Quantcast
Channel: Fantastik Canavarlar
Viewing all 1625 articles
Browse latest View live

Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları’na Spoiler’sız İlk Bakış

$
0
0

Warner Bros. Türkiye’nin davetiyle 14 Kasım’da filmi erkenden izleme ve sizler için inceleme fırsatı bulduk. Kritiklerimizin ilkiyle karşınızdayız. Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları‘na sürpriz bozanlardan arındırılmış bir ilk bakış atıyoruz!

2 yıllık aranın ardından döndüğümüz Büyücülük Dünyası, ilk filmde bıraktığımızdan daha karanlık bir şekilde karşılıyor bizi. Serinin 5 filmden oluşacağını da düşündüğümüzde, daha ikinci filmden böyle bir atmosferle karşılaşmamız devam filmleri için belli sinyaller veriyor haliyle. İlk filme oranla daha fazla karakterle karşılaştığımız bu film fragmanların hakkını vererek dolu dolu bir hikâye sunuyor.

Harry Potter serisinden aşina olduğumuz İngiltere’nin bu serideki rolünün az olduğunu ilk filmden tecrübe etmiştik. New York’ta başlayan maceramız bu sefer Paris sokaklarından devam ediyor. Bir şekilde yolu Paris’e düşen karakterlerle birlikte biraz daha büyüdüğünü hissettiğimiz bu evrende yeni şeyler keşfediyor olmak ve yeni bilgiler öğrenmek güzel.

İlk filmde büyük yer kaplayan “Obscurus” meselesinin bu film için de yine aynı derecede önemli olduğunu söylemek mümkün. Credence ve bu filmde karşımıza çıkan Leta Lestrange hakkında çeşitli bilgiler öğrenmemize ek olarak, Voldemort’un sadık hizmetkarı Nagini’yi de görüyor ve bu şekilde Maledictuslar hakkında bilgi sahibi oluyoruz.

Serinin ana kötüsü Gallert Grindelwald’ın da oldukça karizmatik bir şekilde arzı endam ettiği filmde Newt Scamander’ı da bu sefer daha önemli olayların peşinde koştururken izliyoruz. Fragmanlarda bizzat Dumbledore tarafından yönlendirildiğini gördüğümüz Newt’in kendisine verilen görev doğrultusunda hareket etmesi ve onunla birlikte Tina, Jacob, Leta ve abisi Theseus gibi karakterleri de peşinden sürüklemesi sonucu Paris’te yüksek dozda gerilim ve aksiyona şahit oluyoruz.

Serinin çıkış noktası olan fantastik canavarlar kısmında ise yeni ve ilginç canavarlar bizleri bekliyor. İlk filmden itibaren herkesin çok sevdiği Burnuk’u bu filmde de boyundan büyük işlere kalkışırken buluyoruz, tek fark ise 2 film boyunca Burnuk’un gerçekten de ilk defa işe yaraması oluyor. Serinin geleceğinde önemli olaylara şahitlik edecek olmamızı sağlayan Burnuk bir büyük teşekkürü hak ediyor.

Fragmanlarda gördüğümüz Hogwarts sahnelerinin biraz daha uzun versiyonlarını görmek ve Harry Potter filmlerinden aşina olduğumuz klasik müziklerin çalması eminim her Potterhead’i mutlu edecektir. Buna ek olarak yine Harry Potter dünyasının ilk kitabında adını sıkça duyduğumuz Simyacı Nicholas Flamel’i bu filmde görüyor olmak sevindirici, filmde üstlendiği rol ise oldukça tatmin ediciydi.

Başta Grindelwald’a hayat veren Johnny Depp ve Credence’ı canlandıran Ezra Miller olmak üzere filmin oyunculuklarının gayet başarılı olduğunu söylemek mümkün. Özellikle son sahnelerde Depp’in oyunculuğuyla devleştiğini görmek harika bir duyguydu. Albus Dumbledore rolüne yakışan Jude Law, Leta rolünde harikalar yaratan Zoe Kravitz, Newt’in abisi Theseus rolüyle karşımıza çıkan Callum Turner ve herkesi şaşırtan Nagini rolüyle Claudia Kim’in oyunculukları da filmi başarılı yapan noktalardı. Newt’in gençliğini oynayan ve tıpa tıp Newt’e benzeyen Joshua Shea’ya ise ayrı bir parantez açmak gerek. Ancak bu kadar güzel Newt olunabilirdi herhalde.

Filmde eleştirilmesi gereken noktalardan biri elbette karakterlerin kıyafet seçimleri. Harry Potter serisinden on yıllarca önce geçen hikâyede büyücülerin lüks kıyafetler giyinmesi akıllara Potter kitapları ve filmlerinde paçoz bir şekilde karşımıza çıkan karakterleri getiriyor ve ister istemez akıllarda soru işaretleri bırakıyor.

Buna ek olarak bazı karakterlerin derinleştirilmeden karşımıza çıkması ve hikayeleri en azından bu film özelinde bu şekilde sonlandırılması Rowling’den beklenmeyecek bir hareket olsa da, vardır bir bildiği diyerek 3. filmi daha bir merakla beklememiz için bir neden daha bulmuş oluyoruz.

Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları filmiyle genişleyen Canon evrenin gelecek olan 3 filmle daha da büyüyeceğini bilmek bile şimdiden bizleri mutlu etmeye yetiyor fakat ana kötü Grindelwald’ın “Çoğunluğun İyiliği” başlıklı hayat felsefesinin karşımıza çok da iç açıcı şeyler çıkarmayacağı aşikâr.

Bir geçiş filmi olarak görmemiz gereken serinin 2. filmi Grindelwald’ın Suçları vadettiği her şeyi veren, akıllardaki soru işaretlerini gideren ve gelecek filmlere dair ise yine olması gerektiği gibi açık bir kapı bırakarak izleyiciye veda eden bir film. Genel anlamda başarılı olduğunu söylemek de pek tabii mümkün.

2020’nin sonlarında geleceğini düşündüğümüz 3. filme dek hoşça kalın, Harry Potter evreniyle kalın!


* Basın gösterimi hakkındaki yazımız ve kısa videomuz için buraya tıklayın!

Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları Filmi Nasıldı?

* Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları – Kafamızdaki Sorulara Ne Kadar Cevap Alabildik?


Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları Filmi Nasıldı?

$
0
0

Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları filminin ön gösterimini dün FantastikCanavarlar.com ekibi olarak izlemeye gittik. Filmin gösterimine bir gün kala, size filmle ilgili izlenimlerimden kısa bir şekilde bahsetmek isterim. Dün ön gösterim sonrasında yapmış olduğumuz canlı yayın videosunu kaçıranlar ya da yeniden izlemek isteyenler için aşağıya ekliyorum. Yazıma başlamadan önce bana bu güzel şansı tanıyan ekip arkadaşlarıma ve Warner Bros Türkiye’ye sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Gelelim film hakkındaki düşüncelerime… Grindelwald’ın Suçları filmi için ilk söyleyebileceğim şey, yapımın ilk filme nazaran çok daha karanlık bir atmosfere sahip olduğu. İlk film eğlenceli unsurlarla doluyken bu filmde ise gülümseten keyifli ögeler aralara az sayıda serpiştirilmiş. Filmin karanlık olması ayrı bir tat sunarken, efektleri ise görülmeye değer cinsten. Filmin çekildiği 1920’li yılların İngiltere’si ve Fransa’sı çok güzel ortamlarda, gotik mimarinin hakim olduğu binalarla çevrili sokaklarda çekilmiş ve izleyenlerinin gözlerini bayram ettirecek cinsten muazzam görüntülerle donatılmış. Bunun yanında, filmin aksiyon sahneleri çokça olsa da, genel itibariyle durgun bir etkisi olduğunu eklemeliyim.

Durgun bir akıştan bahsetmişken, gelelim senaryoya. Ne yazık ki, filmde en eksik bulduğum ve hayal kırıklığı yaşadığım kısım, senaryonun başarılı olmadığını düşünüyor olmam. Her ne kadar film baştan sona kendini kesintisiz izlettirecek bir akıcılığa sahip olsa da, senaryoda bolca kopukluklar ve sıçramalar mevcut. İlk filmde senaryonun ve başrol oyuncularının belli bir netliği ve düzenliliği vardı. Ancak bu filmde birçok konunun tek bir senaryoda ‘toplama’ şekilde durduğunu itiraf etmeliyim. Kendinizi bir olayın içine kaptırmışken bir anda bambaşka bir olayın içinde buluyorsunuz. Daha net açıklamam gerekirse, filmin içinde çok sayıda karakterin vurgusu yapılıyor; baş roller her bir olay ve gelişmeyle değişiyor. Yani, karakterlerin tanıtılması adına kendinizi takip edilmesi zor ve karmaşık olaylar örgüsünün içinde buluyorsunuz. Ekibimizden Sevgili Hakan’ın da canlı videoda bahsettiği gibi, Grindelwald’ın Suçları filmi tam anlamıyla bir ‘geçiş filmi’ formatında. Sizi, yeni başlayacağını düşündüğümüz yepyeni senaryolara hazırlar nitelikte. Aynı zamanda, Grindelwald’ın Suçları, ilk filmin devamı gibi görünmedi bana. Fantastik Canavarlar’ın ilkini, Harry Potter hikayelerine aşina olan olmayan herkes tarafından rahatlıkla izlenebilecek türde bir film olarak tanımlıyorum. Ancak bu film için bunun doğru olmadığını belirtmeliyim. Bu filmi, daha önce hiç Harry Potter izlememiş –hatta kitaplarını okumamış– birilerinin zevkle izleyeceği kanısında değilim. Filmi anlamak ve verdiği mesajları kavramak için, Harry Potter serilerine aşina olmanız şart gibi. Biraz daha ileri gidip şu yorumu da eklemek istiyorum: Bu filmle, Fantastik Canavarlar kült ekibinin biraz gölgede bırakıldığını düşünüyorum. Bu filmde Dumbledore, Grindelwald gibi karakterlerin gölgesinde kaldıkları gerçeği apaçık ortada.

Filmde en çok hoşunuza gideceğine inandığım bir unsur ise, filmin başlangıç sahnesi ve aşina olduğumuz müzikler eşliğinde Hogwarts seyahatleri. Yeniden Hogwarts’ta olmanın verdiği heyecanı anlatmak zor; yaşayınca anlayacaksınız. Ancak bununla da ilgili hissettiğim bazı eksiklikler var ki, bu yorumun canınızı sıkmamasını ve sizi şartlandırmamasını umarak yazıyorum. Hogwarts’ta Dumbledore’u yeniden görmenin sizde büyük bir haz yaratacağına emin olsam da, Genç Dumbledore’un bende tam da o hissi yaratamadığını üzülerek bildiriyorum. Harry Potter serilerindeki olgun bir Dumbledore’u, genç bir Dumbledore ile karşılaştırmak ne kadar doğrudur, bilemem. Benim eksik bulduğum noktanın Jude Law’ın oyunculuğundaki bir eksiklikten mi yoksa Dumbledore’un takdim edildiği ilk sahnenin sönüklüğünden mi kaynaklı olduğundan emin değilim. Bunun için filmi bir kez daha izleyip üzerine sizlerin de yorum ve katkılarıyla fikrimin değişeceğini umuyorum. Bununla birlikte, Grindelwald’ı canlandıran Johnny Depp’e hakkını vermek gerektiğinden yanayım. Grindelwald karakterini kusursuza yakın diye tabir edebileceğim bir oyunculukla bizlere sunması ve bulunduğu her sahnenin büyüleyici bir etkisinin olduğu fikrinde netim. Johnny Depp’in performansının sizi de etkisi altına alacağından ve alkışı hak ettiği konusunda benimle hemfikir olacağınızdan eminim. Oyunculuğu bir yana, karakterle ilgili de özellikle belirtmek istediğim bir konu var ki (bunu filmi henüz izlememiş sizlere açıklaması bir hayli güç), her ne kadar kötü yollardan davasını yürütmeyi tercih etse de prensip ve tarz sahibi olduğuna inandığım Grindelwald’ın tek bir hareketinin büyük bir hayal kırıklığı yaşatacağı fikrindeyim. Benim kadar sizin de canınız sıkılacaktır…

Kısaca özetleyecek olursak, ‘geçiş filmi’ olarak tabir ettiğim Grindelwald’ın Suçları filmi kafanızdaki birçok soru işaretini cevaplayacak; ancak sizi çok daha büyük soru işaretleriyle de uğurlayacak. Filmin devam hallerinin nasıl olacağı konusunda kafam bir hayli karışmış durumda. Doğru bildiğiniz gerçeklerin yerle bir olmasına hazır olun! Filmde öğreneceğiniz ‘gerçek’ler, sizin de kafanızı oldukça karıştıracağa benziyor. Kafanızda birçok soruyla salonu terk etmeden önce, son sahnenin verdiği şoku üzerinizden atmak için, sanırım benim gibi bir iki dakikaya ihtiyacınız olacak.

Filmle ilgili detaya girmeden verebileceğim ipuçları bunlardan ibaret. Dilerim, benim hayal kırıklıklarımın aksine sizler filmden çok daha fazla zevk almış halde ayrılırsınız. Yarın gösterime girecek olan Grindelwald’ın Suçları filmini kaçırmayın ve bana yukarıda bahsettiğim konularda yorum yapmaktan da geri kalmayın.

Yepyeni bir maceraya şimdiden hoş geldiniz!

İyi seyirler!


* Basın gösterimi hakkındaki yazımız ve kısa videomuz için buraya tıklayın!

* Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları’na Spoiler’sız İlk Bakış

* Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları – Kafamızdaki Sorulara Ne Kadar Cevap Alabildik?

Niantic’in Harry Potter Oyunu “Wizards Unite”dan İlk Fragman Geldi!

$
0
0

Pokemon GO oyunuyla bildiğimiz Niantic firması, ismini bu oyunla dünya çapında duyurmayı başarmış ve büyük bir başarı elde etmişti. Daha önceden dedikodusunu duyduğumuz oyun hakkında çok belirsiz de olsa bir haber yapmıştık. Daha sonra ise bu oyunla ilgili ilk açıklama, Niantic tarafından gelmişti ve bunu da haberimizde bunu sizlerle paylaşmıştık.

Oyunun isminin Harry Potter: Wizards Unite olacağını zaten biliyorduk. Fakat bu fragmanla birlikte en azından oyunun çıkış yılını öğrenmiş olduk!

Rowling’in büyülü dünyasında, Pokemon GO’ya benzer şekilde artırılmış gerçeklik teknolojisini kullanan oyunda Büyücülük Dünyası’nın tehlikede olduğunu ve yardımımıza ihtiyaç duyduklarını görüyoruz. Ayrıca fragmanda bir Altın Snitch olması, oyunda Quidditch ile ilgili temaların bizi beklediğini anlamına gelebilir.

Niantic’in önceki açıklamasına göre birçok büyü öğrenecek, farklı şehirlerde gezecek ve fantastik canavarlarla karşılaşacağız. Fragmanı da dahil edince, işin içinde Quidditch olma ihtimali yüksek.

Bunun dışında ayrıntılı bir bilgiye ulaşamıyoruz fakat oyunun çıkış yılının 2019 olduğunu görüyoruz. Daha fazla uzatmadan, sizleri fragmanla baş başa bırakalım.

Oyun hakkında düşünceleriniz neler? Warner Bros. Interactive Entertainment ve WB Games‘in Niantic ile işbirliği içinde olduğu bu işten başarıyla ayrılacağını düşünüyor musunuz? Oyunun hangi noktalara dokunmasını istersiniz? Yorumlarınızı bizlerle paylaşmayı unutmayın!

Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları – Kafamızdaki Sorulara Ne Kadar Cevap Alabildik?

$
0
0

İki yıllık bekleyişin ardından beşlemenin ikinci ayağı olan Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları filmini dün nihayet izleme fırsatı bulduk. Açıkçası ilk filmle ilgili aklımızda birçok soru vardı ve yeni gelen fragmanlarla da, “Bu ne ola ki?” dediğimiz yenilerini de öncekilere eklemiştik. Peki hepimizin merak ettiği o son soruyu da yazıp yazımıza başlayalım: “Cevapları alabildik mi?”

Filmi beğendim mi beğenmedim mi sorusuna, dünkü Instagram canlı yayınındaDaha tam olarak sevdim veya sevmedim diyemem, emin değilim,” şeklinde bir cevap vermiştim, izleyenler hatırlayacaktır. Açıkçası aradan geçen bir günde bu soruda hala benzer bir görüşe sahibim. Kendini izlettiren ama maalesef arada sıkıcı sahnelerin de bulunduğu, ilk filme göre eleştirilmeyi daha çok hak eden bir iki saat izlediğimizi söylemem gerekiyor.

Senaryo yazarlığının bizzat J.K. Rowling’e ait olması aslında bu olumsuz anlamdaki eleştirisel bakışı daha da haklı bir konuma getiriyor. Zira bizler, Harry Potter kitaplarından Rowling’in sivri zekasına ve araya koyduğu detaylara tav olmuşken, burada sanki ilk bölümde aklına gelmeyip ama bu filmde sırf ilgiyi daha fazla tutabilmek için, “Aa bunu da ekleyeyim bari,” dediği şeyler vardı. Bununla birlikte sıkılmamıza yol açan diğer bir neden de sanki bazı sahnelerin gereksiz uzatılarak bizlere sunulmasıydı. Genel izleyici bazında belki bunlar normal film teknikleri olarak görülse de filme asıl gidecek olan Potterhead kesiminin pek de normal karşılayacağını düşünmüyorum.

Gelelim karakterlere. Gellert Grindelwald olarak gördüğümüz Johnny Depp’in rolünü güzel şekilde kotardığına ve iyi bir Grindelwald olduğunu söyleyebilirim ki sanırım sizler de izlerken bana katılacaksınız. Yine de Rowling’in kaleminden çıkan bu karaktere olan bakış açısı bir iki sahne yüzünden, “Ama o böyle bir karakter değil ki?” demenize neden olabilecek hareketler sergiliyor. Leta Lestrange’in filme olan katkısı düşündüğümden daha fazlaydı ve bu beni mutlu etti. Yine Nicolas Flamel, Nagini, Profesör McGonagall gibi karakterleri de gördük ama film çıkana kadar bu karakterler hakkında bir şey söylemek istemiyorum. Zira bazıları hakkında hem spoiler olabilir hem de üzülebilirsiniz. Kowalski’yi hikâyeye ekleme şekilleri güzeldi. Dörtlüyü tekrar bir arada izledik. Ya da gerçekten de bir arada izledik mi?

Hatırlarsanız bu filmler ilk duyurulduğunda bir üçlemeydi. Sonra ilk film çıkmadan birkaç gün önce, Rowling bir canlı yayında -yanında olan başrol oyuncularına da sürpriz yaparak- bunun bir beşleme olacağını söylemişti. Sırf bu nedenle çok daha güzel olacak bir film, sadece yapılmış olmak için yapılan bir “geçiş filmi”ne dönüştürülmüş. Kurgusal olarak beklentileri karşılayamadığından ve yetersiz bir senaryosu olduğundan Rowling’in sonraki filmlerde bu adımı nasıl unutturacağını da düşündürüyor. Aklıma sonraki filmleri getirip ikinci bir Hobbit vakası yaşar mıyız sorusunu sormuyorum değil hani.

2 saatlik bir uzunluğa sahip olan Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları aksiyon anlamında da zayıf kalıyor, başlarda ve sonlarda olan bazı sahneler dışında durağan geçiyor. Efektler ve canavarlar anlamında bizleri yine görsel bir şölen bekliyor. Fakat siz siz olun, elinizden geldiğince güzel bir sinema salonunda ve mümkünse 2D olarak izleyin. Zira filmin keyif veren en önemli (hatta bazıları için tek) yanını kötü bir görüntüyle heba etmek istemezsiniz.

Kısaca müziklerden de bahsetmek istiyorum. Şu an filmi tamamen düşündüğümde aklıma gelen tek müzik Hogwarts sahnelerinde çalan ve sizlerin de aşina olduğu eski müzikler. Bu film için yönetmen değişikliğine ısrarla gitmeyen yapımcılar neden John Williams ile anlaşamıyor? Warner Bros. gibi bir stüdyonun, üstelik de iyi kötü oluşuna bakmadan kâr elde edeceğine emin olduğu bir filme böyle bir hamle yapmamasını aklım almıyor. Anlaşılamamıştır, prosedürlerdir, bir şeylerdir tamam ama filmin ana müziği dışında etkileyici bir yanı yoktu diye düşünüyorum.

Cuma günü ayrıntılı bir spoiler’lı yazı geleceği için şimdilik karakterler konusunda bazı detaylara giremiyorum ama o yazıda neyin neden yapıldığı sorusuyla alakalı kafanızda daha net cevaplar oluşacaktır eminim.

Sözün özü Grindelwald’ın Suçları tam bir geçiş filmi konumunda. Hogwarts sahneleriyle sizleri tekrar o eski günlere döndüren, geçmiş ve geleceği karıştırarak çoğu sorunun cevabını vermiş ve fakat yeni sorular doğurmuş, üstelik bana sorarsanız zayıf ama yine de merakta bırakıcı sonuyla da kendisini tamamlamış bir macera.

İki yıl sonra daha iyisini izlemek ümidiyle, iyi seyirler!


* Basın gösterimi hakkındaki yazımız ve kısa videomuz için buraya tıklayın!

* Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları’na Spoiler’sız İlk Bakış

* Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları Filmi Nasıldı?

Fantastik Canavarlar 2: Grindelwald’ın Suçları mı? Yoksa J.K. Rowling’in Suçları mı? (Spoiler’lı İnceleme)

$
0
0

Ne bekleyişti ama. Nasılsınız? Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları’nı izlediniz, evlerinize geldiniz. Bu kadar beklediğinize değdiğini düşünüyor musunuz? Filmden tatmin olmuş olarak çıktınız mı salondan? Belki izledikleriniz halen taze ama benim film üzerine düşünmek için iki gün fazladan sürem oldu. Bu süre zarfında aklımdan geçeleri size sürpriz bozanlı (spoiler) şekilde aktarmak için buradayım.

Öncelikle, Harry Potter evreni üzerine düşünmeyi, konuşmayı sevdiğinizi bildiğimden okuyacağınızı düşündüğüm bir konudan kısacık bahsetmek istiyorum: Benim için Dumbledore. Çünkü moral bozucu düşüncelerden bir süreliğine kaçınmanın en güzel yollarından biri de Harry Potter evreni üzerine kafa yormak değilse nedir?

Albus Dumbledore

Dumbledore benim serideki favori karakterim ve bence Rowling’in tüm kitapları içinde yazdığı en katmanlı, en harika şey.

Yalnız kalmışlığını, kederini, gizli aile bağlarını, utançlarını, geçmişini bilgece bir kaçıklık maskesi altında saklayarak, gizliden gizliye işlerini yürüten, iz süren, dedektiflik yapan ihtiyar bir adam Dumbledore.

Kafasının içindeki ses hala genç belki ama geçen zamanla birlikte birçok konuda artık daha farklı düşünüyor.

Bir yanda herkesin olağanüstü gücünün ve dehasının farkında olduğu ve çekindiği birisi, diğer yanda insanlarla yakınlık kurabilmek için kaçıklığı bir alçakgönüllülük gösterme ve nezaket yöntemi olarak da kullanan bir adam çünkü işlerini görebilmek için müzakere ve manipüle etmek zorunda.

Kesinlikle çaresiz değil, bir zamanlar öğrencisi olan Voldemort karşısında kendisini güvende hissedebilecek kadar güçlü.

Gücünün caydırıcılığından ötürü öldürülme gibi bir endişesi çok yok ama çok da ince bir ipin üzerinde yürümek zorunda. Bu yüzden ne yoldan olursa olsun istediğini harfiyen yaptırması şart. Bu yolda incinecek hisler önemli değil ya da sadece yönlendirilmesi gereken bir şey olarak önemli. Etrafı kendini Dumbledore ile birlikte güvende zannederken feda edilmiş kimselerle dolu. Haliyle bir gün kendisi de ölecekse bu kendi seçimi ve bir planın sondan önceki parçası oluyor.

Bir yandan bir okul yönetiyor, diğer elinde Bakanlık’ı ve gizliden gizliye Yoldaşlık’ı tutuyor.

Yalnız kaldığında odasında düşünceli bir şekilde bir aşağı bir yukarı gezinmeden edemiyor çünkü o yaşa gelene kadar sayısız meseleyi halletmiş olmasına rağmen kafasında dolaşan, çözülmeyi, birbirine bağlanmayı bekleyen onlarca önemli konu var. Hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolan insanlar, gökyüzünde beliren Karanlık İşaret’ler… Ömrünün son çeyreğinde karşısına çıkan bu son büyük sınavı da vermek zorunda.

Dışarıdan bakınca Hogwarts’ın başındaki güçlü, dünyaca ünlü, saygın büyücü. Bir insanı tek başına ünlü edebilecek başka birçok makamın da sahibi. Bir an bakınca kaçık bir adam, bir an sonra bilge biri. Daha derinine inerseniz yönetiminde Voldemort’la mücadele eden birçok farklı insandan oluşan gizli bir ağı var. Daha da derinde ise yıllardır yağmurlu karanlık günlerde tek başına yürüttüğü çok gizli bir araştırması. (Ben onu hep asasının bir hareketiyle kuruttuğu ıslak seyahat peleriniyle hayal ederim.) Yaşayan birkaç kişi hariç kimsenin bilmediği en derin yönlerinden biri ise hataları yüzünden ailesini kaybetmiş bir adam oluşu. Ölü bir kız kardeşi ve Domuz Kafası’nın sahibi, kimsenin hatırlamadığı bir erkek kardeşi var. Kendiyle baş başa kaldığında yine o adam oluyor. Kafasının içinde hala o yaşta olsa da geçen yılların yükünü üzerine çökmüş hissediyor. Fawkes’u besliyor. Ara sıra kendini tamamen görünmez hale getirerek okuldan çıkıp, kardeşinin yanına, Domuz Kafası’nda bir şeyler içmeye gidiyor. Harry Sirius’u kaybettikten sonra bir Anahtar ile müdür odasına geldiğinde, Dumbledore arkadan gelip önce yavru Fawkes’u dikkatle yuvasına yerleştiriyor. Şimdiye kadar yalnızca kitapların Dumbledore’undan bahsettiğimi anlamışsınızdır çünkü 8 filmin hiçbirisi izleyicide bu izlenimi uyandırmayı başaramadı bence.

Fantastik Canavarlar serisi ise benim gözümde aslında bu yaşlı adamın hikayesini anlatmak için oluşturulmuş bir bahane. Kahraman Newt olsa da tıpkı Harry Potter serisinde olduğu gibi Fantastik Canavarlar da Dumbledore’un mentorluğunda gelişen, bir yarısı onun tarafından tasarlanan, kahramanların onun tarafından oyun tahtasına sürüldüğü bir macera. Böyle hikayelerde genellikle karakterin mentor tarafından sürüldüğü maceradaki dramasını izlerken, mentorun hikayesini yalnızca öğreniriz.

Ama bu defa öğrenmekle kalmayacağız, çünkü bu filmlerde Dumbledore’un kendi hikayesini, kendi macerasını yaşadığı yıllardayız. Bu defa, ailesini kaybettiği günlerin yıllar sonrasında gücünün ve gençliğinin zirvesinde bir Dumbledore ile karşı karşıyayız. Yani zaman onun zamanı, dünya onun dünyası. Bir Dumbledore düşünün ki daha gözlük bile takmıyor, bir Dumbledore düşünün ki henüz ucunu kemerine sıkıştıracağı kadar uzun bir sakalı yok.

Zeki, bilgili, genç ve son derece güçlü ancak unutmamak da gerek ki bu seride Dumbledore henüz bilge bir adam değil. Geçmişteki kişisel hatalarından bolca beslenen bencile kararlar alacağı bir mücadele ama yine de bir mücadele hikayesi var karşımızda. Yaşlılığında izlenimlerini fazlasıyla aldığımız gibi esprili ve müşfik kişiliğiyle kapamaya çalıştığı kederli, bencil ve manipülatif yönünü bu seride başrolde görmeyi bekleyebiliriz, bu kimseyi şaşırtmasın. Toy bir delikanlı değil ama bilge bir adam da değil. Belki bazı sahnelerde insanları yanıltmak için bize yaşlılığını anımsatan eksantrik bir rol takınır, enerjik hareketlerde bulunur, belki alaycılığını ve kibrini gizleyemez. Neticede zaman onun zamanı. Neticede Dumbledore demek takılmış maske üzerine maske, üstlenilmiş rol üzerine rol demek olduğu için aslında resim tamamlanmadan gördüğümüz şeyden emin olmamız mümkün değilse de, bu, filmde izleyeceğimiz karakteri yorumlamayacağımız ve eleştirmeyeceğimiz anlamına da gelmiyor elbette.

Fantastik Canavarlar filmlerinin ikincisini geride bıraktık ve bana sorarsanız Grindelwald’ın Suçları, Harry Potter evreninde geçen bir film olarak günahlarını bir kenara bırakınca bile bir “film” olarak iyi değil. Ben film olarak kötü olmasını aslında kolayca görmezden gelebilirim, “Yazar senaryo yazımında yetkin değil, bu kadar olmuş, en azından anlatmak istediği hikâye güzel,” diyebilirdim. Gerçekten bunu yapmayı çok isterdim ama işte hikâye de kötü arkadaşlar. Bu hikâye kötü bir genişleme paketi. Üstelik kötü anlatılmış.

Filmde çok ciddi bir karakter kalabalığı var. Bu defa Paris sokaklarındayız ve Credence orada, Nagini orada, Grindelwald Credence’ın peşinde orada. Newt Credence’ın peşinde orada, kötü Seherbaz Credence’ın peşinde orada. Leta ve Theseus Bakanlık ile birlikte Credence’ın peşinde orada. Yusuf Credence’ı Leta’nın kardeşi sandığı ve Leta’dan intikam almak istediği için Credence’ın peşinde orada. Sonra bir anda Queenie ve Jacob Paris’te belirip Newt’e rastlıyor. Tina Credence’ın peşinde orada. Newt bunu öğrenince Tina’nın peşine düşüyor. Jacob Queenie’nin peşinde, Queenie de Jacob ve Tina’nın peşinde iken Grindelwald’a rastlıyor. Tina Yusuf’a rastlıyor. Yusuf ona Credence’ın bir kehanetteki kişi olduğundan bahsediyor. Bir de kehanet çıktı, şu çorbaya bakar mısınız? Daha bitmedi. Daha bunlara kan sözleri, bozulmaz yeminler, 2. Dünya Savaşı, Titanic, McGonagall, Nicolas Flamel ve Fawkes eklenecek. Bütün bunları bir arada düşününce karşınızda çok acayip bir hikâye göreceğinizi zannedersiniz. Ancak filmde Paris sokaklarında koştururken insanların diğerlerine rastlayıp durmasından başka bir şey olmuyor ve nefes nefese yapılan uzun diyaloglar gerçekleşiyor. Newt Tina’yı Yusuf tarafından hapsedilmiş halde buluyor ve Yusuf’un asıl niyetinin Credence’ı öldürmek olduğunu öğreniyoruz. Sonra ne alakaysa Yusuf’un gözünde parazit çıkıyor ve Newt onu kurtarıyor. Newt nereden biliyorsa Leta’nın soy ağacının bakanlıkta bir kutuda olduğunu söylüyor. Ya da bu genel bir bilgi ve diğerleri genel kültürden yoksun. Sonra Bakanlık’ta kedi şekilli kötü efektlerin saldırısından kurtulup kutunun mezarlıkta olduğunu öğreniyoruz. Sonra herkesin Grindelwald tarafından mezarlıkta düzenlenen bir toplantıya davet edildiğini, hepsinin bu yüzden oraya çekildiğini işitiyoruz. Çünkü sadece bir davetiye göndermek fazla zor. Böylece Grindelwald sağ olsun, hepsi bir yerde toplanmayı başarıyor. Büyük bir zekâ parıltısıyla bunun bir tuzak olduğunu varsayıyorlar. Sonra konuşulacak konular başlıyor. Bütün bu olaylar silsilesi o kadar birbirinin içine geçmiş halde anlatılıyor ki filmden çıktıktan sonra hangi sahnede kim vardı, hangi sahnede ne konuşuldu hepsi karışmış oluyor; kaçırdığım bir nokta olmuşsa bağışlayın. Bir noktada Leta’nın anılarını seyrediyoruz ve Böcürt’ünü görüyoruz. Sonra mikrofonu Yusuf alıp kendi aile tarihini anlatmaya başlıyor ve bize upuzun bir nutuk dinletiyor. Biz de ağzımız açık, ne diyor bunlar, ne oluyor şimdi, iyice çorba oldu diye perdeye bakıyoruz.

Yusuf’un anasını bir Lestrange kaçırıp ondan çocuk yapmış. Yusuf’un ailesi bu yüzden dağılmış. Yusuf da Credence olduğunu sandığı bu çocuğu öldürerek Leta’nın ailesini dağıtmış olacak, böylece intikam almış olacakmış. Credence’ın peşinde olmasının sebebi kehanet değilmiş. Sonra mikrofonu Leta alıyor ve “Arkadaşım yanlış biliyorsun o olay öyle değil, senin aradığın çocuk olan kardeşim yıllar önce Titanic’te öldü benim yüzümden,” diyor. Böylece Leta’nın böcürtünün anlamını öğreniyoruz. Bu arada Credence da Küçük Hüsamettin gibi benim anam babam kim o zaman diye ortada geziyor. Nihayet sözü Grindelwald alıp topladığı safkanlara (Fransa’da o kadar “safkan” olması ilginç. Birçoğu kendine safkan diyen Ölüm Yiyenler gibi melezlerden oluşsa dahi sayıları oldukça fazla. İngiltere’nin cadı ve büyücü nüfusunun sadece 3000 olduğunu unutmayalım. Kendine safkan diyenler bunlarsa geri kalanı oldukça kalabalık olmalı.) konuşmasını yapıyor, kalabalık olaysızca dağılıyor, böylece ek bir iki sahnenin ardından film bitiyor.

Kalabalık elbette olaysızca dağılmıyor fakat ortada doruğa ulaşmadan inişe geçen bir durum var. Bu ana kadar koşturmaca ve direkt olarak söz yoluyla niyetlerin itirafından başka bir şey izlemedik. Bize bir tuzak vadedildi ama adam konuşmasını, propagandasını yapıp gitti. Sadece kendisine saldıranları Zebaniateşi ile baş başa bıraktı. Bakanlık gelip bunu yapmasaydı ortada kimse için herhangi bir tuzak hazırlanmış değildi. Ortada bir arzu, bir engel, herhangi bir çatışma, mücadele ve yenişme, bir bilgisizlikten bilgiye geçiş de yoktu, 10 milyon dolarlık görsel efektlerin çarpışmasını izninizle çatışmadan saymazsak… Siz personaların çarpışmasını mı görmeyi tercih edersiniz, ışık şovlarının mı?

Bir diğer konu ise bu filmin günahlarının beyninizi acıtmasını istemiyorsanız kitaplardan öğrendiğiniz her şeyi unutmanız gerektiği. Bu filmde görecekleriniz kitaplarda yaşanmış olayların öncesi değil. Bu tamamen farklı bir evren ve bu evrende belli ki her şey bambaşka gerçekleşmiş. Düşünün bir, Nicolas Flamel bu filmde olsa ne olur, olmasa ne olur? Onun yerine X kişisi olsa bir şey değişir miydi? Flamel’in Flamel olmasının konuya ne gibi bir etkisi, katkısı oldu? Sadece hayranlar tanıdık bir ismi görüp sevindiler hepsi o. Dolapta bir Felsefe Taşı, sıraya kazınmış bir Ölüm Yadigarları sembolü, Nagini, McGonagall ve Fawkes görmek filmi daha iyi bir film haline getirmiyor. Bunlar Harry Potter evreninin unsurları. Mesele bu unsurları kullanarak bana nasıl bir hikâye anlattığın. Mesele anlatılan hikâyenin kötü olması. Bu filmde Nagini niye var arkadaşlar? Hayranlara tanıdık bir isim gösterelim dedin ve ana hikâyeyi değiştirdin, tamam. Neye yaradı peki Nagini’nin olması bu filmde? İleride Tom Riddle’ın eline geçecek ve geçtiğinde henüz tamamen yılana dönüşmüş olmayacak ki ismi Boncuk değil Nagini kalabilsin. Yılların tutmamasının önemi yok, Rowling onu da değiştirir nasılsa.

Yıllardır internette Rowling’in açıkladığı bilgiler diye dolaşan şeyler vardır. Bunlar büyük oranda hayran teorisi ve gerçek açıklamaların bir karışımından ibaretler. Örneğin: Hayır, Felsefe Taşı’nda Harry’nin saldığı boa yılanı Nagini değil. Hayır, Voldemort Aşk İksiri ürünü olduğu için sevemiyor değil. Hayır, bunlar Rowling’in açıkladığı şeyler değil.

Öte yandan Rowling’in açıkladığı şeylerden de pek hayır gelmiyor. Kendisi bildiğiniz üzere filmden önce Nagini için “Animagus değil, Maledictus dedim,” diye bir tweet attı. Evet, kitap serisi devam ederken animagus olmadığını belirtmişti. Ama Maledictus gibi bir şey de söylememişti. Dümdüz bir yılan olduğunu söylemişti. Eğer söylemediği şeyler üzerinden gideceksek o iş yaş. Çünkü o zaman diyebiliriz ki Crookshanks var ya, Mıncık değil, Queenie’nin Animagus’u. Dobby de Tina’nın Patronus’u. Gümüşi renkli enerjiden oluşmadığına aldırma, yeni kural koydum, Patronus öyle olmak zorunda değil artık. Eskiden yazdığım her şeyi unut. Baştan yazıyoruz. Fawkes da aslında Anka değil Voldemort’un Böcürt’ü. Karşısında başkası olunca değişmemesine aldırma, unut kitapları, yeni kural koydum, Böcürt istediği görünümde kalabiliyor öyle. Voldemort’u korkutmayı ve Dumbledore’u çok sevmiş o yüzden hep Anka olarak kalmaya karar vermiş. Bir dakika, Voldemort o yıllarda henüz doğmamıştı bile ama önemi yok, McGonagall da doğmamıştı zaten. Norbert var ya mesela, o aslında Muggle Jacob. Deli-Göz Moody onu Ölüm Yiyen sanıp ejderha yumurtasına çevirmiş. O yumurta da Quirrell’ın eline geçmiş, oradan da Hagrid’e geçmiş. Sonra o yumurtadan da Norbert çıkmış. Biraz daha abartalım mı? Herkes aslında başka bir şey. Pigwidgeon aslında Mcgonagall ile Dumbledore’un gizli kızı. Voldemort intikam için ona da kalıcı biçim değiştirtmiş. Animagus demedik sonuçta. Ama başka bir şey de demedik değil mi? Aragog aslında Hagrid’in Firenze’den olma çocuğu. Kitaplarda Hagrid’in onu nasıl edindiğini unut. Gay ilişkiden doğan sihirli çocuk o. Ne? Ne demek “olur mu öyle şey??” Homofobik misin yoksa sen? Sihir yok mu bu seride arkadaşım? Devle insan çiftleşince yarı dev olduğuna inanıyorsun da buna mı inanmıyorsun?? Ne demek “ama serinin daha önce koyduğumuz kuralları??” Burada kuralları Rowling koyar. O nasıl yazdıysa o. Gerekirse hemen birilerine “Sihirli Çocuk” diye bir müzikal yazdırıp onu da serinin resmi parçası haline getirir. Ayrıca bunları yazdın ve şimdi Rowling seni homofobik pis bir faşist olduğun için Twitter’da engelleyecek. Bir Harry’nin Felsefe Taşı’nda saldığı boa yılanı var dünyada, bi de bu kız. Nagini o boa yılanı değilse bu kız olmalı, çünkü hiç başka yılan yok dünyada. Evet. O yüzden Nagini sıradan bir yılan olamaz. Bunlar bizim 15 yıl kadar önce internet forumlarında geyiğini yaptığımız şeylerdi. Bugün Rowling sağ olsun hepsi gerçek oluyor. Eskiden sadece Scabbers’ın Kılkuyruk çıkmasıyla idare edebiliyorduk, bugünse ne güzel suyunu çıkartabiliyoruz. Harry Potter evreni çok iyiye gidiyor. Aynı şekilde, daha önce 1935 doğumlu olduğunu öğrendiğimiz McGonagall 1927 yılında geçen bu filmde niye var? Hatta yetmiyor, McGonagall Newt’in öğrencilik yılları olan 1910’larda da okulda. İnsanlar bunun zaman döndürücünün bir marifeti olabileceğini iddia etmişler, Rowling gibi şahane bir yazarın böyle bir hataya düşmeyeceğinde diretmişlerdi. Ama Rowling’in muhteşem yazarlığı onları yakaladı. Takdir edersiniz ki böyle bir seriyi ciddiye alabilmek ve yazara güvenerek üzerinde teori oluşturabilmek çok zor. Yarın öbür gün yazar 20 yıl önce yazdığı şeyi kökünden değiştirip, sizin çocukluğunuz boyunca okuyup keyif aldığınız, anılarınız haline gelmiş bir hikâyeyi çöpe çevirebilir.

Mürver Asa

İlk filmin ardından Grindelwald’ın Mürver Asa’yı kaybetmiş olması gerektiğini düşündüğümü daha önceki bir yazımda belirtmiştim.

Grindelwald bunun farkında mı? Ya da şöyle sorayım, Rowling bunun farkında mı?

Bu filmde Grindelwald’un Mürver Asa’yı sakladığı yerden çıkarmış kullanıyor olduğunu görsek de, Grindelwald ilk filmde Tina tarafından asası elinden çağırılmak suretiyle silahsızlandırıldığı, yani yenildiği için, Grindelwald’un himayesinde muhtemelen uzakta bir yerde saklı duran Mürver Asa da bunu biliyor ve artık Grindelwald’un elinde gerektiği gibi çalışmıyor olması gerekiyor. (Böyle olmazsa yine kitaplarla korkunç bir çelişki ortaya çıkar. Ölüm Yadigarları’nda hikaye bunun üzerine kurulu!)

Grindelwald bir noktada bunun farkına varacaktır çünkü ne de olsa asanın “sahipliği” çok çok genç yaşta onu çaldığından beri kendisinde ve gücünü biliyor. Eskisi gibi çalışmıyorsa bunu anında fark edecektir. Hatta öyle bilgili bir büyücünün asası ilk elinden alındığı andan itibaren bunun böyle olacağını biliyor olması gerek. Ama şimdilik onun da Voldemort gibi asa ilmi konusunda yeterince bilgi sahibi olmadığını düşünelim. Gerçi Voldemort’un asa sahipliğini tam olarak idrak edememesi, tıpkı kendisinden daha küçük Ev Cini gibi canlıların sihirli güçlerini küçümsemesi türünden bir karakter zaafı idi. Aynı çocukken bir şeyleri çalıp dolabında saklaması gibi bir şeyi elinde tutmanın onun sahibi olmaya yeteceğini sanıyordu. Bu zaaflar onun çöküşüne giden yoldaki taşları döşemesine de neden oldu. Asa sahipliğini ve Draco’nun tereddüdünü hesaba katmadı, Kreacher’ı hesaba katmadı, Snape’i hesaba katmadı, Lily’nin fedakarlığını hesaba katmadı, aynı şeyi tekrar hesaba katmayarak Harry’nin kanını kendi bedenini yeniden inşa etmek için kullandı. Çünkü sevginin ve fedakarlığın gücünü anlamıyordu. Gregoroviç’ten asanın sahipliğini almak için onu Sersemletmesinin yeteceğini bilen Grindelwald’ın ise Mürver Asa’yı kaybettiğinin farkında olmaması düşünülemez. Peki hala onu elinde gezdiriyor olması niye? Bir düşünün, siz Mürver Asa’nın sahipliğini kaybettiniz, asa yıllardır sergilediği gücünü artık sergilemiyor. Hala onu cüppenizin cebinde sizinle beraber her yere dolaştırır mıydınız? Zaten sizin için normal bir asadan farksız bir hale gelmişken, sahipliğini sizden alan kişiyi bulup yenene kadar onu sadece sizin bildiğiniz bir yerde saklı tutmak daha emniyetli olmaz mıydı? Zira gördük ki Dumbledore’un sözde dengi, ilk filmde Mürver Asa yerine başka bir asa kullanıyorken düelloda kıskıvrak yakalanabildi, asası elinden alınabildi. Şimdi Mürver Asa da kendisi içi sıradan bir asa gibi çalışırken bir de Mürver Asa’yı yanında taşıyıp elinden alınması riskini göze almak akla yatkın mı? Alan kişiler onun Mürver Asa olduğunu bilseler ayrı kötü, bilmeseler ayrı kötü. Bakanlık bilmeden Asa’yı ortadan ikiye ayırabilir bile. Böyle bir riske girilir mi? Grindelwald Tina’yı ilk gördüğü yerde neden sersemletmiyor ve onun birisi tarafından yenilip Asa’nın sahipliğinin hiç bilmediği birine geçerek tamamen yitip gitmesinden endişe etmiyor? Eğer mezarlık sahnesinde Grindelwald Tina’yı yendiyse, Asa tekrar ona geçmiş demektir ama Grindelwald’ın film boyunca bütün bunlardan hiç bahsetmemiş olması garip değil mi?

Müridi “Döner bıçaklarıyla dalalım abi!” derken Grindelwald onu durdurup, “Aa, öyle demiyoruz, ‘Çoğunluğun İyiliği İçin’ diyoruz,” diyerek onu düzeltiyor ve esas istediğinin çoğunluğun iyiliği filan değil sadece güç olduğunu vurguluyor. Grindelwald böyle biri miydi sizce? Voldemort gibi safkan propagandasını sürdürürken aslında sadece kendisini düşünen biri miydi, yoksa bir ideoloji insanı mıydı? Ölüm Yadigârları kitabında onun derinlikli bir karakter olduğu izlenimini veren şey arkasında durduğu bir idealinin olmasıydı. Oysa bu filmde bunu terk edip, ideolojiyi kendisi için de değil, sadece dümdüz kötülük için kullanan, bebek öldürten biri haline çevirmişler ki yenilgisinden sevinç duyalım. Yani gücü kendisi için istemiyor ve bebek öldürmüyor olsa idealinde bir problem yok, buradan bunu mu anlamalıyız? Aynı propagandayı gücü kendisi için istemeyen Newt yapsa kabul edilebilir mi? (Demek Newt de Felsefe Taşı’nı Kelid Aynası’ndan çıkarabilirdi. Hmm.) Burada bize işareti verilmesi gereken şey, bu filmde eksik olan ve eğer bırakılmışsa sonraki filmlere bırakılmamış olması gereken şey Grindelwald’ın kendisi için ne istediği olmalıydı ki ideolojiyi bahane ederek yaptığı kötülükler sadece kötülük olarak kalmasın ve bizim için bir anlam bulsun. Hortkuluklar olmasa da Yadigârlar yoluyla ölümsüzlüğü arzuladığı gösterilebilirdi örneğin. Ya da dibine kadar gelmişken Felsefe Taşı’nı çalmayı arzulayabilirdi, sadece sözünü etse bile yeterdi, bu arzusunu görmeliydik. En azından Flamel ve görünen Felsefe Taşı’nın filmdeki varlığı da bir işe yaramış olurdu. Ancak bu da onu yine kendisi için güç isteyen, ölümsüzlük isteyen Voldemort’un kopyası bir kötü yapmaz mıydı? Biz onu bir siyasi figür olduğu için farklı ve güzel bir roman karakteri bulmamış mıydık en başta?

Peki ya Grindelwald’ın zayıf noktasının da Voldemort’unkiyle birebir aynı olmasına ne diyorsunuz? Yazarımız zahmet edip Grindelwald’a onu biricik yapacak, ona has bir zaaf vermemiş bile. Bütün güçlü kötülerin ortak noktası budur deyip geçiştirmiş: Grindelwald kendisinden daha küçük canlıların gücünü hesaba katmıyormuş. Yani Asa’nın yitip gittiğini bu yüzden mi fark etmedi diyeceğiz? Peki Grindelwald’ın bu zaafı filmde ne kadar anlamlı kullanıldı bunu konuşalım. Burnuk! Voldemort, Evcini sihrinin kendi sihrini geçebileceğini, onun koyduğu cisimlenme korumasını aşabileceğini düşünmüyordu. Onu küçümsediği için onların varlığını hesaba katmıyordu. Grindelwald üzerinde dolaşan kocaman Burnuk’u nasıl umursamadı Allah aşkına? Ya da o hengamede hissetmedi diyelim, hissetmemiş olması, kendisinden küçük varlıkların gücünü umursamadığı anlamına mı gelir? Bütün bunlar sırf doğru düzgün bir şey yazmak yerine fan service yapmak için yerli yersiz tanıdık öğeler kullanma tembelliğinden başka bir şey değil.

Grindelwald Denince Aklınıza Ne Geliyordu?

Ben kitapları okuduğum süre boyunca Grindelwald konusunu hep siyasetle, diplomasiyle, siyasi zorbalıkla, komployla, tehditle iç içe hayal etmişimdir. O yüzden konunun merkezinde yine hayvanların bulunmasını, Grindelwald ile mücadelede siyasetten ziyade hayvanların kullanılmasını biraz garip karşılıyorum. Evet, anladık, Newt hayvanları çok seviyor. Ama artık evinde yuvasında dursun şu hayvanlar. Her sahnede işi onların çözmesi, Newt’in çantasından çıkarıp çıkarıp hayvan kullanması size de biraz Pokemon izlenimi vermiyor mu artık? (Hem de 6. Nesil Pokemon. İlk nesil olsa yine iyi.) Grindelwald devleri kendi yanına çekmeye çalışsa, Ruh Emici’leri ayartmaya çalışsa bunu anlarım. Onlar da sihirli yaratık. Voldemort’tan farklı olarak Ejderhaları kullansa anlarım. Muggle Devlet başkanlarına Gizliliği bozacak eş zamanlı komplolar kursa, yakınlarını esir alsa, öldürmekle tehdit etse, tüm devlet başkanlarını aynı anda öldürüp yerlerine kendi adamlarını geçirmeyi denese bunu anlarım. Ama hele ki bizimkilerin sürekli sihirli kediden köpekten, dumandan filan medet ummaları sizin de kafanızdaki Grindelwald dönemi imajını biraz sarsmıyor mu? Evet anladık, küçük yaratıkların gücü ve onu önemsemeyen kötüler. İyi de filmin adı Fantastik Canavarlar diye her konunun bu kadar içinde olmak zorundalar mı? Bari azıcık daha büyük ve güçlü şeyler görsek? Göreceğimiz ima edilse? Bireysel olarak siyasetle işi olmayan Voldemort’un hamleleri bile Grindelwald’ınkilerden daha politik idi. 7 +3 kitaptan sonrasını Rowling’in internette açıkladıklarına ya da başkalarına yazdırdıklarına bakarak doldurursanız işte böyle oluyor. Eğer çocukken kitaplar sizi büyülediyse, gerisindeki eksiklikleri, boşlukları ya da anlatılmamış noktaları kendi hayal gücünüzle kapamayı seçebiliyorsunuz ya da en fazla zaten anlatılmadığı için üzerinde pek durmayabiliyorsunuz. Ama işi başkalarına hatta Rowling’e bile bırakırsanız, eksikleri onların anlattıklarıyla doldurursanız, kusurlar gün ışığına çıkmaya başlıyor ve Rowling’in bizim okurken hayal ettiğimizden çok daha küçük bir dünya kurguladığını görüyoruz. Dahası, o dünyayla ne yapacağını bilemiyor gibi, sürekli 20 yıl önce yazdığı şeyleri değiştiriyor da değiştiriyor. Esas tat kaçıranı, ısrarla en başından böyle kurguladığını iddia edip buna inanacağımızı umması.

Hatırlarsanız film çıkmadan önce Dumbledore’un neden Grindelwald’ın peşine düşmediğini sonunda öğreneceğimiz söyleniyordu. Açıkçası o zaman buna hiçbir anlam verememiştim. Bunu zaten bilmiyor muyduk? Dumbledore Ariana’yı öldüren darbeyi kimin indirdiği bilgisinden kaçınmak için Grindelwald ile karşılaşmayı yıllardır erteliyor ve tüm gelişmelere kulak tıkamıyor muydu? Öyle değilmiş… Meğer Grindelwald’ın peşine düşermiş de, zamanında birbirlerine saldırmayacaklarına dair kan yemini etmişler, o yüzden düşemiyormuş. Rowling Grindelwald’ı bitirdiği gibi Dumbledore’u da böylece bitirmiş oldu. Bunu bile değiştireceği hiç aklıma gelmezdi hani. Düşünün ki Voldemort’un Öldüren Lanet’inin Harry’den geri sekmesinin sebebi değiştirilmiş. Aslında Lily kendini feda ettiği için değilmiş de, Harry’nin üstünde muska varmış. Ölüm Yadigârları’nda Harry’nin kendini feda ederek aynı büyüyü yapması hikayesi de böylece boşa çıkıyormuş ama Rowling umursamıyormuş. Fantastik Canavarlar 2′deki değişiklik işte tam olarak buna denk düşüyor.

Dumbledore’un kitaplarda Grindelwald’ın peşinden gidememe sebebi onun karakterinin derinliğini ve karanlık geçmişinin ağır yükünü oluşturan, onu pişman eden, yaşlandıran şeydi. Gençken Grindelwald’a karşı çıkamadığı gibi yetişkinken de çıkamıyordu. Lily Harry için kendini öne atmıştı. Ama Merope oğlu için hayatta kalmamıştı. Dumbledore kendisinden vazgeçip kardeşleri ile evde kalmayı seçmemişti. Sonucunda kardeşi ölmüştü. Harry’nin onlardan en büyük farkı ve şansı buydu. Rowling işte bunu ortadan kaldırmış ve Dumbledore’un savaşmaktan kaçmasına sebep olan bütün bir geçmişi, travmayı ortadan kaldırıp onu küçücük, somut bir nesneye çevirmiş. Meğer o kırıldıktan sonra hiç problem kalmayacakmış. Bakın bu kötü yazarlıktır. Bunlar kitaplardan uyarlanan filmler değil yeni yazılan hikâyeler ve hikâyeyi anlatmak için kısıtlı bir zaman da yok, ortada koskoca 5 film olacak. 5 filme kalkıp da böyle bambaşka ve ucuz bir hikâye uydurmayı kimse bana iyi yazarlık diye yutturamaz.

Grindelwald’ın bu Söz’den rahatsız olmadığını, onu üzerinde taşıdığını görüyoruz. Yani Dumbledore’un kendisine saldıramaması işine geliyor. Kendisi de saldıramıyor olsa da ona karşı Credence gibi başkalarını manipüle edip kullanıyor. E iyi de, bu Söz senin için bu kadar işe yarar, bu kadar değerli bir şey idiyse bunu bir kasaya koy, yerini sakla? Niye parıl parıl üzerinde gezdiriyorsun?

Böylece bu kötüler kötüsü hikâyeden anlıyoruz ki ilk filmde Graves kılığındaki Grindelwald bu saldırmazlık sözü yüzünden gerçekten de Newt’i Dumbledore’un göndermiş olmasından çekinmiş. Filmde bir de bu gerçek var tabii; Dumbledore’un hiç de kitapta okuduğumuz gibi olaylara kulak tıkamıyor oluşu. Pişmanlığı ve travması Rowling tarafından geçmişinden silinmiş gibi hareket eden Dumbledore bu filmde elbette Grindelwald ile dolaylı da olsa mücadele etmekten çekinmiyor. Bu da son derece Dumbledore-vari bir hareket olsa da, geçmişindeki motivasyonları silinmiş, onun özünü oluşturmuş şey değişmiş bir Dumbledore izleme fikri hoşuma gitmiyor. Ben bu seride kitaplardaki karakterlerin geçmişlerini filmler yoluyla izleyeceğimizi zannediyordum, bambaşka bir alternatif evrenin hiç bilmediğimiz hikayelerini değil. Biz Harry Potter serisinde kendisinin anlattığı kadarıyla onun okula öğretmenlik yapmaya çekildiğini ve elinde çok güçlü bir asayla durdurulamaz gibi görünen Grindelwald’a dair duyulan haberlere kulak tıkadığını okumuştuk. Ta ki bu konuda bir şeyler yapabilecek tek kişi olan kendisinin sessiz kalması artık fazla utanç verici bir hale gelmeye başlayana kadar. Böylece ikinci ve son düelloları yaşanmıştı. Bunları söyleyen bizzat kendisiydi. Harry’ye her şeye rağmen Grindelwald’a karşı gizlice bir mücadele de yürüttüğünün imasında hiç bulunmadı. Dumbledore’un bir hata olarak her şeye yıllarca tamamen kulak tıkaması ve sonunda mecbur kalınca ortaya çıkıp yapabileceğini yapmak zorunda kalması karakterin geçmişindeki karanlık yapısına çok daha yakışan bir durumdu. Ancak Rowling bu seride bunu sorumsuzca değiştirmiş. Ha, karakter buna da müsait elbette. Dumbledore tabii ki boş durmayabilecek birisi aynı zamanda. Ama kitaplarda böyle bir şey olmadığını da okumuştuk işte. Karakterin izlenimi, hikâyenin yapısı bu şekilde verilmişti. Ben şimdi onca yıl okuduğum kitapları yalanlayan bir filmi sırf üç beş efekt ve Hogwarts sahnesi için nasıl seveyim? Bir diğer dev çelişki için ilk filme göz attığım yazımdaki asasız da sihir yapabilme bölümüne bakabilirsiniz.

Peki sonraki filmlerde Dumbledore Newt’i planlarını bozmak üzere Grindelwald’ın üzerine gitmeye ikna etmek için Newt’e Grindelwald’un Mürver Asa’nın sahipliğini geri kazanmak amacıyla Tina’nın peşine düşeceğini çıtlatır mı dersiniz? Dumbledore’un New York metrosundaki o ufacık anı öğrenebilme, bilebilme ihtimali var mı ki? Newt ülkeye geri döndükten sonra Dumbledore ile bir araya gelip uzun bir görüşme gerçekleştirdikleri muhakkak. Dumbledore olayları en ince detaylarına kadar öğrenmek için Newt’i üstü kapalı bir şekilde iyice sorguya çekmiş, belki de o ana dair anılarını Düşünseli’nde inceleyip bu minik detayı fark etmiş olabilir mi? Dumbledore Düşünseli’ni bu yaşta edinmiş midir sizce? Size verdiğim umutlara güvenmeyin, seriyi ben yazmıyorum. Rowling’e ise hiç güvenmeyin zaten.

Kelid Aynası Önünde Bir Dumbledore

Hayranlara servis etmek için çok ideal bir sahne bu. Dumbledore Kelid Aynası’nda ne görüyordu? Böcürtü neydi? Patronus’u neydi? Bunlar en az 15 yıl önce yeni kitapları beklerken hepimiz tarafından merak edilmiş, defalarca sorulmuş, tartışılmış ve zaman içinde de Rowling tarafından yanıtlanmış sorular. Aynanın tam olarak nasıl işlediğini bilmesek de, kalbin en derinindeki arzuları gösterdiğini biliyoruz. Ayrıca kişinin gördüğü temel şey sabit kalsa da görüntünün anlık büyük istekler için değişebildiğini de biliyoruz, çünkü Harry aynada anne ve babasını hayatta görürken, Quirrell karşısında ise Felsefe Taşı’nı Voldemort’tan önce ele geçirdiğini görmüştü. Sonuçta insanın kalbinde çok sayıda büyük ve derin istek olabilir ve bunlar anlık olarak öne çıkabilir. Dumbledore’un da 11 yaşındaki Harry’ye cevap olarak verdiği esprili çorap hikayesinin aksine, ailesini hayatta, sağlıklı ve bir arada gördüğünü yine Rowling’den öğrenmiştik. 11 yaşındaki Harry dahi ne kadar özel bir soru sorduğunun daha o an farkına vararak utanmış ve Dumbledore’un elbette ki doğruyu söylemediğini düşünmüştü. Genç Albus’un ise Ariana’yı kaybedeli görece az bir zaman geçmiş olmasına rağmen, o an Gellert’i aynada yanında gördüğünü görüyoruz. İlginç… Daha sonradan o verdiği kan sözünü bozmak istediğini ima edercesine gümüş mührü görüyoruz. Dumbledore’un Newt’ten eğer ele geçirebilirse bunu ele geçirmesini istememiş olması da garip. Dumbledore en arzu ettiği şeye tamamen şans sayesinde kavuşmuş oldu.

Dumbledore 17 yaşında bir yaz tatilinde birkaç aylığına tanıdığı genç adam için birçok şey hissetmiş ve hissediyor olabilir. Ancak kardeşini öldüren darbeyi kimin indirdiği bilgisinden kaçmak için tekrar yüzleşmekten yıllar boyu kaçındığı adamı neden aynada yanında görsün? Hangi his onu aslında o an yanında istemesine sebep oluyor olabilir? Aşk? Dostluk, İntikam? İçini kemiren merak? Kitap Dumbledore’unu düşünecek olursak büyük ihtimalle dördüncüsü. Ariana meselesi olmasaydı, genç Albus yaptığı her şeye rağmen Gellert’i yine yanında görmek isteyebilirdi belki. Bu da karakterlere hoş bir karanlık ve derinlik katardı. Ancak şu şartlar altında merak duygusu çok daha olası. Cevabı almış (?) bilge Dumbledore ise ilerleyen yaşlarında gençliğindeki hatalarını yapmamış olmayı dileyerek artık aynada ailesini görür. O artık hayatının sonuna yaklaşmış yaşlı bir adamdır ve dünya artık onun bildiği, maceralarını yaşadığı dünya değildir. Hala bir mücadele yönetmektedir ancak yerine yetişen yeni bir nesil vardır. Felsefe Taşı elinin altında olmasına rağmen ölümsüzlük hayalinden çoktan vazgeçmiştir ve bir şeylerin sonuna geldiğinin farkındadır. İşte bu film bu yüzden çok önemliydi. Bu izleyeceğimiz dünya başta da bahsettiğim gibi Dumbledore’un dünyasıydı. Onun maceralarını yaşadığı ve hatalarını yaptığı dünya. Aynı zamanda hatalarıyla yüzleştiği dünya. İnsan bol keseden serpiştirilmiş ucuz sihirli hayvan aksiyonundansa komploların, eski meselelerin, duygusal çatışmaların ön planda olduğu çok daha ciddi bir film izlemeyi istemiyor mu sizce de? Eh, aslını isterseniz genel izleyici kitlesi hiç de istemiyor. Böyle bir şey görme ihtiyacı hissetmiyor, bunun üzerinde düşünmüyor, umurunda da değil. 2 saatlik heyecanlı sihirli aksiyon ve göndermeli replikler mısır yerken birçok insan için yeterli.

Film Dumbledore’unun ise aynada Grindelwald’ı görme sebebi, ona saldırmasını engelleyen mührü görüyor olmasından da anlayabileceğimiz gibi daha çok intikam olsa gerek. Gelelim insanların Dumbledore’un Gellert’i aynada görmesini bir aşkın dışa vurumu olarak yorumlamasına. Sizce böyle bir şey mümkün mü? Başta kendi yazdığı şeylerle kırk bin defa çelişmiş kötü bir yazar varsa ya da serinin geleceği bir film stüdyosu tarafından Büyücülük Dünyası’nı filmlerden tanıyan bir neslin beklentisine göre tayin ediliyorsa elbette mümkün.

Dumbledore’un romantik yaşamı Harry Potter serisinde boş bırakılmış bir konu idi. Bu boşluğu Rowling daha sonradan kasıtlı olarak bıraktığını söyledi ve Dumbledore’un eşcinsel olduğunu açıkladı. Belli ki bunu bir çocuk kitabı serisi içinde açıklamayı kendisinde saklı sebeplerden ötürü uygun bulmamıştı. Belki de seri için konuyla ilgisiz ve haliyle gereksiz bir derinlik ve genişleme olacağını düşündü. Albus’un 17 yaşındayken duygusal bir şeyler hissettiği kişi ise Gellert Grindelwald idi. Sonradan açıklanan bu bilgi kitap serisinde hiç ima edilmemiş olduğu için başta birçok insan tarafından kabul görmediyse de sonradan sindirildi. Şimdi Rowling’in elinde geçmişi anlatma ve o “imaları” geçmişe yerleştirme imkanı varken bunu elbette kullanacak. Ancak şunu göz önünde bulundurmalıyız ki Dumbledore Fantastik Canavarlar’ın ikinci filminde 40’lı yaşların sonundaki bir adam. Hermione’nin Ölüm Yadigârları kitabındaki deyişiyle “Rita bile birbirlerini birkaç aydan daha uzun bir süre tanımışlar gibi yapamaz.” Tanışıklıklarını bu kadar abartmak kötü yazarlığın Rita’nın bile kaldıramayacağı kadar ciddi bir alameti olurdu. Yukarıda da dediğim gibi Albus 17 yaşındayken birkaç aylığına tanıdığı Gellert için birçok şey hissetmiş olabilir. Bu birkaç aylık tanışıklık Ariana’nın korkunç ölümüyle sonuçlandı ve ikili bir daha yıllar sonraki düelloda karşılaşana kadar birbirini hiç görmedi. Albus bundan şiddetle kaçındı, Gellert ile yüzleşip kardeşini öldüren darbeyi kimin indirdiği bilgisini öğrenmekten kaçtı. (Filmlere göre kaçmadı, kaçmak istemiyordu.) 17 yaşında yaşanmış ve böyle büyük bir husumetle sonuçlanmış birkaç aylık bir ilişki, 40’lı yaşların sonundaki dünyayı dolaşmış koskoca bir adamı romantik anlamda hala ne kadar etkiliyor olabilir ki? Hermione gibi biz de soralım, “Rowling bile aralarında hala büyük bir aşk varmış gibi davranabilir mi? Bu ikna edici olur mu?” Dumbledore Snape gibi saplantılı biri değilse eğer, hayır pek ikna edici olmayacaktır. Böyle bir şey sadece ya Rowling tutarlılığı umursamadan romantik imalarda bulunmak isterse olur ya da film stüdyosu “hayranlara” istediklerini vermek isterse olur.

“Korkuyorum Profesör Dumbledore…”

Hadi biraz da o malum sahneden bahsedelim. Filmdeki belki de en mutluluk verici sahne olan Hogwarts sahnesi ve yine Böcürt konulu bir Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersindeyiz. Öğretmen ise bizim kitaplardan Biçim Değiştirme öğretmeni olarak bildiğimiz Dumbledore.

Newt’in korkuyorum dediği şeyin ofiste çalışmak olması, bunun da ofis masası ile görselleşmesi sizce de biraz saçma değil mi? Hayatta olmayı seçmek istemediğiniz bir şey ile, bir Böcürt’ün bürüneceği “en büyük korkunuz” ya da “fobiniz” aynı şey midir? Ne yani, şimdi Newt’i bir ofisin kapısına getirsek ve “gir şuraya” desek düşüp bayılır mı? Panik Atak krizi geçirir mi? Böcürt’ün bürüneceği korkunun biraz daha bu türden bir şey olması gerekmez mi? Bir Böcürt Kelid aynasının tersi değil ki insanın en “istemediği” şeyi göstersin. Elbette ki her korku aynı zamanda yüzleşmek istemediğiniz bir şeydir ama her istemediğiniz şey de bir korku değildir. Endişe, sıkıntı Böcürt’ün dönüşüm kapsamına giriyor mu? Harry’nin Böcürtünün bir Ruh Emici olması Lupin tarafından “en çok korktuğu şeyin korkunun kendisi olması” gibi havalı bir şey olarak yorumlanmışken, şimdi de Newt’in en korktuğu şeyin “ofiste çalışmak” çıkması biraz “en-kötü-özelliğim-mükemmeliyetçiliğim” gibisinden iyice artistliğe kaçmış bir şey değil mi? Evet biliyoruz Newt ofise tıkılıp kalmak değil doğada hayvanlarla iç içe olmak istiyor ve olacak. Gözümüze sokmanıza gerek yok, hele de bir Böcürt üzerinden. Elalemin Böcürt’ü örümcek olur, kurtadamsa dolunay olur, çocuklarının ölüsü olur, bebek kardeşinin denizin dibini boylayışı olur. Yani görmekten en çok korktuğu, görse kendini kaybedeceği şeyler olur. Bunlar başrol diye vermişler artistliği, vermişler cool’luğu. Her şeyden önce, ofis masası şeklinde bir Böcürt’ün kendisi zaten yeterince absürd bir durum. Buna “Riddikulus!” demeye ihtiyaç yok ki?

Bunu illa bir korkuya çevireceksek eğer, bu olsa olsa “Newt’in hayatta başka imkânı kalmayıp bir odaya tıkılmak zorunda kalmaktan korkması” olabilir ki elinde asa olan bir cadı ya da büyücü için böyle bir risk, böyle bir endişe, bunalım var mı gerçekten? İş, üretim ve ekonomi konusu Rowling’in yarattığı dünyada üzerinde pek düşünmediği belli olan sıkıntılı bir konudur. Yıllar önce bir çocuk olarak seriyi ilk kez okurken kendimizi özdeşleştirdiğimiz ve bize gerçekçi bir dünya çizimi gibi gelen fakirler, zenginler, meslekler vardı ama yıllar sonra düşününce seri içinde bunların altının pek doldurulmamış olduğu görülüyor. Biz Harry Potter serisini daha ziyade bize ifade ettiği anlam için sevdik. Yoksa 3000 kişilik komik bir nüfusa sahip İngiltere cadı ve büyücülerinin yarısı Bakanlıkta çalışıyor zaten. Maaşlar hangi üretimden geliyor? Gringotts’un çıkarttığı hazinelerden hazır geliyorsa eğer neden fakir insanlar var? Düşününce, Gamp’ın biçim değiştirme yasaları da hayatta kalmaya kararlı kurnaz bir büyücü için herhangi bir engel teşkil etmiyor. Damarlarınızda birazcık sihirli kan akıyorsa eğer yemek de bulursunuz, kocaman bir ev de yaparsınız, hiçbir kaygınız olmadan istediğiniz mesleğe de sahip olursunuz.

Tina’dan, Queenie’den neredeyse hiç bahsetmediğimi fark etmiş olacaksınız. Aslında tatlı bir karakter olan Tina’nın bu filmde yine olmayan rolü, Queenie’nin yeterince verilmemiş taraf değişimi pek ilgimi çekemedi. İlk filmde Queenie dediğimiz insan biraz çatlak olması dışında gayet güzel, iyi kalpli bir insandı diye hatırlıyorum ben. Yanlış sokağa sapıp gruptan ayrı düşmüşken bir katil grubuna rastladın diye onların planlarına katılmak bu kadar kolay mı gerçekten? Bu derece mi deliydi Queenie? İlk filmin eleştirisinde de belirttiğim gibi Jacob ile Oueenie’nin evlenmemeleri için hala hiçbir ikna edici bahane yoktu, ilk filmde adamın hafızasını boşuna sildiklerini düşünüyordum hala. Hatta bu filmde bunu Queenie kendisi de soruyordu, buranın daha özgür bir ülke olduğunu ve neden evlenmediklerini. Jacob’ın ise buna yanaşmadığını görüyoruz. Zaten sonunda da onun çatlak olduğunu kabul ediyor. Bundan çıkarabildiğimiz tek bahane, Jacob’ın Queenie’yi sevse de onunla hayatını paylaşmaktan biraz korkuyor, ona güvenemiyor oluşu.

Credence’ın sahte bir Dumbledore ilan edilerek Dumbledore’un üzerine sürülmesini takdirle karşıladım. Filmin tüm ucuzluklarına rağmen Grindelwald’ın kolu kanadı kırık insanlara şefkatli yaklaşımı ve onların zihinleriyle oynayışı güzel yansıtılmıştı. Ancak bu klişe hikâyenin de sonu belli. Credence bakıcısını öldürenin, yani tutunabileceği dalları kasıtlı olarak bir bir kıranın ve ailesi hakkında yalan söyleyenin Grindelwald olduğunu öğrendiğinde Grindelwald’a karşı dönecektir. Hatta onun yenilmesinde kilit rolü kendisi oynarsa şaşırmayın, çünkü kimin umurunda kitaplarda Grindelwald’u -görenlerin tarihin en büyük büyücü düellosu olarak nitelediği bir düelloyla- yenenin Dumbledore olduğunun söylenmiş olması. Serinin yazarının değil. Credence Grindelwald’a karşı dönmese Dumbledore yenilecek gibi bile olur bakarsınız. Dumbledore’un rolü çalınmış, “dengi” dediğimiz adamla mücadelesini ve Mürver Asa’yı sırf kendi gücü ve iradesiyle, pişmanlıklarına, travmalarına rağmen değil başkasının yardımıyla kazanmış, bu olaydaki kilit rol başkasına verilmiş, ne önemi var değil mi? Bunlar olur mu olmaz mı bilemem, bildiğim şey J. K. Rowling gibi bir yazara güven olmayacağı. Yalnız, ihtiyaç duyduğunda Fawkes bir Dumbledore’un yardımına gelecek, o sahneyi göreceğimiz kesin.

Dumbledore’un Hortkuluk mağarasının girişini bulmasına benzer, Harry’nin daha önce hiç görmediği karmaşık sihir kullanma şekillerinden de bu filmde görme imkânı buluyoruz. Kim, niye, nerede, ne yapıyor hepsi birbirine girmiş olsa da Newt’in sihirle Tina’nın izini sürmesi sahneleri keyifliydi. Hogwarts’ı görüp tanıdık bir melodi de duyduk, hepsi bu. Bir de efektlere para harcanmış. O kadar.

Bu 2 yıllık bekleyiş benim için böylece geride kalmış oldu. Sizin hikayenizi de duymak isterim.

Yer yer herkesin hoşuna gitmeyebilecek şeyler söylemiş, inkâr, kabul ve sitem dolu bir yazı yazmış olabilirim, onu da seriyi çocukluğundan beri çok sevmiş bir yetişkin olmama veriverin.

Harry Potter evreni değişiyor. (Fantastik Canavarlar) Star Wars evreni değişti. (Force Awakens, Last Jedi) Büyük ihtimalle Yüzüklerin Efendisi de bu hazin kaderden kaçamayacak. (Hobbit filmleri, yeni LotR dizisi) Yapımı için para harcanan şeyin, onu misliyle geri kazandırması istenir -çünkü neden olmasın? Gerekiyorsa kazandıracağı bir şekle sokularak ona para harcanır. Belki bir noktadan sonra para kazanmak için değil de, sadece keyifli bir anlam ve imge dünyası oluşturmak için yaratılmış, sırf hikaye anlatmış olmak için anlatılmış bir hikaye -öyle bir hikaye varsa eğer- sırf para kazanmak için hikaye anlatan, bu işten eğlenmeyen insanların eline düştüğünde, kaçınılmaz olarak biçim değiştirir. Ortaya Fantastik Canavarlar 2: Grindelwald’ın Suçları gibi basit ve eğlencesiz bir film çıkar. Anlam da okuyucunun kendine has çıkarımı, bir kazanımı olmaktan çıkar ve dönemin popüler ezber sloganlarına indirgenir. Artık kimsenin onları keşfedeceği bir kurgu aranmaz, arayanların önüne ismi değiştirilmiş halde hep aynı şey konur. Her yerde bu yeni ürünün reklamı yapılır ve her yerde o satılır, bir vakitler sizin için anlamlı olmuş olan, herkesin kendi anlamını çıkardığı hali değil. İlk başta sevmiş olduğunuz o anlamlı hikâye gözlerinizin önünde parçalanarak dünyanın oyuncağı haline gelip geriye sizin değer verdiğiniz çok az şey kalabilir. Bunun önüne geçmenin ne yazık ki bir yolu yok. Etrafım böyle sevmediğim şeylerle dolduğunda ben de metne kaçıyorum işte. Hikâye her ne kadar sahipleri tarafından çok satacak şekilde defalarca değiştirilmiş dönüştürülmüş olsa da, esas metin ve anlam, tıpkı Hogwarts gibi siz ona dönmeyi seçtiğiniz sürece hep orada var olacak. Onu sizden almalarının bir yolu yok.

Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları’nı Beğenenler Takımı! (Spoiler’lı İnceleme)

$
0
0

Biz Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları’nı beğenenler olarak, yorumlara baktığımızda azınlıkta kalsak da, söyleyecek birkaç sözümüz var. İşte bu defa filme olumlu tarafından bakan bir yazıyla –tabii ki spoiler içerdiğini de belirterek- karşınızdayız.

Herkes gibi bu filmi kaç senedir büyük bir heyecanla bekliyoruz ancak filme gitmeden önce, gerek Rottentomatoes’da gerek ön gösterimi izleyen bazı eleştirmenlerin filmi yerden yere vurması sebebiyle hevesimin gerçekten çok kırıldığını itiraf etmeliyim. Filme asaları, atkıları elinde giden Fantastik Canavarlar ekibi olarak beklentimiz en başında oldukça düşüktü. Bu coşkusuzlukla girdiğim filmde ilk sahnelerden heyecan başladı.

Şunu açıkça belirtmem lazım ki, kafamda “ne zaman sıkılmaya başlayacağım ya” diye düşündüğüm bir noktada ilk yarı bitti. Yani o kadar hızlı aktı ki zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. Bundan daha hareketli geçen ve tüylerimizi diken diken eden Hogwarts’a gittiğimiz ikinci yarı ise bence daha da güzeldi.

Filmin çok fazla karakter içerdiğini söyleyen eleştirmenleri anlamakta zorlanıyorum. Örneğin Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nda filmin ana konusu Dumbledore’un Ordusu üzerinde yoğunlaşıyordu. Ana karakterler Harry, Ron, Hermione dışında, Neville, Ginny, Luna gibi karakterleri filmin en önemli sahnelerinde, filmin önemli bir kısmında gördük. Bunun yanı sıra Sirius başta olmak üzere Dumbledore’un Ordusu’nın eski üyeleri ve karşı tarafta Lord Voldemort, Lucius Malfoy ve onlarca Ölüm Yiyen de karşımıza çıkıyordu. Bakın yazarken bile upuzun olan bu karakter listesinin göze batmama sebebi ise daha önce kitapları okuyup aşina olmuş olmamızdı. Bu filme gelen eleştirilerin çoğu bundan kaynaklanıyor olabilir; daha önceden kitaplaştırılmamış bir büyücülük dünyası öyküsü olması! Bunu izlemek kimilerine elbette tuhaf gelebilir. Sonuç olarak bu filmi yerden yere vurmadan önce istesek de istemesek de böyle değerlendirmek mecburiyetindeyiz. Bazı şeylerin havada kalmış olması bundan kaynaklanıyor olabilir. Benzer havada kalmaların çok önemli kısmı Harry Potter filmlerinde de vardı. Harry Potter filmlerinden çıkınca, kitapları okumamış arkadaşlarıma, “bu neydi şimdi ya” dedikleri birçok konuyu anlatmak zorunda kaldığımı bugün gibi hatırlıyorum.

Gelelim karakterlerle ilgili görüşlerime; herkesin merak ettiği Albus Dumbledore! Açıkçası Jude Law’ın Dumbledore’un o müşfik gülümsemesine, insanın içinden geçen delici bakışlarına ve karizmasına sahip olduğunu düşünmüyorum. Grindelwald’ın tek eşitinin o olduğunun söylendiği sahneler bana pek inandırıcı gelmedi. Bence Grindelwald’ın film içinde yansıttığı karizmaya Dumbledore sahip değildi. Bunda şirket CEO’su kıvamındaki kostümünün de etkisi olabilir. Ancak Dumbledore’un Harry Potter filmlerdeki olgunluğa sahip olması belki devam eden 50 yıllık süreçte gerçekleşen bir şeydir, belki nispeten genç ve tecrübesiz Dumbledore ilerleyen on yıllarda bizim bildiğimiz bilge Dumbledore’a dönüşecektir. Bence karakter gelişimini bekleyip görelim. Dumbledore ve Kelid Aynası sahneleri ise oldukça güzel ve yoruma açıktı. Kelid aynası bize en derin arzularımızı sunan bir aynaydı. Bu sahnede Grindelwald’ı görüyoruz. Peki Dumbledore Grindelwald’ı hala neden istiyor olabilir? Hala ona aşık olduğu için mi? Ya cevap bu değilse? Ya intikam içinse? Kabul, intikam gibi hiç de soylu durmayan bu his Albus Dumbledore’a yakışmayabilir. O zaman başka ne için olabilir? Ya cevaplar içinse? Ariana’yı öldüren lanetin kimin asasından çıktığını Harry Potter kitaplarında dahi öğrenememiştik. Peki ya Dumbledore Grindelwald’ın bu soruların cevabını bildiğini düşünüyorsa? Ya içindeki bu bitmek bilmeyen vicdan azabı ile Grindelwald’ı görüyorsa? Ya tek istediği ve aynı zamanda ölümüne korktuğu, Grindelwald’ın bildiği cevaplarsa? Bu sorularımızın hepsinin sonraki filmlerde cevap bulacağını düşünüyorum.

Grindelwald rolündeki Johnny Depp’e ise bir kere daha hayran olduğumu söyleyebilirim. Sevgili arkadaşlarımla beni neredeyse ikna ettiğini söylemeliyim. Filmdeki ikinci dünya savaşını öngördüğü sahneler çok güzeldi. “Birbirlerine bile bunu yapan insanlar için özgürlüğümüzden ödün veriyoruz,” mesajı çok iyi yansıtılmıştı. Voldemort gibi korku salarak değil ikna ederek yoluna devam eden bir kötü olması ise onu Voldemort’tan ayıran yegâne özelliğiydi. Ancak filmin başından itibaren soğuk kanlı bir katil olduğunu görerek ilerledik. Grindelwald’ın film boyunca işlediği suçlardan beni en yaralayanı ise Paris’te girdiği evdeki kadın ve erkeğin ardından odasında oynayan minik bebeği öldürtmesiydi. Orada neler yapabileceğini görmüş olduk. Milyonlarca muggle’a yapmayı planladığı şeyler de Hitler’in uygulamaya koyduğu korkunç planlardan farksızdı. İlk sahnelerde kendisinin kurtulmasına yardım eden Chupacabra’yı işi bitince ölüme atması da Yüce Amaç’a giden yolda herkesi ve her şeyi kullanıp feda edebileceğinin bir örneğiydi.

Newt karakteri için ise söylenecek kötü bir şey bulmak mümkün değil. Eddie Redmayne muhteşem bir iş çıkarmış her zamanki gibi ve işte karşımızda bizim tatlı Newt’umuz! Baş karakterler her zaman kaslı, güçlü, süper karizma veya eşsiz güçlere sahip, çok özel, yani hep bildiğimiz klişe tiplerden olmak zorunda mı? Newt bu konuda bambaşka bir karakter. Mümkün olsa bir kahverengi ayıyı seve seve evinde besleyecek olan beni ise o muhteşem yaratıklara olan düşkünlüğü ile adeta büyülüyor. O utangaçlığı, insanların gözlerine bakarken zorlanması ve böylesine yetenekli bir büyüzoolog ve yazar olması; Newt Scamander’in gerçekten klişelerden çok uzak bir baş karakter olduğunu kabul etmeliyiz. (Genç Newt’un da harika bir iş çıkardığını söylemeden geçmeyeyim.)

Leta Lestrange karakteri gerçekten çok hoşuma giden bir diğer karakterdi. Keşke diğer filmlerde de görebilseydik. En azından şimdi tüm Lestrange’ların karanlık tarafı seçmediklerini biliyoruz. Zoe Kravitz’in Leta rolünde çok iyi bir iş çıkardığını düşünüyorum.

Tina karakteri zaten Newt Scamander’ın hayat hikayesinde olmazsa olmaz çünkü herkesin bildiği gibi Newt’un ilerdeki karısı. Tina ile Newt arasındaki yanlış anlaşmanın düzeldiği ve Newt’ın Tina’nın gözlerinin Semender’e benzediğini söylememek için zorlandığı o sahneler oldukça eğlenceli, komik ve romantikti. E hadi öpün birbirinizi yahu dediğimiz anda sahnenin bitmesi üzmedi desem yalan olur. Çok sempatik ve hoşuma giden sahnelerdendi.

Gelelim Queenie ve Jacob karakterine işte burada biraz soru işaretlerim yok değil. İlk filmden beri ikisinin de varlığına pek alışamadım. Olmasalar olur muydu? Olurdu. Peki oldukları için film berbat mı oldu? Hayır. Onlarla ilgili son kararımı sanırım sonraki filmlerde daha rahat verebilirim. Sonuçta Harry Potter kitaplarında nice kurban suçlu, nice kötü iyi, nice iyi kötü, nice önemsiz karakter nasıl da önemli çıktı hepimiz biliyoruz.

Ve Credence, nam-ı diyar Aurelius Dumbledore! İşte burada kendimce birkaç teori ve laflar hazırladım. Öncelikle Credence’ın doğum tarihi 16 Kasım’da piyasaya çıkan senaryo kitabında 1900 ve filmle ilgili çıkan yan kitaplardan birinde 1904 olarak görünüyor. Kendra’nın ölümü 1899 yani Credence Kendra’nın oğlu değil. Dumbledore’un babasının ise Azkaban’da öldüğünü biliyoruz. Yani orada da sorun olduğu ortada. Zaten aradaki yaş farkı da 23 yaş gibi görünüyor. Tabi büyücülerin yaşam süresi muggle’larla aynı olmadığı için bu bir kıstas olmayabilir. Ben bu konuda Grindelwald’ın Credence’ı kandırmış olabileceği düşüncesindeyim. Alelade bir Anka kuşunu bulup eline verip, Dumbledore’un üzerine saldırtmak istemiş olabilir. Grindelwald’ın, film boyunca kendi beyanı dışında Credence’ın gerçek kimliğini öğrenebileceğimiz tüm kanıtları da tek tek yok etmiş olması, Credence’ı kendisine muhtaç etmenin yanı sıra gerçeği manipüle edebilmek için izlediği bir yol olabilir.

Burada Credence’ın gerçekten Dumbledore’un akrabası olabileceğini de düşünmüyor değilim. Dumbledore ailesinden, annesi, babası ve kardeşleri dışında tanıdığımız tek isim Honoria. Ancak “aunt” tanımından Honoria bir Dumbledore mu yani hala mı yoksa teyze mi bilemiyoruz. Rowling fazladan bir Dumbledore akrabasını bize bilerek vermiş olabilir mi? Honoria eğer teyze ise Credence’ın yolunun nasıl Amerika’ya düşmüş olabileceğiyle ilgili bir teoriyi de buraya yazmadan geçemeyeceğim; Harry Dumbledore’un anne ve babasının fotoğrafını gördüğünde Kendra’yı ilginç bir şekilde Amerikan yerlilerine benzetiyordu. Buradan, kız kardeşiyle beraber Amerika kıtasından geldiklerini varsayabiliriz. Credence’ın neden Amerika kıtasına gitmekte olduğunu da bu biraz açıklayabilir sanki. Tabi hepsi teori, sonraki filmleri izleyip gerçekleri göreceğiz. Ancak bu teorilerin hiçbiri gerçek çıkmaz ve Credence gerçekten Dumbledore’un öz kardeşi çıkarsa, büyücülük dünyasında senelerdir aşina olduğumuz zaman akışı gerçekten bozulacak.

Nicolas Flamel’i filmde görmek çok güzeldi. Herkes Nicolas Flamel’in tarihte yaşamış bir şahsiyet olduğunu bilir. Kendisi, mezarı açıldığında cesedi bulunamamış, Paris’in Muggle halkı arasında bile ölümsüzlüğü ayyuka çıkmış tarihi bir karakterdir. Hatta Paris’te Nicholas Flamel adına heykel, sokak adı gibi birçok tabela da görebilirsiniz. Paris’e gidip, Paris tarihinin en bilinmeyen ve gizemli karakterini filme katmamak olmazdı, üstelik büyücülük dünyası da adına bu kadar aşinayken… Hem kendisinin, dünyada o kadar yer varken, Felsefe Taşı’nı neden Dumbledore’a emanet ettiğini, daha geçmişten de yakın ilişkileri olduğunu görerek anlamış oluyoruz. Bu detay gerçekten çok hoşuma gitti.

Yusuf Kama ve Senegalli soylu büyücü ailesi detayı birçok kişinin aksine fazla gözüme batmadı. Hatta Lestrange ile bu soylu büyücü ailesinin geçmişine ait sahneleri izlemek hoşuma gitti. Neden Yusuf Kama’nın intikam için Credence’ı aradığı yine bu geçmişe dönük sahnelerle açıklandı. Yusuf Kama’nın annesinin intikamını almak için Paris’e geldiğini anladık ancak yine de Yusuf’un, baba Lestrange’ın işlediği bir suç için, onun çocuğundan intikam almaya çalışması biraz zorlama gelmedi desem yalan olur.

Ve canavarlar! İlk filmde fazlasıyla animasyonvari bulduğum canavarlara bu filmde bayıldım. O kadar yaratıcı ve güzellerdi ki. Newt’un çantasının içi özellikle hayvanları seven insanlar için adeta bir cennetti. Büyücülük dünyasına ait olsam, kariyer hedefim Büyüzooloji üzerine uzmanlaşmak olabilirdi! Senelerdir Muggle dünyasında da İskoçya’nın Loch Ness canavarı olarak olarak epey ün yapmış Kelpie’ye bayıldım. Zouwu’ya bayıldım. Hele Newt’un onu evcilleştirdikten sonraki halleri ise görülmeye değerdi. Görsel efektler bu filmde çok daha iyiydi. Kısacası canavarlar bu filmde olmuş ve filme çok iyi yedirilmişti. Sadece canavarlarla ilgili bir belgesel-film yapsalar yüzlerce bölüm bıkmadan izlerim, net!

Bu arada Newt ve Jacob’un yasadışı yollarla İngiltere’den ayrılması, 50 Galleon rüşvet alan büyücü ve anahtarın olduğu sahne yine en hoşlandığım sahnelerdendi. Hatta Harry Potter ve Melez Prens izlerken horul horul horlamış olan eşim de, o sahnenin en sevdiği sahnelerden biri olduğunu söyledi. Harry’nin dünyasını horultular eşliğinde takip etmiş olan eşimin filmde eğlendiğini ve sıkılmadığını söylemesi benim için gerçekten önemli bir kıstastı(!) Bunu da hiç bu evreni bilmeyen birinin gözünden bir yorum olarak belirtmek istedim.

Film bize eğlenceli zamanlar yaşatıp hepimizi seneler önceki teorilerin havada uçuştuğu o günlere geri döndürdü. Peki “yahu kardeşim hiç mi kötü yanı yoktu bu filmin” dediğinizi duyar gibiyim. En hayal kırıklığına uğradığım şey filmin kostümleriydi. Bu filmde toparlamalarını umuyordum ancak yine iki dirhem bir çekirdek çıktılar karşımıza. Sihir Bakanlığı yetkilileri bile o kadar Muggle’dılar ki biz film izlerken daha bir “cadı” kaldık. İlk filmin kostümlerinin Oscar aldığını biliyoruz, zaten biz de kötü demiyoruz, hatta o kadar güzel ki kendi kişisel hayatımda seve seve giyerim ancak işte sorun burada; çok mugglevari! Nasıl bir cübbe olmaz, nasıl şapkalar, o “tuhaf” kostümler olmaz? Neden?? Hepimiz Muggle’lara benzeyebilmek için şapkasına anten takmış büyücüye, Muggle’ların nasıl tuhaf tuhaf baktığını okuyarak gördük bu evreni. Diagon Yolu’ndaki o yamuk binalarıyla, pejmürde kıyafetleriyle, değişik sivri uçlu şapkalarıyla gördüğümüz cadı ve büyücüleriyle sevdik bu evreni. Bu filmde ise bizden farkı olmamaları çok can sıkıcıydı. Hatta ben, negatif olan düşünceler, eğer bu filmdeki cadı ve büyücüler cübbe ve şapkalarını giyse yarı yarıya azalırdı diye düşünüyorum. Peki ya Hogwarts’da McGonagall’ı gördüğümüz o sahnelerdeki kostümü neydi öyle? Sıradan bir Muggle okulu öğretmeninden farkı neydi? Ne oldu da aynı Mcgonagall seneler sonra o meşhur şapkasını takıp cübbe giydi? Bu arada Mcgonagall demişken, ah Mcgonagall vah McGonagall! Herkes biliyordur ki bu hikâyenin geçtiği yıllarda kendisi portakalda vitamindi. Daha doğmamış olması gereken harika profesörümüz nasıl Hogwarts’ta ders verir? Otur, eksi.

Filmdeki baş karakterlerin Paris’te nasıl bir araya geldiklerini anlatmak için aralara sahneler serpiştirilmişti. Ancak o sahneler eklenmeseydi bu sefer insanlar “bunlar nasıl bir araya geldi yahu, ne saçmalık” gibi yorumlar yapacaktı. O yüzden bunların güzel şekilde açıklanmış olması gerekiyordu. Ben bu sahnelerin çoğunlukla eğreti durduğunu düşünmüyorum.

Filmde değişmesini istediğin en önemli şey ise hikâyeden bağımsız olarak yönetmen! David Yates bu işi kotaramadı. Son Harry Potter filmlerinde de oldukça başarısızdı. Bu filmde Hogwarts’a cisimlenen seherbazlar bile onun suçu. 16 Kasım’da çıkan Rowling’in senaryo kitabında, açıkça seherbazların hep birlikte yürüyerek Hogwarts arazisine girdiği yazarken, David Yates’in onları araziye cisimlemesi kabul edilecek şey değildi! Hogwarts; Bir Tarih’i okuyan herkesin bildiği üzere; Hogwarts arazisinde cisimlenemezsiniz! Bunun dışında Steve Kloves’un tekrar senaryo yazarı koltuğuna oturması da her şeyin çok daha iyiye gitmesine sebep olurdu çünkü iyi bir yazar olmakla senarist olmak bambaşka şeyler gibi görünüyor. Böyle bir değişiklikle, sonraki filmlerde olumsuz eleştirilerin büyük ölçüde azalacağını düşünüyorum. Rowling yazıp Steve Kloves senaryolaştırsa, yönetmen de tekrar Alfonso Cuaron olsa oldukça iyi bir iş çıkmaz mıydı ortaya?

Biz filme İzmir’de giden FantastikCanavarlar.com ekibi geneli itibariyle güzel bulduk. Son filmi 2011 yılında, son kitabı 2007 yılında çıkan Harry Potter serisi bir çoklarımız için çoktan unutulup gidecekken, bu filmler sayesinde hala aklımızda ve hala hepimiz bir aradayız. 10 sene öncesindeki gibi teori üstüne teori okuyup yazıyoruz. Açıkçası o nostaljik havaya bizi döndürüp hepimizi tekrar bir araya getirmiş olması için bile bir alkışı hak ediyor bu seri. Bunun dışında bunun Harry Potter serisinden farklı, başka bir seri olduğunu, bir kitabının olmadığını göz önünde bulundurarak yorum yapmak gerektiğini düşünüyorum. Ben eğlenceli ve büyülü bir hafta sonu geçirdim. Filmin yerden yere vurulacak bir tarafı olduğunu düşünmemekle beraber eksikleri olmasına rağmen eğlenceli olduğunu düşünüyorum.


diğer incelemeler

* Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları’na Spoiler’sız İlk Bakış

* Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları Filmi Nasıldı?

* Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları – Kafamızdaki Sorulara Ne Kadar Cevap Alabildik?

* Fantastik Canavarlar 2: Grindelwald’ın Suçları mı? Yoksa J.K. Rowling’in Suçları mı? (Spoiler’lı İnceleme)

Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları – Ne Oldu Şimdi? (Spoiler’lı İnceleme)

$
0
0

FantastikCanavarlar.com Ankara ekibi olarak Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları‘na gitmeden önce, hiçbir inceleme yazısını okumadım ve yorumları dinlemedim. Tek bildiğim şey, Instagram sayfamızdan sizlere ulaşan canlı yayındı ve bu yüzden beklentilerimi düşük tuttum.

Söze başlamak benim için çok zor, sanat ve edebiyat alanında çok bilgili veya teknik konulara hakim biri değilim. Tek bildiğim şey sıkı bir Harry Potter takipçisi olduğum ve ortalama bir film izleyicisi olarak o salona girdiğim. İsterseniz hep beraber, neler düşündüğüme ayrıntılı bir şekilde bakalım.

Öncelikle söylemeliyim ki, film benim için iki yüzlü bir madalyondu. Bu madalyonun aydınlık yüzü ile başlamak istiyorum.

Arkama yaslanıp sorgulamayı bıraktığım her an film çok güzeldi. Sıkıcı tek bir an bile yoktu. Sürekli bir koşturmaca içinde çok ama çok fazla sayıda karakter arasında mekik dokuduk. Hatta ilk yarı bittiğinde düşündüğüm tek şey “zaman bu kadar hızlı geçmiş olamaz, nasıl ara vermiş olabiliriz ki?” idi. Film o kadar yoğun tempoluydu ki her noktadan bir şey çıkıyor, ilgim kaybolmaya başladığı her an yeni bir olay içerisine giriyordum. Olaylar ve sahneler görsel hazzı yüksekte tutuyordu ve eğreti duran bir şey yoktu – tabii ki tükürükle yapıştırılmış gibi duran Matagot isimli kedi bozmalarını saymıyorum. Hele Newt’in, Tina’nın izini sürerken kullandığı büyüler ve kullanılan renk tonları çok güzeldi. Ama bu sırada yeri yalaması ve etrafta deli gibi koşturması sırasında birinin bile çıkıp “sen ne yapıyorsun ya” demeden yoluna devam etmesi de komikti. Filmde sadece bu noktada merak duygusu uyandı, Newt’le beraber ben de Tina’yı arıyor gibiydim.

Önceki filmde en çok yakındığım şeyi bir nebze de olsa düzeltmeleri çok güzeldi. Herkes sözsüz bir şekilde körlemesine büyü yapmadı, ufak tefek de olsa büyü sözcükleri duyduk. Büyülü kelimelerin etimolojisini çok seviyorum ve büyücülerin sadece asa sallamalarındansa bu sözleri kullanmasını çok istiyorum. Bu konuda film beni etkiledi. Sözle büyü yapan herkese teşekkürler!

Kıyafetler çok güzeldi, herhangi bir filmde bu tarz kostümleri görsem dönemin moda anlayışını çok güzel yansıttıklarını düşünürüm. Herkes Muggle dünyasına uygun giyinmişti, göze çarpmaları mümkün değildi. Paris sokaklarında gezmek de çok güzeldi. Muggle’larla yan yana olan karakterler toplum içinde o kadar uyumluydu ki kostüm ekibinin 1920‘lerin moda anlayışını figüranlara dahil nasıl başarılı yedirdiğinin en güzel kanıtı bu olabilir.

Dekorlar çok güzeldi ve portatif çantasının yanında Newt’in bu denli büyük bir mekana sahip olması da sanat yönetmenlerinin çok yoğun ve güzel işler yaptığını kanıtlıyordu. Kelpie’nin sırtında yaratığın enerjisi atmasını beklerken, birden yükselen sular ve dalgaların vahşiliği karşısında fantastik canavarların isminin hakkını verdiğini düşündüm – sonra zavallı Kelpie bir daha görünmeden o ihtişamıyla yok oldu sahneden.

Sonlara doğru geldikçe gördüğümüz zebani ateşi ise günümüz görsel teknolojilerinin çok yerinde kullanıldığı, insana nefesini tutturan bir görsel şölendi. Mavi ateş kullanılmasının da sembolik anlamı olduğunu düşünüyorum. Vicdanını ve iyiliğini kaybetmiş olan birinin kızıl yerine soluk mavi alevlerle zebani ateşi oluşturması çok anlamlıydı. Sahneler, renkler ve dekorlar çok güzel hazırlanmıştı.

Hogwarts‘ı tekrar görmek, KSKS sınıfında dolaşmak ve asılı mumlarla dolu Büyük Salon’a göz atmak bile tüylerimi diken diken etti. En önde koşturan Leta’nın hemen sol üstünde Quidditch antrenmanı yapanları görmek bile gülümsetti.

Fakat bir de madalyonun karanlık yüzü var, hem de çok karanlık…

Filmi bir Harry Potter takipçisi olarak ele aldığım her an, film koca bir “niye?” sorusuna dönüştü. Bu niyeler kurgusal çizgideki merak uyandıran niye tarzında değildi. Büyük bir çoğunluğu niye böyle bir işe kalkıştınız? tarzındaydı. İlk olarak, sadece görsel zenginlik katmak amacıyla konulduğunu düşündüğüm Kelpie. Niye bir Kelpie gördük? Hikâyeye olan katkısı neydi? Niye Burnuk’umuzun yavruları vardı? Şirinlikten öteye gitmiyordu. Tamam filmin adı bile Fantastik Canavarlar fakat mantıklı yerlerde nokta atışı kullanmak yerine bu şekilde dağıtmamalıydı. Zouwu tamamen mantık çerçevesinde filme girdi, gerektiği gibi kullanıldı ve tatmin etti.

Abernathy niye çatal dilliydi? Niye şehrin her tarafını kaplayan siyah örtüler vardı? Grindelwald’ın güç gösterisi miydi, yoksa basit bir toplantı çağrısı mı? Nagini niye bu filmde yer aldı, hikâyede yeri neydi? Film boyunca on repliği var mıdır bilmiyorum. 20 yıllık tarihi olan bir hikâyeyi değiştirmeye gerek var mıydı onu hiç bilmiyorum.

Niye çok önemli gibi gösterilen büyücü sirki bir anda göründü ve yok oldu? Niye Yusuf Kama gibi bir karaktere ihtiyaç vardı? İleride önemli mi olacak, yoksa boşlukları doldurmak amacıyla mı orada? Dumbledore niye Karanlık Sanatlara Karşı Savunma profesörü? Geçmişten gelen bilgilerimizi yıkmak yerine o dönemin KSKS profesörünün belki de basit bir nezle nedeniyle derse gelemediğini ve Dumbledore’un boşluğu doldurması gerektiği gibi ufak bir alt bilgi bile verilse bence yeterliydi. Ayrıca niye McGonagall’ı gördük? Başka bir öğretmen olsa da benim için hiç problem olmazdı, üstünde halihazırda bildiğimiz Harry Potter evreninin geçmişini yerle bir edip daha doğmamış bir karakteri görmezdik. Dahası, niye cübbeleri ve sivri şapkalarıyla dolu bir Hogwarts ya da büyücü topluluğu görmedik? Günümüz büyücüleri toplu bir karar alıp, Grindelwald ve Voldemort arası bir dönemde orta çağ kıyafetlerine mi dönmeye karar verdiler? Açıkçası Grindelwald’ın topladığı müritlerinin Muggle’lar gibi olması yerine, Fransız cübbeleri ve büyücü takılarıyla dolu olmasını isterdim. Bu yüzden de her ne kadar 1920’lerin ruhunu çok iyi yansıtan bir film olsa da, 1920’lerin Büyücü Dünyası yerine Muggle Dünyası’nı yansıttığı için kendimi Paris sokaklarında büyücülerle beraber hissedemedim.

Niye MACUSA yerine Amerikan Sihir Bakanlığı ifadesi kullanıldı? Harry Potter evreni bir yana, bir önceki film için oldukça fazla reklamı yapılan bir mekanın ismi bile kullanılmamıştı. Fransa Sihir Bakanlığı ise şöyle bir görünüp çıktı (Bakanlık’a girmek için kullanılan Çok Özlü İksir, Bakanlık’tan çıkmak için kullanılan devasa boyutlarda bir yaratık, tanıdık geldi mi?). İngiltere Sihir Bakanlığı ise boştu. Niye koskoca bakanlıkta bizim karakterlerimiz hariç kimse yoktu? Diğer seherbaz adayları birçok yeteneğe sahip olmak ve Hogwarts’ta hatırı sayılır bir akademik geçmişe sahip olmak zorundayken, niye zaten okuldan atılmış ve bu pozisyona bile başvurmamış birine seherbazlık teklif edildi? Dumbledore’a karşı yapılan Bakanlık komplosu hikayesi de biraz eskilerden sanki, değil mi?

Dahası, bütün bu “niye”leri bir kenarı bırakacak olursak film o kadar fazla karaktere o kadar fazla biçimde geçiş yaptı ki hiçbir karakter kendine özgü derinliği kazanamadı. Hem Bakanlık’a hem Grindelwald’a çalışan kişi kim? Grindelwald’ın yanındaki hanım kim? Bellatrix Lestrange tadında birini mi koymak istediler? Irma Dugard kimdi, neden yarı-elfti ya da bu kan statüsü önemli mi? Theseus gelecek vaat eden bir karakterdi fakat hala hakkında pek fazla şey bilmiyoruz. Nicolas Flamel, olayların Paris’te geçmesinden dolayı oradaydı gibi, başka bir özelliği yoktu. Tina‘nın rolü o kadar belirsizdi ki filmde olmasa rahatsızlık duymazdım. Jacob ise biraz komiklik yapsın diye oradaydı.  Queenie ayrı bir dosya konusu. Hiçbir sebebi olmadan, sadece aşkı için – ki aşık olduğu adam bile gittiği yönü onaylamazken – durduk yere Grindelwald saflarına katılmak istedi. Hakikaten, sadece “deli” yaftası yapıştırarak ya da aşkından beklediğini alamamasını sebep göstererek bu karakterin gidişatını böylesine dramatik bir şekilde değiştirmek uygun mu? En kötüsü de Newt‘in aslında hiçbir şey yapmamış olması. Bütün film Newt’in etrafındaydık fakat sanki Newt de bizimle birlikte sinema salonunda bir izleyici gibiydi. Karakterin gelişmesi ve derinleşmesi için hiçbir şey yoktu. Burnuk tüm kadro içindeki en faydalı karakterdi neredeyse.

Öte yandan karakter derinliği üzerinde biraz çaba harcanmış iki karakteri görüyoruz. Leta Lestrange ve Yusuf Kama. Zaten tamamen dağınık olan olay örgüsünün içine ufak bir Titanik öyküsü – yahu adamlar zamanında 3 küsür saatlik film çektiler sırf Rose ve Jack için – de sıkıştırılmış durumda. Yusuf ise klasik, kahramanı yakaladıktan sonra kötü planlarını açıklayan klişe karakter gibi amacına bir özet geçti. Fakat ikisinin de hikayesi o kadar hızlı ve temelleri olmadan geçildi ki bunları da Rowling pek sevdiği Twitter üzerinden bizlerle paylaşsa aynı derinliği yakalardı. Zaten Corvus karakteri de daha zihnimizde yer açamadan gitti.

Credence‘in bu hızlı moda alınmış hikayelerden sonra “tamam da yahu ben kimim?” sorusu çok kopuktu. Filmin en sonundaki “aslında sen Dumbledore’sun” açıklaması ise bence tamamen Grindelwald tarafından uydurulmuş bir yalan. Credence’in ailesini öğreneceği tüm yolları bir bir gözümüzün önünde yok etmişlerken kendisinin bir Dumbledore çıkması, çıkmamasından daha kötü bir kurgu olur benim için.

Karakterler o kadar fazla ve o kadar sığ durumda ki hiçbiriyle kendimi özdeşleştiremedim. Hiçbirinden nefret etmedim, hiçbirine acımadım, hiçbiri adına sevinmedim. Zaten cübbeleri ve eksantrik kıyafetleri olmayan “büyücü”lerimizi büyücü olarak bile göremedim. En tuhafı, durup da duygularımı gözden geçirme zamanı bulamadım. Sahneye sürekli birileri giriyor, neyi neden yaptığı belli olmadan bir şeyler yapıyordu ve başka karakterlere geçiyorduk. Bütün bunlar da muhteşem bir görsel şölen içerisinde gerçekleşiyordu.

Son olarak söylemek istediğim bir şey var. Karakterler evet sığ, fakat daha Fantastik Canavarlar filmleri duyurulmadan bile önce, Harry Potter takipçilerinin yıllardır ürettiği teoriler, her insanın kafasında kurduğu ve derinleştirdiği karakterlerin, bu filmlerde böylesine güzel olan derinliklerinin de altının tamamen oyulması beni üzdü. Bence Dumbledore Grindelwald ile savaşmıyordu, çünkü ona hâlâ âşıktı ya da Ariana‘yı kimin öldürdüğünü öğrenmekten korkuyordu. Çünkü aslında korkaktı ve en derin arzularını paylaştığı kişinin karşısına çıkmaktan korkuyordu. Çünkü kariyeri ve hayatı çok önemliydi, olası bir başarısızlık sonucunda elde ettiği şan ve şöhreti ya da hayatını kaybetmekten çekiniyordu. Bütün bu seçeneklerin hepsi, Dumbledore’a bambaşka derinlikler katan düşünceler. Fakat Rowling hanım ne yaptı? Dumbledore Grindelwald ile savaşamaz çünkü savaşmalarını önleyen bir kan antlaşmaları var, yoksa öf ne savaşacaklar, dedi. Zihnimde kendimce oturttuğum Dumbledore imajını aldı, buruşturdu ve bir kenara attı. Kurguyu daha da sığlaştıran, kendilerince plot-twist olan bu olayı da Dumbledore’un ağzından da duymadık. Burnuk şans eseri o karmaşada tam da lazım olan nesneyi, Grindelwald’a çaktırmadan, zebani ateşini geçerek bir şekilde alıp Newt’e geri döndü.

Toparlamak gerekirse filmi bir Harry Potter izleyicisi olarak değil de, basit bir film açıp izlemek ister gibi izlerseniz alacağınız zevk çok yüksek. Tamamen bir geçiş filmi ve hikâye açısından hiçbir şey vadetmiyor. Hatta film tam olarak bir Lucius Malfoy. Görsellikle, ihtişamla o kadar kafayı bozmuş ki kendini geliştirmeyi unutmuş. Hızlı ve Öfkeli serisi gibi mantığınızı ve geçmişten gelen bilgilerinizi bir kenarı koyup da yüksek tempolu, aksiyon ve görsellikle dolup taşan bir film arıyorsanız tam size göre. Fakat biraz sorgulamaya başlarsanız tüm film göçüyor. Belki ilerleyen filmlerde Rowling altını doldurur da bizi utandırır. Tabii Harry Potter evrenindeki mantıksal tutarlılıkları bile delip geçen birinin bu ölçekte sarkmış bir hikayeyi nasıl toparlayacağını bilmiyorum. Kısacası ilerideki filmler için umutlarım var, beklentim yok. Bu filmi de hoş vakit geçirmek isterseniz öneririm.

diğer incelemeler

Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları’na Spoiler’sız İlk Bakış

Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları Filmi Nasıldı?

Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları – Kafamızdaki Sorulara Ne Kadar Cevap Alabildik?

Fantastik Canavarlar 2: Grindelwald’ın Suçları mı? Yoksa J.K. Rowling’in Suçları mı? (Spoiler’lı İnceleme)

Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları’nı Beğenenler Takımı! (Spoiler’lı İnceleme)

Çapulcular Hakkındaki Bu Test Size Bütün Bildiklerinizi Yeniden Sorgulatacak

$
0
0

Sirius, Remus, James ve Peter… Çapulcular‘la ilk karşılaşmamız uzun yıllar öncesine dayanıyor. Sizin için Pottermore‘dan çevirdiğimiz bu fevkalade detaylı testle, onları ne kadar iyi hatırlayabildiğinizi öğrenmeye hazır olun!

Gerçekten hayırlı bir şey düşünmediğinize tüm ciddiyetinizle yemin edebilir misiniz?

Patiayak’ın ayak izlerinden, Çatalak’ın boynuzlarına kadar tüm detayları hatırlıyor musunuz? Yoksa bir Çapulcu Haritası’na ihtiyaç duyacak kadar kaybolmuş durumda mısınız? Bulmak için tek yol, bir an önce teste başlamak…

Sonucu bizimle ve arkadaşlarınla paylaşmayı lütfen unutma!


Sitemizde yer alan diğer Harry Potter Quiz’leri için buraya tıklayabilirsiniz!


Benim de Söyleyeceklerim Var! Spoiler Dolu Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları İncelemesi

$
0
0

2 yıldır “Belki bu sefer iyi bir şey olur,” ümidiyle beklediğimiz cici filmimiz Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları’nı izledikten sonra bir Potterhead olarak iki kelam etme ve eleştirme hakkını kendimde bulduğumu söylemeliyim.

Pozitif yorumlarımı aradan hemen çıkarıyorum ki esas kısma gelebileyim. Filmin en güzel sahnesi açılış sekansıydı çünkü iyi bir şeyler izleyeceğimi düşünmemi sağlamıştı. Ölüm Yadigarları’ndaki “7 Potter” bölümüne gönderme gibiydi, izlerken çok keyif aldım. Buna benzer bir başka gönderme de Newt ve Tina’nın Çok Özlü İksir kullanarak girdikleri Sihir Bakanlığı’ndan devasa bir sihirli yaratık sırtında çıkmalarıydı, “ehehe” dedirtti izlerken. Hogwarts’ta geçen o kısa sahnelerle ve Hedwig’s Theme ile ağzımıza bir parmak bal çaldılar ama o bile işe yaradı, göz pınarlarımda iki damla yaş bile belirdi çünkü Harry Potter Dünyası’nda geçen bir film izlediğimi bana en çok hissettiren anlardı. Bunun dışında ilk filmdeki komedi unsurlarının aynısı yine vardı, güldük ettik ama Burnuk’un ekmeğini daha ne kadar yiyecekler acaba?

Sevmediğim kısımlar ise ne yazık ki çok daha fazla. Neresinden başlasam bilemiyorum çünkü konuşulması gereken çok fazla şey var. Bir kere en büyük hata haddinden fazla hype yaratmaları oldu. Dumbledore dediler, Nicholas Flamel dediler, Nagini dediler, en son da McGonagall. Film bittikten sonra durup “Ee?” diyor insan ister istemez, bu muydu? Hani o kocaman beylik laflar, kendinden emin şekilde söylenen “çok şaşıracaksınız”lı röportajlar?

Genel olarak filmle ilgili yorumum Rowling’in çok fazla kişi ve olay anlatmak isteyip bunların altını doldurmadan bize sunması ve tam olarak çuvallamasıydı. Rowling yan karakterleri seven ve hikaye örgüsünde bir şekilde önemli yer tutmalarını sağlayan biri ancak filmde yaptığı en büyük hata çok fazla yeni yan karakter sokması ve daha ana karakterleri bize tam olarak tanıtamamışken onlara ayırılması gereken yeri azaltması, böylelikle hem yan hem de ana karakterlerin altını boş bırakması ve karakter gelişimini bizlere aktaramaması oldu. Aynı durum film boyunca yaşanan olaylar için de geçerli. Filmi izledikten sonra diğer editör arkadaşlarımızla vardığımız ortak nokta filmin kocaman bir “NEDEN?” sorusu olduğuydu. Bir takım olaylar gerçekleşiyor ama sebebi asla belli değil, üstelik işin kötü tarafı bu durum merak veya gizem uyandırmak yerine seyircinin aptal yerine konmayı hedeflendiği düşüncesi yaratıyor. Kör göze parmak olmasın ama ufak imalarla veya foreshadowingler’le de aktarılsın istiyor insan.

Canımı en çok sıkan ve anlamsız bulduğum şey Queenie’nin dönüşümüydü. Grindelwald’ın safında yer almak isteyebilir elbette ama ona karşıyken onun tarafına geçiş sürecini, bir diğer ifadeyle karakter gelişimini bize göstermelerini beklerdim. Kadın bir anda kafayı yiyip eserekli hareketlerle “Doğru yol bu!” nidaları atmaya başladı. NEDEN? Ne oldu, ne yaşadın da bu karara vardın? Tek amacın seninle evlenmeyi pek de istemeyen Jacob’la evlenmenin yolunu bulmak mıydı? Sebebinin bu olmadığı çok bariz ama ne olabileceğine dair en ufak bir ip ucu vermiyor bize film.

Bir diğer konuysa Nagini. Filmde görüleceği haberi çıktığında aman yarabbi ne olay oldu! Öyle bir PR yapıldı ki dedik herhalde hikayede önemli bir yeri var. Gel gelelim kızın ağzından doğru düzgün 2 cümle bile duyamadık. Yani en azından hikayeye bir katkısı olsaydı dedik, o da olmadı. Credence’ın yanına oradan oraya sürüklendi durdu. Nagini’ye dair tek bildiğimiz Endonezya Ormanları’nda bulunduğu (orası da şaibeli) ve bir Maledictus olduğu. Sonra vay efendim ben Nagini’nin hikayesini 20 yıldır düşünüyorum, meh.

Credence demişken, filmin esas oğlanının, herkesin ölü ya da diri ele geçirmek istediği kişinin birkaç numarasını görmek fena olmazdı. Hani en azından Grindelwald’ın NEDEN özellikle onu kullanmak istediğini az buçuk anlamak iyi olabilirdi. Bunun yerine film boyunca ailesini arayan ve günün sonunda kendini bir pembe dizinin içinde bulan Credence’ı izledik. Rowling’in daimi olarak birilerini çiftleştirip çocuk yapma isteği ne zaman bitecek merakla bekliyorum çünkü koskoca filmin birilerinin uçkuru üzerine kurgulanması uzun vadede iyi sonuç vermeyecektir.

Yine en büyük hayal kırıklıklarımdan biri çok sevdiğim Albus Dumbledore’a filmde neredeyse hiç yer verilmemesiydi. Jude Law Dumbledore’un karakter analizini iyi yapamadığı için miydi yoksa ona atfedilen rolden dolayı mıydı bilemiyorum ama izlediğimiz kişi bende Dumbledore hissini uyandıramadı. Sanki bir cameo gibi belirdi ve kayboldu. Rowling’in belki de en derin şekilde yazdığı karakteri, düşüncelerini, hislerini, suçluluk duygularını ve pişmanlıklarını bir kenara bırakarak dümdüz biri gibi yansıtması çok ayıp değil mi? Hani o muhteşem akıl hocası? Neden kendi yazdığın hikayeyle çelişiyorsun Rowling? Bunun dışında Newt’a hangi özelliğinden dolayı bu işi ancak onun yapabileceğini söylediği gibi havada kalan pek çok sözüne de şahit olduk. Neden kendisinin yapamayacağını anladık (ki oraya daha sonra değineceğim) ama neden özellikle Newt’un yapmasını istediğini belirtmiyor. Harry’de bu durum çok bariz ve anlaşılırdı örneğin.

En büyük gariplikse adı Grindelwald’ın Suçları olan bir filmde Grindelwald’ın neredeyse hiçbir suçunun olmamasıydı. Paris’te gittiği evdeki birkaç kişiyi öldürmesini bir yana bırakırsak adamın öyle çok büyük bir suçunu görmedik bana kalırsa. Tam aksine, kimseyi zorlamadan, tehdit veya tahakküm etmeden muazzam bir manipülasyonla kendi tarafına çekti insanları, sanat icra etti deyim yerindeyse. Grindelwald’ın yanında Voldemort’un esamisinin bile okunmayacağını birçok kişiden duymuş olmamıza rağmen Voldemort’un görece çok daha fena şeyler yaptığına tanık olduk. Filmin adı bu olmasa bu beklenti de olmazdı ama yine içinin boş kaldığı, altının doldurulmadığı bir durumla karşı karşıyayız. Kaldı ki ellerinde Johnny Depp gibi biri var, yararlansanıza adamın etinden sütünden! Sondaki mini tiradı dışında silik ve arka planda olan bir karakter olarak kaldı ne yazık ki.

Bunların dışında Newt, Jacob (o hadi neyse) ve özellikle de Tina filmde neden vardı gerçekten bilmiyorum. Yaptıkları hiçbir şey hikayeye en ufak bir katkı sağlamadı. Leta mesela ki ondan çok ümitliydim, film boyunca melankolik bir şekilde “Kimse beni sevmiyor,” diye gezinip durdu. Sözde ölümünden önce kime seni seviyorum dediğinin güya belli olmaması gibi çılgın gizemlere dahil olmak dışında olmasaydın da olurduk be Leta’cım. Yusuf’un vasfı tam olarak neydi, olay örgüsünde onu vazgeçilmez kılan nedir, Grindelwald’ın yanındaki imitasyon Fransız hanımefendi kimdir necidir hiç bilmiyoruz. Hele hele Nicholas Flamel gibi çok önemli birine filmde bu kadar az yer vermek çok acımasızca. O McGonagall da umarım Minerva McGonagall’ın bir akrabasıdır yoksa o tarihte henüz doğmamış olması gereken birini Hogwarts’ta profesör yapmak hangi akla hizmettir bilemiyorum.

Ekip olarak en çok kafamıza takılan şeylerden biri de Kan Sözü’ydü. Şimdi böyle bir büyü yapılacaksa mantıken Dumbledore ve Grindelwald’un yakın arkadaş olduğu bir zamanda yapılması gerekiyor. Arkadaşlıklarının noktalanması ise Albus, Aberforth ve Gellert’ın üçlü düello yapması ve o esnada Arianna’nın ölmesiyle gerçekleşiyor. Bu yaptıkları Kan Sözü savaşmamaları içinse o düelloda birbirlerine nasıl büyü yapabiliyorlar merak ediyorum. Ya bizim kaçırdığımız bir şey vardır ya da muhakkak ki Rowling bir boşluk bulup kılıf uyduracaktır buna. Umabileceğimizin en iyisi bu, yoksa birilerinin yazdığı kitapları baştan okuması gerekiyor.

Gözüme takılan ve kişisel olarak beni rahatsız eden bir diğer şeyse kostümlerdi. Bizim izlediğimiz Harry Potter filmleri 90’larda geçmesine rağmen büyücü topluluğunun dönemin modasına uygun giyinmediğini, hatta yaşam şekillerinin bir parça Orta Çağ’ı andırdığını gördük. Yaratılan evrende eğer işler böyle yürüyorsa aynı evrende geçen başka bir filmde de bunun böyle olması gerekir diye düşünüyorum. Kıyafetler kötü olduğu için değil hatta tam olarak 1920’lerin modası olduğu için yapıyorum bu eleştiriyi. Her yerde büyücü cübbesiyle arz-ı endam eden Albus Dumbledore’u ekose takım elbiseyle görmek beni rahatsız etti. Kıyafet demişken, yeni (daha doğrusu eski) Hogwarts cübbelerini tasarlayan kişinin aklından neler geçtiğini çok merak ediyorum. Varis’in Kökenleri isimli hayran yapımı filmde bile çok daha profesyoneldi cübbeler.

Bu kadar eleştiri yapmamın temel sebebi ise şu: Bir filmde gizli olarak yapılan veya sebebini tam olarak bilmediğimiz şeyler eğer yönetmen veya senarist tarafından kasten yapılıyorsa bu anlaşılıyor ve filmi izlerken kendimi güvende hissediyorum çünkü sonunda bir şekilde çözüleceğini veya anlayacağımı biliyorum. Eğer film bana bu hissi vermiyorsa bunun yönetmenin veya senaristin beceriksizliğinden dolayı olduğunu anlıyorum ve bu filmle aramda olan bağı koparıyor. Bu filmde olan şey de tam olarak buydu. Karakterlerin ve olayların havada kalmasına veya kıyafetlere de bundan dolayı takıldım, beni filmden kopardılar. Tesadüflere, birilerinin birilerini şans eseri bulmasına dayalı amatörce kurgulanmış bir filmden öteye geçemedi benim için.

İlk film için Harry Potter hayranı değilseniz seversiniz diyordum ancak bu film için böyle bir şey demem söz konusu bile olamaz çünkü içinden büyüyü çıkardığımız zaman B sınıfı aksiyon filminden başka bir şeye dönüşmüyor. Keşke böyle filler tadında bir film yapacaklarına tüm olayları 15-20 dakikaya sıkıştırıp bir sonraki filmin başına koysalardı diyorum ama içimden bir ses 5 film de çıktıktan sonra aslında eldeki malzemenin en iyi ihtimalle 2 film edeceğini söylüyor. Umarım yanılıyorumdur.

Son olarak şunu da ekleyerek yazımı noktalıyorum: Rowling aptal veya kötü bir yazar değil. Aksine çok zeki ve kalemi çok kuvvetli birisi. Adım gibi eminim, eğer bu hikayeyi film yerine kitap olarak bize sunsaydı muazzam bir eser çıkardı karşımıza. Çok fazla şey düşündüğü, çok fazla olay ve karakter yaratıp bunları sonuca bağlamak istediği belli ama iş bunu filme aktarmaya gelince oradan buradan rastgele seçilen olaylarla dolu bir curcunaya dönüştü.

Umarız ki yeni filmde bu tür hatalar olmaz, biz de artık ağız tadıyla izleriz. İzleyen okurlarımızın da yorumlarını bekliyoruz efenim!

diğer incelemeler

* Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları’na Spoiler’sız İlk Bakış

* Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları Filmi Nasıldı?

* Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları – Kafamızdaki Sorulara Ne Kadar Cevap Alabildik?

* Fantastik Canavarlar 2: Grindelwald’ın Suçları mı? Yoksa J.K. Rowling’in Suçları mı? (Spoiler’lı İnceleme)

* Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları’nı Beğenenler Takımı! (Spoiler’lı İnceleme)

* Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları – Ne Oldu Şimdi? (Spoiler’lı İnceleme)

Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar? Filminin Orijinal Senaryosu Türkçe Olarak Raflarda

$
0
0

Fantastik Canavarlar serisinin ilk filmi olan Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar? çıktığı sırada orijinal dilinde J.K. Rowling tarafından kaleme alınmış senaryo kitabı da piyasaya sürülmüştü hatırlayacağınız üzere. İşte bu orijinal senaryo kitabı Yapı Kredi Yayınları tarafından nihayet dilimize kazandırıldı.

Tanıtım metnine göz atalım:

Yıl 1926, New York…

Bir avuç insan… ve yaratık… birçoklarının kaderini belirleyecektir. Büyüzoolog Newt Scamander şehre yeni gelmiştir ve fazla kalmaya niyeti yoktur. Fakat Newt’ın sihirli valizi başkasınınkiyle karışıp fantastik canavarlarının bazıları kaçınca, ortalık iyiden iyiye karışır.

Dünyanın her yerinde sevilen ve çok satan Harry Potter kitaplarının yazarı J.K. Rowling, Newt Scamander’ın yazdığı özgün Hogwarts ders kitaplarından “Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar?”dan ilham alarak ilk senaryosunu yazdı. J.K. Rowling’in parlak hayal gücünün hayranları onun ortaya koyduğu mizah yeteneğini, yarattığı sihirli evrenin inanılmaz imgelemini ve her türden kişiye (asaları olsun ya da olmasın) duyduğu derin sempatiyi ve anlayışı her sayfada tanıyacaklar.

Bu macera dolu, destansı hikâye nefesinizi kesecek.

Kitabın ilk sayfalarını içeren ÖN OKUMAsı için buraya tıklayabilirsiniz.

Çevirisini Harry Potter kitaplarında editör olarak gördüğümüz Hazel Bilgen‘in gerçekleştirdiği kitabın düzeltisi Filiz Özkan‘a, editörlüğü de Darmin­ Hadzibegoviç‘e ait. 304 sayfalık orijinal senaryo kitabına kitapçılardan ve online kitap satış mecralarından temin edebilirsiniz.

Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları’yla Açığa Çıkan Soyağacı: Leta Lestrange

$
0
0

Fantastik Canavarlar‘ın ilk filminin ardından, özellikle malum soyadı nedeniyle oldukça dikkatimizi çeken bir karakter vardı: Leta Lestrange. Yeni filmimiz Grindelwald’ın Suçları ile Leta’nın soyağacını da hatırı sayılır miktarda öğrenmiş olduk. Gelin bu dallanıp budaklanan ağacın macerasını birlikte takip edelim!

Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları Lestrange soyağacının kollarını ve çiçeklerini açmak için pek çok zaman harcamış – ancak filmdeki tüm ayrıntılarla kafanızın karışmış olması normal.  Filmde kimsesiz Credence Barebone (Ezra Miller) gerçek kimliğinin Corvus Lestrange olduğundan şüphelenir ve Paris’e annesini aramaya gider. Bu sırada Leta Lestrange (Zoë Kravitz) bebek kardeşi Corvus’a aslında ne olduğuyla ilgili bir karanlık bir sır saklamaktadır.

Grindelwald’ın Suçları filminin açığa vurduğu olaylarda önemli role sahip olan iki aile bulunmaktadır: Kama Ailesi ve Lestrange Ailesi. Kama’lar Senegalli cadı ve büyücülerden oluşan bir ailedir ve Yusuf Kama (William Nadylam) Tina’yla Paris’te tanışır ve ona Tycho Dodonus’un kehanetlerinden bahseder. Yusuf, Mustafa Kama ve Laurena Kama’nın oğludur. Annesi Laurena IV. Corvus Lestrange tarafından büyü altına alınıp kaçırılır. Leta IV. Corvus ve Laurena’nın kızıdır, yani Yusuf’un üvey kardeşidir.

Trajik bir şekilde denizde boğularak yaşamını yitiren bebek V. Corvus Lestrange da Leta’nın üvey kardeşidir. Laurena Leta’yı doğururken ölmüştür bu yüzden IV. Corvus Eglantine adında yeni bir kadınla evlenir. Eglantine de V. Corvus’u doğurur. Tüm bu bağlantıların görsel bir tasviri Minalima’nın satışa sunduğu sınırlı baskıda Grindelwald’ın Suçları’nda karşımıza çıktığı hâlde Lestrange soyağacında görülebilir. Zavallı bebek V. Corvus’un portresini sağ üstte görebilirsiniz.

Peki, tüm bunların Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları’nda geçen olaylarla bağlantısı ne? Eh, IV. Corvus karısını kaçırdığında Mustafa Kama’yı derin bir acı ve öfke sarmıştı, o yüzden ölüm döşeğinde Yusuf’a IV. Corvus’un bu dünyada en sevdiği kişiyi öldürmesi için Bozulmaz Yemin ettirmişti. Leta’nın şansına IV. Corvus kızını sevmiyordu ama oğlunu çok sevdi. Yusuf da bunun üzerine Paris’te kayıp bebek olduğunu düşündüğü Credence Barebone’un peşine düştü, böylece onu öldürebilecek ve Bozulmaz Yemini’ni yerine getirebilecekti. Ancak Yusuf’un hedefindeki kişi çoktan ölmüştü. Hizmetçileri Irma Dugard (Danielle Hugues) ile birlikte Atlantik’teki bir yolculuk sırasında Leta kardeşinin durmak bilmeyen ağlamasına sinirlenip onu gemideki başka bir bebekle değiştirmeye karar verdi. Değiştirdiği bebekse Albus Dumbledore’un küçük kardeşi Aurelius Dumbledore’du. Gemi şiddetli bir fırtınada batınca V. Corvus Lestrange boğularak ölmüş ancak Aurelius Dumbledore, Irma ve Leta ile birlikte kurtarılmıştır. Hâlâ Corvus olduğu düşünülen Aurelius da adının Credence Barebone olarak değiştirildiği bir kimsesizler yurduna gönderilmiştir. Bunların hepsini akılda tutmak zor fakat bunlardan çıkan ana sonuç Yusuf ve V. Corvus’un Leta’nın üvey kardeşleri olduğu, V. Corvus’un bebekken öldüğü ve Leta’nın Credence’la herhangi bir kan bağı bulunmadığıdır. Leta Lestrange’ın (kan bağıyla olmasa da) Bellatrix Lestrange’la uzaktan bir bağı bulunmaktadır. Bellatrix aslında Bellatrix Black’ti ve Sirius Black’in kuzeniydi, ancak Lestrange soyağacının başka bir kolundan gelen Rodolphus Lestrange ile evlendiğinde Lestrange Ailesi’ne katılmıştı. Yani Leta ve Bellatrix’in eşi Rodolphus çok uzaktan kuzenlerdi.

Kaynak: Screenrant

“Grindelwald’ın Suçları”nda Albus Dumbledore Hakkında Öğrendiğimiz 5 Gerçek

$
0
0

Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları filmiyle hayatımıza yeni bir Albus Dumbledore girdi. Daha genç, daha heyecanlı ama elbette aynı muziplikte. Peki bu yeni film bize Dumbledore hakkında neler söylüyordu? Gelin birlikte göz atalım!

Harry Potter ve Fantastik Canavarlar serilerini birbirine bağlayan unsurlar bir yana, Albus Dumbledore gibi özel bir karakter hakkında pek fazla şey bildiğimiz söylenemez. Potter hayranlarının Dumbledore ile ilişkisi, J.K. Rowling’le ilişkilerini yansıtır nitelikte. Potter serilerinin ilk kitaplarında Dumbledore, serinin kukla ustası olarak lanse edilmişti; her yerde gözü olan, birçok şeye hâkim, insanları istediği gibi yönlendirebilen bilgelikte bir kişilik; aslında yazarın, Rowling’in ta kendisi! Sonraki kitaplarda ise, Dumbledore’un da kusurları olduğunu görmemizle birlikte, karakter çok daha gerçekçi bir boyut kazandı. Harry Potter ve Azkaban Tutsağı’nda, Harry, ‘Dumbledore’un her şeyi halledebileceği fikrine alışmıştı. Onun mucizevi bir çözüm yaratmasını beklemişti’.  Benzer bir şekilde, biz de Harry’nin Dumbledore’a duyduğu güvenin aynısını Rowling için hissetmiş ve her yeni kitapla birlikte mucizeler yaratmasına alışmıştık. Ancak Harry Potter serilerinin tamamlanmasından yıllar sonra, artık hepimiz Rowling’in de hatalar yapabildiği konusunda hemfikiriz.

Dumbledore ile ilgili tartışmalar her geçen gün gitgide artıyor. Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları filmi gösterime girdiğinden beri, Dumbledore ile ilgili bildiğimiz gerçeklerin değiştirilmiş olması ise, en büyük tartışma konusu. Örnek olarak, Dumbledore’un Biçim Değiştirme dersi yerine Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersi verdiğine şahit olmamız gibi. Bu durum, geniş kitleleri hayal kırıklığına uğratmışa benziyor. Bizim kulağımıza gelen bilgilere göre ise; Bakanlık, Dumbledore’un Grindelwald’ı desteklediğini düşündüğü için onun Karanlık Sanatlara Karşı Savunma derslerini daha fazla öğretmesine izin vermiyor ve böylece Dumbledore da, Biçim Değiştirme derslerine girmeye başlıyor. Açıkçası bu, bize pek de tatmin edici bir gerekçe gibi gelmedi. Ona bakarsanız, Voldemort’un Hogwarts’ta Karanlık Sanatlara Karşı Savunma öğretme hayalleri suya düşse de, bu kadar basit bir engel, onu yolundan döndürmeye yetmemişti elbette.

Grindelwald’ın Suçları filminin ilk fragmanı yayınlandığında, hepimiz Dumbledore’un Newt’e söylediği şu sözlerine odaklandık:

Ben Grindelwald’a karşı gelemem. Bunu sen yapmalısın.

Dumbledore, zamanında Harry’yi manipüle ettiği gibi, şimdi de Newt’i aynı yollarla manipüle mi ediyordu? ‘Çoğunluğun iyiliği için’ semirtilen başka bir domuz daha mı? Ayrıca, Dumbledore’un cinsel tercihlerinin bize tam manasıyla gösterilmediği yönünde tartışmaların da ardı arkası kesilmiyor.

Harry Potter ve Ölüm Yadigarları’nda, ‘Albus Dumbledore’un Hayatı ve Yalanları’ adlı bölümün sonunda Harry, aslında Dumbledore’u hiç tanımadığı izlenimine kapılmış ve büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştı:

Kimi sevdiğini bilmiyorum ama Hermione, ben değildim, asla. Bu sevgi değil, bana bıraktığı bu kargaşa sevgi değil. Gerçekte ne düşündüğünü benimle paylaştığından çok daha fazla paylaştı Gellert Grindelwald’la.

İki yıl önce ise, Rowling, Fantastik Canavarlar serisinde göreceğimiz Dumbledore ile ilgili ‘genç olduğu kadar sorunlu da bir adam’ açıklamasında bulunmuştu. Şimdi ise, Grindelwald’ın Suçları filminin gösterime girmesiyle, Dumbledore hakkında beş şey öğrendik:

1. Anka Kuşlarıyla Genetik Bir Bağının Olması

Dumbledore’un ve sonrasındaysa Grindelwald’un söylediği üzere; Anka Kuşları, Dumbledore ailesi üyelerine, en umutsuz anlarında görünmeleriyle biliniyor. Bir an için Fantastik Canavarlar’da Fawkes’ı görüp görmeyeceğimizi merak etmiştik; ama Fawkes’ı, Dumbledore ile  Grindelwald’un daha sonra yapacağı meşhur düellosunda önemli bir rolde göreceğiz gibi görünüyor. Dumbledore karakterindeki bu gelişme hakkında biraz kafamız karıştı, çünkü bu durum, Dumbledore ile Fawkes’ın arasındaki o özel bağı biraz yok eder nitelikte.

2. Harry’ye Her Şeyi Anlatmamış Olması

Dumbledore, Harry Potter kitaplarının en esrarengiz ve özel karakteri (elbette, Snape’i saymazsak). Sirius’un ölümünden sonra, Dumbledore Harry’ye “Artık vakti geldi,” demişti, “sana aslında beş yıl önce olan söylemem gereken şeyi şimdi anlatabilirim.” Sonra söylediklerinin koca bir yalan olduğu ortaya çıkmıştı; çünkü Harry Potter ve Ölüm Yadigarları’nda Dumbledore ile ilgili şok edici gerçeklerle karşılaşmıştık ve bu, Dumbledore-severleri bir hayli yaralamıştı. Akabinde, çıkarları uğruna insanları kolaylıkla kullanabilen bir gücü olduğundan bahsedilmişti. Gerçi, tüm bu öğrendiklerimize bakılırsa, Rita Skeeter Dumbledore’la ilgili tüm gerçekleri gün yüzüne çıkaramamış anlaşılan.

Grindelwald’ın Suçları filminin son sahnesi, bizi büyük soru işaretleriyle uğurladı: Grindelwald’ın söyledikleri doğruysa eğer, Credence bir Dumbledore (Ancak kitaplara göre, Albus Dumbledore’un Aberforth ve Ariana dışında başka kardeşi olmadığı bilinmektedir). Ancak Grindelwald, Credence’ı kandırmak için yalan söyledi ise, Credence’ın imdadına neden bir Anka Kuşu yetişti dersiniz? Ariana öldüğünde onun Obscurus’u hayatta kalmayı başarmış ve sonrasında Credence’ın bedenine tutunmuş olabilir mi? Yani bir anlamda, Ariana’nın bir parçası, Credence’ın içinde olabilir mi, ne dersiniz?

3. Grindelwald ile Olan Arkadaşlığının 1920’lere Dayanması

Biz daima Dumbledore’un Grindelwald ile ilişkisini çok az kişinin bildiği izlenimine kapılmıştık. Bu belki bizim tamamen kendi tahmini fikrimiz olabilir; belki de Ölüm Yadigârları’nı tekrar okumalıyız. Şöyle ki, Travers Dumbledore ile Grindelwald’ın geçmişinden bir kareye baktığında, Dumbledore’a şu sözleri söyler: “Kardeş gibi yakındınız.”. Dumbledore ise, şöyle yanıt verir: “Kardeşten de yakındık.

Grindelwald’ın Suçları: Orijinal Senaryo, bize Dumbledore’un o anda neler düşündüğünün iç yüzünü gösterdi:

Dumbledore fotoğraflara bakar. Anıları ıstırap doludur. Yüreği pişmanlık içindedir ama daha da kötüsü, hayatında ilk defa anlaşıldığını hissettiği bu anılara özlem duymaktadır.

4. Grindelwald ile Yaptığı Kan Anlaşması

Grindelwald’ın Suçları gösterime girmeden önce, Dumbledore’un pis işlerini neden Newt’e yaptırdığını anlamamıştık. Bazılarımızın teorisi ise şöyleydi: Dumbledore ve Grindelwald gençliğinde birbirleriyle kavga etmemek için Bozulmaz Yemin’i etmişti. Kan anlaşmaları ile bozulmaz yeminler aynı şeyler değil; sadece kulağa benzer geliyor. Bu gerçeğin açığa çıkmasının ardından, Dumbledore’un geçmişi ile ilgili bildiklerimiz daha da karmaşıklaştı. Eğer Dumbledore ile Grindelwald birbirleriyle kavga etmemek adına kan anlaşması yaptılarsa, Ariana’nın hazin ölümüyle sonuçlanan Aberforth, Albus ve Gellert üçlüsünün düellosu nasıl gerçekleşti öyleyse?

5. Grindelwald’a Olan Duyguları

Jude Law’ın Genç Dumbledore’u muntazam bir şekilde resmettiğini düşünmüş olsak da, Grindelwald’ın Suçları’ndaki bir sahne özellikle dikkatimizi çekti. Fragmanlarda da gördüğünüz, Dumbledore’un Kelid Aynası’nın önünde durduğu sahneden bahsediyoruz. Bu sahnede, Dumbledore’un çeliştiğini görüyoruz. Dumbledore, Travers’a Grindelwald’ı yenmek istediğini söylemişti; ancak Dumbledore aynada, Grindelwald ile geçmişini gördüğünde yüzünde beliren çarpık gülümseme dikkatimizden kaçmadı. Görünen o ki, Dumbledore, Grindelwald ile geçirdiği eski günlerini bir hayli özlüyor.

Sizin de bu yeni Dumbledore ile ilgili fikir veya teorileriniz varsa, bizimle paylaşmayı unutmayın!

Kaynak: MuggleNet

Harry Potter’daki En Adaletsiz 6 Kahredici An

$
0
0

Bu dünyada adaletsizlik bolca var, ama bir de büyücü dünyası seviyesinde adaletsizlikler var. Bu tarz olaylardan birkaç önemli anıyla, Harry Potter karakterlerinin başa çıkmak zorunda kaldığı yerlere Pottermore aracılığıyla bir göz atalım.

Bu hayatta herkes için, yaşamanın pek de adil olmadığını fark ettiği bir zaman vardır. Bu farkındalığın, kardeşinizin eşyalarını çalıp da başının belaya girmediği düzeyde olmasını umuyoruz. Fakat şöyle bir bakalım, işlemediğiniz bir suç yüzünden 12 yıl boyunca Azkaban’da hapis kalmak…

Aslında Harry Potter serisi bu tarz acımasız adaletsizliklerden oluşan etkileyici bir repertuvara sahip. Başta kardeşimizi affederek, Harry Potter’daki en adaletsiz zamanlara dönelim, kronolojik olarak giderek, Rubeus Hagrid ile birlikte.

1. Hagrid ve Tom Riddle

Hagrid Hogwarts arazisindeki bir kulübede, bütün hayvanlara ilgi göstererek, güzel bir pembe şemsiyeyle kaçak büyüler yaparak ve sahip olduklarından oldukça memnun olarak yaşadı. Maalesef ki durumu bu hale getiren olaylar serisinin adaletsizliğini, Hagrid’in mutlu gözükmesi bile örtemez. Hagrid eğitiminin üçüncü yılında Tom Riddle‘ın Sırlar Odası‘nı açması ve Mızmız Myrtle‘ın öldürülmesi yüzünden okuldan atılmıştı.

Tabii ki suçu işleyen kişi Tom’du, fakat Hagrid yaratıklara olan ilgisi yüzünden şüpheli konumuna düşmüştü. Hatta Dumbledore bile Hagrid’i atılmaktan kurtaramamıştı. Bu durumu daha da trajik kılansa, Hagrid’in çok sevdiği babası, Hagrid okuldan atıldıktan kısa süre sonra vefat etmişti. Zavallı Hagrid için ne kadar korkunç bir yıl.

“Her şey bitti,” dedi. “Seni ele vermek zorundayım, Rubeus. Saldırılar durmazsa
Hogwarts’ı kapatmaktan söz ediyorlar.”
“Sen ne diy…”
“Kimseyi öldürmeye niyetin olduğunu sanmıyorum. Ama canavarlardan iyi ev
hayvanı olmaz. Sanırım bacakları açılsın diye çıkardın ama… ”

– Harry Potter ve Sırlar Odası

2. Sirius Black’in Mahkumiyeti

Eğer Sirius Black herhangi bir şeyden suçluysa, bu suç güvenine değmeyecek arkadaşlara güvenmesiydi. Bu tarz bir kararı verememek, bir insana Ruh Emiciler ve Ölüm Yiyenlerle dolu bir hapishanede çürüyen 12 yıla mâl olmamalıydı. Fakat çok yanlış ve adaletsiz giden olaylar sonucunda 21 yaşındaki Sirius kendini tuzağa düşmüş halde buldu. Sirius hüküm giydiği toplu katliamı gerçekleştirmemişti, daha da kötüsü, Barty Crouch Sr. sağ olsun ki kendini savunacak bir duruşma olmadan müebbet hapse çarptırılmıştı. Bu nasıl mümkün olabilir? Bütün bunlardan sonra, Peter Pettigrew’a ulaşabilmek için birkaç portreyi yırtmasına şaşmamak gerek.

Sirius alçak sesle, “Haa, Crouch’u tanıyorum tabii,” dedi. “Benim Azkaban’a gönderilmem için emir veren oydu – mahkemeye çıkarılmadan.”

– Harry Potter ve Ateş Kadehi

3. Lucius Malfoy ve Arthur Weasley’nin Kariyerleri

Arthur Weasley iyi ve sadık bir işçiydi. Fakat bunlar bir işe yaramıyordu çünkü Lucius bütün o aile zenginliğini kullanarak, Bakanlık içinde istediği her şeyi alıyordu. Mesela Arthur bulunduğu pozisyonda umutsuzca çabalarken Lucius Bakanlık’ta oldukça hızlı yükselmişti. Daha da kötüsü, eskiden Ölüm Yiyen olan ve geçmişinden pişmanlık duymayan bu adama karşı daima kibar olması gerekiyordu.

Arthur’un günlük yaşamı, kendisinden adaletsiz bir şekilde daha başarılı, bulduğu her fırsatta kendisini aşağılayan bir adama karşı hoş olmak üzerineydi. Tabi ki, bu tarz bir adaletten uzak günler, çok hak ettiği terfiyi aldığında düzelmişti. Ayrıca Lucius (umuyoruz ki) Harry Potter ve Ölüm Yadigarları‘nda olanlardan sonra Bakanlık’tan uzaklaştırılmıştı. Ne ekersen onu biçersin!

4. Şahgaga’nın Duruşması

Şahgaga‘nın, Draco’ya saldırdıktan sonra herhangi bir şansı var mıydı? Hagrid’in açıkladığı gibi, Hippogriff’ler kendilerine yaklaşılması için saygı beklerler. Draco bunu tamamen görmezden gelmişti ve bu saldırılmasıyla sonuçlanmıştı. Adaletsiz olan, sonradan neler olduğuydu. Şahgaga ölüme mahkum edilmekle kalmamıştı, duruşmasına cellatı gelmişti bile! Cidden, 1990’larda Sihir Bakanlığı ne tarz bir yargılama sistemine sahipti?

Bildiğimiz gibi, Şahgaga bu adil olmayan idamdan Ron, Harry ve Hermione sayesinde kaçmıştı. Fakat yine de birkaç yıl boyunca bir kaçak gibi yaşamak zorundaydı. Arkadaşlarıyla birlikte çayırlarda takılmak yerine bir evde ölü dağ gelincikleri yiyerek hapis kaldı. Evet, belki Hagrid öğrencilerinin güvenliğini seçtiği yaratıklar yüzünden riske atmış olabilir, fakat adil olmak gerekirse… bazı diğer dersler de tehlikeli olabilir. İksir sınıfındayken Crabbe‘in Şişme Solüsyonu’nun infilak ettiği zamanı düşünün. Gilderoy Lockhart‘ın ele avuca sığmayan pixielerle dolu dersini aklınıza getirin. Hagrid en azından öğrencileri uyarmaya çalışmıştı.

5. Harry Potter ve Gelecek Postası

Oh be, şimdi başlıyoruz. Harry‘nin tamamen adaletsizliklerle dolu makus talihine değinmeden adaletsiz anlarla ilgili bir yazı yazabilirdik ki? Harry birkaç adil duruşmaya katılsa da, düşünüyoruz ki Harry için sinir bozucu derecede adaletsiz olan yılı Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı‘ydı. Ya da herkesin Harry’ye taktığı yıl da diyebiliriz. Bunların hepsi Harry’nin, Voldemort’un döndüğünü söylemesiyle başladı. Dahası Sihir Bakanı olarak kalmak isteyen herhangi aklı başında bir kişi gibi, Cornelius Fudge onu görmezden gelmeye karar vermişti.

Hal böyle olunca, Gelecek Postası satır aralarında Harry’nin yalancı olduğunu ima eden yazılar yazmaya başladı. Ayrıca bunu yapanlar da tamamen yetişkin büyücü gazetecilerdi, ve aslında hiçbir zaman ünlü olmak istemeyen 15 yaşındaki bir çocuğu hedef alıyorlardı. Sonuç olarak Harry’nin arkadaşları ona farklı davranmaya başlamıştı (evet sana bakıyoruz, Seamus) ve zaten olabilecek en kötü şeklide gelişen olaylar serisini düşünürsek, bilirsiniz, Voldemort‘un hayata dönmesinin tek tanığı olmak ve turnuvadaki müttefiki Cedric Diggory’nin ölümüyle sonuçlanan olaylar gibi, Harry’nin düşünce yapısı tuzla buz olmuştu.

“Eh işte, sanki büyük bir trajik kahraman ya da öyle bir şey olduğu hayalleri gören, ilgi peşinde biriymişsin gibi şeyler yazıyorlar,” dedi Hermione. Sanki Harry’nin bunları çabucak duyması söylediklerini daha az tatsız hale getirecekmiş gibi, hızlı hızlı konuşuyordu. “Senin hakkında kötü niyetli yorumlar sokuşturup duruyorlar araya. Abartılı bir şey yazarlarsa eğer, ‘Harry Potter’a yakışan bir hikâye’ gibi şeyler söylüyorlar; birinin başına komik bir kaza falan gelirse, ‘Umarız başında yara izi yoktur, yoksa kalkıp ona tapınmamızı isteyebilir’ diyorlar”

– Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı

6. Harry Potter ve Umbridge

Harry’yi beşinci yılında bezdirmeye çalışan sadece Gelecek Postası değildi. Dolores Jane Umbridge de oradaydı ve bunda baya da başarılıydı. Hepsinden önce, Harry kendini ve Dudley Dursley’yi Ruh Emicilerden kurtarmak için korumak için büyü yapması yüzünden hızla okuldan atılmıştı. Bu Ruh Emiciler ise Umbridge tarafından gönderilmişti. Çok zor bir şekilde de olsa kovulmaktan kurtulduktan sonra, Harry Hogwarts’ta Voldemort’un geri döndüğü konusunda doğru söylemesi ve ısrar etmesi yüzünden kendi derisine yalancı kelimesini kazıması ile cezalandırılmıştı. Doğruyu söylediğinizi bilmenize rağmen bu kelimeleri kendi elinize tekrar tekrar kazıdığınızı hayal edebiliyor musunuz?

İşte, hepsini gördük. Büyücü dünyasında, sihir olsa bile, hayat yine de son derece adaletsiz olabilir. Sizce hangi adaletsiz anı kaçırdık? Aklınıza gelen bir şey olursa, bizlerle paylaşmayı unutmayın!

Potter Dünyasının Meşhur Büyüzoologu Newt Scamander’ın Perde Arkası

$
0
0

Fantastik Canavarlar evreninin ana karakterini Harry Potter’da sadece ünlü bir Büyüzoolog olarak biliyorduk. İşte kameranın arkasındaki kişilerin yorumlarıyla Newt Scamander‘ın karakterinin nasıl şekillendiğine bakalım.

Newt Scamander Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar filminin başında New York’a vardığında yakında çıkacak ders kitabı için araştırma amacıyla bir yılını en iyi şekilde seyahat ederek geçirmiş, türüne az rastlanan, egzotik ve nesli tükenmekte olan büyülü yaratıkları incelemiş, iyileştirmiş ve toplamıştı. Bu yaratıkların bakımlarını sağlamak ve bir yandan çalışmalarına devam etmek için bavulunun içinde kocaman, büyülü bir ortam hazırlamıştı.

Eddie Redmayne karakteri için şunları söylüyor:

“Tuhaf biri. Kendi meşguliyeti var. İlgi alanları var ve kendince yaşadığı bir hayat. Birçok yönden insanları memnun etmeye çalışan biri değil. Yaratıklarlayken kendini insanlarla olduğundan daha evindeymiş gibi hisseden bir adam.”

J.K. Rowling, Newt’i şöyle tanımlıyor:

“Onun kim olduğuyla ilgili kafamda net bir şeyler vardı. İnsanların yanındayken kendini garip hissediyor. Hayvanların dünyasındaysa birden ve tamamen evindeymiş gibi hissediyor. Dingin bir cesaret barındırıyor içinde.”

Yönetmen David Yates ise karakter üzerine şu yorumda bulunuyor:

“Herkes onun aklını kaçırdığını düşünüyor çünkü söz konusu tehlikeli ve korkutucu yaratıklar. Hiç kimse canavarlarla ilgilenmenin iyi bir fikir olduğunu düşünmez; çünkü bu canavarlar sizi öldürebilir, zehirleyebilir. Bu yüzden Newt nevi şahsına münhasır biri. Gerçekten onda tatlı ve sevecen bir hava var.”

Newt’in tüm isteği yaratıkları farklı bir açıdan göstermek, onların tehlikeli olduğunu bu yüzden de güvenliklerinin tehlike oluşturduğunu düşünen büyücü topluluğunu eğitmek ve Muggle’ları da bu yaratıkların varlıkları konusunda uyarmaktır.

Eddie Redmayne ekliyor:

“Bu hayvanlarda mucize ve deha görüyor. Doğru bir eğitimle büyücü topluluğunun bu hayvanlarla yan yana yaşamayı öğrenebileceğine ve yaratıkların ne kadar olağanüstü olduklarını anlayabileceğine inanıyor.”

Newt Birinci Dünya Savaşı dönemini Ukrayna Demirgöbeği Ejderhalarını inceleyerek ve aradan geçen zamanı ise tüm dünyada yaşanması zor cangıllar, tundra ve çöllerde yolculuk ederek geçirmiş olsa da kentsel cangıl olan 1926’nın New York’unda onu bekleyen şeylere tamamen hazırlıksızdır.

Yapımcı David Heyman karakterle ilgili anlatıyor:

“Newt daha önce New York’a gitmemişti. Buharın yer altından yükseldiğini görmedi hiç. Hayatında hiç bu kadar trafik görmedi. New York kadar canlı bir şehir görmedi bu yüzden de tam bir sudan çıkmış balık.”

MACUSA Başkanı Seraphina Picquery’yi canlandıran Carmen Ejogo da Newt Scamander üzerine şu yorumda bulunuyor:

“New York’da bir İngiliz olması bu farklılığını bir üst seviyeye taşıyor. Newt [söz konusu] farklılığın muhteşem bir şekilde vücut bulmuş hâli. Tipik kahramanlardan değil. Zayıf yanları ve güvensizlikleriyle ve de kostümünden saçına ve yaptığı hatalara kadar tüm düzensizlikleriyle karşımıza çıkıyor.”

Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları Filmindeki Bebek Burnuklarla Tanışın

$
0
0

“Burnuk’un bebekleri olabilir,” demişti Eddie Redmayne yakın zamanda. Yanılmıyordu da. İşte bebek Burnuklara- kendinizi hazırlayın– ilk bakış!

Son dakika Burnuk haberleri, millet.

Entertainment Weekly’de yayınlandığı üzere ilk filmde tanıştığımız Newt Scamander’ın Burnuk’unun Grindelwald’ın Suçları’nda bebekleri olacağını film vizyona girmeden önce öğrenmiştik. Dört farklı renkte dört tane Burnuk bebeği. Çarpan kalbinize sakin olmasını söyleyin, işte buradalar:

Yeni filmde de Newt Scamander’ı canlandıran Eddie Redmayne, Comic-Con 2018 tanıtımlarında Burnuk’un küçük bir aile kurmaya başlayacağını ilan etmişti. Yeni filmde kendilerini görünce açıkçası heyecanlanmadık değil!

Burnuklar, uzun hortumlu ve parlak şeyleri çalmaya doğuştan hevesli yaratıklar. Onların adını ilk kez Harry Potter ve Ateş Kadehi kitabında duymuştuk. Sinema sahnesine çıkışları ise “Fantastik Canavarlar Nelerdir ve Nerelerde Bulunurlar?” ile olmuştu. Hepimizin bildiği gerçekse ilk andan itibaren onlara âşık oluşumuzdu.

Newt’in aynı anda hem Gellert Grindelwald hem de fazladan dört Burnuk’la nasıl baş edebildiğini ise ancak Merlin bilir.


bunlar da ilginizi çekebilir:

* Bir Tasarım Harikası Olan “Burnuk” Beyaz Perdeye Nasıl Aktarıldı?

* Çok Sevgili Burnuk’un Kendine Has Bir Film Serisini Hak Ettiğinin 7 İspatı

* Bir Burnuka En Çok İhtiyaç Duyacağınız 5 Yer


Harry Potter Karakterlerinin Belirsiz Kaderleriyle İlgili Aklımıza Takılan 6 Soru

$
0
0

Harry Potter serisini çok seviyor olmamızın bir sebebi yan karakterlerin bu kadar çok olması ve bir kısmında kendimizi görebilmemiz. Yine de kitapta bu karakterlerle ilgili açıklanmayan bazı noktaların olduğu aşikâr. Hayran teorilerin dolduracağı kadar büyük olmasalar da Pottermore bunların bir kısmını bizim için derlemiş. Bir göz atalım!

Yedinci kitabın sonunda hangi karakterin ne yaptığını öğrenmemize imkan yoktu ancak tabi ki bu, onları merak etmiyoruz demek değil.

J.K. Rowling hemen hemen boyut ve ağırlık olarak bebek bir hipogrif kadar kitap yazmadığına göre bilmek istediğimiz bütün karakterlerin kaderini öğrenmememiz şaşırtıcı da değil (ve bazı karakterleri geri dönmemek üzere Azkaban’da görmek isteriz). Hazır değinmişken bazı karakterlerin kitaplarda tamamen bahsedilmemiş kaderlerine göz atalım.

1. Marietta Edgecombe’un sivilceleri hiç geçti mi?

Marietta, Umbridge’e Dumbledore’un Ordusu’nun varlığını söyleyerek onlara ihanet eden Ravenclaw öğrencisiydi. Marietta’nın kendi talihsizliğine, lanetli bir kayıt kağıdı imzalamıştı ve ispiyonculuğun bedelini de Hermione’nin “GAMMAZ” yazan sivilcelerle lanetlemesiyle ödedi. Lanetlendikten sonra Marietta’yı sadece bir kere gördük ve o zaman da talihsiz cilt problemini saklamak için kalın bir tabaka makyaj yapmıştı ama sivilcelerin geçip geçmediğini kitaplarda hiç öğrenemedik.

2007’de Bloomsbury ile olan bir röportajda J.K. Rowling, sivilcelerin geçtiği halde asla tamamen kaybolmadığını doğruladı. Noktaların “önünde sonunda” gittiğini açıklayarak, “Yine de birkaç yara izi bıraktı. Hainlerden tiksinirim,” diye ekledi.

“Harry pencereyi geçerken, Cho’nun, kalın tabakalı ama yüzüne yayılmış olan sivilcelerin tuhaf oluşumunu kapatamamış bir makyaj yapmış olan arkadaşı Marietta’yla derin bir sohbette olduğunu gördü. Belli belirsiz sırıtan Harry yürümeye zorlandı.”

– Harry Potter ve Melez Prens

2. Havası söndürüldükten sonra Marge Hala’ya ne oldu?

Marge Hala’nın davranışı, şişirilip İngiltere’nin etrafında uçulmayı kesinlikle haklı kıldı. Zaten sonuçta söndürülüp hafızası silindiğinden çilesinden uzun süreli bir zarar görmediğini biliyoruz. Kitaplarda Marge’tan bir daha bahsedilmedi. J.K. Rowling’in karakteri geri getirmesini istediğimizi söylemiyoruz ama bu deneyiminden bir ders çıkarıp çıkarmadığını da merak etmiyor değiliz. Nedenini anlayamadan balonlardan korkmaya başladı mı? Köpek Ripper gününü sahibi birden bire uçmaya başlayıp başlamadığını kontrol ederek geçirdi mi?

3. Ev cini Winky Hogwarts’taki hayatına alışabildi mi?

Zavallı, tatlı, değeri bilinmemiş Winky. Dobby’nin ufak arkadaşı Winky, derin bir bağ ile bağlı olduğu sahibi Barty Crouch tarafından kıyafet verilerek özgür kaldığı zaman Hogwarts mutfağında kendine iş bulmuştu. Fazlasıyla üzgün ve küçük düşürülmüş Winky, kendisini ev cinleri için “sert” olan Kaymakbirasına vermişti.

Winky’nin daha sonradan ne yaptığını hep merak ettik. Özellikle de çok fazla içtiği zaman etrafta onunla ilgilenecek Dobby olmadığında. Yine de 2007’deki konuşmasında Rowling, Winky’nin Hogwarts Savaşı’nda savaşan en cinleri arasında yer aldığını söyledi.

4. Lavender Brown öldü mü?

Bizi yıllardır rahatsız eden ve hala da cevaplanmamış bir soru ise Kehanet dersi fanatiklerinden, Ron’un eski sevgilisi ve Gryffindor binasından olan Lavender Brown’un Hogwarts Savaşı sırasında ölü ölmediğiydi. Filmlerde ölmüş gibi görünmesiyle birlikte kitaplarda hala hayattaydı ve kurtadam Fenrir Greyback tarafından ısırıldıktan sonra can çekişiyordu. Bunun, Hogwarts Savaşı’nda yaşanan birçok trajedilerden biri olmamasını umut ediyoruz.

“HAYIR!” diye bağırdı Hermione ve asasından çıkan sağırlaştırıcı bir patlamayla, Fenrir GreybackLavender Brown’un can çekişen vücudundan geriye sıçradı.”

– Harry Potter ve Ölüm Yadigarları

5. Dolores Umbridge Bakanlık tarafından nasıl cezalandırıldı?

Kitaplar Dolores Umbridge’e ve Karanlık Lord’un tarafına bilerek ve isteyerek geçip Muggleları öldürenlere ne olduğunu hiçbir zaman tam olarak açıklamadı. Fakat J.K. Rowling, The Leaky Cauldren (Çatlak Kazan) ile olan sohbetinde Umbrigde’in kaderini açıklığa kavuşturdu. “Tutuklandı, sorgulandı ve Muggle doğumlulara karşı işlediği suçlardan dolayı hapse atıldı.”

Ancak bu da bizi diğer bir soruya yöneltiyor: Ruh Emiciler, Voldemort’un safına katıldıktan sonra Azkaban’dan kim sorumlu olur ki? Ve bildiğimiz üzere, Voldemort’un ilk yükselişinden sonra birçok taraftarı Imperius laneti altında olduklarını söyleyerek adaletten kaçtılar, yani aynı şey yeni müritleri için de söylenebilir mi?

6. Mary ve Reg Cattermole’a ne oldu?

Harry, Ron ve Hermione, Reg’i, eşinin duruşmasına katılamayacak kadar hastalandırıp görünüşüne de Ron’u büründürünce yanlışlıkla bu çiftin hayatına dahil oldular. Böyle olunca da çok kısa bir sürede Mary ve Reg’i iyi tanımaya fırsat bulduk. İlişkilerine çabucak alışmış olmamıza rağmen (ve Maisie, Ellie ve Alfred isimli çocuklarına da) Muggle doğumlu olmaktan yargılandığı için Harry’nin tavsiyesine uyup çocuklarıyla birlikte ülkeden kaçtılar mı yoksa Sihir Bakanlığından kaçarken yakalandılar mı hiç öğrenemedik. Ron, Reg’in kaçabilecekken kaçacak kadar akıllı olmadığını söylerken ikinci kısmın doğru olduğu konusunda ipucu verildiğini belirtmekten üzüntü duyuyoruz.

“Vay canına, umarım kaçmışlardır,” dedi Ron arkasındaki yastıklara yaslanarak. Çay iyi gelmiş gibiydi; rengi geri dönüyordu. “Reg Cattermole, ben onun kılığındayken herkesin benimle konuşma biçiminden bana o kadar zeki gelmemişti. Tanrım, umarım başarmışlardır… Eğer bizim yüzümüzden Azkaban’a girerlerse…”

– Harry Potter ve Ölüm Yadigarları

Bu karakterlerin kaderleri hakkında (hiç pembe kıyafet ya da kedi tabağı bulunmayan Azkaban’da Umbridge’in geçirdiği tatlı detaylarla birlikte) daha fazla öğrenmek istesek de bütün karakterlerimiz hakkında öğrenmenin mümkün olmadığını biliyoruz. Yine de ne olur ne olmaz gözümüz J.K. Rowling’in Twitter hesabı üzerinde.

Gerçekten de Umbridge’i Azkaban’da görmek güzel olurdu. Sizlerin bu karakterler hakkındaki düşünceleri neler?

Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları Fragmanlarında Olup Filmde Olmayan Sahneler

$
0
0

Yayınlandığı ilk günden beri hayranları kalabalıklar halinde Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları’nı izlemeye gidiyorlar ve iyi, uzun dönemli hafızaya sahip olanları, daha önceki fragmanlarda ya da Comic-Con fragmanında yayınlanıp da filmden kesilmiş bazı sahneler olduğunu fark ettiler. Bu aslında yeni bir şey değil, neredeyse her film ve filme alınmış TV şovunda gerçekleşen bir şey, çekilmiş sahneler bir ya da iki sebepten kesilebilir.

SnitchSeeker yayınlanan ilk iki fragman üzerinden gitti (eylül ayında yayınlanan son fragman, kesilmiş sahne içermiyor) ve bu kesilen anları GIF ve fotoğraf formlarında düzenledi. Biz de bu detaylı analizi sizler için çevirdik. Şimdiden iyi okumalar dileriz.

Şunu da hatırlatmalıyız ki bu kesilen sahneler muhtemelen gelecek baharda çıkacak olan Fantastik Canavarlar: Gridelwald’ın Suçları DVD/Blu-ray’in kesilen sahneler kısmında yer alacaktır. Ayrıca aşağıdaki kısımlar, hala filmi izlememiş kişiler için SPOILER niteliğinde olduğunu da söylememiz gerekir.

Genç Dumbledore’un Işıkemer’i ile Londra’daki bazı sokak lambalarını söndürdüğü sahneyi gördüğümüzde hepimiz oldukça heyecanlanmıştık…ancak bu sahne filmde yer almadı.

Newt’in Jacob’a bir macera için Paris’e gideceklerini açıkladığı bu klip de filmin tanıtımlarında defalarca kullanılmıştı. Filmde bu an farklı bir şekilde yer aldı ancak Jacob’ın “Dahice!” tepkisi filmde yine de yer aldı.

Credence’in Obscurus’unu Paris gökyüzüne saldığı sahne? Bu da filmden kesilmişti.


Oldukça komik ancak, bu sahneler seyircinin fragmanlarda Lete Lestrange ile ilk karşılaştığı kısımdı, Leta bu şekilde bir partiye katılıyordu. Ancak hem orijinal fragman hem de Comic-Con fragmanında yer alan bu iki sahne de filmden kesilmişti.

Bu filmden kesilen bir değil, iki sahne. Birinde Kama, gerçeği ortaya çıkartmak için saklandığı gizli yerinde özenle hazırlanmış Lestrange aile ağacını inceliyor, diğerinde de muhtemelen Tina bu yere doğru yürüyor.

İtiraf etmeliyiz ki küçük Arcanus Sirki ile ilgili bazı sahnelerin de kesilenler arasında yer alması son derece şaşırtıcıydı. Buradaki silinmiş sahnede ise Credence, muhtemelen bu sirke katılmadan önce, sirkin bir posterini inceliyor.

Bu sahne de tam olarak kesilmiş sayılmaz ancak filmdekinden biraz farklı bir şekilde Grindelwald’ın ekibinin (Krall ve Krafft’ın da yer aldığı) filmin kötü adamının yeni gizli mekanından tabutları çıkarttığı sahneyi gösteriyor. Ayrıca çok kısa ve hızlı bir anla şüpheci bir şekilde dikilmekte olan Abernathy’e de bir göz atıyoruz.

Bu GIF’te üç tane silinmiş sahne bulunuyor. Yukarıda bahsettiğimiz ikisine ilave, sonuncuda ise Vinda Rosier’in başka bir karaktere yandan baktığını görüyoruz.

Hayranlar olarak Dumbledore’un dramatik bir şekilde Hogwarts koridorlarından yürümesinin hem sahne arkası hem de gerçek çekim görüntülerini görmüştük. Ancak, bunlar da filmden kesilmişti.

Bu sahne de Paris’teki mezarlıkta Tine’nın Jacob’ı, Grindelwald’ın öldüren alevlerinden koruduğu sahnenin biraz daha uzun versiyonu.

Comic-Con fragmanından alınan bu GİF’te, Hogwarts flashback sahnesinin aslında Newt’in böcürtü ile yüzleştiği sahne ile açıldığını, Hufflepuff’lı sınıf arkadaşı ile başlamadığını, görüyoruz. Bu sahne de muhtemelen zaman açısından kesilmiş durumda.

Bu sahne de muhtemelen Newt’in hayvan koleksiyonu ile ilgili, ancak asasının dışarıda ve açık bavulunun yanında yarı eğilmiş bir şekilde durduğu bu sahne de filmde yoktu.

Bu sahnede Newt ve Jacob’ın Muggle Paris’inden sihirli Paris’e girişini görsek de bu olay tam olarak bu sahne ile filmde yer almadı (filmde bu sahne çok hızlı ve kısaydı).

Muhtemelen Kama’nın kanalizasyondaki gizli yerinden gibi görünen bu yerde Newt’in gezinme sahnesi de son durumda filmde yoktu.

Son olarak, Dumbledore’un Kelid Aynası’na baktığı sahneler filmde yer alsa da , bu işaret parmağını kendisine doğrulttuğu sahne filmden kesilmişti.

Bunlar film için çekilmiş ancak sonradan konu bütünlüğü ve zaman açısından değerlendirildiğinde filmden kesilmiş sahnelerden bazılarıydı. Peki ya sizin dikkatinizden kaçmayan başka sahneler var mıydı? Yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyoruz!

Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları Gişede Beklenenin Altında Kaldı!

$
0
0

Fantastik Canavarlar’ın ikinci filmi vizyona gireli iki haftayı geçti ve şimdiden dünya çapında elde ettiği gelirler maliyetlerini karşılamış gibi görünüyor. Yine de sonuçların beklenenden düşük olup olmadığı tartışmaya açık bir konu. İşte verilerin gösterdiği sonuçlar şöyle:

Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları yerli piyasada bu hafta sonu 11 milyon dolar olmak üzere toplamda 134 milyon 2 bin dolar gelir elde etti. Grindelwald’ın Suçları, Justice League, Fantastik Canavarlar Nelerdir Nerede Bulunurlar ve son iki Alacakaranlık filmlerinin dördüncü haftalarındaki gelirlerinden daha fazla hasılat yaptı. İlk film piyasayı 814 milyon dolar gelirle kapatırken ikinci filmin 600 milyon dolarla kapatması bekleniyor. Warner Bros. ise diğer bütün Harry Potter filmlerinde olduğu gibi gişe gelirinin yarısından fazlasının uluslararası pazardan geleceğini umduklarını belirtti.

Bu sayılar, Harry Potter serisinin son iki filmine göre biraz da olsa düşük görünüyor. Ölüm Yadigarları Bölüm 1 (2010) 960 milyon ve Bölüm 2 (2011) ise bir milyar 341 milyon dolar gelir elde etmişti. Fantastik Canavarlar serisinin, özellikle Harry Potter ve Ölüm Yadigarları Bölüm 2 gibi gişe rekorları kırması beklenmese de bir sonraki üç film, bu çıtayı düşürmediği sürece seri genel olarak kâr edecek gibi görünüyor.

Türkiye’de ise bu sayılar ikinci haftanın sonunda 500 bin seyirciyle 8 milyon doları gösteriyor. Siz filmi izlediniz mi? Sonuçların böyle olmasını neye bağlıyorsunuz? Yorumlarınızı paylaşmayı unutmayın!

Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları Oyuncuları Kesilen Sahneler Hakkında Konuştu

$
0
0

Film çıkalı neredeyse üç hafta ve gün geçtikçe bütün medya Grindelwald’ın Suçları ile dolmaya devam ediyor. Birçok hayran teorileri oluşturuldu bile. Bu bilgi yoğunluğuna oyuncular da katıldı. Eddie Redmayne (Newt Scamander)Collum Turner (Theseus Scamander) ve Ezra Miller’ın (Credence Barebone)  da yer aldığı film ekibi, çektikleri halde filmde yer almayan sahnelerden bahsettiler.

Sizlere fragmanlarda gördüğümüz halde filmde olmayan sahnelerden bahsetmiştik. Şimdiyse sözü oyunculara bırakıyoruz. Görünüşe göre onların da kesilen bazı sahneler hakkında bizler verebileceği ipuçları var! SnitchSeeker‘ın haberine birlike göz atalım:

Claudia Kim (Nagini), yediği en iyi kruvasanın sette olduğunu söyleyerek ekledi:

“Her gün kruvasan sipariş ettiler çünkü Flamel’in bize kruvasan uzattığı bir sahne vardı. Tam o sahne için her gün bir saat kadar çekim yaptık çünkü güneş batımı sırasındaydı. Gerçek gökyüzünü kullanmak istedikleri için çekim o saatte yapıldı. En az üç hafta boyunca çoğumuz bir sürü kruvasan yedi ve o sahneyi filmden çıkardılar. Sahneden kalan tek şey vücudumdaki yağlar. Yine de Nagini’nin kruvasan yiyor olması çok komikti.”

Aynı durumdan Don Fogler (Jacob) ve Callum Turner da şikayetçi gibi. “Büyülü saatte” (akşam güneşinin vurduğu dakikalar) çekilen bu sahnenin kesilmesi herkesi üzmüş görünüyor. Don Fogler ise sahneyi şöyle ifade etti:

“Herkes ağlıyordu ve en iyi oyunculuklarını sergiliyorlardı. Düzenleme zamanı geldiğinde de ‘Filmin sonunda tüm sahneyi koyamayız. Hadi direkt sonuna geçelim’ deyip büyün sahneyi kestiler.”

Bir başka kesilen sahne Alison Sudol’a (Queenie) aitmiş. Her ne kadar filmin gidişatını etkilemese de oyuncu bu sahneyi filmde görmeyi çok istemiş. Fransız Bakanlığında geçen olayı kendisi şu şekilde açıkladı:

“Ayaklarımla ilgili kesildiğine çok üzüldüğüm bir sahne vardı. İlk olarak Colleen Artwood muhteşem güzellikte ayakkabıları yaptı. Fransız Bakanlığında kaygan bir zemin vardı ve bütün Parisliler uçuyormuşçasına yürüyordu -hiç mesele değil. Fakat Queenie’nin dengesi biraz bozuktu o yüzden yürürken ayağım kayıyordu ve sadece ayağıma odaklı bir sahne yaptılar, ayağımı öyle görmek çok komikti ama filme koymadılar. Aynen şöyleydim, ‘Ayaklarım nerede?’ Tüm filmle ilgili umurumda olan tek şey buydu.”

Katherine Waterston (Tina) da Fransız Bakanlığında geçip silinen bir başka sahneye değindi:

“En sevilen sahne olur muydu bilmiyorum ama Leta’yla benim Newt’i kurtardığımız bir sahnenin silindiğini yeni öğrendim. İlk filmde Newt’un beni korkunç sandalyeden kurtardığı düşünülünce bence ödeşmiş olurduk.”

Son olarak Jude Law (Albus Dumbledore), McGonagall ile ilgili kesilen bir sahneyi dile getirirken şu kelimeleri kullandı:

“Kadın bir profesörle keşke filmde olsaydı dediğim bir sahne vardı çünkü onun bu dünyaya, Hogwarts’a, dönmesini görmeyi çok sevdim ama kestiler. Kısa bir an için filmde olmasına rağmen o sahne tam anlamıyla gördüğümüz bir andı. Gerçekten çok komikti.”

Jude Law’un burada bahsettiği kısım, Bakanlık görevlilerinin Dumbledore’la konuşmak için geldiklerinde McGonagall’ın göründüğü sahne olsa gerek. Aynı oyuncuyu genç Leta’yı kovalarken de görüştük. Her ne kadar Minerva McGonagall mı yoksa onun bir akrabası mı bilmesek de Jude Law’un sözleri, ilk başta Minerva olması için tasarlanmış gibi olduğuna işaret ediyor. Şimdilik o karakter muallakta olsa da ileriki filmlerde Minerva olmadığı açıklansın diye umut içindeyiz çünkü Hogwarts’ta çalıştığı zamanların bu seriyle uyuşmadığı Pottermore tarafından doğrulanmış bulunmakta (iki yıl bakanlıkta çalıştıktan sonra Biçim Değiştirme bölümü başkanı Albus Dumbedore tarafından öğretmenlik başvurusu onaylanmıştı).

Zaman geçtikçe bu tarz kesilmiş sahnelerden daha da haberdar olacak gibiyiz. Umuyoruz ki hepsi filmin uzatılmış DVD/Blu-ray versiyonlarında olur da bizler de görebiliriz.

Dumbledore Ailesi’nin Hayatı ve Sırları

$
0
0

Albus Percival Wulfric Brian Dumbledore. Büyü dünyasının gelmiş geçmiş en usta büyücüsü! Harry Potter serilerinde adeta bir baba gibi sevdiğimiz ve saydığımız Dumbledore, Fantastik Canavarlar’ın devam filmi olan Grindelwald’ın Suçları’nın vizyona girmesiyle yeniden gündemde. Film kimilerimiz tarafından beğenildi, kimilerimiz tarafından da bolca eleştirildi. Öyle ya da böyle, filmin sürpriz finalinin hepimizin kafalarını karıştırdığı ortada. Gelin, Dumbledore‘un hayatını yeniden gözden geçirip kafamızdaki soru işaretlerine bazı cevaplar bulmaya çalışalım.

Albus, yarı safkan bir aile olan Percival ve Kendra Dumbledore’un üç çocuğunun en büyüğüydü. Ondan üç yaş küçük Aberforth, ağabeyi Albus gibi gelecek vaat eden bir çocuk olmasa da, ailesine düşkün bir yapıdaydı. Kız kardeşlerinin adı ise Ariana’ydı. Gel gelelim, Ariana henüz altı yaşındayken, üç Muggle’ın hain saldırısına uğraması sonucu büyük bir travma geçirmiş ve bir daha büyü yapamaz hale gelmişti. Büyü yapamıyor oluşu bir yana, sürekli öfke nöbetleri geçiriyor ve kontrol edilemez şekilde saldırganlaşıyordu.

Küçük kızının uğradığı çirkin saldırıyı kaldıramayan Percival Dumbledore ise, o üç Muggle’ı bulup onları gözünü kırpmadan öldürmüştü. Babalarının hapse girmesi üzerine, ne yapacağını bilemeyen Dumbledore ailesi, yaşadıkları Would-On-The-Wold’dan Godric’s Hallow’a taşınmak zorunda kalmışlardı. Ariana’nın başına gelenleri bir sır olarak saklamaktan başka çareleri yoktu; çünkü onun bu kontrol edilemez halini gören Bakanlık, kızın infazına karar verebilirdi.

Ariana’nın nasıl bir şeye dönüştüğünün bilgisine Aberforth’un anlatımıyla ulaşmıştık:

Bu onu mahvetti, ona yaptıkları: bir daha hiç düzelmedi. Sihir kullanmıyordu, ama ondan kurtulamamıştı da: sihir içe doğru döndü ve bu onu çıldırttı, kontrol edemediği zaman içinden patlarcasına çıkıyor ve bazen Ariana garip ve tehlikeli hale geliyordu. Ama çoğu zaman tatlıydı, ürkekti ve zararsızdı.– Harry Potter ve Ölüm Yadigarları

Dumbledore’ların başına gelen bu korkunç olaydan sonra, aile için artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Hogwarts’ta eğitim öğretim yılının başlamasıyla Albus, sınıf arkadaşlarının acımasız söylemlerine maruz kalmış, bir katilin evladı olarak anılmıştı. Tüm bunlara rağmen, kız kardeşiyle babasının başına gelenleri sır gibi saklamayı başarmış, döneminin açık ara en parlak öğrencisi olma yolunda ilerlemişti. Bir zaman sonra, kimse onu katilin oğlu olarak anmayacaktı. Bu başarı, Albus’un kendisine aitti. Elbette, tüm bu mücadele onun ailesinden uzaklaşmasını sağlamış olacak ki, ailesini ihmal etmesine sebep olmuştu. Bu durumdan en hoşnut olmayan kişi ise, annesi Kendra ile kız kardeşine bakmakta olan Aberforth’tu. Ağabeyini bencil olmakla suçluyor, hatta belki bu ani yükselişine için için içerliyordu.

Ariana 14 yaşına geldiği halde, hastalığında hiçbir ilerleme yoktu. Aberforth’un evde olmadığı bir gün, Ariana her zamanki öfke nöbetlerinden birine daha tutulup annesi Kendra’nın ölümüne yol açmıştı. Ariana’nın kazayla annesini öldürdüğü bu facia, Albus ile Aberforth’un arasının daha çok açılmasına vesile olmuştu. Okulunu henüz bitirmiş, arkadaşı Elphias Doge ile dünya seyahatine çıkacak olan Albus’un ise bütün planları bozulmuştu.

Anne babasız kalan bu üç kardeşin, artık birbirlerine tutunmaktan başka çareleri yoktu. Albus da, dünya seyahati planından vazgeçmiş, kendini ailesine adamaya karar vermişti. Ancak, takdir edersiniz ki, başı hep göğe bakan birini, kolay kolay yere bakmaya ikna edemezsiniz.

Cenazeden birkaç hafta sonra, bir yaz günü, Dumbledore’ların en yakın dostu ve komşusu (Sihir Tarihçisi) Bathilda Bagshot’un ziyaretine, yeğeninin oğlu yabancı bir genç geldi: Gellert Grindelwald. Gellert da, en az yaşıtı Albus kadar eşi zor bulunur bir yeteneğe ve zekaya sahipti. Ancak, Gellert, Albus’un aksine ödüllerle dolu bir okul hayatı geçirmemişti. Yeteneklerini daha çok, okul arkadaşlarını tehlikeye atacak türden deneyler yaparak kullanması yüzünden, okuduğu Durmstrang’den kovulmuştu. Bunun üzerine, büyük teyzesi Bathilda, Gellert’ın onunla yaşamasına izin vermişti. Albus ile Gellert’ın yakın dostluğunun nasıl başladığını ise, Bathilda Bagshot’tan öğrenmiştik:

Bana hoş bir çocuk gibi görünmüştü, daha sonra ne hale geldiyse gelsin. Doğal olarak, onu kendi yaşındaki delikanlıların arkadaşlığından yoksun olan zavallı Albus’la tanıştırdım. Çocukların ilk anda birbirlerine kanları kaynadı.” – Harry Potter ve Ölüm Yadigarları

Peki, Gellert ile Albus’un birbirlerinden bu kadar etkilenmelerine sebep olan şey neydi? Gellert’ın da geçmişi, Albus gibi benzer zorluklarla mı geçmişti? Ya Gellert’ın sevdiği birileri de Muggle saldırısına uğradıysa? Her şey bir yana, iki ay kadar süren dostluklarının bu kadar derin ilerlemesinde büyük ortak paydaların izlerinin olduğu ihtimali akıllara geliyor.

Bu iki dostun neler paylaşıp ne hayaller kurduğunun bir örneğine ise, Rita Skeeter’ın (zoraki yollarla) Bathilda Bagshot’tan aldığı mektubun bir kopyasında rastlıyoruz:

Gellert,

Büyücü hâkimiyetinin MUGGLE’LARIN KENDİ İYİLİĞİ İÇİN olduğu düşüncen – bence bu, can alıcı nokta. Evet, bize güç verilmiş ve evet, bu güç bize hükmetme hakkı veriyor, ama aynı zamanda hükmedilenlere ilişkin sorumluluklar da veriyor. Bu konuyu vurgulamalıyız, üzerine inşa edeceğimiz şeyin temel taşı olacak bu. Bize muhalefet edildiği yerde, ki mutlaka edilecektir, bu bütün karşı iddialarımızın dayanağı olacak. Kontrolü ÇOĞUNLUĞUN İYİLİĞİ İÇİN ele geçiriyoruz. Ve bundan da şu çıkıyor ki, dirençle karşılaştığımız yerde, sadece gerektiği kadar güç kullanmalı, daha fazlasını kullanmamalıyız. (Senin Durmstrang’daki hatan buydu! Ama şikâyet etmiyorum, çünkü okuldan atılmamış olsan, tanışamazdık.)

Albus

Büyük bir güç ve iktidar peşinde olmanın hayallerini kuran bu iki çocuğun, dünyalarını değiştirecek adımların temellerini attıklarını kim bilebilirdi? Albus’un gönderdiği mektupta gördüğümüz gibi, Gellert’a ‘Çoğunluğun iyiliği için’ fikrini veren Albus’un kendisi miydi? Albus, başına gelecek hazin faciayla karşılaşmasaydı eğer, Gellert ile beraber davasını sonuna kadar götürebilir miydi?

Gelelim, o hazin facianın yaşandığı anlara…

Albus ile Gellertçoğunluğun iyiliği için’ çalışmaya görsün, Aberforth’un artık canına tak etmişti. Çünkü onun tek bir endişesi vardı ve anlaşılan bu yolda kendini oldukça yalnız hissediyordu. Aberforth, kız kardeşinin oradan oraya sürüklenmesini istemediği için onlara karşı çıkmış, işler Gellert’ı kızdırmaya kadar ilerlemişti. Gellert, Aberforth’u aralarında ‘aptal’ bir engel olarak görüyordu. Albus ise, büyücülerin Muggle’lardan saklanmak zorunda kalmayacağı bir dünya düzeninin, kız kardeşi için de bir çözüm niteliği taşıdığına inanıyordu. Sonunda, bu tartışmalar yerini büyük bir kavgaya bırakmış ve Gellert, Albus’un kardeşi Aberforth’a Cruciatus Laneti yaparak sınırı aşmıştı. Bir taraftan Albus, bu yaşanılanların şokuyla çileden çıkmış halde onları durdurmaya çabalıyordu. Ancak, tüm bu kargaşanın uyandırdığı bir şey vardı: Ariana. Ariana’nın öfkesi ortaya çıktığında ise, artık çok geçti. Onun kontrol edilmesi neredeyse imkânsız halini durdurmaya çalışırlarken, Ariana’nın cansız bedeniyle karşı karşıya kaldılar.

Peki, Ariana’yı kim öldürmüştü? Ağabeylerinden birisi mi? Yoksa Grindelwald’ın kendisi mi? Ariana’nın ölümü her biri için büyük bir şok yaratırken Gellert kaçmayı seçmişti. Onun peşinden gitmemeleri ise, belki de onu kimin öldürdüğü gerçeğini öğrenmek istememelerinden kaynaklıydı. Böyle bir gerçeği, kim kaldırabilir ki? Üstelik, az sayıda insanın katıldığı cenazede, Aberforth sinirine hâkim olamayıp ağabeyinin suratına herkesin içinde bir tane patlatmış, ona kemerli bir burun miras bırakmıştı.

Gellert’ın evi terk etmesinin ardından olanları Bathilda Bagshot’dan öğrenmiştik:

Korkunç bir şok oldu. O sırada Gellert onlardaydı ve benim evime sinirden tir tir titreyerek geldi, hemen ertesi gün de evine dönmek istediğini söyledi. Çok dertlenmişti çünkü. Ben de bir Anahtar ayarladım ve bu onu son görüşüm oldu.

Yaşanılan bu büyük trajedinin ve Gellert ile yollarının ayrılmasının ardından, Albus Dumbledore kariyerine Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’nda öğretmen olarak devam etmiş, kendi kapasitesi ölçüsünde mütevazı bir hayatı seçmişti. Ancak, tüm bu olanların yükünü ölene kadar omuzlarında taşımış, belki de kendini hiç affetmemişti.

Gelelim, Gellert Grindelwald’a… Albus’un aksine, o davasını sürdürme yolunda gitmiş, bu amaç uğruna azımsanamayacak sayıda kendine müritler toplamayı başarmıştı. Ne kadar Grindelwald prensip sahibi biri olarak görülse de, güç ve iktidar hırsı gözünü kör etmiş, onu korkulan Karanlık bir büyücü haline getirmişti.

Grindelwald’ın Suçları filminde Grindelwald’ın gücünün doruk noktalarına ulaştığı, Dumbledore’un ise derin bir iç çatışma yaşadığı ama arkadan müdahale etmekten de geri kalmadığı zamanlara tanık oluyoruz. Bu iki eski dostun gizli çatışmasının tam ortasında ise, Fantastik Canavarlar serisiyle tanıdığımız Credence Barebone var, nam-ı diğer, Aurelius Dumbledore. (Barebone kelimesi, İngilizce’de ‘asil soy’ anlamına gelmektedir.)

Credence Barebone, sahiden bize hiç sözü edilmemiş bir başka Dumbledore üyesi mi yoksa Grindelwald’ın koca bir yalanına mı tanıklık ediyoruz? Birinci ihtimalin doğru olduğunu kabul edersek eğer, önümüze şu sorular çıkıyor:

  1. Credence’ın gerçek kimliği Aurelis Dumbledore ise, Albus’un kimselerin bilmediği, bebek yaşta kaybolan bir kardeşi var, demektir. Ancak, gemide Corvus Lestrange ile değiştirilen bebeğin yanında olan kişi, annesi Kendra Dumbledore muydu? Çok küçük yaşta öldüğü düşünülen bu bebeğin acısı, Dumbledore ailesinin dile gelmeyen ızdıraplarından biri miydi?
  2. Ariana Dumbledore’un Credence Barebone gibi bir Obscurus’u olduğu çok yüksek bir ihtimal; çünkü yukarıda Aberforth’un kardeşinin nasıl bir şeye dönüştüğünü anlatan sözleri, sizce de bir Obscurus’un varlığına işaret etmiyor mu? Eğer bu ihtimal doğruysa, Ariana’nın öldüğü gün Obscurus’u serbest kalmış demektir. Bu Obscurus’un Credence’ın bedeninde olduğu fikri ne kadar makul olsa da, o bedene nasıl girdiği de apayrı bir merak konusu. Ayrıca, Ariana’nın bir Obscurus’u olduğu doğruysa şayet, 14 yaşına kadar yaşaması bir mucizeydi; tıpkı Credence’ın yaşaması gibi…
  3. Grindelwald, Credence’ın gerçek kimliğine nasıl ulaştı, üstelik bu gerçeği kimse bilmezken? Acaba Ariana’nın öldüğü gece Obscurus’un beden bulmasında Grindelwald’ın parmağı var mıydı yoksa o sonradan bu altın bilgiye ulaşmanın avantajını mı kullanıyor?
  4. Credence’ı koruması için Newt Scamander’ı görevlendiren Dumbledore, bu gerçeği zaten biliyor muydu? Bu gerçeği, Grindelwald’ın bilip de Dumbledore’un bilmemesi ihtimali, sizce ne kadar gerçekçi olurdu?

Tüm bu sorularla başımız fena ağrıdı, değil mi? Kimilerimiz çoktan bir ipucu bulur umuduyla Harry Potter serilerini yeniden gözden geçirmeye başlamış bile olabilir. Her halükarda, bu soruların cevaplarını, beş film olacağı açıklanan Fantastik Canavarlar serisinde öğreneceğiz. O zamana kadar, aklınıza takılan soruları ve teorilerinizi bizimle paylaşmayı unutmayın!

Sihirle kalın!

Viewing all 1625 articles
Browse latest View live