seherbazlık meselesi ile ilgili fikrimi değiştirdim. Artık bu kararını desteklemiyorum.”

Harry’nin tepesi yine attı, “Buna sen karar veremezsin!”

Ginny arkasını dönüp şatoya doğru yürümeye başlamıştı, bu cevap üzerine kafasını çevirip Harry’ye baktı.

“Bunu duyduğum iyi oldu,” dedi ve uzaklaştı. Harry iki arada bir derede, söyleyecek bir şey bulamadan bakakaldı.

Bir anlık duraksamanın ardından Hagrid’in keyifsiz sesi yükseldi.

“Yine yanlış bir şey mi söyledim?”

* * *

Yedinci bölüm “Wimple’ın Marifetleri” 7 Nisan 2017‘de FantastikCanavarlar.com‘da!

Filmlerde Gördüğümüz (ve Göremediğimiz) 10 Muhteşem Hogwarts Detayı

$
0
0

Film uyarlaması kitapları kadar hayranlık uyandıran nadir serilerden biridir Harry Potter. Elbette filmler bizlere kitaplar kadar detaylı bir bakış açısı sergileme gücüne sahip değillerdir fakat buna rağmen Harry Potter filmlerinde -özellikle de Hogwarts‘la ilgili- pek çok ilave detaya rastlamamız mümkün. Hepimizin içerisinde bir kez olsun gezmeyi oldukça isteyeceği Hogwarts’ın, daha da büyülü bir mekan olarak beyaz perdeye taşınmasını sağlayan  bu ilave detayların olması demek kitaplardaki her ayrıntının filmlerde yer bulduğu anlamına gelmiyor elbette.

Serinin tabiri caizse tuğla gibi kitaplarını en fazla iki buçuk saat sürebilecek bir filme tamı tamına aktarmak tabi ki mümkün değil. Yıllarca hayallerimizde tuğla tuğla inşa ettiğimiz Hogwarts’ın gerçeğe en yakın formu görebildiğimiz filmleri, eksikleriyle fazlalarıyla ele almanın vakti geldi de geçiyor o zaman. Mugglenet tarafından hazırlanan bu listedeki, filmlerde izleme imkanı bulduğumuz ve bulamadığımız beş ayrıntıyı bakalım siz önceden yakalayabilmiş miydiniz?

Filmlere Eklenen Detaylar

1. Felsefe Taşı’ndaki Hayalet Noel Korosu

Hogwarts hayaletlerinin öğrenciler Noel için evlerine dönerken şarkı söylediği bu sahne, hem Hogwarts hayaletlerine biraz daha önem ve kişilik kazandırması açısından hem de filmin orijinal müziklerinden olan “Christmas at Hogwarts“ın ta kendisini içermesinden ötürü filme değer katıyor. Ayrıca oldukça da sevimli değil mi!

2. Flitwick’in öğrenci korosu

Anladığımız üzere Hogwarts’ın sihirli havasına korolarla katkıda bulunmak film yapımcılarına oldukça mantıklı gelen bir fikir olmuş. İyi ki de öyle olmuş çünkü Azkaban Tutsağı‘nda söyledikleri şarkının Machbet’ten alıntılar bulundurması bile yeterince etkileyiciyken, bu öğrenci korosu Hogwarts açısından başka bir öneme daha sahip. Filmin bu sahnesi sayesinde, Quidditch, -sonradan kapatılan- Düello kulübü, Dumbledore’un Ordusu ve Slug Kulübü dışında Hogwarts’ın nasıl sosyal olanaklar sunduğuna dair ipucu içermeyen kitaplara, başka ders dışı aktiviteler de olduğu fikri aşılanıyor.Yani öğrenci korosu ve daha bir sürü değişik ders dışı aktivitenin var olduğu imajı çizmek için beyaz erdenin gücü kullanılmış.

3. Hızır Otobüs’ün geveze sallanan kafası

Yollarda pek de rastlayamayacağınız türden bir dikiz aynası süsü olan bu geveze ve alaycı sallanan kafa, Azkaban Tutsağı filminin hem Hızır Otobüs‘te geçen sahnelerinde hem de Hogsmeade’in en popüler mekanlarından Üç Süpürge’de karşımıza çıktı. Filmin gerilim dolu kısımlarından birine komedi unsuru katan ve yönetmen Alfonso Cuarón‘nun sanat anlayışını yansıtan bu kafa gerçekten de unutulmaz bir figürdü.

4. Slughorn’a Lily Evans tarafından hediye edilen Japon balığı, Francis

Melez Prens filminde karşımıza çıkan bu japon balığı hikayesi önemli olmasının ötesinde hüzünlü bir güzelliğe sahip. Suyun üzerinde salınan bir zambak çiçeğinin yavaşça batarak bir japon balığına dönüşmesi nefes kesici güzellikte bir büyü. Aynı zamanda Harry’nin -ve elbette bizlerin- pek az şey bildiği annesi hakkında nadide bilgiler içeren bu sahne, yaşlı iksir hocasının, değer verdiği ve kaybettiği eski öğrencisi için duyduğu kederi izleyiciye aktararak Slughorn‘un karakterini biraz olsun yumuşatıyor.

5. Patlayarak ölen karakterler

Ölüm Yadigarları 2. Kısım‘da insanların ve yaratıkların nasıl öldürülebileceğine dair gördüğümüz en çılgınca yöntemlerden biri patlatmaydı. Kitaplarda kesinlikle yer almayan bu “patlamalı ölüm” sahneleri tamamen sinematik kaygılarla filmlere eklenmiş olsalar bile ne tarz bir büyünün Nagini ve Voldemort’un patlayarak veya parçalanarak ölmesine neden olmuş olabileceğini merak etmeden duramıyoruz. Hatırlarsanız, Molly Weasley’nin öldürdüğü Bellatrix’de aynı şekilde yok olmuştu. Cidden, ne tarz bir büyü bu böyle ??!

Evet, filmlere gerçekten de kitaplarda olmayan bu kadar şey eklenmiş. Tabi ki bundan şikayetçi değiliz, Harry Potter evrenini genişletebilecek her bilgiyi sünger gibi emmeye hazırız. Asıl can sıkıcı olan kısım ise kitaplarda aklımızda kalan fakat beyaz perdede yakalayamadığımız detaylardı.

Filmlerde Unutulan Detaylar

1. Dobby

Film yapımcılarının Dobby’i, Sırlar Odası ve Ölüm Yadigarları Kısım 1 dışındaki tüm filmlerden kesip atmış olmaları gerçekten can sıkıcı bir durum. Kitaplarda Dobby komedi unsuru olmanın da ötesinde Harry’i en kritik anlarda destekleyen karakterlerden biriydi. Hayalleri için çok şey göze alan ve deli gibi çalışan bu küçük ama koca yürekli ev cininin karakter gelişimifilmlere aktarılmadığı için Ölüm Yadigarları Kısım 1’deki ölümü ne yazık ki yalnızca filmleri izleyen hayranlarda beklenen etkiyi yaratamadı.

2. Hareket eden merdivenler

Son filmde, Hogwarts geçirdiği değişimden sonra hareket eden merdivenlerine de veda etmek zorunda kaldı. Seri ve özellikle de Hogwarts için bu kadar ikonik olan bir unsurun son filmde ortadan kaldırılması gerçekten beklenmedikti. Bu belki de okulun işleyişinden sorumlu olan Snape ve Carrow kardeşlerin son filmde şatodan ayrılmasıyla ya da bizzat onlar tarafından büyünün bozulmuş olması ihtimaliyle alakalı olabilir. Sebebi ne olursa olsun hareket etmeyen merdivenler hiç şüphesiz önceki filmlerden alışık olduğumuz o büyülü Hogwarts havasına ters düşüyordu.

3. Hogwarts Tüküren Bilye Takımı

Hogwarts’daki ilginç ders dışı aktivitelerden biri olan Tüküren Bilye Takımı’nı iş üzerinde görmeyi gerçekten isterdik.

4. Kariyer Danışmanlığı

Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nda Umbridge ve Profesör McGonagall arasındaki devasa tartışmalardan birini sinemada izleme fırsatımız olmadı. Harry’nin ileride ne olacağı hakkındaki bu tartışmada iki hoca karşı karşıya gelmişti. Bu sahne aynı zamanda Harry’nin Seherbaz olmayı istediğini ilk kez dile getirdiği sahneydi. McGonagall’ın bu konuda ne kadar destekleyici olduğunu okumak da ayrı bir keyifti.

5. Peeves

Gerçekten filmlerdeki en büyük eksikliklerden biri de Peeves’n karakterinin neredeyse tamamen silinmesiydi. Kitaplardaki komedi unsurunun en sağlam temsilcisi olan bu haylaz hayaleti her filmde, birinci sınıflara su dolu balonlar fırlatırken ya da Mr. Filch’i sinir edecek şakalar yaparken dolu dolu görmek isterdik.

Kitaplardan filmlere fazlasıyla aktarılanlar ve üzücü bir şekilde unutulan detaylar listemiz bu şekildeydi. Peki sizin fazladan eklenen detaylardan unutamadıklarınız ya da eklenmeyen detaylardan “Keşke eklenseydi!” dedikleriniz var mıydı? Bizimle paylaşmayı unutmayın!

İşte Bizlere Gerçek Ron Weasley’yi Gösteren O Sahne!

$
0
0

Ron’un arkadaşlarının yanına dönüp Hortkuluk’u yok ettiği o an muhteşemdi. Bu an aynı zamanda Ron’un duygusal zenginliğinin bir çay kaşığınınkinin ötesinde olduğunu kanıtladı.

İkinci el cüppeleri ve hayırsız yaşlı faresiyle Ron Hogwarts’daki en popüler çocuk olmayacaktı. Harry Potter ve Hermione Granger ile arkadaş olduğunda talihi değişti, gerçi hiç kuşkusuz Hermione’ye ısınması biraz zaman almıştı. Bazı insanlar kendi güvenlikleri için kalabalığın peşine takılır (Akla birden Peter Pettigrew geliyor) ve diğerleri daha sonra tanıyorum diye hava atmak için saygın eş dost edinirken (Slug Kulübü’nü hatırlayan?), Ron’un hiçbir zaman kötü bir niyeti yoktu. Şöhrete değil de arkadaşlığa değer verdi, sevgi dolu ve birbirine destek olan bir grubun kalbi haline geldi.

Harry Potter ve Azkaban Tutsağı

Ancak Hermione “döneminin en zeki cadısı” olarak adlandırılıp Harry de “sağ kalan çocuk”ken Ron çoğunlukla onların gölgesinde kalmıştı. Ron bunun moralini bozmaması için elinden geleni yaptı ancak çatırdılar oluşmaya başlamıştı. Harry Üçbüyücü Turnuvası için seçilince ona kötü davrandı ve Noel Balosu’nda Hermione’ye karşı oldukça kabaydı. Onun bu tavırları güvensizliklerinden geliyordu, bu durum onun başka biçimlerde de yoluna taş koyuyordu. Mesela Quidditch’i ele alalım. Güvenli hissettiğine dair “kandırılmadığı” sürece Ron baskıya boyun eğer ve maçta kötü bir performans sergilerdi, halbuki son derece yetenekli bir Tutucu olduğunu göstermişti.

Ancak Ron’un korkularıyla yüzleşip kralımız olduğunu kanıtladığı an gelecekti.

Gümüş Maral

Sonra Hortkuluk’un içinden tınlama gibi bir ses duyuldu.
“Senin kalbini gördüm ve o bana ait.”
Harry Potter ve Ölüm Yadigarları

Ancak altın üçlü Hortkuluk arayışındayken Ron’un tüm mücadelesi kırılma noktasına geldi. Ona sinir olmak kolaydı – herkes kaçak hayatın yükünü çekerken Ron çoğunlukla onlara göre daha fazla şikayet edip sesini yükseltiyordu. En sonunda sarsıcı bir hamleyle arkadaşlarını terk etti.

Ron’un yaptıkları dışarıdan saçma görünse de kafasının içinde neler yaşandığını bilmiyorduk. Voldemort’un madalyon içine koyulan ruhunun bir parçası Ron’a kapı dışarı edemediği korkunç düşünceleri fısıldayıp onun aklını yiyip bitiriyordu.

Mrs. Weasley tüm çocuklarını eşit şekilde sevse de Ron kendini değersiz hissetmekten alıkoyamadı. Ağabeyleri kendi içlerinde özel bir yerdeyken Ginny ailenin tek kız çocuğu ve bebeği konumundaydı. Bu durum da Ron’un kendisini “altıncı numara erkek evlat” olarak hayal kırıklığından başka bir şey olmadığını düşünmesine yol açtı. Kovuk’taki yeterince küçük bir odada Ron hep baskı altında kalmaya hazır olduğunu hissetti.

Ayrıca onun için annesinin Harry’e olan düşkünlüğünü fark etmemek elde değildi:

“Annen itiraf etti,” dedi Riddle-Harry küçümsemeyle, “Çocuk olarak beni tercih edeceğini, değiş tokuş yapmaktan memnuniyet duyacağını…”
Harry Potter ve Ölüm Yadigarları

Ron ve arkadaşları Hortkuluk’u taşımaya başladıklarında ise içindeki güvensizlikleri iyice arttı. Ron’un, Hermione’nin Harry’i tercih ettiğine dair endişesi tavan yaparken Hermione’ye karşı olan romantik hisleri bunu göz ardı edemeyecek derecede büyümüştü. Harry ve Hermione’yi gördüğü her an, Ron’un kıskançlığını, onu dürten acısını ve öfkesini haklı kılıyordu. Zamanla bu kaygıları Ron’un tüm yanını sardı ve arkadaşlarının onsuz daha iyi olacaklarından emin oldu.

“Kim onu tercih etmez ki, hangi kadın seni alır? Sen onun yanında bir hiçsin, hiç, hiç,” dedi şarkı mırıldanırcasına Riddle-Hermione.
Harry Potter ve Ölüm Yadigarları

Ruh Emicilerin Harry’yi çevresindekilere oranla daha fazla etkilediği gibi madalyonun da Ron’un üzerinde ayrı bir gücü vardı. Bu işi ancak o tamamlarsa her şey yerli yerline otururdu.

“Çatlak – mısın – sen?”
O sesi duymanın şoku dışında hiçbir şey Harry’e ayağa kalkacak gücü vermezdi. Şiddetle titreyerek, sendeleyerek ayağa kalktı. Orada, önünde Ron duruyordu. Tamamen giyinik ama iliklerine kadar ıslanmış haldeydi, saçı yüzüne yapışmıştı, bir elinde Gryfifndor’un kılıcını tutuyordu, diğerindense kopmuş zincirinin ucunda Hortkuluk sallanıyordu.
Harry Potter ve Ölüm Yadigarları

Ron’un dönüşü Gryffindor’un kılıcını ele geçirmesinden ve Harry’nin hayatını bir hamlede kurtarmasından belliydi. Ancak asıl kahramanlık madalyon açıldığında ve Ron içinde olanla yüzleşmek zorunda kaldığında ortaya çıktı. Bununla yüzleştiğinde, Ron’un bunca zaman içinde taşıdığı baskı ve kaygıları sonunda anlamış olduk. Ron’un madalyonu parçalayıp Hortkuluk’u yok ettiği an hepimiz için zaferden çok içimizdekilerin boşaldığı bir andı.

Ron’un elinden bıraktığı kılıç bir tangırtıyla yere düştü. Dizlerinin üstüne çökmüş, başını kollarının arasına almıştı. Titriyordu ama Harry bunun soğuktan olmadığını fark etti.
Harry Potter ve Ölüm Yadigarları

Ron grubun şakacısı unvanını almış olabilir ancak onun uysal tavırlarının altında sürekli güvensizlikleriyle mücadele eden birisi yatıyordu. Böyle davrandı çünkü arkadaşlarına, kıskançlığa yenik düşmeyecek kadar fazlaca değer veriyordu. Normalde bu olumsuz düşüncüleri bir kenara koyma ve önündeki işe bakma konusunda yeterince güçlüyken bu eziyeti göz ardı edemediği zamanlar da oldu. İşte o anlar cesaretinin gerçek anlamda sınandığı zamanlardı.

Peki Neden Önemli?

“Çağının en zeki cadısı” ve “Sağ Kalan Çocuk”un yanında durmak pek çok insanın kendisini önemsiz hissetmesine yol açardı. Ne yazık ki Ron, böylesi bir durumu ilk defa yaşamıyordu. Yıllarca, ağabeylerinin okulda başarılı ve Qudditch yıldızı olmalarını, birtakım özenilesi kariyer arayışında dünyayı gezmelerini izledi – gerçekten, kim işinin adına “ejderha bakıcısı” demek istemezdi ki? Başardıkları şeyler küçük kardeşlerini gölgede bırakmıştı. Ron başardığı herhangi bir şeyi başka bir Weasley çoktan başarmıştı. Bunu, Kelid Aynası’na dikkatle bakarken Ron’un gözlerinde görebiliyorduk, sonunda dik ve tek başına durup yaşıtları ve ailesinin üstünde, kendi “anı” için yanıp tutuşuyordu.

“Gümüş Maral”da Ron sonunda buna kavuşuyor. Kahraman olmak için Seçilmiş Kişi olmanın gerekmediğini anlıyor. Bazen yapabileceğimiz en cesurca hareket hatalarımızı kabullenip arkadaşımıza “özür dilerim” demek olur. Ve çoğu kez en zor savaşlar kafamızın içinde verdiklerimizdir. Bu yüzden Ron’a her zamankinden daha fazla saygı duyduk: pek çok güvensizlikle başa çıkıp olacağını bildiğimiz adama dönüşen çocuk.

Peki ya sizler Altın Üçlü’nün “Kralı” için ne düşünüyorsunuz? Görüşlerinizi bizlerle paylaşmayı unutmayın!

İlginizi çekebilir:

İşte Bizlere Gerçek Ginny Weasley’yi Gösteren O Sahne!

Pottermore’dan Cadılığın Öne Çıkan 6 İşareti

$
0
0

Harry Potter serisinden çok önce, yaklaşık 300-400 yıl önce Salem Cadı Mahkemeleri, cadılara pek de iyi bir gözle bakmıyordu. Eğer o yıllarda cadı olduğuna inanılan biriyseniz, ömrünüzün pek de uzun olduğu söylenemez. Gelin Pottermore‘un hazırladığı bu listeyle o yıllarda bir ‘cadı‘nın taşıdığı işaretlere hep birlikte  göz atalım!

Harry Potter serisinde, Muggle’lar büyücülük türüyle ilgili karmaşık bir ilişkiye sahipler, hatta büyünün gerçek olduğunu bilenleri bile. Fakat bizim kendi tarihimizde, cadı işini tespit etmek için etkileyici batıl inançlarımız mevcut.

Tarihsel olarak, sihir her zaman kaşları kaldırır ve batıl inançları doğurur. Hatta günümüzde, bir merdivenin altından geçerken, siyah bir kedi yolumuzu kestiğinde şöyle bir duraksarız (ya da on dakikamızı kediyi severek geçiririz).

Harry Potter sağ olsun, artık büyülü dünya hakkında daha pozitif düşüncelere sahibiz. Fakat bu her zaman böyle değildi. Özellikle 16. ve 17. yüzyıllarda, cadılar toplum için ölümcül tehlike olarak görülürdü. Bu yaklaşım, Avrupa ve Amerika kıtasında yüzyıllar boyunca süren cadı avlarına sebep olmuştu. Fakat bir cadıyı nasıl anlıyorlardı? Eski günlerde bununla ilgili birkaç fikrimiz olabilir.

MACUSA lobisindeki Salem Anıtı

1. Solak Olmak

Sol elinizi kullanmanız, sağ elinizi kullanmanızdan çok daha az yaygın olduğu için, insanlar solak insanların başka bir dünyadan gelen sihirli yaratıklar olduğuna inanıyorlardı. Solak olmak, yüzyıllar boyunca cadı işi olarak görülmüştü. Daha hastalıklı çevreler içinse ‘şeytanın izi’ olarak tanımlanmıştı. Solak makasları o kadar kötü değil tabi ki.

Batıl inançlar her zaman ‘sol’ yönünü kullanmıştır – örneğin yatağın sol tarafından kalmak ya da bir içeceği sol elle ikram etmenin kötü şans getirmesi gibi. Hatta Latince sözcük olan Sinistra, kabaca sinister (kötü niyetli, uğursuz) olarak çevrilebilir (Umarız ki Profesör Sinistra ile bağı yoktur). Sinistra sözcüğü orijinal olarak ‘sol’ anlamına gelir, ve maalesef sonuç olarak solak insanların, büyük kötü cadılar olduğu manasına sebep olmuştur.

Ayrıca bakınız: Fantastik Canavarlar’a Tarihi Dokunuş: Carmen Ejogo Karakterini Neden Solak Olarak Canlandırmak İstedi?

2. Kara Kediler

Bir cadıyı sivri bir şapka, süpürge ve tabi ki kara bir kedi olmadan düşünmek çok zor. Kedilerin bu bağı bizi Kelt Mitolojisi’ne götürür. Mitolojide Cat Sith (Kedi Lordu) olarak bilinen cadı siyah bir kedi formuna dönüşür. Kedinin inanılmaz ünü onlarla başlar ve Hacılar da kedilerin kötü haber olduğuna çokça inanır. Harry Potter dünyasında, Hermione de yaratıklarla ilgili kötü bir şansa sahiptir. Çok Özlü iksir onu Millicent Bulstrode yerine kara bir kediye dönüştürür. Zavallı kar kediler. Sadece yanlış anlaşıldıklarını düşünüyoruz.

3. Kadın Olmak

Erkeklerin de cadılıkla suçlanması görüldüğü gibi, eğer bir kadın olma cesaretini göstermişseniz, bir kazıkta yanma ihtimaliniz çok daha fazla. Özür dileriz hanımlar. Cadılık daima kadınlarla daha çok ilişkilendirilmiştir. İncil’de de bahsedildiği gibi en başta Eve (Havva) yılanın verdiği Yasak Elma‘yı yer. Erken modern Avrupa’daki ataerkil toplum da yardımcı olmaz, ve birçok teorisyen kadınların negatif dişi steorotipi oluşturmak için hedef alındığına inanır, böylece erkeğin erilliği ön plana çıkarılabilir.

4. Sütün Daima Bozulması

Sadece sütü korumak konusunda baya kötü olabilirsiniz, YA DA okkalı kocaman bir cadı olabilirsiniz. Açıkçası, bu iki şey değişebilir. 1486 yılında yayımlanan The Malleus Maleficarum (Latince Cadıların Çekici/Cadı Tokmağı) kitabında, cadıların güçleri tartışılır. Felaketlere sebep olmaları, küflenen ekinler, sinekler gibi; ve ayrıca sütü ekşitme gücü. Evrendeki bütün güçler bir arada olsa bile, güzel bir sütlü çay içemeyecek miyiz? Unutun.

5. Doğum Lekesi Sahibi Olmak

Çiller, lekeler, doğum lekeleri ve yaralar içten gelen cadılığın diğer işaretleri olarak görülürdü. Harry Potter’ın şimşek izini açıklıyor! Sadece insan derisinin acayipliği olarak görülmek yerine, cadı avcıları 1600’lü yıllarda bunları ‘cadı işaretleri’ olarak algılamıştı. Böyle insanları da şeytanla işbirliği yapmak ile suçlamışlardı. Büyüleyici.

6. Kötü Bir Şöhret

Hayal edebileceğiniz gibi, eğer biri Salam Cadı Mahkemeleri sırasında size kin tutuyorsa, haftanın sonuna gelmeden cadılıkla suçlanacağınız üzerine bahse girebilirsiniz. Böyle talihsiz bir hikaye de Sarah Good isimli borca batmış bir dulun hikayesidir. Sarah sonunda evsiz bir dilenci olmuştur. Salem insanları hemen ona karşı cephe alırlar ve para için dilenirken çıkardığı mırıldanmaları göstererek büyülü sözler söylemekle suçlarlar. Fakat sonunda, yaşadığı zamanda cadılıktan suçlu bulunan üç insandan ilki olmuştur.

Fakat günümüzde, Harry Potter sağ olsun, bir cadı olmaya bayılırdık. Peki sizler Salem Cadı Mahkemeleri ve günümüz cadı perspektifi konusunda ne düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı unutmayın!

Bunlar da ilginizi çekebilir:

Yapım Tasarımcısı Stuart Craig ile MACUSA’nın İçine Doğru Bir Adım

Kuzey Amerika’da Büyü Tarihi #2: “On Yedinci Yüzyıl ve Ötesi”

J. K. Rowling Fantastik Canavarlar İle Yeni Bir Kelimenin Mucidi de Oldu!

$
0
0

Görünüşe göre J. K. Rowling kelime dağarcığımıza yeni bir kelime daha kattı!

Biliyorsunuz ki Fantasik Canavarlar Nelerdir, Nerelerde Bulunurlar filmi geçtiğimiz günlerde sinemalardan inip DVD ve Blu-Ray olarak satışa çıktı. Bu ürünleri alanlar filmin yanında yapım ile ilgili bir belgesel de geldiğini fark etmiştir. Kulağı kesik okurlarımız bu ekstralarda Rowling’in yeni kelimesini duymuştur.

Belgeselde bahsedilen canavarlar arasında, Rowling’in 2001’de bizlerle yazılı olarak tanıştırdığı ancak 2016 yılında ilk kez gördüğümüz, kuş ve yılan karışımı bir canavar olan Occamy (Okami) anlatılıyor. Biliyorsunuz ki bu yaratık bulunduğu yerin hacmini alabilmekle meşhur. Filmin senaryosunu eline alanlar yaratığın bu özelliğinin bir ismi de olduğunu fark ettiler: Choranaptyxic.

Okunuş olarak iğrenç bir şey gibi dursa da Rowling’in bununla ilgili diyecekleri var. Yazar küçükken duyduğu bir yanlış bilgiyi yıllar sonra Occamy adlı canlıyı yaratmak için kullanmış. Bu yanlış bilgi ise Japon balıklarının bulunduğu ortama göre küçülmesi. Japon balıkları bulundukları tankın veya fanusun büyüklüğüne göre büyüyebilirler ancak küçülmeleri söz konusu değildir.

Filmin orijinal DVD’lerine sahip olanlar bu belgeselde Rowling‘in bu kelimenin kökenini açıklamasını ve Eddie Redmayne‘in kelimeyi nasıl telaffuz ettiğini de dinleyebilirler.

Rowling‘in konu hakkındaki açıklamalarından kısa bir kesit içinse buraya tıklayabilirsiniz.


Harry Potter Serisinde Modern Teknoloji Kullanılsaydı Nasıl Olurdu?

$
0
0

Harry Potter serisi çoğunlukla bizi derinden etkileyen büyülü mekanlarda geçiyor olsa da bazılarımız hala “en azından bi tükenmez kalem kullanabilirlerdi” gibi şeyler diyerek takılabiliyorlar. Biz de, bu sihirli mekanlarda elektrikli aletler düzgün çalışmıyor olsa da, çalışsaydı ve teknoloji kullanılsaydı neler olabilirdi diyerek sizlere bir derleme sunalım dedik. 

Baykuş Postasına Son!

E-posta, SMS gibi haberleşme yolları yaygın olacağından baykuş ile haberleşme pek de yaygın bir kullanım alanı bulamazdı. Bu elbette daha verimli bir yol olurdu. Postaların bir ev cini tarafından çalınmak yerine alıcıya ulaşması garantilenmiş olurdu. Ayrıca yaşlı ve tatlı baykuşumuz Errol da bir nefes alabilirdi.

Daha Kısa Kütüphane Seansları

Hogwarts’da Google ve e-kitaplar olsaydı öğrenciler aradıklarını çok daha kısa bir sürede bulurdu. Tüm kitabı okuyarak aramak yerine kilit sözcükleri yazarak istediklerine ulaşırlardı. Belki de altın üçlümüz Nicholas Flamel’i, Basiliski ve Galsamotunu çok daha kısa sürede bulabilirdi.

Sahte Galleonlar da Neymiş?

Hermione’nin fikri fazla zekice olsa da Dumbledore’un Ordusu haberleşmek için sahte galleonlar üretmek yerine bir Facebook veya Whatsapp grubu kurabilirlerdi.

Bankacılığa Yeni Bir Boyut

Online bankacılık hayatı oldukça kolaylaştırıyor. Paramızı çekmek için saatlerce beklemez ve yer altına mide kaldıran bir yolculuğa çıkmaz, birikimimizi evden yönetebilirdik. Bu büyücü ve cadıları saatlerce yükten kurtarabilirdi.

Sirius Hala Yaşıyor Olabilirdi

Harry telefonlardaki görüntülü konuşma benzeri bir işlem gören büyülü bir aynaya sahip olmasına rağmen böyle bir şeyin varlığını unutmuştu. Günümüzdeyse kimse telefonunu unutmaz! Harry Sirius’u veya yoldaşlıktan başka birini arayarak kolaylıkla durumunu öğrenebilirdi.

Bazı Büyüler İşe Yaramaz Olurdu

Büyü yapabilmek harika bir şey olsa da teknoloji bazı büyüleri gereksiz hale getirebilirdi. Bir mesaj yollamak veya ışık yakmak yerine telefonlarını kullanırlardı.

Hermione ile Viktor İlişkilerini Sürdürebilirdi


Günümüzde Skype, Whatsapp, Facebook gibi uygulamaların yardımıyla çoğu kişi ilişkilerini uzaktan yürütebiliyor. Zor olsa bile iş veya üniversite yüzünden sevdiğinizden ayrılmak zorunda kalmıyorsunuz. Hermione ve Viktor günümüz teknolojisini kullanabilselerdi aradaki mesafeyi yok edebilir ve ilişkilerini yürütebilirlerdi.

* * *

Bunların elbette tamamen uydurmaca olduğunu bazı okurlarımıza ikinci kez hatırlatmamız gerek. Sonuçta seri 90’larda geçiyor, bahsettiğimiz çoğu teknoloji o yıllarda yoktu bile. Ancak bunların kullanımının seriden büyük bir parça koparttığını hissetmişsinizdir. O yüzden böyle şeylere takılmak yerine Harry Potter’ın keyfini çıkartmaya devam edebilirsiniz!

Emma Watson’ın Kitapları Dünyayı Dolaşmaya Devam Ediyor

$
0
0

Emma Watson kitap sevgisini herkesle paylaşmaya bayılıyor. Kitaplarını paylaştığı ülkelerin listesine bir yenisi daha eklendi. Gelin “çağının en parlak cadısının”, ee, pardon bu durumda, en parlak oyuncusunun ilham kaynağı haline geldiği projenin yeni detaylarına göz atalım. (Burada onun kurduğu feminist kitap kulübünü bulabilirsiniz)

2012’de Londra’da başlayan “Books on the Underground” (Metroda Kitaplar), herkese kitabı alıp okuma ve başkasının okuması için bırakma olanağı sağlayan harika bir proje. Emma’nın geçtiğimiz sonbaharda bir metro istasyonunda başlattığı etkinlik yavaş yavaş bir akım halini aldı ve son hızla devam ediyor. Dubai’den tutun da Londra’ya kadar ve onların ötesinde sayısız şehrin “Kitap Perileri” vızır vızır çalışmakta!

Emma bununla ilgili şöyle konuşuyor:

“Bunun altında yatan, insanlara yeniden okuma sevgisini kazandırma ve bu sevgiyi tesadüfi ince davranışlarla yayma fikridir.”

Başlattığı akım 26 farklı ülkeye yayıldı ve feminist yazarların ele aldığı her bir kitap bizzat Emma’nın yazdığı bir notu içeriyor. Bıraktığı kitaplar arasında Caitlin Moran, Maya Angelou ve Gloria Steinem gibi isimler yer almakta.

Dünya Kadınlar Günü’nü (IWD) kutlamak için, Emma dünyanın her yerindeki “Kitap Perileri”ne toplamda 12.000 kitap gönderdi ve bu listeye adını en son yazdıran ülke Yeni Zelanda.

İşte Jade-Ceres Munoz’un bıraktığı kitapların birinde Emma Watson’ın yazdığı not:

Düşüncelerinizi öğrenmek isterim. Lütfen www.goodreads.com/oursharedshelf sitesine gidin veya #IWDoursharedshelf etiketini kullanarak sosyal medyada görüşlerinizi bildirin!
Sevgiler,
Emma (Watson) NYC, Mart 2017

Yeni Zelanda’nın ilk kitap perisi Jade-Ceres Munoz, kitaplarını Auckland şehir merkezinde yer alan Feribot Terminali’nin oralara bırakmaya başladı. Böylelikle “kitap perileme” olayı tüm Yeni Zelanda’ya açılmış oldu!

Munoz, proje hakkındaki tutkusundan bahsediyor;

“Pek çok insan bu fikre bayıldığını söyledi. Birçok kız gibi ben de dünyada değişiklik yaratmanın hayalini kurardım ve bu da tutkunu olduğum bir şeyi yapmanın bir yolu. Çünkü çocukluğumdan beri çok kitap okuduğum ve okumanın önemli bir şey olduğuna inandığım için yeni fikirlere ve kavramlara, dünyaya bakmak için yeni yollar açan bu fikir benim yolumdu.”

Eminiz Emma bu düşüncelere katılacaktır.

Sizin bu projeye dair düşünceleriniz neler? Bizimle paylaşmaktan çekinmeyin!

Remus Lupin’in Çapulcular’ın En Kralı Olduğunun 7 Kanıtı

$
0
0

Çapulcular’ın arasında muhtemelen yeri en ayrı olan Remus Lupin’dir. İşte karşınızda Lupin’in kahramanımız olmasının nedenleri!

James Potter ve Sirius Black, Harry Potter dünyasındaki hayranların favori karakterleri. Öz güvenleri ve asilikleri onları birçok hayranın idolü haline getirmekle kalmamış, aynı zamanda Harry Potter’dan önce Hogwarts’ta okumanın nasıl olacağına dair upuzun hayallere daldırmıştır.

Remus’a hiçbir zaman hak ettiği değer tam olarak verilmemiştir. James veya Sirius’un aksine çekingen, kitap kurdu ve sessiz sakin biriydi ancak tüm bunları bir kenara bırakırsak, en iyi Çapulcu’nun esasen Remus Lupin olması için oldukça geçerli sebepler var.

1. Gerçekten Kibar Biri

Azkaban Tutsağı filminde Remus, Harry’nin annesi için “olağanüstü kibar” ifadesini kullanmıştı –  pek tabii aynısı kendisi için de geçerli.

Tekrar tekrar gösterdiği üzere Remus oldukça düşünceli, ilgili ve şefkatli biriydi. Hogwarts’taki Karanlık Sanatlara Karşı Savunma derslerinden biri sırasında Snape, Neville Longbottom hakkında aşağılayıcı ve acımasız bir yorum yaptığında Remus incelikle Neville’ın arkasında durmuş ve Snape’i dut yemiş bülbüle döndürmüştü.

 “Muhtemelen kimse seni uyarmadı, Lupin, ancak bu sınıfta Neville Longbottom var. Ona zor hiçbir konuda güvenmemeni tavsiye ederim sana, tabii Miss Granger kulağına talimatları fısıldamadıkça.”

Nevile kıpkırmızı oldu. Harry Snape’e ateş saçan gözlerle baktı; başka öğretmenlerin önünde yapması şöyle dursun, Neville’a sınıfta zorbalık etmesi bile yeterince kötüydü.

Profesör Lupin kaşlarını kaldırdı.

“Ben Neville’ın uygulamanın ilk aşamasında bana yardımcı olmasını umuyordum,” dedi, ” ve eminim ki bunu muhteşem bir şekilde gerçekleştirecek.”

– Harry Potter  ve Azkaban Tutsağı

Remus her zaman mazlumun yanında olurdu. Belki de içindeki kurttan dolayıdır, sürü halinde dolaşıyorlar ne de olsa.

2. Dışlanmanın Ne demek Olduğunu Biliyordu

Remus’un gençlik yıllarında, o ve ebeveynleri Lyall ve Hope her zaman konar-göçer haldeydiler ve bir yerde hiçbir zaman çok uzun kalmıyorlardı. Remus saldırıya uğradıktan ve aylık dönüşümleri daha da tehlikeli hale gelmeye başladıktan sonra ailesi, oğullarının sırrını koruyabilmek için her şeyi yaptılar ki bu aynı zamanda hiç kimseyle çok fazla yakınlaşmama anlamına da geliyordu.

Remus Hogwarts’a davet edildiğinde hayatında ilk defa arkadaşlara sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu keşfetmişti. Ancak Remus yalnızlığın nasıl hissettirdiğini asla unutmamış ve dışlanmış kişilere karşı James veya Sirius’tan daha fazla sempati göstermişti.

Hogwarts yıllarında James ve Sirius, Snape’e işkence etmekten mutlak bir zevk alırken Remus, arkadaşlarının zorba davranışlarına eşlik etmeyi reddetmişti. Dumbledore, belki de James ve Sirius üzerinde daha fazla kontrol sağlaması umuduyla, onu Sınıf Başkanı bile yapmıştı. Tamamen işe yaramasa da arkadaşlarının yaptıklarına göz yummaması, Remus’un doğru ile yanlış hakkındaki güçlü duyguları hakkında kanıt niteliğindeydi.

3. İkinci Şanslara İnanıyordu

Beşinci Harry Potter kitabında Zümrüdüanka Yoldaşlığı tekrar toplandığında, Hogwarts’taki Çapulcular döneminden kalma eski yaralar tekrar açılmıştı. İki yetişkin olarak birbirlerinden nefret eden Sirius ve Snape, birbirlerini hala kinle selamlıyorlardı. Snape’in genel popülaritesi de – oldukça bariz sebeplerden ötürü – buna pek yardımcı olmuyordu çünkü diğer üyeler onun bir zamanlar Voldemort’u desteklediğini biliyordu.

Snape’in James ve Sirius’tan farklı olduğunu bilmesine rağmen Remus, içinde Snape’e ikinci bir şans verme isteği buldu. İnsanların değişebileceğini biliyor ve geçmişte kim olsalar da veya ne yapsalar da onlara ikinci şansın verilmesi gerektiğine inanıyordu. Dumbledore’un etkisi açıkça anlaşılıyordu. Kurtadam sorununa rağmen Remus’u öğrenci olarak Hogwarts’a davet eden oydu sonuçta.

4. İnsanların En İyi Yanlarını Ortaya Çıkarırdı

Remus hemen hemen her şeyde iyiydi. Hogwarts’tayken mükemmel notlar almış, Sınıf Başkanı olmuş, inanılmaz derecede detaylı olan sihirli Çapulcu Haritası’nın yapımına yardım etmişti ve hiç çaba göstermeden Patronus büyüsü yapabiliyordu.

Ancak yetenekli bir büyücü olmasının da ötesinde, Remus’un en harika özelliklerinden biri başkalarının potansiyellerini fark etmelerini sağlamasıydı. Harry’nin zamanında, öğrenciler tarafından Hogwarts’taki gelmiş geçmiş en iyi Karanlık Sanatlara Karşı Savunma öğretmeni olduğu düşünülüyordu. Lupin’in Hogwarts’tan ayrılacağı zamana kadar Harry üst düzey koruma büyüleri yapabiliyordu. Öğretmeni Remus olmasaydı Harry hiç Seherbaz olabilir miydi?

Ayrıca bahsetmeden olmaz, Remus’un öğrencileri için hazırladığı final sınavı bir engelli parkurdu. Tam not Profesör Lupin, ya da diğer bir deyişle, Olağanüstü!

5. Sevdiklerini Korumak İçin Her Şeyi Yapardı

Remus, karısı Nymphadora Tonks’u ve yeni doğmuş bebeği Teddy’yi Hogwarts Savaşı’nda savaşmak için terk ettiğinde bunu ailesi için daha iyi bir gelecek yaratmak amacıya yapmıştı. Oğlunu Voldemort’un iktidarda olduğu bir dünyadan korumak istemişti.

Harry Diriltme Taşı’nı kullandığında kısa süre önce ölmüş olan Remus da Harry’nin sevip de kaybettiği kişiler arasında ortaya çıkmıştı. Remus Harry’yle yeni doğan oğlu hakkında konuşmuştu.

“Ben de üzgünüm… Onu asla tanıyamayacağım için üzgünüm… ama neden öldüğümü bilecek ve umuyorum ki anlayacak. Onun daha mutlu bir hayat süreceği bir dünya yaratmaya çalışıyordum.”

– Harry Potter ve Ölüm Yadigarları

6. Çapulcular’a Özel Espri Anlayışı

James ve Sirius, Çapulcular arasındaki çekici ve kayıtsız olanlar olarak düşünülebilir ancak Remus da az değil. Profesör Snape, Azkaban Tutsağı’nda Harry’nin Çapulcu Haritası’nı taşıdığını fark ettiğinde kapalı parşömene sırlarını açığa çıkarmasını emreder. Cevap olaraksa harita, Snape’e Remus’un sözleriyle hakaret eder:

“Mösyöler Aylak, Kılkuyruk, Patiayak ve Çatalak, Profesör Snape’e saygılarını sunar ve o anormal derecede büyük burnunu başkalarının işine sokmamasını rica ederler.”

– Harry Potter ve Azkaban Tutsağı

Ayrıca Peeves’in “Çatlak, üşütük Lupin” şarkısına Remus’un bir tomar sakızı onun burnuna atarak cevap verdiğini de unutmayalım.

7. Çikolatasını Her Zaman Yanında Taşırdı

Son olarak, Remus aynı zamanda, bir Ruh Emici’yle karşılaştıktan sonra toparlanmaya ihtiyaç duyabilecek öğrenciler için cebinde her daim çikolatası olan bir öğretmendi. En iyi olmasının bir diğer sebebi.

Sizler bu fedakar baba, vefakar dost ve cefakar insan Remus Lupin hakkında neler düşünüyorsunuz? Görüşlerinizi bizlerle paylaşmayı unutmayın!

Bunlar da İlginizi Çekebilir:

J.K. Rowling’in Yeni Kitabından “Remus Lupin Hakkında Bilinmeyenler”

J.K. Rowling’in Remus Lupin’i Öldürdüğü İçin Özür Dilediğini Biliyor muydunuz?

Potter Dünyasının Dev Trajedilerinden: Tonks ve Lupin’in Aşkı

Harry Potter Serisinde Hak Ettiğini Bulan 7 Sinir Bozucu Karakter

$
0
0

Harry Potter serisi boyunca genellikle kötülerin yaptıkları yanlarına kar kalmadı ve bir şekilde cezalarını er ya da geç çektiler. Pottermore sitesi layığını bulan karakterleri bir araya getirdi, biz de sizler için düzenledik.

Adaletin yerini bulduğunu görmekten daha keyifli bir şey yoktur herhalde. Karşınızda layığını bulan Harry Potter karakterlerinden bazıları.

Hogwarts savaşı sırasında Harry’nin Voldemort’u mağlup ettiği sahne hepimizi tatmin etmişti. Ancak hak ettiği sonu bulan tek karakter sadece Tom Riddle değil. Yüreklere su serpen adaletin yerini bulduğunu düşündüğümüz anları ve layığını bulan karakterleri tekrar hatırlayalım.

1. Cormac McLaggen

Aşırı özgüven suç olmasa da en çok takdir edilen özellik olduğu da söylenemez. Cormac sınır tanımayan kibri ile Harry Potter ve Melez Prens sırasında, sahaya ayak bile basmadan Gryffindor’un yeni tutucusu olacağından son derece emindi. Son penaltı sırasında Hermione tarafından yapılan ufak bir Şaşırtma büyüsü sayesinde Cormac beş penaltıdan dördünü kurtarırken, Ron beşte beş ile Gryffindor’un yeni tutucusu oluyordu. “Kralımızsın Weasley” şarkısına alışsan iyi edersin Cormac, gücenmek yok tamam mı?

2. Marge Hala

Ne yazık ki Harry’nin hayatta kalan tüm Muggle akrabaları son derece kaba insanlardı ve Marge Hala da bu durum için bir istisna değil. Vernon Enişte ile yuvarladığı birkaç brendiden sonra Harry’e dönüp, onu çalışkan akrabalarının başına atan ve araba kazasında ölen Lily ve James’i suçlamaya başladı.

Konu ailesi ve onların hatıraları olunca son derece hassas olan Harry, büyüsünü kontrol edemediği bir anda Marge Hala’yı kocaman bir balon gibi şişirip havalara uçurdu. Çok üzüldük Marge!

3. Gilderoy Lockhart

Zavallı, kendini beğenmiş Profesör Lockhart da yıllar süren kurnazlıklarından sonra layığını bulmuştu. Dünyayı gezdiği yıllar içerisinde cadılarla, ifritlerle, vampirlerle, kurt adamlarla savaştığını iddia eden Gilderoy’un tüm bu hikayelerinin gezi sırasında tanıştığı büyücü ve cadılardan çalıntı olduğu ortaya çıkmıştı. Üstünde uzmanlaştığı hafıza büyüsü sayesinde, tüm bilgiyi topladıktan sonra insanların hafızalarını siliyordu.

Tüm bunların kendisinin olduğunu iddia ederek, tüm kariyerini yalanlar üzerine kurmuştu. Sırlar Odası sırasında Harry ve Ron’un hafızlarını silme planı ters teptiği zaman, işin sonunda Gilderoy kim olduğunu ve ne yaptığını hatırlamıyordu bile. Son derece adil gibi. Öte taraftan, St. Mungo’da fotoğraflarını imzaladığı ve gelen geçen herkesle muhabbet etmeye çalıştığını da söylemek gerekebilir.

4. Bellatrix Lestrange

Voldemort’un en gözü kara takipçilerinin başında gelen Bellatrix’in affedilemez suçlar listesi bir hayli kabarık. Frank ve Alice Longbottom’a işkence eden Ölüm Yiyen grubunun arasındaydı ve Azkaban’dan kaçışının ardından Sirius Black’in peşine düşmüştü. İşlediği suçlardan ve yaptıklarından hastalıklı bir zevk alan Bellatrix, kurbanlarının akrabaları ile uğraşmayı da çok seviyor.

Hogwarts savaşı sırasında Ginny’e yaptıklarının kendi sonunu getireceğini bilmiyordu ancak adaleti güzel yapan tam da bu. Molly’nin eşsiz anlarından birine denk geldiği zaman, terör estirdiği sürenin sonuna gelmişti.

5. Peter Pettigrew

Peter, çapulculardan biriydi ve James, Sirius ve Remus en iyi arkadaşlarıydı. Ancak, zayıf ve kolay kandırılabilen Pettigrew, dostlarına ihanet edip, yolun karanlık tarafını seçerken ve on yıllar boyu gizlendi. Lord Voldemort’u hem sevdi hem de ondan korktu ve efendisine hep daha yakın olmaya çalıştı.

Karanlık Lord, kendisi için elini feda elen Kılkuyruk’a gümüşten sihirli bir el hediye ederken, Peter yıllar süren hizmetinin karşılığını bir nebze olsun aldığını düşündü. Fakat Peter’ın en yakınlarına ihanet etmesi ve sürekli değişen sadakati onu çok kötü bir sona da sürükledi.

6. Lucius Malfoy

Draco Malfoy’un soğuk ve hesapçı babası, Karanlık Lord’un Ölüm Yiyenleri arasında önemli bir yere de sahipti. Tom Riddle’ın güncesini Ginny’nin çantasına atması, Dobby’e karşı davranışları ve kehaneti Voldermort’a vermek için Harry’i kandırmaya çalışması gibi hinlikleri saymakla bitmiyor. Ama adalet sonunda yerini buluyor ve Lucius’un düşüşü Azkaban’da sonlanıyor. Onur kırıcı benliği kaybettiği son savaşa onu götürüyordu.

7. Dolores Umbridge

Zümrüdüanka Yoldaşlığı’na kadar Dolores Umbridge’i tam olarak tanımasak da, kedi sever Yüksek Müfettiş iz bırakmayı başardı. Harfiyen. Bakanlığın müdahalesi ile Hogwarts’a pembe hırkalar içerisinde bir sevgi yumağıymışçasına gelen kurbağa tipli kadın, ceza alanların kendi derileri üzerine yazı yazdıkları korkunç disiplin yöntemleri ile meşhur oldu.  Acı dolu cezaları ve kurduğu teftiş grubu ile Hogwarts’ta yaşamı son derece zevksiz bir hale getirmişti.

Sadece öğrenciler değil, diğer profesörler de Umbridge’in baskısı altındaydı. Fred ve George tarafından son Hogwarts isyanı sırasında küçük düşürülen Dolores’in hükmü sona eriyordu. Hermione onu karanlık ormandaki gizli silaha götürdüğünde ise hepimizin keyfi yerine gelmişti. At adamlarla tanıştığında beklediğinden başka bir şey bulan Umbridge’e ne kadar üzüldük, tahmin edemezsiniz.

Gördüğünüz gibi herkes hak ettiğini bulur. İyiler her zaman kazanır!

Yasak Orman’da “Kendini Bulan” 5 Harry Potter Karakteri

$
0
0

Yasak Orman deyince aklımıza gelen ilk şey korkutucu ve tehlikeli yaratıkların yuvası olduğudur. Fakat bu yerin, kitaptaki karakterlerin gelişiminde ve özlerinin okuyuculara sunulması konusunda çok önemli bir role sahip. Gelin Yasak Orman’ın karakterlerin hangi özelliklerini ortaya çıkardığını inceleyelim.

Yasak Orman, serideki birçok karakterin en derin korkularını barındıran bir ev – tabii ki Hagrid değilseniz. Fakat bu korkutucu mekan, karakterler hakkında fark ettiğimizden çok daha fazlasını öğretebilir.

1. Hagrid

Hagrid, Hogwarts Bekçisi, için Yasak Orman onun arka bahçesi gibiydi. Yaratıklara olan hevesi, zavallılara yardım eden ve sonsuz meraka sahip olan bir adama dönüşmesini sağlıyor.

Hagrid’i ilk Yasak Orman’da gördüğümüzde bir tek boynuzlu atı kurtarmak için ormanı arıyordu. Açıkça görüldüğü gibi ormanda çokça zaman geçiriyor – sonuçta kardeşi Grawp‘u sakladığı yer, ve Sihirli Yaratıkların Bakımı öğretmeni olarak, öğrencilerine göstereceği yaratıkları ormanda bularak haklarında bilgi vermek için güzel bir mekan olarak görüyor.

Ve bir de Aragog var, devasa,kıllı ve konuşan bir örümcek, Hagrid’in çocukluk arkadaşı. Hagrid’in okuldan atılmasının sebebi Aragog‘tu. Aragog, çocuklarına Ron ve Harry’yi öğle yemeği olarak sunmuştu.

Neden Hagrid’in korkutucu yaratıklara ilgi duyduğuna Harry Potter ve Ateş Kadehi kitabında kısaca göz atıyoruz. Dev annesi ortaya çıktığında ve Hagrid saklandığında biraz anlayış kazanıyoruz. Dumbledore istifasını kabul etmiyor, Hagrid’i ebeveynleri üzerinden yargılamayı reddediyor – Tıpkı Hagrid’in korkutucu görünümleri yüzünden herhangi bir yaratığı yargılamayı reddetmesi gibi.

2. Draco Malfoy

Yasak Orman, Malfoy’a ne olduğunu gösteriyor: klasik okul kabadayısı, insanları küçümseyen bir alaycı ve cesur olmayan biri. Tabii ki bu Harry Potter ve Felsefe Taşı kitabında olmuyor – o zamanlar Draco sadece ormana girmekten kaçınmaya çalışan bir çocuk. Bu işi “hizmetli işi” olarak görüyor ve babasının böyle bir ceza karşısında okula geleceğini ima ediyor.

Draco sıklıkla soy adını kullanarak diğer insanların gözünü korkutmaya çalışıyor. Hagrid bunu Harry Potter ve Azkaban Tutsağı kitabında, Malfoy’un Hipogrif saldırısına verdi aşırı tepki sırasında öğreniyor ve Şahgaga ölüme gönderiliyor. Neville Longbottom da Draco’nun diğer hedeflerinden biri oluyor. Felsefe Taşı kitabında Malfoy, Yasak Orman’a gittiklerinde bilerek Neville’i korkutuyor ve bu Hagrid’in Malfoy’u Harry ile eşleştirmesiyle sonuçlanıyor.

Fakat tamamı sadece blöf. Harry ve Malfoy birinin tek boynuzlu at kanı içmesiyle yüz yüze geldiklerinde kaçan kişi Malfoy oluyor. Neville’in o anki cesaretine bile sahip değil. Neville, Hagrid’in uyarısını hatırlayarak kırmızı kıvılcımlar gönderiyor.

3. Ron Weasley

Eğer Malfoy tamamen alaycı ve korkaksa, Ron tam tersi olarak tanımlanabilir. Harry Potter ve Sırlar Odası kitabında Ron örümceklerden korktuğunu söylüyor.

“Eğer ayını tutarken aniden çok fazla ayağa sahip olursa sen de örümceklerden hoşlanmazdın…” diyor Ron Hermione’ye. Küçükken Fred, oyuncak ayısını devasa bir örümceğe dönüştürmüştü.

Çok korkmuş olabilir, fakat Hermione Sırlar Odası’nın sürünen yaratığı tarafından saldırıya uğradığında ve cevap alabilmenin tek yolu örümcekleri takip etmek olduğunda, Ron korkularını bir kenarı bırakıyor. O ve Harry örümcekleri Yasak Orman’a kadar takip ediyor, Aragog ve birçok aç çocuğuyla yüz yüze kalıyor.

Ron’un Aragog’u gördüğündeki korkusu çok açık. Asla korkularını gizlemeye çalışmıyor, fakat aynı zamanda asla korkularının arkasına saklanmıyor. Ron hata yapan biri, fakat dürüst ve cesur. Bu özellikleri onu iyi biri yapıyor, Yasak Orman’ın içinde ve dışında.

4. Hermione Granger

Hermione ilk yılında Harry’nin Felsefe Taşı’nı bulması için Snape’in İksir bulmacasını çözüyor ve binasına 50 puan kazandırıyor. Dumbledore onun “zorlu durumlar karşısındaki soğukkanlı mantığını” övüyor.

Bu Hermione hakkında birçok şeyi özetliyor aslında. Hızlı düşünmesi Harry ve Ron’u birçok durumdan kurtarıyor, Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı kitabında soğukkanlılığını gerçekten koruyor. Dumbledore’un Ordusu, Umbridge’in ofisinde yakalanmış durumdayken, Umbridge ne yaptıklarını öğrenmek için Harry’ye Cruciatus Laneti yapmaya hazırlanıyor. Hermione, Yasak Orman’da gizli bir silah sakladıklarını söyleyerek onu durduruyor ve kendisini takip etmesi için Umbridge’i kandırıyor.

Orman’da, Hermione at adamların dikkatini çekiyor ve Umbridge’in en kötü ön yargılarını açığa vurmasını umuyor. Umbridge at adamları zorluyor, onları “kirlenmiş kırmalar” olarak tanımlıyor ve kendi belasını bularak uzaklara götürülüyor. Hermione at adamların, bu kadının cürretine karşılık vermesini tam olarak tahmin edemiyor, fakat bu zorlu durumdan bir şekilde kurtulmayı başarmış oluyor.

5. Harry Potter

Harry’nin Yasak Orman’daki tecrübelerinin çoğu kaotik ve sık bir şekilde Voldemort ile bağlılar. Kaderini ve etrafındaki insanları çözümlerken yolu bir şekilde Orman’a çıkıyor.

Fakat Harry Potter ve Ölüm Yadigarları kitabunda – kapanışta – Harry Orman’da daha sakin bir zaman geçiriyor. Dumbledore tarafından ona bırakılan Snitch’e sözcükler fısıldıyor, Snitch Diriltme Taşı’nı ortaya çıkarıyor. Harry ailesini tekrar görüyor ve hayatını Voldemort’un ellerine bırakırken ona eşlik etmelerini bekliyor.

Yasak Orman genellikle karanlık ve korkutucu fakat sonunda, Voldemort’un Harry’yi öldürdüğü yer değil. Harry’nin nihayet anladığı yer, sevdiklerini gördüğü yer, ve geri döndüğü yer.

Sizler Yasak Orman ve karakterlerimiz hakkında neler düşünüyorsunuz? Bizlerle paylaşmayı unutmayın!

Viewing all 1601 articles
Browse latest View live